Merhabalar Okul Öncesi Forum Resmi Web Sitesi 'Biz BÜYÜK Bir Aileyiz'

Foruma ücretsiz kayıt olarak mesaj gönderebilir, yeni konular oluşturabilir ve diğer üyeler ile etkileşim içine olabilirsiniz.

VİTAMİNLER

Katılım
29 Nis 2006
Mesajlar
416
Tepki Skoru
0
Puanları
0
Yaş
40
A VİTAMİNİ
İlk bulunan vitamindir. Bu nedenle alfabenin ilk harfi ile anılmıştır.Besinlerle pro-vitamin olarak beta karoten halinde alınır. Vücutta ince barsaklarda aktif hali olan retinol olarak emilir. Görme üzerinde etkisini gösterir. Görmeyi sağlayan rodopsin (loş ışıkta) ve iodopsin (parlak ışıkta) adlı pigmentlerin oluşumunu sağlar.

A Vitaminin Etkileri

Vücudumuz için oldukça gerekli bir vitamindir. Değişik işlevleri vardır. Bunlar;

Görmemizi sağlayan pigmentlerin yapılmasını sağlar. Ayrıca gözün kornea tabakasının sağlığı için gereklidir.
Büyüme ve dokuların iyileşmesine etkilidir. Çocukluk çağında kemiklerin büyümesini ve dişlerin sağlıklı olarak oluşmasını sağlar. Herhangi bir nedenle hasar gören dokuların onarılmasını ve enfeksiyon etkenlerinden korunmasını gerçekleştirir.
Tüm hücrelerin sağlığına etkilidir. Derimizin (sadece dış yüzeydeki değil, vücudumuzun dokuları üzerinde bulunan örtücü özelliğe sahip olan bütün deri hücrelerinin) üremesini sağlayan taban hücreleri üzerine uyarıcı özelliği vardır. Hücrelerin yer aldıkları dokunun gerektirdiği şekilde farklılaşmalarını ve yapısının sağlamlığını sağlar. Bu etkisi ile dolaylı olarak kansere karşı önleyici etki gösterir.
Sümüksü salgı yapma özelliğine sahip, burun, göz, sindirim sistemi, akciğer ve mesane gibi yerlerdeki hücreler için gereklidir. Bu özelliği ile de hem bu dokuların çalışmasına hem de korunmalarına etilidir.
Serbest radikalleri nötralize eder. Dışarıdan gelen zararlı maddeleri bağlayıp, antioksidan özelliği ile vücudumuzu olası tahribatlardan korur.
Vücut savunma sisteminde bulunan T Lenfositleri uyararak hücrelerin farklılaşmalarını kontrol eder. Bu etkisi kansere karşı bir diğer olumlu özelliğidir.
A Vitamini Eksikliği
Besinlerle alınan vitaminin emilimini alkol, ilaçlar (kortizon, demir, mineral yağlar), E Vitamini yetersizliği ve fiziksel egzersiz olumsuz etkiler. Aslında vücutta belirli bir miktarda depolanabilmektedir. Depo edilmiş olan A Vitaminin % 90 ı karaciğerdedir. Geri kalanı böbrekler, akciğerler, gözler ve yağ dokuda yer alır. Amerika'da yapılan bir araştırmada insanların % 25 nin besinlerle önerilen miktardan daha az A Vitamini aldıkları ortaya çıkmıştır. Eksikliğinde

Özellikle loş ışıkta görme bozulur (Gece körlüğü , tavuk karası). Ayrıca gözlerde hassaslaşma, kuruma, kızarma, çabuk yorulma ve ileri safhada kornea ülserleri meydana gelir.
Vücudun savunma sistemi zayıflar. Hücresel savunma yapan T-Lenfositler ile Antikor üreten B-Lenfositlerde azalma oluşur. Ayrıca immun sistem için şart olan Timus Bezi ve dalak gibi organlarda atrofi denilen gerileme görülür.
Kanser riski artar. Meme, akciğer, rahim ağzı, prostat, gırtlak ve mide kanserleri ile A Vitamini eksikliğinin paralelliğini gösteren çalışmalar vardır.
Deri kurur ve kepeklenir. Kıl kökleri kabarık ve belirgin bir hal alır. Bu özellikle kolların arka yüzeyinde belirgindir. Saçlar kurur ve çatlar.
Sümüksü salgı yapan hücreler bulunan akciğerde bronşlar, sindirim kanalı, vagina ve ağız içinde sorunlar olur. Bu sorunların başında enfeksiyonlara uygun bir ortam hazırlanması gelir. Bu hücrelerin A Vitamini eksikliğinde saç ve deride bulunan keratin denilen bir proteini salgılamaya başlaması hücrelerin yer aldığı bölgeye bağlı olarak sertleşme ve kurumanın yarattığı yakınmalar oluşur.
Kemik hücrelerinin faaliyetleri üzerine olan etkisi ile eksikliğinde kemiklerde kalınlaşma ve kemikten geçen sinirlerde sıkışmalar meydana gelir.
Halsizlik, bitkinlik, uykusuzluk, tat ve koku alma duyusu bozuklukları ve iştahsızlık görülür.
Ayrıca adet düzensizlikleri, diş eti hastalıkları, böbrek taşları, kulak sorunları ve akne oluşumu görülebilir.
Yapılan araştırmalar gelişmiş ülkelerde yaşayan insanların karaciğerlerinde 2 yıl yetecek kadar A vitamini depolandığını göstermiştir. Bazı geri kalmış ve beslenme yanlışlıkları olan yörelerde eksikliği sık olarak görülmektedir.

A Vitamini Fazlalığı
Havuç ve narenciye türü beta karoten içeren gıdaların fazla alınması ile deri portakal rengine boyanır. Sarılığa benzer fakat farkı göz aklarının renginin bu durumda değişmemesidir. Bu şekilde karoteni fazla almakla A vitamini fazlalığı oluşmaz çünkü vücut bu durumda karoteni aktif A Vitaminine dönüştürmez. Karoten olarak birikime uğrar. Alım normale dönünce birikenler vücuttan atılır. Bu nedenle zararsız bir durumdur. Asıl önemli olan depolanma özelliği nedeniyle yüksek dozda ilaç olarak alınması veya A Vitamininden zengin karaciğer gibi besinlerin aşırı tüketilmesi ile oluşur. Gelişmiş ülkelerde bu fazlalık belirtileri sık olarak görülmektedir. Hatta zehirlenme haline bile dönüşebilir.

Kısa sürede yüksek dozda alındığında belirtiler ilk olarak beyin ödemine bağlı olarak gelişen baş ağrısı ve bilinç bulanıklığı ile ortaya çıkar. Hastalar kafalarını alından geçen bir şeyin çevresel olarak sıktığını ifade ederler.
Zaman içersinde sürekli olarak gereğinden fazla alınması ile iştahsızlık,
bulantı, kusma, karın ağrısı, baş ağrısı, halsizlik, huzursuzluk ve bunlara bağlı olarak kilo kaybı ile adet düzensizlikleri oluşur.
Saçlarda kalınlaşma ve seyrelme, deride kuruma ve kaşıntı görülür.
Kemiklerde anormal gelişmeler, büyümenin durması ortaya çıkar.
Dudaklarda kuruma ve kanamalar olur.
Gebelik döneminde ise çeşitli doğumsal anomaliler meydana gelebilir.
Bu durumlar genellikle vitamin almaya fazla meraklı aileler ve bir rahatsızlık için verilen A vitaminini sürekli yüksek dozda alanlarda ortaya çıkar.
 
Katılım
29 Nis 2006
Mesajlar
416
Tepki Skoru
0
Puanları
0
Yaş
40
D VİTAMİNİ
Kalsiyum ve fosfor metabolizmasını düzenleyen faktörlerden birisidir. Etkisini Paratiroid hormonu ve tiroid bezinden salgılanan tirokalsitonin maddesi ile gösterir. Doğada bulunan bir çok sterol denen maddeler ultaviöle ışınları etkisi ile kemik yapısına etki eden aktif maddeler haline dönüşürler. İlk olarak tanımlanan D-1 vitamini bu şekildeki steroller karışımıdır ve bu gün için artık anlamsızdır. Dikkate alınıp, incelenen D-2 (Ergokalsiferol) ve D-3(Kolikalsiferol) Vitaminleridir.

D-2 Vitamini bitkisel kökenli olup, en çok yosunlarda ve mantarlarda bulunur. D-3 Vitamini hayvansal kaynaklı ve insan vücudunda deride bulunur. Güneş ışınları (296-310 mikron ) etkisi ile her iki vitaminde ilk hallerinden ( D-2 ergosterolden ergokalsiferol, D-3 , 7- dehidroksikalsiferolden kolekalsiferol ) aktif şekillerine dönüşürler.

D-3 vitamini deride, karaciğerde, barsaklarda, kemikte, kaslarda ve böbreklerde depolanabilir. Aktif vitaminin barsaklar, iskelet sistemi, böbrek ve kas dokusu üzerine etkisi vardır.

D Vitaminin Etkileri
Etkisi hormonlara benzer tarzdadır. Oluştuğu yerden uzaktaki hücreleri etkileyerek paratiroid hormonu ve kalsitonin ile birlikte kalsiyum ve fosfor metabolizmasını ayarlar.

En önemli etkisi barsaklardan kalsiyum ve fosfor emilimini sağlamasıdır.
İdrarla kalsiyum ve fosforun atılımını azaltır.
Kemikten kana kalsiyum geçişini arttırabilir. Bu etkisini kan kalsiyumu düştüğünde paratiroid hormonu ile birlikte gösterir.
Kemik ve diş yapısının oluşumuna katkı sağlar.
Kalsiyum ve fosforun kan seviyelerini düzenler.
Ayrıca sinir sistemi, kalp ve kanın pıhtılaşma mekanizmasına etkileri vardır.
D Vitamini bazı yönlerden çimento gibidir. Diyetle veya ilaç şeklide alınan fosfor ve kalsiyum D Vitamini yetersiz olduğunda hiçbir işe yaramaz. Bu maddelerin kemik ve diş dokusuna oturabilmeleri ancak D Vitamini varlığında mümkündür. D Vitaminin kandaki kalsiyum seviyesinin düzenlenmesi direk olarak kalsiyumun da etkilerinin düzenlemesini sağlar. Çünkü kalsiyum ileride anlatılacağı üzere vücutta cereyan eden bir çok olayda önemli roller alır.

D Vitaminin bu yazılanlardan başka etkileri de vardır fakat bunlar herkesin anlayabileceği tarzda anlatılması mümkün olmayan tibbi konulardır.

D Vitamini Eksikliği
Besinlerle alınmasının ötesinde güneş ışınları etkisiyle deride de oluşabildiği için, eksiklik oluşumu değişik nedenlere bağlı olarak ortaya çıkabilir. Güneş ışığı ile az temasta olmak (hava kirliliği, bulut, giyim tarzı, pencere camı, deri rengi, yöresel özellikler), barsaklardan emilimi etkileyen sebepler, yaş (ileri yaşlarda hem deriden üretim hem de barsaklardan emilim ile karaciğer fonksiyonlarında azalma olur) gibi nedenler eksikliğin ortaya çıkmasına yol açar. İlk olarak etkilenen kemiklerdir.

Çocuklarda Raşitizm denen hastalığa yol açar. (Bu hastalık daha sonra kendi bölümünde detaylı olarak anlatılacaktır.)
Erişkinlerde ise osteomalasi hastalığına neden olur. Sıklıkla doğurganlık çağındaki kadınlarda görülür. Özellikle sık doğum ve inanışlar gereği örtünmek suretiyle yeterli güneş ışını alamama nedenleri hastalığın oluşumunu kolaylaştırır.
Bebeklerde eksikliğinde sık olarak görülen belirti huzursuzluk, iştahsızlık, dışkı bozuklukları ile emerken ve uyurken kafasında terleme olmasıdır. Bu terlemenin daha başka sebepleri varsa da en sık D Vitamini eksikliğidir.
Yatış pozisyonuna bağlı olarak kafatasının şeklinde değişiklikler oluşur.
Kaslarında da gevşeklik, güçsüzlük nedeniyle oturmakta, ayağa dikilmekte zorlanırlar.
Bebekler için doğal olan bıngıldak denilen kafatasındaki yumuşak bölgeler aylara göre belirli açıklığa sahiptir. Eksikliğinde küçülme ve kapanma gecikir.
Kafatasının arka yan bölgelerine parmakla basıldığında masa tenisi topu gibi içeriye doğru bir esneme oluşur (kraniotabes ).
Göğüs kafesini oluşturan kemiklerde , ön yüzde iki sıra halinde, derinin altında tespih dizisi gibi, deri altında oluşan yuvarlak kabarıklıklar meydana gelir.
El bileğini oluşturan kemiklerin genişlemesi sonucu, bilek kalınlaşır.
Daha sonraları genellikle 1,5 - 2 yaş civarında göğüs kafesinde yassılaşma, öne çıkıklık, bacak kemiklerinde eğrilmeler dikkati çeker.
Dişlerin gelişmesi yetersiz ve şekil bozuklukları olur.
Tetani denilen adale kasılmaları ortaya çıkar.
Göz adaleleri ve kulak kemiklerinin etkilenmesi sonucu görme ve duyma bozulur.
D Vitamini Fazlalığı
Bir çok kez vitamin düşkünlüğü nedeniyle fazlalık tabloları oluşur.

Kanda kalsiyum düzeyi artar ve buna bağlı olarak da iştahsızlık, bulantı, kusma, idrarın çoğalması, susama hissinin artması, sıklıkla ishal ve arada kabızlık nöbetleri oluşur.
Vücudun bazı yerlerine kalsiyum oturması sonucu taş ve kireçlenmeler meydana gelir.
Damar sertliği oluşumu hızlanır ve artar.
 
Katılım
29 Nis 2006
Mesajlar
416
Tepki Skoru
0
Puanları
0
Yaş
40
E VİTAMİNİ
Antioksidan (oksitlenmeyi önleyici ) etki gösteren bir grup tokoferol denilen maddelere kısaca E vitamini denmektedir. Tanımlanmış 7 ayrı formu olmasına karşın genellikle üzerinde durulan alfa tokoferoldür. Etkisi uzun yıllardır bilinmesine karşın son 10 yılda oldukça popüler olmuştur.

Alfatokoferol diğer formlara karşın ısıya ve asitlere oldukça dayanıklıdır. Diğer tokoferoller gıdaların ısıtılma, pişirme, dondurulma, işlenme esnasında tahrip olurlar. Tahılların öğütülmesi, unun renginin beyazlatılması, yağda kızartma ve fırında sıcağa maruz kalma sonucunda E Vitaminin çoğu yok olur.

E Vitamini barsaklardan önce lenf sistemine sonra da kan yoluyla karaciğere gelir. Kullanılmayan miktarın fazlası genellikle dışkı ile atılır. Depo edilebilen kısmın çoğu yağ doku ve karaciğerdedir. Daha az miktarda da kalp, adale dokusu, testis, rahim, böbrek üstü bezi, beyin ve kanda depo edilir. Ayrıca deriden de emilebilme özelliği vardır.

E Vitaminin Etkileri
Temel görevi antioksidan etkisidir. Bu sanıldığından çok daha önemli bir özelliktir. Antioksidan demek okside olmayı, yani oksijen ile bozulmayı önlemek demektir. Oksijeni tutarak, oksijen etkisi ile oluşabilecek istenmeyen etkilerin önüne geçer. Daha iyi anlaşılması için demirin paslanması, okside olması demektir. Boya ve antipas gibi maddeler bunu engeller. E Vitamini de bir şekilde buna benzer bir koruyucu etkiye sahiptir. Bu etki C Vitamini, betakaroten, glutatyon ve selenyumda da vardır. Premature bebeklerden estetik amaçlara kadar geniş kullanım alanı ortaya çıkmıştır.

Gıda endüstrisinde yağ ve yağlı gıdaların oksitlenme ile acı tat almasının engellenmesi amacı ile kullanılırlar.
İnsan vücudunda da oksijen etkisi ile parçalanabilecek veya değişebilecek vücut bileşimlerini korur.
Hücrelerin genel sağlığını korumak gibi özellikleri vardır. Hücrelerdeki yağların oksijen ile bozulması sonucu bazı pigmentler oluşur (yaşlılık lekeleri). E vitamini bunu engelleyebilir.
Doymamış yağ asitlerinin oksidasyonunu azaltarak hücre zarı oluşumuna yardımcı olur.
Lipid zarlarının ve doymamış yağ asitlerinin oksijenin etkisi ile yıkılmasını önler. Serbest radikaller denen zararlı maddelerin dokuları tahrip etmesini önler. Bu özelliği ile damar sertliği, kalp hastalıkları, hipertansiyon, eklem iltihabı, yaşlanma sorunları üzerine olumlu etkileri olmaktadır.
Enzim sistemleri ve DNA molekülün dayanıklılığını arttırır.
Deri, karaciğer, meme ve testis gibi oksidasyona hassas dokuları ve hücreleri korur.
Akciğeri havanın içersindeki zararlı maddelerden korur.
Oksidasyondan etkilenen A Vitaminin biyolojik aktivitesine yardımcı olur.
Böbrek üstü bezi ve beyinden salınan hormonları dayanıklı kılar.
Vücutta normal dışı hücre üremesini engeller. Bu özelliği ile tümor oluşumuna karşı etki gösterir. Bu konuda bilgiler bazı araştırmalar yapıldıkça daha kesinlik kazanacaktır.
Pıhtılaşmayı ve alyuvar zarlarının parçalanmasını önleyici etkisi vardır.
Kalp ve adale hücrelerinin oksijen gereksinmesini azaltarak bu sistemlerin daha rahat çalışmalarını sağlar.
Trombosit denilen kandaki bir tür pıhtılaşma hücrelerinin birbirlerine yapışmalarını engeller. Bu etkisinin kalp ve damar hastalarında kullanılan aspirinden daha güçlü olduğu yönünde yayınlar vardır.
Kısırlık önleyici ve cinsel gücü arttırıcı etkisi deney hayvanlarında gösterilmiş olmasına karşın insanlarda kesinlik kazanmamıştır.
E Vitamini Eksikliği
Eksikliği insanlarda normalde görülmez. Eksikliğini ortaya koymak pek kolay değildir. Diğer vitaminler gibi eksikliğini gösteren hastalıklar yoktur.Sinir sistemi, üreme, dolaşım sistemi ve adaleler üzerine olan etkileri bilinmesine karşın diğer besin maddeleri bu eksikliği örtebilir. Besinlerde miktarı fazla olup insan vücudu ihtiyacını kolaylıkla karşıladığı için, ancak hayvanlarda deneysel olarak eksikliği oluşturulmuş ve bazı sonuçlara varılmıştır.

Hayvanlarda kısırlık, fetusun gelişememesi, kanama, beyin yumuşaması, kas hastalıkları, karaciğer harabiyeti gibi eksiklik arazları gösterilmiştir.
İnsanlarda ise kandaki seviyesi ölçülerek bazı hastalarda düşük olduğu görülmüştür. Akne, anemi, enfeksiyon, bazı kanser türleri, diş eti hastalıları, safra kesesi taşı, sinir-adale hastalıkları, Alzheimer tipi demans sorunları olan kişiler buna örnektir.
Prematüre bebeklerde eksikliğine bağlı olarak anemi olabilir. E Vitamini anneden çocuğa kan yoluyla geçmez ama sütüyle geçer. Doğumdan sonra anne sütü alamayanlarda eksikliği özellikle inek sütüyle beslendiklerinde görülebilir. Kan hücreleri dayanıksız olup kolaylıkla parçalanmaktadırlar. Parçalanan bu hücrelerden ortaya çıkan yıkım ürünlerinin etkisiyle adalelerde normal dışı yağlanma ve karaciğer ile dalak sorunları oluşur.
İnsanlarda deneysel olarak eksikliğini yaratabilmek için kasıtlı olarak bir yıldan uzun süreli özel diyet uygulanması gereklidir.
E Vitaminin Fazlalığı
Fazlalığının zararlı bir etkisi bu güne kadar gösterilmemiştir. Çünkü diğer yağda eriyen vitaminler kadar depolanamazlar. Gereğinden fazla alınanlarda birkaç gün içersinde dışkı ve idrarla vücuttan uzaklaştırılır.

Çok yüksek dozları bulantı ve ishal yapabilir.
Hayvan deneylerinde yüksek dozların büyümeyi durdurduğu, adaleleri zayıflattığı, alyuvar sayısını azalttığı ve kemikleşmeyi yavaşlattığı görülmüştür.
Düzenli E Vitamini kullananlarda doz günde 1200 IU yi geçtiğinde immun sistemin baskılandığı gözlenmiştir. Halbuki düşük dozlar immun sistemi güçlendirici etki sağlamaktadır.
Günde 400 - 600 IU yağsız ve suda eriyen süksinat formu dolaşımı dolayısıyla dokuların kanlanmasını arttırıcı etki göstermesine karşın diğer yağlı formu tansiyon hastalarında tansiyonu yükseltici etki yapmaktadır.
E Vitaminin Tedavide kullanımı
Günümüzde oldukça popülerdir. Özellikle yaşla beraber kullanımı da artmaktadır. Olumlu etkileri zaman içersinde kesinlik kazandıkça belki kullanımı daha da artacaktır. Bir çok kronik hastalığın ve yaşlanma olgusunun altında yatan nedenlere karşı olumlu etkileri olduğu bilinmektedir.

Çocuklarda en yaygın kullanımı düşük doğum tartılı bebeklerin alyuvarlarının erimeleri nedeniyle oluşacak kansızlığın önleme tedavisidir.
Ayrıca solunum sıkıntısı, gözlerde oluşabilecek retina hasarlarını engellemek amacıyla verilebilir.
Kistik fibroz denilen bir çocuk hastalığında kas zayıflığını önlemek için kullanılır.
Bazı kullanım nedenleri tartışmalıdır. Etkili olup olmadığı yönünde farklı fikirler vardır. Bunlar; yaşlanmayı geciktirmek, şeker hastalığının zararlı etkilerinden korunmak, sporcuların performansını arttırmak, kısırlık, düşükleri önlemek, katarakt oluşumunu ve prostat büyümesini engellemek, deri, kas ve eklem hastalıklarının tedavileri gibi konulardır. Beslenmede doymamış yağ asitlerinden zengin gıda alanların yanında E vitamini alması faydalıdır. Bu konuda mantıklı gözüken bazı kullanım alanları vardır.
Yaşlanma denilen olayın temelinde hücrelerin serbest radikallerin etkisi ile dejenere olmaları ve değişmeleri yatmaktadır. E Vitamini de serbest radikallerin bu zararlı etkilerini önlemektedir.
E Vitamini pıhtılaşmayı azaltmakta ve doku oksijenlenmesini arttırmaktadır. Bu özelliği ile kalp - damar sorunlarına olumlu etki yapabilir.
Pıhtılaşmayı azaltma ve trombositlerin yapışmasını engelleme özelliği damar sertliği (=atheroscleroz) sorunu için etkili olabilir.
A Vitamini ile beraber günde 200 - 300 IU dozlarında kolesterol ve yağ miktarlarını azaltmakta, tek başına HDL - Kolesterolu (iyi olan) arttırmaktadır.
Kadınlarda adetlerin yarattığı şikayetleri gidermede, baş ağrısı, sıcak basması, kuruluğa bağlı vaginal kaşıntı gibi menopoz yakınmalarında, doğum kontrol haplarının yan etkilerini engellemede, meme kistlerinde yararlı olduğu yolunda yayınlar vardır.
Solunum sistemindeki hücrelerin zarlarını ve akciğer dokusunu antioksidan özelliği ile ozon ve nitrojen dioksit gibi hava kirliliğini yaratan maddeler ile sigaranın içersindeki zararlı maddelerin tahribatından koruyabilir.
Kanser tedavisinde kullanılan adriamycin ilacının kalbe zararlı etkilerini engelleyebilir.
Zona hastalığında hem immun sistemi güçlendirmek hem de ağrıları azaltmak amacıyla kullanılabilir.
Lupus Eritematosis dahil olmak üzere bazı cilt hastalıklarında A Vitamini ile birlikte kullanılmıştır.
 
Katılım
29 Nis 2006
Mesajlar
416
Tepki Skoru
0
Puanları
0
Yaş
40
K VİTAMİNİ
Asıl adı naftakinondur. Doğada K-1 ve K-2 olarak iki şekilde bulunur. K-1 vitamini bitkilerde olan, iki form halinde, filokinon ve fitomenadion olarak adlandırılan cinsidir. K-2 ise barsaklardaki bakteriler tarafından da üretilen, bir çok çeşidi bulunan bir grup menakinon denen organik bileşenlerdir. Sentetik olarak üretilen cinsine de K-3 menadion denilir ve doğal olanlardan 2 kat daha güçlüdür. Yağda eriyen bir vitamin olması sebebi ile barsaklardan yağlarla emilerek karaciğere gelir. Isıya dayanıklıdır. Alkali, kuvvetli asitler, radyasyon ve okside edici ajanlar tarafından etkisizleşir. Fazla E Vitamini alınması, K Vitaminin emilimini bozar. Yoğurt, kefir asitlenmiş süt barsaklardaki bakterilerin K Vitamini üretmesini arttırır. Barsak bakterilerinin aleyhine olan antibiyotikler K Vitamini üretimini engeller.

K Vitaminin Etkileri
Karaciğere gelen K Vitamini burada üretilen bazı pıhtılaşma faktörlerinin yapımında rol alır. (İnsan vücudunda kanayan bir dokudan kan kaybının önlenmesi amacıyla pıhtılaşma mekanizması denilen bir sistem devreye girer. Pıhtılaşma olayı ise bir dizi reaksiyonlar sonucunda oluşan ve faktör adı verilen maddeler ve hücreler aracılığı ile oluşan doğal tıkaçlar ve yamalardır. Faktörler Romen rakamları ile numaralanırlar.) Bu faktörler ;

II. Faktör veya protrombin
VII. Faktör
IX. Faktör
X. Faktör
Ayrıca K Vitamini Potasyum ve kalsiyum ile beraber protrombinin trombin haline dönmesine etkilidir. Bu trombin maddesi de fibrinojenden fibrin tıkaçlarının oluşmasını sağlar. Diğer bir yönden kumarin maddesi ile rekabete girer. Çünkü bu madde de tam aksine protrombinin aleyhine çalışarak pıhtılaşmayı önleyici özelliktedir. Aspirin gibi salisilatlar K Vitamini gereksinmesini arttırırlar.

K Vitamini Eksikliği
K Vitamini vücutta önemli miktarlarda depolanmaz. Zira günlük gereksinim diye bir miktar pek söz konusu değildir. Çünkü insan vücudu normalde kanamaz, ancak bir neden sonucu kanama olur ve ihtiyaç miktarı o zaman ortaya çıkar. K-2 vitamini barsaklardaki bazı bakteriler tarafından üretilebilmektedir. Ancak barsakları ilgilendiren kolit, ileit, spru, çöliak, gibi hastalıklar ve bazı ameliyatlar, genetik ve edinsel karaciğer hastalıkları buna yol açabilir.

Bu vitaminin eksikliğinde net olarak kanamaya eğilim artmakta ve kişiler kolaylıkla kanama sorunu ile karşılaşırlar.
Pıhtılaşma süresi de doğal olarak uzamaktadır.
Yetersiz beslenme ile eksikliği nadirdir. Daha sık olarak yeni doğan bebeklerde barsakları bakteri içermediğinden ve oldukça steril besinler aldıkları için ayrıca karaciğerlerinde de bu pıhtılaşma faktörlerinin yapımı henüz yeterli olmadığından, görülebilir.

· Yeni doğan bebeklerde göbek kanaması bu nedenle oluşur. Bunun önüne geçmek için doğumdan hemen sonra K Vitamini iğnesi yapılması gerekir. Daha sonra barsakları flora dediğimiz bakterilerine kavuşunca bu durum kendiliğinden çözümlenir. Anne sütü K vitamini açısından fakirdir.

Antibiyotikler barsakta K Vitamini üreten bakterilerin de ölmesine yol açarlar.
Ayrıca salisilat gibi bazı ilaçlar (Çocuklarda kullanımı çok nadir, daha ziyade erişkinlerde) K vitaminin etkisinin tam tersi etki gösterirler. Bunların etkisiyle K vitamini eksikliği oluşur.
Eksikliği göbek kanaması dışında, burun kanaması, idrar ve dışkıda kan bulunması, küçük darbelerde bile morarma ve kanamalar olması, kanayan bir dokuda kanamanın durmaması ve kabuk oluşamaması gibi belirtilerle anlaşılır.
Ayrıca beyin ve diğer iç organ kanmaları ile rahim içi kanama sonucu düşükler de meydana gelebilir.
Doğal olarak bu belirtilerin yegane sorumlusu bu vitaminin eksikliği değildir. Başka nedenler de bu arazların oluşmasının sorumlusu olabilirler. Yazılanlar K Vitamini eksikliğinde oluşabilecek sorunlardır ve çoğu oldukça nadir görülebilecek durumlardır.

K Vitamini Fazlalığı
Fazlalık doğal K vitamini ile oluşmaz. Yiyecekler ile alınan K-1 ve barsaklarda üretilen K-2 Vitaminlerin fazlası kolaylıkla atılabilir. Fakat sentetik ve suda eriyen anolog (benzeri) menadion, konakion gibi K-3 tipindeki sorunlara yol açabilir.
Bu vitaminin fazlalığı da eksikliğinin tam tersi etki yapacaktır.

Aşırı pıhtılaşma ve bunun da sonucunda damarlarda tıkanmalar meydana gelir.
Karaciğer fonksiyonlarında bozulmalar oluşur.
Kandaki alyuvarların parçalanmalarına yol açılır.
Kızarma, terleme ve göğüs sıkışması meydana gelir.
Yeni doğan bebeklerde sarılık ve safra boyalarının (Pigmentlerin) beyin ve omurilikte birikmesine neden olur.
Keza fazlalık oluşması eksikliği gibi nadiren olabilecek bir durumdur.

K Vitamini Gereksinimi
Bu gün için alınması gerekli günlük miktarı ilan edilmemiştir. Ortalama bir beslenme ile günde asgari 75 - 150 mikrogram alınmaktadır. Günlük 300 mik.gr yeterlidir. Önerilen kilo başına 2 mik.gr.dır. Yeni doğan bebeklere 10 miligr. Lık tek bir enjeksiyon, gerektiğinde kg. başına 1 - 2 mg. la devam edilir. Bu miktarlar onların özel durumu ve ihtiyaçlarının farklı olmasındandır. Bir çok vitamin reçetesiz satılmasına karşın yurt dışında K Vitamini reçetesiz satılmamaktadır.

K Vitaminin Doğal kaynakları
En çok karaciğer, peynir, tereyağı, marul, lahana gibi besinlerde bulunur. En zengin yeşil çay ( 100 gr.da 700 mikrogr. ) iken siyah çayda 0 dır. Çiçek yağı, patates, ekmek gibi besinlerde yok denebilecek kadar azdır.
 
Katılım
29 Nis 2006
Mesajlar
416
Tepki Skoru
0
Puanları
0
Yaş
40
B1 VİTAMİNİ
Tiamin adıyla bilinir. İlk keşfedilen B Vitaminidir. Vücutta karaciğer, kalp ve böbreklerde çok az depolandığı için günlük olarak alınması gereklidir. Fazla alındığında da idrarla atılır. Oldukça dayanıksızdır. Alkol, kafein, yiyecek katkıları, antibiyotik kullanımında etkisiz hale gelir. Fırında pişirilme işleminde suda pişirilmeye oranla daha az tahribata uğrar.

B-1 Vitaminin Etkileri
Koenzim gibi hareket ederek vücutta önemli görevler yapar.

Başta glikoz olmak üzere Karbonhidrat metabolizmasında rol alarak enerji üretimine katılır. Bunu özellikle hücresel düzeyde gerçekleştirir.
Etanolün su ve karbondioksite dönüşümünü sağlar.
Yağ asitlerinin ve sterol denen maddelerin üretimine katılır. Bu yolla besinlerle alınan karbonhidratların gereğinde kullanılmak üzere yağa çevrilerek depolanmasını sağlar.
Sinir sisteminin işlemesine yardımcı olur. Bunu sinirsel iletide önemli görevi olan asetil kolin maddesinin üretimindeki rolü ile yapar.
Mide, kalp ve barsakların adalelerinin çalışmasına etkisi vardır.
Büyümeye etkilidir.
Zihin faaliyetlerine olumlu katkısı vardır. Özellikle öğrenme üzerine yararlıdır.
Damar duvarına yağların yapışmasını engelleyerek damar sertliği (=atheroskleroz) oluşumunu önler.
B-1 Vitaminin Eksikliği
Uzun yıllardır bu vitamin eksikliğinin bazı sorunlara yol açtığı bilinmektedir.

Ruhsal sorunlar, depresyon, sıkıntı, isteksizlik, gerginlik, konsantrasyon zorluğu,
Halsizlik, yorgunluk hali, kuvvetsizlik, adale ağrıları,
İştahsızlık, karın ağrısı, kabızlık gibi sindirim sorunları.
Dermansızlık, kalp ritminde yavaşlama ve göğüs ağrısı yakınmaları oluşur.
Eksiklik arttıkça kalp ritmi düzensizlikleri, ayaklarda iğne batması hissi, duyu kayıpları ile adalelerde hassaslaşma ve incelmeler ortaya çıkar.
Göz sinirinin etkilenmesi ile görme bozulur.
Beriberi hastalığına yol açar. 4 tipi vardır Bebeklik, yaş, kuru ve alkolik beriberi. Bebeklerde büyüme durur, ince tiz sesli bir ağlama ve kalp çarpıntıları meydana gelir. Yaş tipi ayak ve bacaklardan vücuda ilerleyen şişme (=ödem) ve kalp yetersizliği ile seyreder. Kuru tipi ise kilo kaybı, adalelerin incelmesi ve sinirlerin dejenere olmasına yol açar. Alkolik tipine Wernicke-Korsakof Sendromu da denilir. Beyin ile adaleleri tutarak yürüyememe, hafıza kaybı ve kişilik değişikliği yapar. Bu hastalık tedavi edilmediğinde ölümle sonuçlanır.
B-1 Vitaminin Fazlalığı
Vücutta önemli miktarda depolanamadığı için atılmaktadır ve toksik etkisi gözlenmemiştir. İğne şeklinde kullanıldığında ağrı ve ödem yapabilir.

B-1 Vitaminin Tedavide Kullanımı

Zona Hastalığında,
Şeker hastalarının duyusal kusurlarının (Neuropathy) tedavisinde,
Ameliyat sonrası ağrı giderilmesinde,
Alkolik kişilerde,
Kalp çalışmasının desteklenmesinde,
Araç tutmalarında,
Mide asidi üretimine etkisi nedeniyle değişik nedenlere bağlı bulantılarda ve sindirim şikayetlerinde,
Huzursuz, morali bozuk ve depresif ruh halinde,
kullanılmaktadır.
 
Katılım
29 Nis 2006
Mesajlar
416
Tepki Skoru
0
Puanları
0
Yaş
40
B2 VİTAMİNİ
Riboflavin denilen maddedir. Dayanıksız olup, ısı, güneş ışığı, alkol, kafein, östrojen ile etkisizleşir. Vücutta karaciğer ve böbreklerdeki çok az miktarın dışında depolanamadığı için günlük olarak karşılanmalıdır. Barsaklarda bakteriler tarafından bir miktar üretilebilmektedir. Bu nedenle yetersiz alımlara karşın bazı kimselerde eksiklik belirtileri oluşmayabilir. Vücuttaki enzim olaylarına katılır. Stres gibi durumlarda gereksinimi artmaktadır.

B-2 Vitaminin Etkileri
Nükleotid denilen maddelerle birleşerek enzim sentezine girerler. Bu enzimler aracılığı ile oksidasyon-redüksiyon işlevlerini yaparlar.

Enerji üretiminde rol oynar. FMN ve FAD kısa isimli enzimlerle hidrojen taşıyıcılığı yapar.
Kısa zincirli yağ asitlerinin yakılmasını sağlar.
Hücrelerin gelişmesine ve solunumuna etki ederek oksijeni daha iyi kullanmasını sağlar. Bu yolla görme ve saç, cilt ve deri sağlığına yararlı etkisi olur.
Bazı amino asit ve glutathion redüktaz (Kandaki alyuvarlarda) maddesinin yapımına katkıda bulunur.
B-2 Vitaminin Eksikliği
Amerika'da yapılan araştırmalarda insanların yedikleri ile yeterli düzeyde alamadıkları vitaminlerin en başında B-2 Ribofalavin gelmektedir. Buna karşın eksiklik belirtileri bu denli sık görülmemektedir. Bunun da barsaklarda az miktarda da olsa üretilen B-2 Vitaminine bağlı olduğu düşünülmektedir. Tek başına bu vitaminin eksiklik belirtilerinin görülmesi nadirdir, genellikle diğer vitaminlerin de eksikliği ile birlikte olur. Yetersiz beslenme (B-2 vitamini zengin besin maddelerini yememek; zayıflamak, mide-barsak ülseri, şeker hastalığı için diyet yapmak ve fast-food ile beslenmek) barsaktan emilimin bozulması ve ateş, hipertiroidi, gebelik, emzirme, fazlaca alkol alımı gibi artan ihtiyaçların karşılanmadığı durumlarda söz konusudur.

Dilde kızarma, yanma hissi, ağız çevresi ve dudakta kızarma, tahriş ve çatlaklar,
Gözlerde kaşıntı, yanma hissi ve iltihaplanma, katarakt oluşumu,
Deride kepeklenme, saçların dökülmesi,
Çocuklarda büyümenin yavaşlaması,
Kilo kaybı, canlılıkta azalma, sindirim sorunları
Genital bölgede deri sorunları oluşur.
Hayvan deneylerinde ilk göze çarpan büyümenin durmasıdır. Hayvanlarda cilt, göz, saç problemleri ile üreme gücünde azalma oluşmaktadır.

B-2 Vitaminin Fazlalığı
Dışarıdan gereğinden fazla alınsa da idrar ile atıldığı için zararlı bir etki oluşmaz. Sadece idrarın rengi ve kokusu riboflavin renk ve kokusunu alır.

B-2 Vitaminin Tedavide Kullanımı
Tek başına bu vitamin tedavi amaçlı kullanılmaz, genellikle diğer vitaminlerle beraber verilir. Yine de etkili olduğu düşünülen alanlar;

Enfeksiyon hastalıkları ve uzun süren antibiyotik tedavileri,
Fazla alkol alan ve düzensiz beslenen kişiler,
Ağız çevresi, göz ve genital bölge de oluşan cilt sorunlarında,
Yorgunluk, stres, baş ağrısı şikayetlerinde,
Büyümenin desteklenmesi istendiğinde kullanılır.
B-2 Vitaminin Gereksinimi
Yaşa metabolizma hızına, yiyeceklerle alınan protein ve kalori miktarına göre değişmektedir. Ayrıca insan vücudu tarafından barsaklarda yapıldığı da düşünülmektedir. Besinlerle alınan miktar 1.2 mg.ın altında kalınca depolardaki vitamin kullanılmaya başlanır. Bu depolardaki de yeterli değildir. İlaçların içersinde 10 mg. doz yeterlidir.
 
Katılım
29 Nis 2006
Mesajlar
416
Tepki Skoru
0
Puanları
0
Yaş
40
B3 VİTAMİNİ
Niasin, Nikotinik Asit, Nikotinamin gibi isimleri de vardır. PP Vitamini de denilir. Eskiden sadece bu adlarla anılırken artık B-3 denilmektedir. Kimyasal olarak nikotin ile yakınlığı varsa da etkilerinin benzerliği yoktur. Isıya ve ışığa karşı dayanıklıdır. Vitaminler içersinde en dayanıklısıdır denebilir. İnsan vücudu bunu triptofan isimli amino asitten üretebilir. Ayrıca karaciğerde az miktarda depolanabilir.

B-3 Vitaminin Etkileri
İnsan vücudunda 50 den fazla metabolik olayda rol alan NAD ve NADP kısaltılmış isimli koenzimin yapısına girer.

İnsan vücudu için hayati fonksiyonlarda rol alır, hücrelerin oksijeni kullanabilmeleri için gereklidir.
Basit bir anlatımla protein, yağ ve karbonhidrat gibi besin öğelerinin vücutta kullanılmasını sağlar.
Glikoliz denilen karbonhidrat ve glikozdan enerji üretilmesinde anahtar görevi vardır.
Yağ asitlerinin sentezine etkilidir.
Deaminasyon (= proteinlerin yapı taşı amino asitlerin kullanılma aşamalarından azot ayrılma işlemi) olayını gerçekleştirir.
Beyin çalışması için temel maddedir.
Midede sindirimin temel taşları olan asitlerin üretimini sağlar.
Hormon üretimine katılır (östrojen, progesteron, testesteron gibi cinsiyet ve tiroid hormonları, kortizon, insulin gibi)
İlaç ve zararlı maddelerin etkisizleştirilmesini sağlar.
Deri ile dil ve sindirim sisteminin sağlığına destek verir.
Kan dolaşımına etkisi vardır.
Kan kolestrol seviyesini ayarlar (Nikotinik asit formu).
Beyin ve sinir sisteminin sağlıklı çalışmasına etkilidir.
Histamin deşarjına ve damarların genişlemesine yol açar. Bu etkinin oluşabilmesi için nikotinik asit formunun 50 mg. ve üzerinde ilaç olarak alınması gerekir. Diğer niasinamid ve nikotinamid isimli formları bu etkiyi yapmazlar.
B-3 Vitaminin Eksikliği
Yetersiz beslenme sonucu olabileceği gibi ana maddesi olan triptofanın metabolizmasının etkilendiği hastalıklardan (tümör, ilaç kullanımı, Hartnup hastalığı) dolayı da oluşabilir. Emilim sorunlarından dolayı olması nadirdir. Mısır gibi bazı besin maddelerinde bağlı durumda bulunur ve vücut bunu kullanmaz. Eksiklik belirtileri mısır ağırlıklı beslenen toplumlarda sık görülür.

Kolay yorulma, kolay sinirlenme,
İştahsızlık, hazımsızlık, bulantı, kusma ve ishal gibi sindirim sorunları,
Deride ışığa karşı hassasiyet, kaba, kalın ve sert cilt haline dönüşmesi,
Dilde yanma hissi, kızarma, diş eti hassasiyeti, ağız kokusu,
Önceleri huzursuzluk, uykusuzluk, baş ağrısı ile başlayan, ellerde titreme, artan endişe, korku, kaygı duyguları ile devam edip psikoz tablosuna kadar giden sinir sistemi şikayetleri ortaya çıkar.
Eğer eksikliği uzun sürerse ölümcül Pellegra hastalığı oluşur. (Deri belirtileri, ishal gibi sindirim problemleri ve unutkanlık - bunama gibi sinir sistemi belirtileri ile seyreder ve ölümle sonuçlanır. Bu nedenle 4 D Hastalığı denilmiştir. (Dermatit, Diare, Demans ve Death.)
Pellegra hastalığı bu vitaminin alımının eksikliği yanında tüberküloz tedavisinin temel ilaçlarından olan İNH 'ın kullanımına bağlı olarak da ortaya çıkabilir. Alkoliklerde, böbrek hastalığı nedeniyle diyetle beslenenlerde, karsinoid tümör varlığında, doğumsal bir hastalık olan Hartnup Hastalığında bu durum oluşabilir.

B-3 Vitaminin Fazlalığı
Alınan miktara göre değişebilir.

Deride yanma, kızarma, kaşıntı (100 mg. Üzeri)
Karaciğer hasarı (500 mg. Üzeri)
Gut, diabet, mide ülseri, karaciğer hastalığı gibi mevcut sorunları ağırlaştırabilir.
B-3 Vitaminin Tedavide Kullanımı
Uzun yıllardır bilinen etkisi ile değişik amaçlarla kullanılmaktadır.

Pellegra, Hartnup gibi hastalıkların tedavisinde
Yorgunluk, bitkinlik halleri ile hazımsızlık, ishal ve kabızlık gibi sindirim sorunlarında,
Yağ hücrelerinden kana serbest yağ asidi geçişini azaltmak için,
Atar damarların açılarak, dolaşımın düzenlenmesine yönelik olarak, (bacak krampları, kulak çınlaması, baş dönmesi, migren tipi baş ağrısı)
Kolesterol seviyesini ve tansiyonu düşürmek için,
Mideden asit salgılanmasının arttırılması amaçlandığında (=hipoasidite tedavisi),
Depresyon, şizofreni ile yaşlılık, alkol ve ilaç kullanımına bağlı, bazı ruhsal hastalıkların tedavisinde,
Osteoartrit gibi eklem hastalıklarında,
Hormon tedavilerine destek olarak kullanılır.
B-3 Vitamini Gereksinimi
Besinlerden alınan 60 mg. triptofandan 1 mg. B-3 Vitamini elde edilir.
Erişkinler aldıkları her 1000 kalori için en az 6.6 mg. da B-3 Vitamini almalıdırlar ve alınan miktar günde kadınlarda 13, erkeklerde 18 mg. altına indiğinde eksiklik belirtileri başlar. Fazla fizik egsersiz yapanlar, gebelik, emzirme, büyüme, hastalık, stres gibi durumlar gereksinmeyi arttırır. Rafine şeker, hazır yiyecekler tüketilirken yanında B-3 Vitamini de almalıdır. İlaç şeklinde günde 50-100 mg. doz yeterlidir.
 
Katılım
29 Nis 2006
Mesajlar
416
Tepki Skoru
0
Puanları
0
Yaş
40
Çocuk Sağlığı ve Gelişimi


B5 VİTAMİNİ
Pantoteneik Asit adıyla da bilinir. Doğada çok yaygın olarak canlı her hücrede bulunur. Vücutta depolanmaz, suda eridiği için kolaylıkla atılır. Günlük olarak alınmalıdır. Nemli sıcağa, oksidayon ve redüksiyona dayanıklı olmasına karşın asit (sirke, limon), alkali (kabartma tozu) ve kuru ısıya (fırında pişirme) karşı dayanıksızdır. Tahılların içindeki B-3 Vitamini öğütülme sırasında % 50 oranında kayba uğrar. Ettekinin 1/3 ü pişirilme esnasında yok olur.

B-5 Vitaminin Etkisi
İnsan için hayati önemi olan maddelerin oluşumuna etkilidir.

ADP (Adenozin difosfat ) ile birlikte koenzim A yı oluşturur. Bu madde insan yaşamında gerekli olan bir çok işlem için olması şart olan bir enzimdir.
Enerji üretiminde rol alır ( piruvatın, yağ asitlerinin oksidasyonu)
Asetilasyon işlemi denilen bir kimyasal olayın yapı taşıdır.
Yağ asitlerinin, kolesterolun, fosfolipidlerin sifingosinlerin yapımını sağlar.
Böbrek üstü bezine etki ederek kortizon gibi steroid hormonların yapımını sağlar. Bu hormonların katkısı ile yaşlanma ve cilt kırışıklıkları üzerine olumlu etkiler yapar.
Antistres özelliği ile ruhsal yapı üzerine etkilidir.
Sindirim sisteminin işleyişine katkı sağlar.
Kandaki alyuvarların ve savunma maddelerinin yapımına faydalıdır.
B-5 Vitaminin Eksikliği
Doğada bol olduğu için eksikliğine pek rastlanmaz. Ayrıca bir miktar barsaklarda da yapılmaktadır. Eksiklik rafine ve işlenmiş yiyeceklerle beslenme ile antibiyotik etkisiyle barsak bakterilerinin de ölmesi sonucu ortaya çıkar.

Halsizlik, bitkinlik ve yorgunluk hissi ilk oluşan yakınmadır.
Topuklarda yanma ve ağrı,
Mide asitlerinde azalma ile iştahsızlık, kusma, barsak bozuklukları ve krampları gibi sindirim şikayetleri,
Ruhsal güçsüzlük, strese dayanıksızlık, isteksizlik, uykusuzluk, depresyona gidiş yakınmaları,
Kan şekerinde düşme, ellerde titreme, kalp çarpıntısı,
Cilt bozuklukları, akne oluşumu,
Tekrarlayan üst solunum yolu enfeksiyonları,
Alerjik yakınmalarda artış,
Büyüme üzerine olumsuz etkiler,
Hayvanlarda tüylerin beyazlaşması ( İnsanlarda ? ) görülebilir.
B-5 Vitaminin Fazlalığı
İdrarla atıldığı için vücutta birikmez. Toksik etkisi gözlenmemiştir. İshal ve diş hassasiyeti yapabilir.

B-5 Vitaminin Tedavide Kullanımı
Bir çok nedene yönelik kullanılmış ve hala da kullanılmaktadır. Bazı konularda kullanımı tartışmalıdır. Tek başına tedavi edici yönünden daha çok tedaviye destek amacıyla kullanılması uygun olacaktır.

Allerji tedavilerine destek amacı ile,
Stres ilişkili ruhsal sorunlar,
Sindirim problemleri, özellikle iştahsızlık ve kolit hastalığında,
Yanık tedavisine destek için,
Alkol kullanımının fazla olduğunda kullanılmaktadır.
 
Katılım
29 Nis 2006
Mesajlar
416
Tepki Skoru
0
Puanları
0
Yaş
40
B6 VİTAMİNİ
Piridoksin adı ile bilinir. Besinlerde B-6 vitamini piridoksin, piridoksamin ve piridoksal olarak 3 şekilde bulunur. Bunlar vücutta birbirine dönüşebilir. Aktif şekli kısaca PLF (piridoksalfosfat) denilen şeklinde bulunur. Kadınlarda hormon ve su dengesine etkisi erkeklere oranla daha fazladır. Dayanıksızdır, alkali ortamda, güneş ışığı etkisiyle, işlenme esnasında, uygun olmayan saklama koşullarında, pişirme sırasında kolaylıkla harap olur.

B-6 Vitaminin Etkileri :
İnsan vücudunda hayati rol oynayan bir çok işlemde bulunur. Kısaca değinilecek olursak ;

60 kadar enzimin işlemesi için koenzimdir.
Proteinin ana maddesi nükleik asit sentezine katılır, amino asitlerin barsaktan emilerek kana ve kandan hücrelere geçmesi için gereklidir. Ayrıca amino asitlerin yapım, yıkım ve birbirlerine dönüşümlerine yardımcı olur.
Merkezi sinir sisteminde GABA denilen önemli bir maddenin yapımına destek verir. Ayrıca sinirsel ileti için şart olan norepinefrin ve asetilkolin maddelerinin metabolizmasına etkilidir.
Triptofandan niasin ve araşidonik asitten prostoglandin E2 yapılması için gereklidir. Kolin, metionin, serin, sistin, triptofan ve nisain metabolizmalarına etkilidir.
Enerji işlevinde karbonhidrat, yağ ve protein metabolizmasında etkilidir, ayrıca karaciğer ve adalelerde depolanan yedek enerji kaynağı glikojenin salınmasını sağlar
Vücut savunmasında antikor ve akyuvar (hemoglobin sentezi) oluşumunda rol alır, DNA ve RNA nın sentezi ve fonksiyonlarına etkilidir.
Enfeksiyonlara karşı direnç oluşumuna etkilidir,
Vücutta önemli görevleri olan serotonin maddesinin yapımına etkilidir,
B-12 vitaminin emilimine, magnezyum, çinko ve selenyum elementlerinin vucüttaki işlevlerine katkı sağlar,
Histamin yapımını azaltalarak allerjik reaksiyonların şiddetini düşürür,
Vücuttaki Sodyum ve Potasyum dengelerine etkisiyle hem vücudun sıvı dengesini korumaya hem de sinir, kalp ve adale dokularının elektriksel aktivitesine yardımcı olur. Adale kasılmalarını ve krampları azaltır.
Prolaktin (süt hormonu) hormonun salgılanmasını azaltır. Gebelik döneminde annenin hormon ve sıvı dengesini korur ve bebeğin sinir sisteminin gelişmesi için gereklidir.
B-6 Vitaminin Eksikliği :
Eksiklik belirtileri diğer B Vitaminleri eksikliğinde görülenlere benzer.

Çevresel sinirlerde iltihaplanma (Nevrit), EEG değişiklikleri, duyu kusurları, koordinasyon bozuklukları, dalgınlık, uykusuzluk,
Bebeklerde erişkinlere oranla daha sık olarak konvülziyon (Havale),
Kansızlık (Anemi),
Huzursuzluk, sinirlilik, depresyon gibi ruhsal sorunlar ve adet öncesi sendromuna benzer arazlar,
Migren tipi baş ağrısı,
Ciltte kuruluk, kaşıntı, göz ve ağız çevresinde deri çatlamaları, görme problemleri,
Özellikle gebelik döneminde vücutta su tutulması ile sabahları artan bulantı ve kusma gibi sindirim sitemi şikayetleri görülür. Gebeliğin ilerleyen aylarında tansiyon artışı, ödem ve reflekslerin şiddetlenmesinin B-6 Vitamini ile ilişkisi uzun yıllardır bilinen ve tartışılan bir konudur.
Sık enfeksiyonlara yakalanma,
Uyuşukluk, adale zayıflığı ve krampları oluşabilir.
B-6 Vitaminin Fazlalığı :
Toksik olmaması ve vücutta depolanmaması nedeniyle fazlalık arazları oluşmaz. Fakat yine de bir süre yüksek doz ( 2-10 gr.) düzenli alındığında sinir sistemi sorunlarına yol açabilir.

B-6 Vitaminin Tedavide Kullanımı :
İlaç firmalarının da teşviki ile oldukça yaygın kullanılmaktadır. Bazı konularda etkinliği kesin ilen bazı konularda yararlı olup olmadığı net değildir. Kullanıldığı konular ;

Gebelikte ortaya çıkan şeker hastalığı,
Adet öncesi sendromu denilen göğüslerde hassasiyet, sıvı tutulumu ve ruhsal gerginlik durumunda,
Bebeklikte proteinden zengin beslenmeye ek olarak kasılma ve havalelerin engellenmesi için,
Bazı ilaçların (Tüberküloz, doğum kontrol gibi) yanında olumsuz etkileri önlemek için,
Nevrit denilen sinir iltihaplarında,
Bir çok ruhsal şikayetlerin tedavisinde,
Kansızlık için,
Kusmaları önlemek amacıyla,
Hormonal hastalıklarda (galaktore-amenore),
Şeker hastalarında, eklem ve kalp sorunlarında kullanılmaktadır. Yazılanlardan çok daha fazla nedene yönelik de kullanılmaktadır. B grubu vitaminlerin içersinde Folik Asitten sonra üzerinde en fazla önemle durulan vitamin olması nedeniyle bir çok soruna iyi gelebileceği düşünülmektedir.
 
Katılım
29 Nis 2006
Mesajlar
416
Tepki Skoru
0
Puanları
0
Yaş
40
B11 VİTAMİNİ - FOLİK ASİT
Folik Asit ve vitamin BC gibi isimleri varsa da folik asit olarak bilinir. Vücuda girdikten sonra kimyasal yapısı değişir ve karaciğerde bir miktar depolanabilir. Depo edilen miktar 6 - 9 ay kadar eksiklik belirtilerinin çıkmasını engeller. Folik asitin içersinde barındırdığı moleküllerden PABA ve Glutamik Asit ayrı bir vitamin gibi etki gösterir, sanki vitamin içersinde vitamin gibidir. Barsak bakterileri tarafından da üretilmektedir. Dayanıksızdır, ışık, ısı, bekleme ve pişirilme esnasında tahrip olur.

Folik Asitin Etkileri
Oldukça önemli görevleri vardır. Bazı işlevler için bulunması şarttır.

B-12 Vitaminine benzer etki alanları olan THFA adlı enzimin ön maddesidir.
Amino asit, protein ve sinir sistemi iletisinde kullanılan bazı iletken maddelerin yapımında rol alır.
Hücre için şart olan DNA ve RNA sentezinde görev alır.
Hücre bölünmesi için gereklidir. Bu etkisi ile büyümeyi de sağlar.
Akyuvar denilen kan hücrelerinin yapımında bulunur.
Anne karnındaki bebeğin sinir sisteminin gelişimi için gereklidir.
Folik Asit Eksikliği
Eksikliği pek de nadir değildir. Belirtiler B-12 Vitamini eksikliğine oldukça benzer. Eksikliğin temelinde yatan sebepler başta taze sebze, meyveden yoksun yetersiz beslenme, sindirim sisteminden emilimin ameliyat, hastalık nedeniyle bozulması, alkol, ilaç kullanımı gibi metabolik sorunlar, stres, hastalık, gebelik gibi aşırı tüketim olmasıdır. Bunların sonucunda ;

Gebelik döneminde olursa ciddi sorunlara yol açar. Normale oranla gebelerde gereksinim iki katına çıkar. Bebek annenin karaciğerdeki depolarını kısa sürede boşaltır. Ortaya çıkmaya başlayan belirtiler de hamilelik ile ilgili durumlara bağlanır. Sonuçta gebelik toksemisi, erken doğum, düşük ağırlıklı bebek ile bebekte spina bifida gibi beyin - omurilik anomali ve hasarları oluşabilir.
Megalablastik anemi denilen bir tür kansızlık hastalığı meydana gelir. Sık görülen demir eksikliğine bağlı kansızlıktır. Folik asite bağlı olan genellikle demir vermek ile kansızlığın düzelmemesiyle anlaşılır.
İştahsızlık, kilo kaybı, dilde şişme ve kızarma, bulantı, kusma, ishal gibi sindirim sorunları ortaya çıkar.
Huzursuzluk, baş ağrısı, bitkinlik, unutkanlık gibi hafif belirtilerden sinirlilik, hırçınlık, düşmanca tavırlar, paranoya durumuna kadar uzanan ağır sinirsel sorunlar oluşabilir.
Enfeksiyonlara yatkınlık,
Çarpıntı gibi bazı kalp sorunları oluşabilir.
Folik Asit Fazlalığı
Besinlerle fazlalığına yol açılmasa da vitamin ilacı şeklinde 2000 mikrogramın üstüne çıkıldığında sorunlar oluşur. Gebelerde bebeğe zarar verebilir. Diğer kişilerde uykusuzluk, huzursuzluk, sindirim şikayetleri, ciltte döküntü ve kaşıntı yapar.

Folik Asit Gereksinimi
Besinlerde değişik kimyasal bileşikler halinde bulunur ve bunlar vücutta değişime uğrar. Burada yazılan miktarlar vitamin olarak değerleri kapsamaktadır. Amerika'da yapılan araştırmalar halkın beslenme ile günde ortalama 220 mikro gram Folik Asit aldığını göstermiştir.

Yaş mikrogram / gün
0 - 1 30 - 50
1 - 3 100
4 - 6 200
7 - 9 300
10 - 12 400
Erişkin 400
Gebelik 800
Emzirme 600

Folik Asit Doğal Kaynakları
Genel olarak yeşil sebzelerde bol miktarda vardır. Havuç, avokado, yumurta ve portakal da bulunur. Besinlerde serbest ve bağlı denilen iki ayrı formda bulunur. Besinlerdeki miktarlar serbest ve total (serbest + bağlı ) üzerinden hesaplanır.
 
Katılım
29 Nis 2006
Mesajlar
416
Tepki Skoru
0
Puanları
0
Yaş
40
B12 VİTAMİNİ
Siyanokobalamin veya kobalamin adları ile bilinir. B-12 adı daha yaygındır. Barsaktan emilimi için mideden salınan özel bir protein (interensek =içsel faktör) gereklidir. Bitkisel kaynaklı besinlerde bulunmaz. Ancak hayvansal kaynaklı besinlerle alınabilir. Barsak bakterileri tarafından üretilebilir ama bu vücuda pek yarar sağlamaz zira bakteriler kalın barsakta bulunur ama bu vitamin ince barsaklardan emilebilir. Vejetaryen kişilerde yegane eksikliği oluşan vitamindir. Vücuda gerekli miktarları 3 - 4 mikrogram gibi çok az olmasına karşın önemli etkileri vardır. ( 1 gram = 1000 miligram, 1 miligram = 1000 mikrogram ) Yapısında kobalt, fosfor gibi mineraller de bulunur. Vücutta, karaciğerde depolanır. Ayrıca kalp, böbrek, pankreas, beyin, testis ve kemik iliğinde de bulunur.

B-12 Vitaminin Etkileri
İnsan vücudu için hayati değere sahiptir.

Vücuttaki tüm hücrelere gereklidir. Hücreler ne denli hızla çoğalıyorlarsa o kadar fazla B-12 vitaminine gereksinim duyarlar.
DNA sentezi için şarttır, fakat RNA için şart değil fakat yaralıdır. Bu işlevini folik asitle beraber yürütür.
Yağ, karbonhidrat ve protein metabolizmalarına etkilidir.
Demirin vücutta kullanımına etkili olup, kolin, metionin yapılmasına yardımcı olur.
Sinir hücrelerinin myelin denen kılıfının yapılması ve korunması için gereklidir.
Kan hücrelerinin yapım ve değişiminde rol alır.
Beynin belirli konulara odaklanması ve hafıza gücüne etkilidir.
Besinlerle veya sigara gibi alışkanlıklarla vücuda giren siyanürü etkisiz hale getirir.
B12 Vitaminin Eksikliği
Eksikliği normal diyetle pek ortaya çıkmaz. Vücut depoları uzun süre yetecek kadar B-12 bulundururlar. Fakat bu vitaminden yoksun diyete uzun zaman devam edenler, barsak sorunları olanlar ile mideden salınan İnterensek Faktör problemlerinde eksiklik meydana gelir. Hayvansal gıda alınmadığında eksiklik çok kolay oluşur. Özellikle tam vejetaryen anne çocuklarında doğumdan itibaren eksiklik arazları ortaya çıkar.

Sinir sistemindeki liflerde hasar oluşur. Bu durum ciddi sorunlara yol açar.
Pernisiyöz anemi denilen bir kansızlığa yol açar. ( Doğumsal olarak interensek faktör eksikliği olanlar, mide ameliyatı geçirmiş kişiler, bazı barsak parazitleri de B-12 vitamini yeterli alınmasına karşın eksikliği oluşabilir)
Dilde hassasiyet, şişme, kızarma,
Hayal görmeler, depresyon,
Kuvvetsizlik, adalelerde kasılmalar, ayak taban derisi refleksinin bozulması,
Sinir iltihaplarına bağlı olarak el ve ayaklarda uyuşma, karıncalanma, yanma şikayetleri oluşur.
B-12 Vitaminin Fazlalığı
Zararlı etkileri olduğu düşünülmemektedir. İnsanlara deneysel olarak çok yüksek dozlarda verilmiş ama herhangi bir zararlı etkiye rastlanmamıştır.

B-12 Vitamini Gereksinimi
Depolanabildiği için günlük alımı şart değildir.

Yaş mikrogram / gün
Yeni doğan 0.5 - 1.5
Süt çocuğu 2 - 3
Yetişkinler 3
Emziren anne 4

B-12 Vitaminin Doğal Kaynakları
Hayvansal kaynaklı besinlerle temin edilir. Sakatat denilen hayvan karaciğer, yürek ve böbreğinde bol olarak bulunur. Kırmızı et, tavuk ve balık eti ile yumurta bu vitamin yönünden zengindir. Pişirme işlemi pek zararlı değildir.

B-12 Vitaminin Tedavide Kullanımı
Değişik nedenlere yönelik olarak oldukça yaygın kullanımı vardır. Bu kullanımlarının bir çoğunun etkisi tartışmalıdır.

Bazı ilaç ve alkol kullanımında destek olarak,
Eksikliği sonucu oluşan kansızlık tedavisinde,
Sinir sistemi hastalıkları ve ruhsal hastalıkların tedavisine ek olarak,
Hızlı büyüme dönemlerinde yardımcı olarak kullanılmaktadır.
 
Katılım
29 Nis 2006
Mesajlar
416
Tepki Skoru
0
Puanları
0
Yaş
40
C VİTAMİNİ
Askorbik Asit denilen maddedir. Üzerinde çok durulan, günümüzde herhalde en çok bilinen ve hakkında sürekli bir şeyler söylenilen vitamindir. Hatta C Vitamini üzerine internette siteler yapılmakta, çılgınlık derecesine varan bağımlıları bulunmaktadır. Bitkiler ve bir çok hayvan bu vitamini kendileri üretebilmektedir. Kimyasal yapısı aslen bir tür şekerdir. Dış ortam koşullarında ve pişirme esnasında, diğer maddelerle etkileşerek kolaylıkla bozulabilir. Taze sebzeler buharda pişirildiğinde C Vitamini de korunmuş olur.Besinlerle alınan vitamin 2 saat içersinde kullanılır ve 4 saat sonunda kandan uzaklaşır. Kullanıldığı organlarda bir miktar birikime uğrar.

C Vitaminin Etkileri
Üzerinde durulan bir çok etkileri vardır. Bazıları kesin olmakla birlikte bazı yönlerden de abartıldığı izlenimi oluşmaktadır.

Güçlü bir indirgeyicidir. Canlılardaki önemli rolü bu özelliğinden kaynaklanır.
Destek dokuları için kollajen proteinlerinin yapımında etkisi vardır. Bu kollajen dokular deride, adale ve eklem bağlarında, damar duvarında, kemik ve dişlerde bulunur.
Tirozin maddesinin yıkılmasını ve vücuttan atılmasını sağlar.
Böbrek sütü bezlerinden salınan bir çok hormon için gereklidir. Bunlar genellikle stres ile ilgili hormonlar olup, stres anında C Vitamini tüketimi artmaktadır.
Barsaklardan demirin emilimine etkilidir.
Besinlerdeki folik asitin dayanıklı kalmasını sağlar.
Triptofandan beyin için gerekli olan serotonin elde edilmesine etkilidir.
Suda eriyen güçlü bir antioksidandır. Yağda eriyen diğer bir güçlü antioksidan olan E vitamininin, ayrıca A ve B Vitaminlerinin de yapısının korunmasına ve etki gösterebilmesine katkı sağlar.
Nitrit gibi karsinojen maddelerin etkilerini önler.
Yaraların iyileşmesini, damarların sağlıklı olmalarını sağlar.
Kortizon, aspirin, insulin gibi ilaçlarla kurşun, civa, arsenik gibi ağır metallerin olumsuz etkilerini giderir.
Vücudun savunma sistemini arttırıcı etkisi vardır. Bu etkisini nötrofil hücrelerini ve interferon denilen maddeyi arttırmak yoluyla gerçekleştirir.
Histamin yapımını azaltarak allerjik olayların şiddetini düşürür.
C Vitamini Eksikliği
Tarihte bu vitaminin eksikliği anlaşılana kadar bir çok insan ölmüş ve hastalıklar yaşanmıştır. Günümüzde ağır tablolar artık görülmemektedir. Ancak beslenme yanlışlıkları nedeniyle daha hafif sorunlar ortaya çıkmaktadır.

Eksikliğinde oluşan en ağır durum skorbüt hastalığıdır. Eskiden özellikle uzun sürelerle gemilerde bulunup, taze sebze-meyve yiyemeyenlerde görülmekteydi.
Genel olarak dokuların sağlığı bozulur.
Diş eti kanamaları ve çekilmeler.
Enfeksiyonlara karşı dayanıksızlık ve zor iyileşme.
Deride küçük kanamalar, halsizlik, iştahsızlık.
Eksiklik artarsa burun kanamaları, ağız içinde yaralar, diş kayıpları, eklem şişmeleri, kemik ağrıları ve nefes darlığı.
Çocuklarda büyümenin yavaşlaması, yaşlılarda ciddi damar problemleri.
Ayrıca değişik enfeksiyonlar, soğuk algınlığı, depresyon, yüksek tansiyon, eklem iltihabı, ülser, damar sorunları, allerji ve safra kesesi taşları bir çok sağlık sorununun C Vitamini ile ilişkili olduğu düşünülmektedir.
C Vitamini Fazlalığı
Bu sorun üzerinde çok spekülasyon yapılması nedeniyle fazla miktarda alımı sonucunda görülmektedir. İşin iyi tarafı vücutta depolanmadığı ve idrarla atıldığı için az sorun olmaktadır. Ciddi yan etkileri pek yoktur.

En sık görüleni ishaldir.
Karın ağrısı,
İdrarda yanma,
Deride hassasiyet,
Kan hücrelerinde yıkım,
Böbrek taşı oluşumu görülebilir.
C Vitaminin Tedavide Kullanımı
Bir çok konuda kullanıma sahiptir. Belki de içerdiği C Vitamininden dolayıdır ki limon da her şeyin içine konulmaktadır. Kullanıldığı her alan, çok geçerli gerekçelere dayanmamaktadır.

Yara iyileşmesini hızlandırmak için,
Soğuk algınlığı, nezle ve anjinde,
Enfeksiyona yakalanma riskini azaltmak için,
Damar sertliğinden korunmak amacıyla,
Kanser riskini azaltmak umuduyla,
İtiyadi düşükleri önlemek amacıyla,
Emziren annelerde,
Bazı ruhsal sorunlarda,
Spor performansını arttırmak amacıyla kullanılmaktadır.
C Vitamini Gereksinimi
İnsan vücudunda 20 - 50 gün yetecek kadar 600 - 1500 mg. lık bir C Vitamini depolanmaktadır. Çocukların günlük gereksinimi 35 - 50 mg. kadardır.

0 - 1 Yaş 35 mg.
1 - 14 50 mg
14 yaş üzeri 60 mg
Gebe kadınlar 80 mg
Emziren anneler 100 mg

aldıkları takdirde herhangi bir eksiklik sorunu yaşamazlar. Bu miktarın biraz daha üzerinde almaları uygun olur. Herkes için günlük 100 - 150 mg. dozu yeterlidir. Stres altında yaşamak, sigara kullanmak, aspirin, kortizon, doğum kontrol hapları, östrojen, demir gibi ilaç alımları, taze sebze, meyve tüketiminin az olması gereksinmeleri arttırır.

C Vitamini Doğal Kaynakları
Taze meyve ve meyve suları ile sebzelerde bol miktarda bulunur. Besinlerin pişirilmesi sırasında C Vitamini önemli oranda yitirilir. Kaynamış, oksijeni uçmuş bir suda pişirilme ile soğuk suya koyarak pişirme bile kayıp miktarlar açısından farklıdır. Soğuk suda pişirmede kayıp fazladır, keza pişirme süresinin uzaması da olumsuz etki gösterir. Yağda kızartma, bakır kaplar, sebze, meyvelerin bekletilmesi ve kuralına uyulmadan dondurulması, kesilmiş sebzelerin hava ile teması, pişirilmiş yemeklerin bekletilmesi ve ısıtılması C Vitaminin yitirilmesine neden olur.
 
Katılım
29 Nis 2006
Mesajlar
416
Tepki Skoru
0
Puanları
0
Yaş
40
BİOTİN - H VİTAMİNİ
H Vitamini de denmektedir. Aslında B grubunda olan bir vitamin olarak kabul edilir. Yumurta akında bulunan avidin isimli madde biotini etkisiz hale getirmektedir. Deneyler sırasında çiğ yumurta akı ile beslenen farelerin zayıfladığı ve derilerinin bozulduğu gözlemlenmiş ve Almanca deri anlamına gelen Haut kelimesinin baş harfi ile anılmaya başlanmıştır. Yumurta akında bulunan bu avidin maddesi yumurta çiğ iken etkili olmasına karşın pişirildiğinde etkisiz hale gelmektedir. Beslenmelerinin %30 kadarında çiğ yumurta bulunduğu takdirde insanlarda da eksikliği oluşabilir. 1942 yılında gönüllü bir gruba deneysel olarak çiğ yumurta ağırlıklı (dietin %30'u) beslenme ve biotin dışında tüm vitaminler verilmiş. Bu kişilerde yorgunluk, iştahsızlık, depresyon, nöropati, kolestrol artışı, kansızlık ve deride pullanma görülmüş. Bu durum ancak Biotin verilmesi ile iyileştirebilmiştir.

Biotinin Etkisi

Yağ metabolizmasına etkilidir. Yağ üretimi ve yağ asitlerinin yapılması için gereklidir.
DNA ve RNA yapımına etkilidir. Amine asitlerin proteine dönüşümüne, nükleik asitlerin bir parçası olan pyrimidin sentezine katılır.
Bir çok enzimin yapısına girer. Bu enzimler gıdaların vücuda yararlı hale getirilmesini sağlarlar.
Kan şekerini düşürür.
Saç dökülmesini ve beyazlamasını yavaşlatır.
Cilt sağlığı için gereklidir.
Biotin Eksikliği
Doğada çok yaygın olarak bulunması yanında barsaklardaki bazı bakteriler tarafından da üretilebildiği düşünülmektedir. Beslenmesinde çiğ yumurta akı bulunmayanlarda ve çok antibiyotik alınmadığında görülmesi olanaklı değildir. Eksikliğinde olan belirtiler;

Halsizlik, çabuk yorulma, iştahsızlık, adale incelmesi ve ağrıları,
Depresyon tarzında ruhsal belirtiler,
Kuru, pullu ve değmekle acıyan bir cilt,
Kan kolesterol seviyesinde artma, gözlerde kızarma,
Kansızlık ve kalp sorunları,
Saçlarda beyazlama ve dökülme görülür.
Biotin Fazlalığı
Böyle bir sorun görülmemiştir. Diyetle alınanlar emilmeden atılmaktadır. İlaç olarak alınan fazla miktarlar da idrar yoluyla uzaklaştırılır.

Biotinin Tedavide Kullanımı
Özellikle tek başına değil, daha ziyade diğer B vitaminleri ile birlikte kullanımı ön plandadır.

Dermatit, ekzema gibi cilt sorunlarında,
Kilo verme programlarında,
Saçların beyazlama ve dökülmesini önlemek amacıyla,
Kan şekerini ve kolesterolu düşürmek için,
Hatalı beslenme sorununu gidermek amacıyla kullanılır.
Biotin Gereksinmesi
Barsaklarda da üretilebildiği için dışarıdan az miktarda alınması yeterli olur.

Yaş mikrogr / gün
0 - 1 50
1 - 7 50 - 100
7 - 10 120
11 yaş üstü 200
 
Katılım
29 Nis 2006
Mesajlar
416
Tepki Skoru
0
Puanları
0
Yaş
40
KOLİN
Bir çeşit B vitaminidir. Yağların vücutta işlenmesini, yakılmasını böylelikle de karaciğerin yağlanmasını engelleyen bir faktördür. Yiyeceklerde bol miktarda olmasına karşın suya karşı dirençsizdir. Besinlerin pişirilmesi, işlenmesi ve saklanması esnasında kolaylıkla bozulur. Ayrıca bir çok ilaçlar onu etkisiz kılarlar. Barsaklardan kolaylıkla emilir ve kan-beyin bariyerini geçebilen yegane vitamindir. Bu özelliği ile beyindeki kimyasal olaylarda rol almaktadır. Kendisine hafıza vitamini de denilmektedir. Sinirlerdeki iletilerde önemli görevi olan asetilkolin maddesi için gerekli bir moleküldür.

Kolin Eksikliği
Tek başın bunun eksikliğini görmek pratikte mümkün değildir. Genellikle protein eksikliğine eşlik eder. Bu belirtiler ya deneysel olarak ya da diğer vitaminlerin eksikliği ile birlikte oluşur.

Yağ metabolizması bozulur. Yağ vücutta özellikle karaciğerde birikmeye başlar.
Hücre zarlarının bütünlüğü ve sağlamlığı bozulur. Kolin eksikliğinden dolayı oluşan bu sorun özellikle sinir liflerindeki myelin kılıfında kendini gösterir.
Kolin Fazlalığı
Belirli bir araz tanımlanmamıştır. Besinlerle olmayıp, ilaç şeklinde yüksek dozlarda alındığında zeminde epilepsi (=Sara hastalığı) bulunan kişilerde bunu uyarabilmektedir.

Kolinin Tedavide Kullanımı
Diğer B Vitaminleri ile birlikte geniş kullanım alanı vardır. Bu gün her kullanıldığı alanda etkileri bilimsel olarak net değildir. Genellikle kullanıldığı konular,

Sinir ileti sorunlarında, hafıza problemlerinde, adale seyirmeleri, kalp çarpıntıları ve Alzheimer hastalığında, Huntington Koresinde,
Hepatit, siroz gibi Karaciğer ve böbrek hastalıklarında,
Bazı ilaçların yan etkilerini gidermek için, örneğin Fenotiazin grubu ilaçların tardif diskinezi denilen yüz kaslarında kasılma ve spazmlar yapmasında ,
Ayrıca baş ağrısı, gerginlik, istahsızlık, kabızlık, glokom vb. göz sorunlarında, kulak çınlaması vb. kulak şikayetlerinde,
Kanda kolesterol yüksekliği ve damar sertliği, safra kesesi taşları, hipertansiyon ve kalp krizi riskini azaltmak için önerilmektedir.
Kolin Gereksinmesi ve Doğal Kaynakları
Belirlenmiş günlük gereksinim miktarları yoktur. Ortalama olarak günlük 500 mg. yeterli görülmektedir. Yiyeceklerle bu miktar alınabilmektedir. Gerektiğinde dışarıdan sağlanacak olursa inositol ile birlikte alınması daha uygun olmaktadır zira her ikisi birlikte daha etkili olmaktadır. Lesitin içersinde doğal olarak birlikte bulunurlar. 1000 mg. dan fazla alınması önerilmez, bunun başka yan etkileri olabilir.

Doğal olarak canlı her hücrede bulunduğu için her türlü sebze ve hayvan etinde vardır. İnsan vücudu kolini glisin isimli amino asitten elde edebilir. Soya fasülyesindeki lesitin de boldur. Yumurta, balık, yeşil yapraklı sebzeler, karaciğer kolin içeriğinden zengindir.
 
Katılım
29 Nis 2006
Mesajlar
416
Tepki Skoru
0
Puanları
0
Yaş
40
İNOSİTOL
B Vitamini grubunda düşünülen bir maddedir. Koline benzer etkileri vardır. Vücutta glikozdan elde edilebilir. Lesitin içersinde kolinden daha az olmak üzere de bulunur. Niasinden sonra vücudumuzda en yüksek oranda bulunan B Grubu vitamindir denilebilir. Doğada hayvan ve bitkilerde yoğun olarak bulunur. Hayvanlarda fosfolipidlerin içersinde, bitkilerde kalsiyum ve demiri bağlayan fitik asitin yapısında yer alır. İnsan vücudunda muhtemelen barsak bakterileri tarafından üretilmektedir. Vücutta depolanmasına karşın kahve içersindeki bazı maddeler bunu etkisizleştirir.

İnositolun Etkisi

Hücre zarının yapısının sağlamlığına ve bütünlüğüne etkilidir.
Kolinle beraber beyin hücrelerinin beslenmesini sağlar.
Özellikle kemik iliği, göz, barsak hücreleri için önemlidir.
Saç uzamasına etkilidir.
İnositol Eksikliği
Görülmesi pek mümkün değildir. Aşırı kafein tüketilmesi ile eksikliği görülebilir.

Ekzema gibi cilt sorunları,
Saç dökülmesi,
Kabızlık,
Göz sorunları,
Kolesterol artışı ve damar sertliği yapabileceği düşünülmektedir.
İnositol Fazlalığı
Bilinen bir fazlalık belirtisi yoktur.

İnositol Gereksinimi
Vücutta üretilebildiği için gerekli miktarlar dışarıdan alınması zorunlu değildir. Yiyeceklerle de günde 1 gr kadar alınmaktadır.

İnositol Doğal Kaynakları
Öğütülmemiş tahıl, limon dışı narenciye, kabak, kuruyemişlerde bulunur. Lesitin içersinde de bol miktarda vardır.
 
Katılım
1 May 2006
Mesajlar
271
Tepki Skoru
0
Puanları
0
Yaş
40
imzada da dediği gibi EMEĞE SAYGI..PAYLAŞIM İÇİN TEŞEKKÜRLER....
 
Katılım
29 Nis 2006
Mesajlar
7
Tepki Skoru
0
Puanları
0
BEYNİ GELİŞTİREN BESİNLER VE ÇOCUKLARA SUNUMU


ANNE SÜTÜNÜN ÖZELLİKLERİ VE BEYİN GELİŞİMİ İÇİN ÖNEMİ:
Çocuk ta beyin gelişimini sağlayan ve en önemli ve birinci besin kaynağı anne sütü’dür.

Anne sütüyle gelişen bebeklerin nöro gelişimsel sonuçları daha iyi olmaktadır. Fakat bu sonucun beslenme, çevre veya genetik faktörlerin mi bir sonucu olduğu ya da bunların etkileşimi ile olduğu henüz kesinlik kazanmamıştır. Anne sütü ve mama ile beslenen bebeklerde kontrollü bir çalışma yapmak etik olmadığı gibi gözlemsel çalışmalarda da bazı metodolojik sorunlar yaşanmaktadır. Ancak anne sütünde olduğu saptanan bazı maddelerin beyin gelişimi için çok önemli olduğu kanıtlanmıştır.

Anne sütünde bulunan önemli maddeler: Anne sütünde, beyin ve retinada da çok miktarda bulunan başta dokozahekzanoikasit (DHA) olmak üzere çoklu doymamış yağ asitlerinin (polyunsaturated fatty acids, PUFA) bulunması beyin gelişimi için ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Bebeğinin beslenmesinde anne sütüne önem veren anneler, çocuklarının hastalıklara karşı daha dirençli olduğunu, motor, beyin ve dil gelişimimde yaşıtlarına; inek sütünde kazein ve tuz oranı yüksektir, bu da çocuğun birçok gelişimini olumsuz etkilemektedir. Anne sütünde bulunan alfa-laktoalbumin, lakto-ferrin inek sütünde bulunmaz ve bu maddeler çocuğun beyin gelişimi için çok önemlidir. Non- proteinik azot miktarı insan sütünde fazladır ve yapıları farklıdır.
Beyin gelişimini önemli ölçüde olumlu etkileyen taurin anne sütünde,inek sütünden 40 kat daha fazladır. Ve taurin’in büyümeyi düzenlediği, hücre zarının bütünlüğünü sağladığı ve retine yıkımını önlediği bilinmektedir. Anne sütünün yağ asitleri de yapısal olarak farklıdır ve bu da yine ancak insan bedeninde bulunur. Anne sütünde ki enzimler sindirimi kolaylaştırır, bunlar inek sütünde yoktur. Bebeğin bağırsaklarında oluşması istenilen yararlı bakterilerin gelişimi için gerekli olan maddeler anne sütünde bulunurlar. Keza bunlar zararlı olabilecek bakterilerinde yerleşmesini engelleyici rol oynarlar. Anne sütünde inek sütüne oranla 3000 kez daha fazla lizozim bulunur. Ayrıca lökosit ve diğer biyolojik elemanlar bebeğin dış etkenlere karşı dayanıklı olmasını sağlar. Anne sütünde ki uzun zincirli doymamış yağ asitlerinin sinir büyüme faktörlerinin beyin gelişiminde rolü olduğu düşünülmektedir.
Halk dilinde ‘ağız’ olarak bilinen kolostrum, esansiel yağ asitleri bakımından çok zengindir ve beyin gelişimi myelinizasyon, retina işlevler ve hücre çoğalmasının normal olmasında rol oynadığı bilinmektedir. Dokosapentatonik asit ve arasidonik asit hücre zarının yapımında özellikle beyin gelişiminde önemlidir. Bebeklerin aldıkları yağ asitlerine göre beyin lipitlerinin bileşimlerinin de değiştiği bilinmektedir.
Anne sütüyle beslenmenin önemini bu şekilde özetleyebiliriz. Anne sütü 4-6 aya kadar tek başına ( su bile verilmeden), ve iki yaşına kadar da ek besinler ile verilmesi önerilir. Doğumdan hemen sonra ilk yarım saat içinde verilen kolostrum denilen anne sütü bebeğin optimal ve mental gelişimi için çok önemlidir.
Anne sütü ile beslenen bebeklerin daha erken aylarda yürüdükleri, 18 aylıkken yapılan Bayley Bebek Gelişim Ölçeği puanlarının biberon ile beslenenlere göre daha fazla (7.7 puan) olduğu saptanmıştır. Aynı çalışmada anne eğitimi, annenin sigara ya da alkol kullanımı, sosyoekonomik durum, çocuğun cinsiyeti, doğum ağırlığı etkileri kontrol edilerek yapılan analizlerde de anne sütü alan çocukların zeka katsayıları daha yüksek (3.5-5.7 puan) bulunmuştur.
Araştırmaların hemen hemen hepsinin ortak oluğu diğer sonuçta şudur; çocukların ileriki yıllarda daha zeki olmalarını sağlayan diğer önemli faktör de, anne sütü ile beslenmenin doğal bir sonucu olarak anne- çocuk yakınlığı, yani çocuğun anne sevgisi ve şefkatini sürekli olarak hissetmesidir. Anne yakılığından dolayı kendini güvende hisseden çocuğun duygusal gelişmesi de dengeli olmakta, bu dengeli gelişim zihinsel gelişimi de olumlu yönde etkilemektedir. Ancak anne sütünün sahip olduğu yüksek besin değeri her zaman çocuğun zeka gelişiminde birinci derecede önemli faktördür. Anderson’a göre çocuğun zihinsel gelişmesine anne sütünün besin değerine sağladığı katkı % 60 ise, anne sütüyle beslenmenin beraberinde getirdiği anne- çocuk yakınlığına katkısı % 40 dır.







BEYNİ GELİŞTİREN BESİNLER, VİTAMİN VE MİNARELLER:
Yediğimiz besinlerin insanın hafıza, zekâ ve yoğunlaşma gücü üzerinde çok önemli bir etkisi vardır. Örneğin vücut ağırlığımızın sadece % 2 ila 3’ü oranında ağırlığı olan beyin, günlük kalorilerimizin ortalama % 30’unu harcamaktadır.
Kafatası ve bebeklikte bıngıldak gelişimini sağlayan vitamin D vitaminidir.
Hafıza ve Zekâ Gelişimi açısından bazı besin kaynaklarının diğerlerine göre önemi çok daha fazladır. Örneğin bunların arasında B vitamini içeren yiyecekler birinci sırada gelmektedir.
Demirin yiyeceklerden emilmesini kolaylaştıran vitamin ise C vitaminidir. Bundan dolayı demir içeren yiyeceklerin "C" vitamini içeren, besinlerle birlikte alınmasında fayda vardır

“C" vitamininin yanında E vitamininin de antioksidan olarak beynin etkin ve verimli kullanılmasına büyük katkıları vardır.
Bunların yanında fosfor, sodyum, demir, magnezyum, çinko gibi minerallerde beyin gelişimi için önemlidir. Omega 3, omega 6 yağ asitleri de beyin gelişimi için önemlidir.



D VİTAMİNİ:

Vücut çalışmasında ki görevleri:

• Kemik ve dişlerde minerilizasyonda etkilidir.
• Kalsiyum ve fosforun vücut tarafından kullanılmasını sağlar.
• Kalsiyum metabolizmasını düzenler.
• Paratroid hormonunun fonksiyonuda yardımcıdır.




D VİTAMİNİ KAYNAKLARI:



Balık ve süt ürünleri, Karaciğer, Yumurta sarısı, Süt ve süt ürünleri, Katkılı margarinler



YETERSİZLİĞİNDE:
Özellikle 0-6 yaş çocuklarda kemiklerde yumuşama, kolay bükülme, uzun kemiklerin son kısımlarında genişleme bıngıldakların geç kapanması, bileklerde şişkinlik, gögüs kafesinde dışa doğru çıkıntı, dişlerin geç çıkması, bacaklarda X, O biçiminde görüntü yani raşitizm, ote omalasia ve sinir sisteminde bozukluklar. Bıngıldakların geç kapanması beyinin geç gelişimine neden olup zeka geriliği görülebilir, aynı şekilde D vitamini kalsiyumun depolanmasını sağladığından kalsiyumun fazla alınması bıngıldakların erken kapanması sonucu da zihinsel gerilik görülebilir. Sinir sistemindeki bozukluklara yo açması beyin gelişimini olumsuz etkileyebilir.


GÜNLÜK İHTİYACI:
Bitki dokusunda bulunan ergesterol ile hayvansal dokularda bulunan 7- dehidrokolestrol, ultaviyole ışınlarının etkisi ile D vitaminine dönüşür. D vitamini vücuda bu şekilde alındığı gibi balık yağında, süt, yumurta sarısında ve yağlı balıklarda bulunur.
Güneş ışınlarından yeterli oranda yararlanılma durumunda ihtiyaç karşılanmaktadır. Günlük ihtiyaç miktarı 2.5mcg veya 100-200 I.U’dır. Ancak bu miktarlar özel durumlarda değişiklik gösterebilir.





B VİTAMİNİ:
B vitamininin birden fazla çeşidi vardır. Bunlar :
B1 (Thiamin), B2 (Ribofin),B3 (Niasin), B6 (Pridoksin), B12(Kobalamin)

Vücut çalışmasında ki görevleri:
B1

• Tiamin prifosfat (TPP) koenzim şeklinde etkinlik gösterir.
• Karbon hidratlardan enerji oluşumuna da ve asetikolin sentezinde görev alır.
• Sinir ve sindirim sisteminde etken.


B2
• Enerji metabolizmasında, hücrelerde oksidasyon redüksiyon sürecinde, elektron transfer zincirinde, bazı enzimlerin çalışmasında görevlidir.
• Etkinlik gösterebilmesi için riboflavin mononükleotid (FMN), flavin adenin dinükleotid (FAD) ko enzimi şekline dönüşmesi gerekir.


B3
• Elektron taşıma tepkimelerinde karbon hidrat, yağ ve protein metabolizmasında görev alır.
• Alkolün metabolizması,demir ve folik asidin indirgenmesinde, enerji metabolizmasında etkinlik gösterir.

B6
• Merkezi sinir sisteminin çalışmasında, bağışıklık sistemi için de geçerlidir.
• Tritofanın niasine dönüşmesinde bu şekilde niasine gereksinimin azalmasına yardımcı olur.



B12
• Koenzimleri yağ asitleri ve aminoasitlerin metabolizmasında, protein sentezinde, ribonükleotidleri indirgeyerek DNA sentezinde, kan, sinir ve diğer hücrelerin yapılması ve devamlılığında görevlidir.


B1 VİTAMİNİNİN KAYNAKLARI:

—Buğday,


—kepek,
—bira mayası,
— taze sebze meyve,
—koyun eti,
— sığır eti,
—balıketi,
— yumurta, süt


B2 VİTAMİNİNİN KAYNAKLARI:

-


Karaciğer, böbrek, buğday unu, patates, et, süt, yumurta, peynir, kepek, yeşil sebzeler, havuç, fındık, yer fıstığı, mercimek




B3 VİTAMİNİNİN KAYNAKLARI:



Bira mayası, kepek, yer fıstığı, sakatat, kırmızı et, balık, buğday, baklagiller, un, yumurta, süt, limon, kabak, incir, portakal, hurma

B6 VİTAMİNİNİN KAYNAKLARI:


Karaciğer, böbrek, kırmızı et, balık, yumurta, ekmek, sebzeler

B12 VİTAMİNİNİN KAYNAKLARI:



Karaciğer, yürek, böbrek, kırmızı et, tavuk, balık, süt, peynir, yumurta


B1 VİTAMİNİNİN YETERSİZLİĞİNDE:
İştah azalması, sindirim sistemi bozuklukları, ağırlık kaybı, sinir sistemi bozuklukları, eklemlerde şişme reflekslerde azalma, denge bozuklukları, kalp büyümesi ve yetmezlik.


B2 VİTAMİNİN YETERSİZLİĞİNDE:
Büyümede gerilik, burun ve ağız kıvrım yerlerinde yaralar, göz damarlarında genişleme, yanama görme bozukluğu, dudak ve dilde şişmeler, sinir sistemi bozuklukları, antikor oluşumunda azalma.


B3 VİTAMİNİNİ YETERSİZLİĞİNDE
Pellegra, deride yaralar, ışığa hassasiyet, sinir sistem, bozuklukları.


B6 VİTAMİNİNİN YETERSİZLİĞİNDE
Triptofan metabolizmasında bozukluklar, böbreklerden oksalat atımında artışlar, konvülsiyon, hipokromik anemi, deride pellegraya benzer yaralar, depresyon görülür.


B12 VİTAMİNİNİN YETERSİZLİĞİNDE
Sinir sistemi bozuklukları, duyu azalması, kasılmalar, baş ağrıları, yorgunluk depresyon , persiniyöz anemi.

GÜNLÜK İHTİYAÇ:

B1: Enerji üretimiyle ilgili olması nedeniyle ihtiyaç belirlenirken enerji harcamasına dikkat edilir. Buna göre her 1000 kalori için 0.4mg alınması önerilir.
B2: Günlük 1000 kalori için 0.6mg.
B3: Yaklaşık 1.6mg dır.
B6: Günlük ihtiyaç yaklaşık, 1.5-3 mg dır.
B12: Günlük ihtiyaç 2-4 mcg dir.


C VİTAMİNİ

Vücudun çalışmasında ki görevleri:

• Dokuları bir arada tutan dokular arsı protein olan kollejenin sentezinde3
• Kılcal damarların kuvvetli olmasında
• Enfeksiyonları önlemede
• Steroid hormonlarının sentezinde
• Hücreleri oksidasyonda korumada,
• Kroner kalp hastalık oluşum riskini azaltmada
• Kanser hastalığı riskini azaltmada
• Skorbüt hastalığını önlemede


C VİTAMİNİ KAYNAKLARI:




Siyah üzüm, narenciye, çilek, kavun, karpuz, yeşilbiber, maydanoz, brokoli, havuç, soğan, bezelye…

C VİTAMİNİ YETERSİZLİĞİNDE:

Yorgunluk, iştah azalması, yaraların geç iyileşmesi, büyümede duraklama , anemi, enfeksiyonlara karşı dirençsizlik , skorbüt.

GÜNLÜK İHTİYAÇ:
Günlük 60- 75 mg ihtiyaç vardır. Doğurganlık döneminde ki bayanlar için daha fazla.

E VİTAMİNİ
Vücudun çalışmasında ki görevleri:
• Antioksidandır.
• Hücre membranın stabilizasyonu, oksidasyon reaksiyonlarının ayarlanması, A vitamininin korunmasında etkilidir.
• Kanser oluşum riskini engeller, kataraktı geciktirir.
• Üremede etkilidir.

E vitamini kaynakları:

Buğday, tohumlu besinler, soya fasulyesi yağı, arı sütü, ceviz, marul, tere, kereviz, maydanoz, ıspanak, lahana, mısır yağı, mısır, yulafta

E VİTAMİNİ YETERSİZLİĞİNDE:
Kırmızı kas hücrelerinde parçalanma, sinir ve kas sisteminde dejenerasyon, zayıflık, kaslarda ağrı, yürümede güçlük.

GÜNLÜK İHTİYAÇ:
A.B.D. Ulusal Araştırma Konseyi Beslenme Komitesi 7 ve daha sonraki yaşlar için erkeklere 10, kadınlara 8 mg alfa –takoferol eş değeri E vitamini önermektedir. Günlük diyetler bu vitamine olan gereksinimi karşılayacak düzeydedir.


FOSFOR (P):

Vücudun çalışmasında ki görevleri:
• Kemik ve diş sağlığı için önemli
• DNA ve RNA nın yapısında bulunur.
• Asit- baz dengesini sağlayıcıdır.
• Vücut bileşiminde bulunan yağlar fosforla bileşik oluşturur. Fosfor yağ bileşimine fosfolipidler denir.fosfolipidler hücre zarı için gereklidir.

Kaynakları:
Et, tavuk, balık, yumurta, süt, ve süt ürünleri, kuru baklagiller, sert kabuklu meyveler, yağlı tohumlar, ve tahıllar.

YETERSİZLİĞİNDE:
Fosfor eklenmemiş parenteral beslenenlerde, antiasit kullananlarda, paratroid hormonunun fazla salgılanmasında, diabet asidozu tedavisi olanlarda ve düşük doğum ağırlığı olan bebeklerde kemiklerde, sinir-kas sisteminde kan hücrelerinde ve böbreklerde bozuklular şeklinde görülebilir.
Günlük ihtiyaç 800-1000 mg yeterlidir.

DEMİR (FE):

Vücudun çalışmasında ki görevleri:
• Hemoglobin yapısını oluşturur.
• Akciğerlerden hücrelere oksijen, hücrelerde oluşan karbondioksiti akciğerlere taşır.
• Oksidatif metabolizma için gerekli proteinlerin bileşiminde görevlidir.
• Hücrelerinde bağışıkıklarının sağlanmasında etkilidir.


KAYNAKLARI:

Sakatatlar, kırmızı etler, yumurta, pekmez, kuru meyveler, kuru baklagiller, yağlı tohumlar, yeşil yapraklı sebzeler, zengin kaynaklarıdır.

YETERSİZLİĞİNDE:
Büyüme ve gelişmede gerilik, huzursuzluk, kalp atışlarında düzensizlik, konvülsiyonlar, kaslarda spazm, sinir sisteminde bozuklukluklar, kalsiyum kullanımında azalma. Kadınlar için 18, erkekler için 10 mg dır.

ÇİNKO (Zn):

Vücudun çalışmasında ki görevleri:
• Protein ve DNA sentezinde görev alan enzimlerin yapısını oluşturur.
• Büyümede, dokuların sağlığı ve onarımında,
• RNA metabolizması ve proteinlerin sindirimi için gereklidir.
• Sinir- sindirim sistemlerinin çalışmasında, bağışıklık sisteminde, tat alma duyusunda, saç sağlığında görev yapar.

KAYNAKLARI:
Besinlerin çoğunda bulunur. Ancak emilim oranları farklıdır. En zengin kaynakları; karaciğer, et yağlı tohumlar, tahıllar, kuru balagiller, sebze ve meyveler.

YETERSİZLİĞİNDE:
Enzimlerin işlevlerinde bozulmalar, büyüme ve cinsel gelişimde gerilik, deri yaraları, cücelik, depresyon, enfeksiyonlara duyarlılık, tat algılamada azalma, sinir sindirim sisteminde bozukluklar. Günlük 22-11 mg gereklidir.


Zihinsel gelişimi desteklemek için tüm besinlerden ihtiyarcımız kadar tüketmeliyiz. Ancak araştırmalar sonucunda zihinsel gelişimimize özelikle katkıda bulunan bazı besinler vardır bunlardan bazıları;
ODAKLANMA İÇİN CEVİZ, FINDIK

Odaklanma için ceviz, fındık, fıstık, soğan ve karides gibi yiyeceklerin yenmesini öneriliyor. Ceviz, fındık, fıstık gibi yiyecekler konferanslarda, konserlerde, uzun araba yolculuklarında, sinirleri kuvvetlendirirken, beyindeki haber alma maddelerinin oluşumunu hareketlendirirler. Soğan, aşırı yıpranmaya, fiziksel yorgunluğa karşı kanı sulandırır, beyin oksijeni daha iyi alır. Karides, beyin besinidir. Vücuda önemli omega 3 yağ asitleri sağlar. Dikkat verme süresini daha uzatır.

LAHANA STRESSİZ ÖĞRENMEYİ SAĞLAR
Öğrenmenin artırılması için çeşitli önerilerde şunlar;
Lahana, tiroit bezlerinin aktivitesini yavaşlattığı için daha stressiz öğrenmeyi sağlar. Stresin getirdiği atıştırma krizlerinde, düşük kalorisi sayesinde bol bol çiğ olarak yenebilir. Limon- portakal, C vitamininden dolayı canlandırır, algılama yeteneğini artırır. Çalışma öncesi, limonata veya portakal suyu için. Yaban mersini, beynin kanla daha iyi beslenmesi için, uzun süreli bir öğrenmede ideal bir meyvedir.

YENİ FİKİRLER ÜRETMEK İÇİN ZENCEFİL
yapılan araştırmalara göre, yaratıcılığın geliştirilmesi için zencefil, zencefilin içerdiği maddelerin beynin yeni fikirler üretmesini sağlar. Zencefil alındığı zaman kan sulandığı için vücutta daha serbest akar, beyin oksijenle beslenir.
Kimyonun da içerdiği uçucu yağların bütün sinir sistemini uyardığını söyleniliyor. Aniden bir fikre, bir buluşa ihtiyacı olan kimyon çayı içmelidir. Çay, bir fincana iki tatlı kaşığı dolusu kimyon eklenerek yapılabilir.
Havuç:
Hatırlama yeteneğimizi arttırır, çünkü havuç beyin metabolizmasını canlandırır. Bir şey ezberlerken bir ufak tabak sıvı yağlı havuç salatası yiyin.
Ananas:
Tiyatro sanatçılarının ve müzisyenlerin ihtiyacı olan bir meyvedir. Örneğin uzun bir metin ezberleyebilmek için fazla miktarda C vitaminine ihtiyaç vardır. Ayrıca önemli bir eser halinde element olan mangan içerir.
Avokado:
Kısa süreli bellek içindir. (Örneğin alışveriş listesini yaparken) Fazla miktarda yağ asidi içerir. Yarım avokado yeterlidir.
Isırgan otu:
Hafızayı kuvvetlendiren besinlerdendir. Özellikle sınavlara hazırlanan çocukların çayına ilave edilmesi veya doğrudan ısırgan çayı içirilmesi yerinde olur.
Kabak:
Hafıza için eşsiz bir besindir. Yemeklerle sık sık tüketilmesi son derece faydalıdır.
Öğrenme kabiliyetini arttırmak için tavsiye edilenler ise şunlar:
Lahana:
Sinirliliği giderir (tiroit bezlerinin aktivitesini yavaşlattığı için). Daha stressiz öğrenilir (örneğin sınav öncesi).
Limon:
C vitamininden dolayı canlandırır, algılama yeteneğini artırır. Dil öğrenme kursundan önce 1 bardak limon suyu için.
Yaban Mersini:
Uzun süreli bir öğrenmede ideal bir meyvedir. Beynin kanla daha iyi beslenmesini sağlar.

Dikkat verme için tavsiye edilenler ise şöyle:
Soğan:
Aşırı yıpranmaya, fiziksel yorgunluğa karşı. Kanı sulandırır, beyin oksijeni daha iyi alır.
Ceviz, findık ve fıstık:
Konferanslarda, konserlerde, uzun araba yolculuklarında, sinirleri kuvvetlendirirken, beyindeki haber alma maddelerinin oluşumunu hareketlendirirler.

Üretici olmak için tavsiye edilenler:
Zencefil:
İçerdiği maddeler beynin yeni fikirler üretmesini sağlar. Kan sulandığı için vücutta daha serbest akar, beyin oksijenle beslenir.
Kimyon:
İnsanın aklına birden bir fikir getirtir. İçerdiği uçucu yağlar bütün sinir sistemini uyarır, ancak üretici düşünce şartıyla. Aniden bir fikre, bir buluşa ihtiyacı olan kimyon çayı içmelidir (bir fincana iki tatlı kaşığı dolusu kimyonla).





YAŞ GRUPLARINA GÖRE ÇICUKLARIN BESLENMESİ:

0-4 ayda: Bu aylarda çocuklar su bile verilmeden yalnızca anne sütüyle beslenmelidir. Çocuğun hem zihinsel hem bedensel gelişimi için anne sütü yeterli ve gerekli bir besindir.

4. ayda: Anne sütü + 1 yemek kaşığından başlayarak meyve suları ( elma ), anne sütü azalmış ise 25-50cc yoğurt ile birlikte inek sütü ve kahvaltı başlanabilir.

4,5 ayda: Sebze suları (havuç, domates ) verilebilir.

5. ayda: 1/8 yumurta sarısı ile başlanır, diğerlerine arttırılarak devam edilir, sebze çorbaları (havuç, patates, pirinç, zeytinyağı) geçilir.

5,5 ayda: tarhana ve bezelye unu çorba halinde verilebilir.

6. ayda: Tavuk balıketi, yağsız dana kıyması 1 tatlı kaşığından başlanarak verilir.

7. ayda: Yumurta tam verilebilir, unlu çorbalara geçilir.

7.5 ayda: 15 günde bir karaciğer ezmesi verilebilir.

8. ayda: çocuk aile sofrasına oturtulur ve yemekler ezilmiş olarak verilir. Diş çıkmışsa köfte verilebilir.

9-10. ayda: bunların miktarları arttırılarak verilebilir.

12. ayda: Aile sofrasında her şey yiyebilecek duruma gelmiştir.
 

Giriş yap

Okul Öncesi Forum TV

000
Gün
00
Saat
00
Dakika
00
Saniye
Canlı yayına kalan süre.

18 Yıldır Sizlerle

18 yıldır sizlerleyiz. Türkiye'nin ilk okul öncesi eğitim platformu
Üst