YARATICI EĞİTİM
"Ortalama insan görmeden bakmakta, duymadan dinlemekte, hissetmeden dokunmakta, tat almadan yemek yemekte, fiziki bilince erişmeden hareket etmekte, koku bilincine erişmeden nefes almakta, düşünmeden konuşmaktadır."
Leonardo da Vinci
Son yıllarda ülkemizde eğitim sistemi ciddi anlamda tartışılmakta, ezberci, üretime dönük olmayan, yeniliklere kapalı, aşırı merkezci olduğu yolunda eleştirilere uğramaktadır. Diğer yandan sistemin geçerliği olmayan bilgileri öğrencilere tekrar ettirdiği, öğretmen ve kitap merkezli, geleneksel anlatım yönteminin kullanıldığı, öğrencinin edilgin olarak sınıflarda oturtularak etkisizleştirildiği ileri sürülmektedir. Hatta bazı eğitim vakıfları kurularak "Ezbere Hayır", "Ezbersiz Yol Haritası"* adı altında yayınlar yapıldığı da görülmektedir.
Ebetteki, sistemin kendini yenilemesinde, değişim ve dönüşüme uğramasında bu eleştiriler oldukça önemli olduğu söylenebilir. Ancak eğitim sisteminin kendini yenilemesi değiştirmesi o kadar kolay da görülmemektedir. Çünkü sistemde kalıplaşmış insan davranışları etkili olmaktadır. Ağır bir bürokratik yapı, uzun yazışmalar ve değişime karşı sistemin direnişi yeniliğin önündeki engeller olara* sıralanabilir. Ancak bu olumsuzluklara rağmen sistem içince değişik düzeyde çalışan bireylerin değişim için çaba gösterdikleri de görülmektedir. Son yıllarda yönetici, denetici, öğretmen seminerlerinin artırılması, üniversitelerle işbirliği yapılması oldukça önemli gelişmeler olarak sıralanabilir. Peki yaratıcılık nedir, yaratıcı eğitimden ne anlıyoruz? Bugünkü eğitim yapımızda yaratıcı eğitim etkinliklerini nasıl düzenleyebiliriz?
Yaratıcılık Nedir?
Yaratma, yaratma işi ve eylemi. Yaratı, özel bir yetenekten yararlanılarak ortaya konulmuş şey, (kreasyon-yeni ürün).Yaratıcı, yaratma yeteneği olan; yaratıcılık, psk. mec. Yaratma yeteneği; her bireyde var olduğu kabul edilen, bir şeyi yaratmaya iten farazi yatkınlık. Yaratmak, zeka, düşünce ve hayal gücünden yararlanılarak "o zamana kadar görülmeyen yeni bir şey ortaya koymak", yapmak; bir şeyin olmasına,
ortaya çıkmasına yol açmak, sebep olmak eylemi olarak açıklanmaktadır (TDK, 1998:2395-2396). Yaratıcılık,çağrışımsal ve ideleştirici anlatım düzgünlüğü, özgünlük, uyumlu ve doğal esneklik, mantıki değerlendirme yapabilme yeteneği gibi düşünce ve davranış biçimi; yaratıcı düşünce ise, buluşçu, yenilik arayan ya da eski sorunlara yeni çözümler getiren ve özgün düşüncelerin ortaya çıkmasını sağlayan bir düşünme biçimi olarak açıklanmaktadır(0ğuzkan, 1981:161).Yaratıcı düşleme, sorunların çelişen, çatışan yanlarını uzlaştırarak bulunan yapıcı çözüm yolları; yaratıcı düşünme,düşünmenin türetici, yeni durumları araştırıcı ya da eski sorunlara yeni çözüm yolları bulan, düşünene göre yeni olan düşüncelerle sonuçlanan bir özellik göstermesi eylemidir (Enç,1980:171-172).
Yaratıcılık, bireyin öğrenme yaşantısı sonucunda öğrendiklerini birbiriyle ilişkilendirerek karşılaştığı bir sorunu çözebilmesi; bu skileri kullanarak ortaya yeni, özgün bir düşünce ya da ürün koyabilmesi olarak açıklanabilir. Diğer yandan Torance yaratıcılığı; "Bir topa sahip olmaktır, derine dalmaktır, derin bir çukur kazmaktır, kediyi dinlemek, yanlışlarını düzeltmektir, bilmeyi istemektir, bir şeye iki kere bakmaktır, köşeleri kesmektir, daha fazla enerji sağlamaktır, kokuları dinlemektir, yarına el sıkışmaktır, güneşe fişi sokmaktır" şeklinde sıralamıştır (Sungur, 1992: 25-31). Eğitimin genel amaçları, "Bireyin hür ve bilimsel düşünme gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı, topluma karşı sorumluluk duyan; yapıcı, yaratıcı ve verimli kişiler olarak yetiştirmek" olarak açıklanmıştır (MEB, 1995).
Zaman zaman insanlar karşılaştıkları bir problemi çözerken ya da yeni bir buluş, yeni bir ürün ortaya koyarken, "kafamda bir şimşek çaktı", "aniden içime doğdu", "o an uyandım "bende şafak söktü" gibi ifadeleri kullandıklarına tanık olmuşuzdur. İnsan bir sorunla karşılaştığında bu sorunu aşmak için, bir dizi düşünsel denemelerde bulunur. Beyin rutin olarak günlük işlerini sürdürürken diğer yandan problem üzerindeki çalışmasını da sürdürebilir. Yeni arayışlara girebilir. Bir dizi düşünsel denenceyi test edebilir. Arşimet'in suyun kaldırma kuvvetini bulması buna ilişkin ilginç bir örnek olabilir.
BULDUM BULDUM !...
Bileceksiniz, Sirakusa Kralı II. Hiero'ya altından bir taç hediye edilir. Kral Hiero, tacın altın olup olmadığı konusunda kaygıları vardır. O dönemin en önemli bilgini olan Arşimet'ten (M.Ö.287-212) tacın som altın olup olmadığının ortaya konmasını ister. Problemi çözerse kendisine yüklü bir para verileceği de söylenir. Arşimet Problemle ilgilenir. Fakat var olan bilgi ve deneyimlerle sorun üzerinde çalışır, bildiği bütün yol ve yöntemleri dener, başaramaz. Bir yandan ödül; diğer yanda da Kralın verdiği görev vardır. Arşimet zihinsel olarak probleme kilitlenmiştir. Ancak çözüm ortalıkta görülmemektedir. Bir gün banyoya gider. Banyoda yıkanırken gözleri sabunlu olarak, kurna içerisindeki tası arar. Tası ararken, elini tasa vurur ve tasın aşağıdan yukarı doğru bir kuvvet tarafında itildiğini fark eder. Bu kuvvetin ne olduğunu düşünürken, tası yeniden almaya çalışırken tasa aşağıya basar, tam dolu olan kurnadan sular aşağıya doğru taşar. Tam bu sırada suyun kaldırma kuvvetini, taşan suyun hacmiyle tasın ağırlığı arasında ilişki kurar.
Arşimet bir yandan suyun kaldırma kuvveti, taşan suyun hacmi arasındaki ilişkiyle taç arasındaki ilişkiyi kurarak, tacın gerçekten altın olup olamayacağı işlemini zihinsel olarak çözülebileceğini aniden kavrıyor ve banyodan dışarıya gözleri sabunlu ve çırıl çıplak bir şekilde(beyin o kadar meşgul ki, o kadar büyük bir ışıkla aydınlanmış ki, çıplaklığının farkında değil ya da çıplaklığı çözdüğü sorunun yanında hiç de önemli değil) sokağa fırlıyor. Ve o meşhur "buldum!... buldum!.."-Eureka!... Eureka!... sözlerini söyleyerek sokaklarda deliler gibi koşuyor. Vatandaşlar, "zavallı adamın başına güneş girmiş yazık," diyorlar.
Arşimet Problemi Nasıl Çözdü?
Arşimet'in yaratıcı düşünce süreci nasıl devreye giriyor?
1.Tacın kaç gram olduğu tartılarak biliniyor.
2. Suyun kaldırma kuvveti ile taşan suyun hacmi arasındaki ilişki kuruluyor.
Sonra bu bilgilerden yola çıkılarak problem adım adım çözülerek sonuçlandırılıyor.
Arşimet, eline aldığı gerçek altını tartıyor, ağırlığını buluyor. Sonra aynı altını suya sokarak ağırlığını buluyor. Altının hacmini bularak, suyun l cm 3'lük hacme uyguladığı kaldırma kuvvetini buluyor. Sonra tacı dışarıda tartıyor. Tacı suyun içine batırarak tartıyor. Taşın taşırdığı suyun hacmini buluyor ve 1cm 3'ne yapılan kaldırma kuvvetini buluyor. Arşimet, bu bilimsel çalışmaların sonunda elde ettiği iki sonucu karşılaştırarak, taca suyun verdiği kaldırma kuvvetinin daha az olduğunu buluyor ve tacın saf som altından yapılmadığını ortaya koyarak ödülünü alıyor.
Arşimet burada, esas keşfettiği suyun kaldırma kuvvetidir. Buradaki keşif bir sorunun çözümü sırasında ortaya çıkıyor. Keşfettiği suyun kaldırma kuvveti problemin çözümünü sağlamıştır. Hiçbir kimse durup dururken herhangi bir problemi şıp diye çözemez. Dururken insana ilham gelmez. Her problemin çözümünde, her özgün bir düşüncenin ortaya konmasında yüzlerce denencenin test edilmesi, binlerce bilginin ilişkilendirilmesi süreci yatar.
Yaratıcılıkta kişinin belli bir alt yapısının olması zorunlu görülmektedir. Eğer Arşimet, bir küre ile küreyi çevreleyen silindirin yüzeyleri ve bu hacimleri arasındaki ilişki, hidrostatikteki ilkeler ve su burgusu deneyimleri olmazsa bu problemin çözülemeyeceğini söyleyebiliriz. Buradan hareketle kişilerin her hangi bir konuda yaratıcı olmaları için o konuyla ilgili bir alt yapının olması zorunlu görülmektedir. Arşimet, ağırlık, hacim, cisimlerin farklı ağırlıkları, madenlerin özellikleri bu özellikler arasındaki ilişkiler konusunda sentez düzeyli çalışmalar yaptığını, ortaya koyduğu çalışmalardan anlıyoruz. Birey hangi alanda çalışacaksa, hangi alanda yeni bir şey ortaya koyacaksa, o konuya ait bilgiler, o konunun değişik değerlere çevrilmesi, değişik olasılıklar, olayın zihinsel muhasebesi ve o alana dönük uygulama çalışmalarının yapılması, çalışılacak alana değer verme gibi bilişsel, duyuşsal ve devinişsel özelliklerin işe koşulmasının gerekli olduğunu söyleyebiliriz.
Arşimet, tasın kurnanın içinde olduğunu biliyor. Tasın yukarı doğru itildiğini fark ediyor. Bu itme işini suyunu yaptığını bularak bu özellikleri birleştirerek yeni bir düşünsel sentez oluşturuyor. Bu da "Suyun Kaldırma Kuvveti" olarak ifade ediliyor. Suyun kaldırma kuvvetini ve yasalarını oluşturmada, sistematize etmede Tümevarım yöntemini kullanıyor. Sonra bu yasayı, probleme dönük olarak kullanarak çözümleme işlemlerini gerçekleştiriyor. Bu anlamda yaratıcılığın zihinsel süreçler olarak ifade edilen "çözümleme" ve "bireşim" düzeyli işlemlerle gerçekleştiğini söyleyebiliriz.
Yaratıcılık dendiği zaman bir işe yenilik getirilmesi söz konusudur. Getirilen yenilikte ortaya çıkan ürün bir öncekinden ayrı biçimde olmalıdır. Yaratıcı ürün, önceleri elde olan materyal ve bilginin tekrar bütünleşmesinden doğar, ancak tamamlandığında yeni öğeleri içerir. Bir işin yeniliği de öncekinden sapma derecesine bağlıdır. Başka bir deyimle ikisi arasında bir uzaklık ölçüsüdür(Yavuzer,1996:19). Yani yaratıcılıkta gaipten bilme, hiç bilmediği bir konunun ilerisinde düşünce üretme söz konusu değildir. Bir konuda değişik düzeydeki bilgilerin zihinde ilişkilendirilerek yeni bir boyut elde edilmesi söz konusudur. Yaratıcılık çok da büyütülecek, olağan üstü özellikler yüklenecek bir durum da değildir. Her insanın belli bir düzeyde yaratıcı olduğu söylenebilir. Ancak var olanların ötesinde yeni bir sentez yapmak, ortaya yeni bir ürün koymak elbette ki, belli bir düzeyde yoğunlaşmanın sonucunda gerçekleşmektedir.
Yaratıcılığın Boyutları
Bireyin yaratıcılığının oluşmasında birçok değişkenin etkili olduğu söylenebilir. Bunlar, toplumun yapısı, üretim ve tüketim biçimi, bireylerin ailede, toplumda ve okulda aldıkları eğitim ve bireyin bilişsel, duyuşsal ve devinişsel özellikleri olarak sıralanabilir.
Toplumsal Boyut
Her birey belli bir ortamda doğar, büyür gelişir ve olgunlaşır. Bu süreç içerisinde birey toplumun değer yargılarıyla donanır, o toplumun bir bireyi olur. Toplumun uzun bir süreçte oluşan değer yargıları, üretim yapısı, düşünme biçimi bireyi etkiler ve biçimlendirir. Ataerkil ailelerde, anacıl aile yapısında birey özellikle çocuk fazlaca korunur. Bu korunma, o bireyin yaşam alanlarıyla olan deneyimini sınırlayarak doğayı, kendini keşfetmede, güven kazanmada yeterince fırsat bulamayabilir. Bu da onun dezavantajı olarak yaratıcılığını olumsuz biçimde etkileyebilir. "Söz büyüğün su küçüğün; söz gümüşse sükut altındır; bilirsen söyle seni bilgin saysınlar, bilmezsen sus seni insan saysınlar; doğru söyleyeni yedi köyden kovarlar; her doğru her yerde doğru olmaz; elin hamuruyla el işine karışma; kızını serbest bırakırsan ya davulcuya ya zurnacıya varır, kızını dövmeyen dizini döver, bilip bilmediğin dağın ardından gitme, her gördüğünle dost olma, bilip bilmediğin konularda konuşma" vb gibi bir çok söz yaratıcılığın toplumsal boyutları konusunda bize önemli ipuçları vermektedir.
Değişik toplumların yaratıcılığa karşı farklı yaklaşım sergilediklerini görmekteyiz. ABD'de bilim ve teknoloji alanında bireyler yaratıcılığa teşvik edilir desteklenirken, sosyo-politik ve sosyo-ekonomik konularda bu destek verilmemektedir. Arap toplumlarında teknik konularda birey desteklenirken düşünsel anlamda bu destek verilmemektedir. Torance'nin 1964 yılında Amerika, İngiltere Fransa, Yunanistan ve Türkiye'de 9-11 yaşlarındaki çocuklarda "ıraksal düşünceye karşı algılanmış baskı incelenmesi için, çocuklardan alışılmamış karakterlere ilişkin hayvan öyküleri üretmeleri istenmiştir. Bu öykülerin içerik analizi, asıl baskı tipini-kendisi, anne-babası, arkadaşı ve toplum olarak belirtmiştir. Baskı türü olarak öğüt verme, alay etme, uzaklaşmayı gösterdikleri görülmüştür. Baskılar uyum ya da direnme ile sonuçlanmıştır(Sungur, 1992:161). Toplumda ağırbaşlı olma, gülmeme, şaka ya da espri hoş görülmemekte, kişinin yanlış yapma hakkı tolere edilmemektedir. Toplumsal kuralların baskısı, yaşama bakış ve yaşamı algılayış biçimi bireyin yaratıcılığını önemli derecede etkileyebileceği söylenebilir.
"Ortalama insan görmeden bakmakta, duymadan dinlemekte, hissetmeden dokunmakta, tat almadan yemek yemekte, fiziki bilince erişmeden hareket etmekte, koku bilincine erişmeden nefes almakta, düşünmeden konuşmaktadır."
Leonardo da Vinci
Son yıllarda ülkemizde eğitim sistemi ciddi anlamda tartışılmakta, ezberci, üretime dönük olmayan, yeniliklere kapalı, aşırı merkezci olduğu yolunda eleştirilere uğramaktadır. Diğer yandan sistemin geçerliği olmayan bilgileri öğrencilere tekrar ettirdiği, öğretmen ve kitap merkezli, geleneksel anlatım yönteminin kullanıldığı, öğrencinin edilgin olarak sınıflarda oturtularak etkisizleştirildiği ileri sürülmektedir. Hatta bazı eğitim vakıfları kurularak "Ezbere Hayır", "Ezbersiz Yol Haritası"* adı altında yayınlar yapıldığı da görülmektedir.
Ebetteki, sistemin kendini yenilemesinde, değişim ve dönüşüme uğramasında bu eleştiriler oldukça önemli olduğu söylenebilir. Ancak eğitim sisteminin kendini yenilemesi değiştirmesi o kadar kolay da görülmemektedir. Çünkü sistemde kalıplaşmış insan davranışları etkili olmaktadır. Ağır bir bürokratik yapı, uzun yazışmalar ve değişime karşı sistemin direnişi yeniliğin önündeki engeller olara* sıralanabilir. Ancak bu olumsuzluklara rağmen sistem içince değişik düzeyde çalışan bireylerin değişim için çaba gösterdikleri de görülmektedir. Son yıllarda yönetici, denetici, öğretmen seminerlerinin artırılması, üniversitelerle işbirliği yapılması oldukça önemli gelişmeler olarak sıralanabilir. Peki yaratıcılık nedir, yaratıcı eğitimden ne anlıyoruz? Bugünkü eğitim yapımızda yaratıcı eğitim etkinliklerini nasıl düzenleyebiliriz?
Yaratıcılık Nedir?
Yaratma, yaratma işi ve eylemi. Yaratı, özel bir yetenekten yararlanılarak ortaya konulmuş şey, (kreasyon-yeni ürün).Yaratıcı, yaratma yeteneği olan; yaratıcılık, psk. mec. Yaratma yeteneği; her bireyde var olduğu kabul edilen, bir şeyi yaratmaya iten farazi yatkınlık. Yaratmak, zeka, düşünce ve hayal gücünden yararlanılarak "o zamana kadar görülmeyen yeni bir şey ortaya koymak", yapmak; bir şeyin olmasına,
ortaya çıkmasına yol açmak, sebep olmak eylemi olarak açıklanmaktadır (TDK, 1998:2395-2396). Yaratıcılık,çağrışımsal ve ideleştirici anlatım düzgünlüğü, özgünlük, uyumlu ve doğal esneklik, mantıki değerlendirme yapabilme yeteneği gibi düşünce ve davranış biçimi; yaratıcı düşünce ise, buluşçu, yenilik arayan ya da eski sorunlara yeni çözümler getiren ve özgün düşüncelerin ortaya çıkmasını sağlayan bir düşünme biçimi olarak açıklanmaktadır(0ğuzkan, 1981:161).Yaratıcı düşleme, sorunların çelişen, çatışan yanlarını uzlaştırarak bulunan yapıcı çözüm yolları; yaratıcı düşünme,düşünmenin türetici, yeni durumları araştırıcı ya da eski sorunlara yeni çözüm yolları bulan, düşünene göre yeni olan düşüncelerle sonuçlanan bir özellik göstermesi eylemidir (Enç,1980:171-172).
Yaratıcılık, bireyin öğrenme yaşantısı sonucunda öğrendiklerini birbiriyle ilişkilendirerek karşılaştığı bir sorunu çözebilmesi; bu skileri kullanarak ortaya yeni, özgün bir düşünce ya da ürün koyabilmesi olarak açıklanabilir. Diğer yandan Torance yaratıcılığı; "Bir topa sahip olmaktır, derine dalmaktır, derin bir çukur kazmaktır, kediyi dinlemek, yanlışlarını düzeltmektir, bilmeyi istemektir, bir şeye iki kere bakmaktır, köşeleri kesmektir, daha fazla enerji sağlamaktır, kokuları dinlemektir, yarına el sıkışmaktır, güneşe fişi sokmaktır" şeklinde sıralamıştır (Sungur, 1992: 25-31). Eğitimin genel amaçları, "Bireyin hür ve bilimsel düşünme gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı, topluma karşı sorumluluk duyan; yapıcı, yaratıcı ve verimli kişiler olarak yetiştirmek" olarak açıklanmıştır (MEB, 1995).
Zaman zaman insanlar karşılaştıkları bir problemi çözerken ya da yeni bir buluş, yeni bir ürün ortaya koyarken, "kafamda bir şimşek çaktı", "aniden içime doğdu", "o an uyandım "bende şafak söktü" gibi ifadeleri kullandıklarına tanık olmuşuzdur. İnsan bir sorunla karşılaştığında bu sorunu aşmak için, bir dizi düşünsel denemelerde bulunur. Beyin rutin olarak günlük işlerini sürdürürken diğer yandan problem üzerindeki çalışmasını da sürdürebilir. Yeni arayışlara girebilir. Bir dizi düşünsel denenceyi test edebilir. Arşimet'in suyun kaldırma kuvvetini bulması buna ilişkin ilginç bir örnek olabilir.
BULDUM BULDUM !...
Bileceksiniz, Sirakusa Kralı II. Hiero'ya altından bir taç hediye edilir. Kral Hiero, tacın altın olup olmadığı konusunda kaygıları vardır. O dönemin en önemli bilgini olan Arşimet'ten (M.Ö.287-212) tacın som altın olup olmadığının ortaya konmasını ister. Problemi çözerse kendisine yüklü bir para verileceği de söylenir. Arşimet Problemle ilgilenir. Fakat var olan bilgi ve deneyimlerle sorun üzerinde çalışır, bildiği bütün yol ve yöntemleri dener, başaramaz. Bir yandan ödül; diğer yanda da Kralın verdiği görev vardır. Arşimet zihinsel olarak probleme kilitlenmiştir. Ancak çözüm ortalıkta görülmemektedir. Bir gün banyoya gider. Banyoda yıkanırken gözleri sabunlu olarak, kurna içerisindeki tası arar. Tası ararken, elini tasa vurur ve tasın aşağıdan yukarı doğru bir kuvvet tarafında itildiğini fark eder. Bu kuvvetin ne olduğunu düşünürken, tası yeniden almaya çalışırken tasa aşağıya basar, tam dolu olan kurnadan sular aşağıya doğru taşar. Tam bu sırada suyun kaldırma kuvvetini, taşan suyun hacmiyle tasın ağırlığı arasında ilişki kurar.
Arşimet bir yandan suyun kaldırma kuvveti, taşan suyun hacmi arasındaki ilişkiyle taç arasındaki ilişkiyi kurarak, tacın gerçekten altın olup olamayacağı işlemini zihinsel olarak çözülebileceğini aniden kavrıyor ve banyodan dışarıya gözleri sabunlu ve çırıl çıplak bir şekilde(beyin o kadar meşgul ki, o kadar büyük bir ışıkla aydınlanmış ki, çıplaklığının farkında değil ya da çıplaklığı çözdüğü sorunun yanında hiç de önemli değil) sokağa fırlıyor. Ve o meşhur "buldum!... buldum!.."-Eureka!... Eureka!... sözlerini söyleyerek sokaklarda deliler gibi koşuyor. Vatandaşlar, "zavallı adamın başına güneş girmiş yazık," diyorlar.
Arşimet Problemi Nasıl Çözdü?
Arşimet'in yaratıcı düşünce süreci nasıl devreye giriyor?
1.Tacın kaç gram olduğu tartılarak biliniyor.
2. Suyun kaldırma kuvveti ile taşan suyun hacmi arasındaki ilişki kuruluyor.
Sonra bu bilgilerden yola çıkılarak problem adım adım çözülerek sonuçlandırılıyor.
Arşimet, eline aldığı gerçek altını tartıyor, ağırlığını buluyor. Sonra aynı altını suya sokarak ağırlığını buluyor. Altının hacmini bularak, suyun l cm 3'lük hacme uyguladığı kaldırma kuvvetini buluyor. Sonra tacı dışarıda tartıyor. Tacı suyun içine batırarak tartıyor. Taşın taşırdığı suyun hacmini buluyor ve 1cm 3'ne yapılan kaldırma kuvvetini buluyor. Arşimet, bu bilimsel çalışmaların sonunda elde ettiği iki sonucu karşılaştırarak, taca suyun verdiği kaldırma kuvvetinin daha az olduğunu buluyor ve tacın saf som altından yapılmadığını ortaya koyarak ödülünü alıyor.
Arşimet burada, esas keşfettiği suyun kaldırma kuvvetidir. Buradaki keşif bir sorunun çözümü sırasında ortaya çıkıyor. Keşfettiği suyun kaldırma kuvveti problemin çözümünü sağlamıştır. Hiçbir kimse durup dururken herhangi bir problemi şıp diye çözemez. Dururken insana ilham gelmez. Her problemin çözümünde, her özgün bir düşüncenin ortaya konmasında yüzlerce denencenin test edilmesi, binlerce bilginin ilişkilendirilmesi süreci yatar.
Yaratıcılıkta kişinin belli bir alt yapısının olması zorunlu görülmektedir. Eğer Arşimet, bir küre ile küreyi çevreleyen silindirin yüzeyleri ve bu hacimleri arasındaki ilişki, hidrostatikteki ilkeler ve su burgusu deneyimleri olmazsa bu problemin çözülemeyeceğini söyleyebiliriz. Buradan hareketle kişilerin her hangi bir konuda yaratıcı olmaları için o konuyla ilgili bir alt yapının olması zorunlu görülmektedir. Arşimet, ağırlık, hacim, cisimlerin farklı ağırlıkları, madenlerin özellikleri bu özellikler arasındaki ilişkiler konusunda sentez düzeyli çalışmalar yaptığını, ortaya koyduğu çalışmalardan anlıyoruz. Birey hangi alanda çalışacaksa, hangi alanda yeni bir şey ortaya koyacaksa, o konuya ait bilgiler, o konunun değişik değerlere çevrilmesi, değişik olasılıklar, olayın zihinsel muhasebesi ve o alana dönük uygulama çalışmalarının yapılması, çalışılacak alana değer verme gibi bilişsel, duyuşsal ve devinişsel özelliklerin işe koşulmasının gerekli olduğunu söyleyebiliriz.
Arşimet, tasın kurnanın içinde olduğunu biliyor. Tasın yukarı doğru itildiğini fark ediyor. Bu itme işini suyunu yaptığını bularak bu özellikleri birleştirerek yeni bir düşünsel sentez oluşturuyor. Bu da "Suyun Kaldırma Kuvveti" olarak ifade ediliyor. Suyun kaldırma kuvvetini ve yasalarını oluşturmada, sistematize etmede Tümevarım yöntemini kullanıyor. Sonra bu yasayı, probleme dönük olarak kullanarak çözümleme işlemlerini gerçekleştiriyor. Bu anlamda yaratıcılığın zihinsel süreçler olarak ifade edilen "çözümleme" ve "bireşim" düzeyli işlemlerle gerçekleştiğini söyleyebiliriz.
Yaratıcılık dendiği zaman bir işe yenilik getirilmesi söz konusudur. Getirilen yenilikte ortaya çıkan ürün bir öncekinden ayrı biçimde olmalıdır. Yaratıcı ürün, önceleri elde olan materyal ve bilginin tekrar bütünleşmesinden doğar, ancak tamamlandığında yeni öğeleri içerir. Bir işin yeniliği de öncekinden sapma derecesine bağlıdır. Başka bir deyimle ikisi arasında bir uzaklık ölçüsüdür(Yavuzer,1996:19). Yani yaratıcılıkta gaipten bilme, hiç bilmediği bir konunun ilerisinde düşünce üretme söz konusu değildir. Bir konuda değişik düzeydeki bilgilerin zihinde ilişkilendirilerek yeni bir boyut elde edilmesi söz konusudur. Yaratıcılık çok da büyütülecek, olağan üstü özellikler yüklenecek bir durum da değildir. Her insanın belli bir düzeyde yaratıcı olduğu söylenebilir. Ancak var olanların ötesinde yeni bir sentez yapmak, ortaya yeni bir ürün koymak elbette ki, belli bir düzeyde yoğunlaşmanın sonucunda gerçekleşmektedir.
Yaratıcılığın Boyutları
Bireyin yaratıcılığının oluşmasında birçok değişkenin etkili olduğu söylenebilir. Bunlar, toplumun yapısı, üretim ve tüketim biçimi, bireylerin ailede, toplumda ve okulda aldıkları eğitim ve bireyin bilişsel, duyuşsal ve devinişsel özellikleri olarak sıralanabilir.
Toplumsal Boyut
Her birey belli bir ortamda doğar, büyür gelişir ve olgunlaşır. Bu süreç içerisinde birey toplumun değer yargılarıyla donanır, o toplumun bir bireyi olur. Toplumun uzun bir süreçte oluşan değer yargıları, üretim yapısı, düşünme biçimi bireyi etkiler ve biçimlendirir. Ataerkil ailelerde, anacıl aile yapısında birey özellikle çocuk fazlaca korunur. Bu korunma, o bireyin yaşam alanlarıyla olan deneyimini sınırlayarak doğayı, kendini keşfetmede, güven kazanmada yeterince fırsat bulamayabilir. Bu da onun dezavantajı olarak yaratıcılığını olumsuz biçimde etkileyebilir. "Söz büyüğün su küçüğün; söz gümüşse sükut altındır; bilirsen söyle seni bilgin saysınlar, bilmezsen sus seni insan saysınlar; doğru söyleyeni yedi köyden kovarlar; her doğru her yerde doğru olmaz; elin hamuruyla el işine karışma; kızını serbest bırakırsan ya davulcuya ya zurnacıya varır, kızını dövmeyen dizini döver, bilip bilmediğin dağın ardından gitme, her gördüğünle dost olma, bilip bilmediğin konularda konuşma" vb gibi bir çok söz yaratıcılığın toplumsal boyutları konusunda bize önemli ipuçları vermektedir.
Değişik toplumların yaratıcılığa karşı farklı yaklaşım sergilediklerini görmekteyiz. ABD'de bilim ve teknoloji alanında bireyler yaratıcılığa teşvik edilir desteklenirken, sosyo-politik ve sosyo-ekonomik konularda bu destek verilmemektedir. Arap toplumlarında teknik konularda birey desteklenirken düşünsel anlamda bu destek verilmemektedir. Torance'nin 1964 yılında Amerika, İngiltere Fransa, Yunanistan ve Türkiye'de 9-11 yaşlarındaki çocuklarda "ıraksal düşünceye karşı algılanmış baskı incelenmesi için, çocuklardan alışılmamış karakterlere ilişkin hayvan öyküleri üretmeleri istenmiştir. Bu öykülerin içerik analizi, asıl baskı tipini-kendisi, anne-babası, arkadaşı ve toplum olarak belirtmiştir. Baskı türü olarak öğüt verme, alay etme, uzaklaşmayı gösterdikleri görülmüştür. Baskılar uyum ya da direnme ile sonuçlanmıştır(Sungur, 1992:161). Toplumda ağırbaşlı olma, gülmeme, şaka ya da espri hoş görülmemekte, kişinin yanlış yapma hakkı tolere edilmemektedir. Toplumsal kuralların baskısı, yaşama bakış ve yaşamı algılayış biçimi bireyin yaratıcılığını önemli derecede etkileyebileceği söylenebilir.