Düşmüydü gördüklerim, yaşananlar... Yoksa düşümden uyanmışmıydım, uyandırılmışmıydım? Düşmüşmüydüm boşluğa? ...
Silinen izler, kayıp, soluk fotoğraflar, uzaklaşan sesler, hatırlanamayan yüzler, uzaklar..
Ne kadar koşarsan koş yetişemeyeceğin yıllar... Uzak.. Uzaklar... Uzak geçmişler...
Kıyıdan uzaklaşan sandala bıraktıklarımız, uzaklaşanlar...
Kuyunun dibine attıklarımız... Biriken uzaklar...
Kırık ayna parçalarından silüetler biriktirmeye çalıştık... Biriken uzaklar...
İçimizdeki gemiler uzaklaştı mı limanlarımızdan?
Uğurlamaya geleniniz var mı? Yok..
Çocukluğumuzun gazozları, açık hava sinemaları, gözlerimizin uykuya yenik düştüğü, üzerinde uyuya kaldığımız sandalyeler, bezden bebeklerimiz, tahtadan atımız, plastikten tabancalarımız, ılık yaz akşamlarında kurduğumuz hayallerimiz, denizin kucağına koştuğumuz sıcak yaz günleri, evdev uzaklaşma isteği ile eve dönüşte yaşayacağımız huzurun garip, buruk heyecanı, bizi biz yapan çocukluk anıları.
Şimdiyse "konserve" gibiyim. Sıkıştırılmış, aılmamış, istif edilmiş...
Artık kimse benimle en uzağa taş atma yarışına girmiyor ya da kumdan kale yapmama yardıma gelmiyor kimse..
Heyecanlar hep yarım...
Herkes küsmüş, yılmış, bezmiş, çocukluğuna hasret, hayata açılamamaktan muzdarip;
denize giremeyi kıyıda kalmaktan şikayetçi...
Ve hepsi kırgın...
Çocukkken hayale ettiklerine kavuşamadıkları için kırgın...
Öyle çok travma geçirmişler ki sevdiklerim, kime koşsam acılı.
İçlerini gördüm..
Elimdeki yara bandları ile kaç yarayı kapatabilirim ki?
Bu yüzden acının değişik dışa vurumlarını görüyorum onlarda.
Ondan böyle tedirgin ve huzursuzlar, ondan böyle saldırgan ve bir o kadar uysallar...
Bu yüzden kopamıyorlar ne geçmişlerinden ne de geleceklerine olan umutlarından.
Bahçemiz, bankımız,bizi gölgeleyen ağaçlar, sokak lambalarının loş ışığı, şarkılar eski - yeni, kutlamalar, kucaklaşmalar, kahkahalar...
Vazgeçemediklerimiz, vazgeçmediklerimiz...
Unutamadıklarımız, unutmadıklarım...
Sizde unutmayın...
__________________
HALEN?N HARES?
Silinen izler, kayıp, soluk fotoğraflar, uzaklaşan sesler, hatırlanamayan yüzler, uzaklar..
Ne kadar koşarsan koş yetişemeyeceğin yıllar... Uzak.. Uzaklar... Uzak geçmişler...
Kıyıdan uzaklaşan sandala bıraktıklarımız, uzaklaşanlar...
Kuyunun dibine attıklarımız... Biriken uzaklar...
Kırık ayna parçalarından silüetler biriktirmeye çalıştık... Biriken uzaklar...
İçimizdeki gemiler uzaklaştı mı limanlarımızdan?
Uğurlamaya geleniniz var mı? Yok..
Çocukluğumuzun gazozları, açık hava sinemaları, gözlerimizin uykuya yenik düştüğü, üzerinde uyuya kaldığımız sandalyeler, bezden bebeklerimiz, tahtadan atımız, plastikten tabancalarımız, ılık yaz akşamlarında kurduğumuz hayallerimiz, denizin kucağına koştuğumuz sıcak yaz günleri, evdev uzaklaşma isteği ile eve dönüşte yaşayacağımız huzurun garip, buruk heyecanı, bizi biz yapan çocukluk anıları.
Şimdiyse "konserve" gibiyim. Sıkıştırılmış, aılmamış, istif edilmiş...
Artık kimse benimle en uzağa taş atma yarışına girmiyor ya da kumdan kale yapmama yardıma gelmiyor kimse..
Heyecanlar hep yarım...
Herkes küsmüş, yılmış, bezmiş, çocukluğuna hasret, hayata açılamamaktan muzdarip;
denize giremeyi kıyıda kalmaktan şikayetçi...
Ve hepsi kırgın...
Çocukkken hayale ettiklerine kavuşamadıkları için kırgın...
Öyle çok travma geçirmişler ki sevdiklerim, kime koşsam acılı.
İçlerini gördüm..
Elimdeki yara bandları ile kaç yarayı kapatabilirim ki?
Bu yüzden acının değişik dışa vurumlarını görüyorum onlarda.
Ondan böyle tedirgin ve huzursuzlar, ondan böyle saldırgan ve bir o kadar uysallar...
Bu yüzden kopamıyorlar ne geçmişlerinden ne de geleceklerine olan umutlarından.
Bahçemiz, bankımız,bizi gölgeleyen ağaçlar, sokak lambalarının loş ışığı, şarkılar eski - yeni, kutlamalar, kucaklaşmalar, kahkahalar...
Vazgeçemediklerimiz, vazgeçmediklerimiz...
Unutamadıklarımız, unutmadıklarım...
Sizde unutmayın...
__________________
HALEN?N HARES?