Şu şikayet etmeyi, sızlanmayı bırakalım mı? Dır dırı bırakalım mı? Eylemden yorulup, eylemsizlikten dert yanmayı... Minibüste oturur oturmaz arkadan para uzatılmasına sinir oluruz, sütün taşmasına, kedinin miyavlamasına, terliğin ters dönmesine, faturalara, telefonda uzun konuşanlara, bağırarak konuşanlara, sessiz kalanlara, yürümekten şikayet ederiz, yürüyememekten... Televizyon izlemekten, izlediğimiz filmden. Komşudan, ocaktaki yemekten, kışların soğuk geçmesinden her şeyden şikayet ederiz. Çoğu zaman şikayet ettiklerimizi ısrarla yapmaya devam ederiz. Üstüne bir de kendimizden şikayet ederiz.
Yağmurda yürümenin romantizminden dem vurup, yağmur yağdığında sığınacak saçak altı ararız. Yaşamın anlamını bile bile anlamsızlığından şikayet ederiz. İşsiz olmaktan şikayet edip iş aramamak, bulduğu işlerden sıkılmak, her şeyden şikayet etmek, işte en büyük sıkıntımız bu. Hep bir şeylerin arkasına sığınmak, keşkelere yol vermek ama önüne geçememek. Şikayetlerimizin bizi yönetmesine izin vermeyelim.Kendi enerjimizi düşürdüğümüz yetmezmiş gibi başkalarının da paçasından tutp aşağıya çekiyoruz. Bırakın ya, gitmeyin kimsenin üstüne. Anlayın artık, kimsenin en yakın dostu kendisinden başkası değildir. Hep bir geçmişe dönüş, hep bir ah eski günler yok mu, farkında değiliz asıl bu nostaljiye bağlılık bağlıyor elimizi kolumuzu. Yeni anılar yaşamaya engel oluyor.
Sıkıcan iyidir kolay çıkmaz lafıda geyik. Sıkıcan sıkıldıkça, hasta ediyor bizi. Dişlerimizi sıkıştırıyor, sesimiz kısıyor, kamburlaştırıyor, ağlatıyor.Bir garip hallere sokuyor. Yüzümüzde ve kalbimizde derin çiziklere neden oluyor. Hadi gelin dişimizi sıkmaya, ruhumuzu ve yaşam enerjimizi daraltmaya devam edelim ya da bırakalım yaşamın akışına kendimizi, azıcık kontrol etsek yeterli olacaktır. İlla tüm kumandaları elimizde tutmaya gerek var mı? Şikayet etmeyi bırakalım, her şikayet içeren cümle kurduğumuzda kendimiz uyaralım. Bakalım, bir deneyelim öyle mi daha rahatız yoksa sızlanmak içten içe besliyor mu, zehirliyor mu bizi? Sigaraya bırakalım, yürüyüş yapalım, pozitif olalım diye kendimiz zorlamak iyi hoşta daha özde olan sıkılmak, şikayet etmek, takıntılar icat etmek daha az mı zarar veriyor bize bir de işin bu tarafını düşünelim.
Gelin daha az şikayet edenlerden olalım...
HALEN?N HARES?
Yağmurda yürümenin romantizminden dem vurup, yağmur yağdığında sığınacak saçak altı ararız. Yaşamın anlamını bile bile anlamsızlığından şikayet ederiz. İşsiz olmaktan şikayet edip iş aramamak, bulduğu işlerden sıkılmak, her şeyden şikayet etmek, işte en büyük sıkıntımız bu. Hep bir şeylerin arkasına sığınmak, keşkelere yol vermek ama önüne geçememek. Şikayetlerimizin bizi yönetmesine izin vermeyelim.Kendi enerjimizi düşürdüğümüz yetmezmiş gibi başkalarının da paçasından tutp aşağıya çekiyoruz. Bırakın ya, gitmeyin kimsenin üstüne. Anlayın artık, kimsenin en yakın dostu kendisinden başkası değildir. Hep bir geçmişe dönüş, hep bir ah eski günler yok mu, farkında değiliz asıl bu nostaljiye bağlılık bağlıyor elimizi kolumuzu. Yeni anılar yaşamaya engel oluyor.
Sıkıcan iyidir kolay çıkmaz lafıda geyik. Sıkıcan sıkıldıkça, hasta ediyor bizi. Dişlerimizi sıkıştırıyor, sesimiz kısıyor, kamburlaştırıyor, ağlatıyor.Bir garip hallere sokuyor. Yüzümüzde ve kalbimizde derin çiziklere neden oluyor. Hadi gelin dişimizi sıkmaya, ruhumuzu ve yaşam enerjimizi daraltmaya devam edelim ya da bırakalım yaşamın akışına kendimizi, azıcık kontrol etsek yeterli olacaktır. İlla tüm kumandaları elimizde tutmaya gerek var mı? Şikayet etmeyi bırakalım, her şikayet içeren cümle kurduğumuzda kendimiz uyaralım. Bakalım, bir deneyelim öyle mi daha rahatız yoksa sızlanmak içten içe besliyor mu, zehirliyor mu bizi? Sigaraya bırakalım, yürüyüş yapalım, pozitif olalım diye kendimiz zorlamak iyi hoşta daha özde olan sıkılmak, şikayet etmek, takıntılar icat etmek daha az mı zarar veriyor bize bir de işin bu tarafını düşünelim.
Gelin daha az şikayet edenlerden olalım...
HALEN?N HARES?