- Katılım
- 25 Nis 2006
- Mesajlar
- 5,063
- Tepki Skoru
- 25
- Puanları
- 38
KORKULAR
Bilinmeyen şeyler korkutucudur. Özellikle anne babadan ayrı kalmak küçük yaşlarda çocukta korku yaratır. Anne babalar bilmeyerek çocuklarında korkular oluştururlar. Anne çocuğunun yaramazlık yapmasını engellemek için “yaramazlık yaparsan bırakır seni dilenciye veririm” şeklinde korkutmaya çalışır.
Çocuklar için en dayanılmaz korku anne babadan ayrı kalmaktır. 4 ile 6 yaş arasında korkular çok fazladır.Çocuklar anne babalarının veya büyüklerinin uslu dursunlar diye uydurdukları şeylerin gerçek olduğuna inanırlar. Büyükler korkuyu bir disiplin aracı olarak kullanmaktadırlar. Anne babalar veya büyükler yaramazlık yapan, uyumayan çocuğu “öcü gelir” diye korkuturlar. Ancak bu kolay bir yoldur. Çünkü bunu duyan çocuğun hemen sesi kesilmektedir. Hatta korkutmanın dövmekten daha fazla yaptırım gücü vardır. Özellikle doktorla korkutulan çocuklar hastalandıklarında anne baba çok zorlanır. Yemeğini yemeyen çocuğa “şimdi ilaç veririm” şeklinde yapılan korkutma ise ilaç alması gerektiğinde aşılmaz sorunlar yaratır. Örneğin, iğneci veya hemşireyle korkutulan çocuklar aşı olacaklarında çok korkarlar, tepki gösterirler. Bir başka sorun yaratan korku da sünnetçi korkusudur En küçük şeyden korkan, paniğe kapılan, kendine güvenini kaybeden anne babaların çocukları da onlara benzerler. Anne bazen çocukların peşinde “aman düşecek”, “hastalanacak”, “dayak yiyecek” şeklinde düşüncelerle çocuğu kısıtlar, engeller, aşırı koruyucu, kollayıcı tutuma girer. Çocuğu çevrenin, insanların tehlikeli olduğuna inandırır. Çocuk fazla korunduğu için beceriksiz ve pısırık hale gelir.
Bazen de korkutma Tanrı’yı işin içine karıştırarak olur: “Tanrı seni cezalandıracak” gibi sözler, çocuk Tanrı’yı kafasında nasıl canlandıracağını bilmediği için, onda daha fazla korku geliştirir.
Bir de duruma bağlı olan korkular vardır. Örneğin eve hırsız girmesi, çocuğun kaza geçirmesi gibi durumlar, çocukta korku durumları ortaya çıkarır. Böyle durumlarda çocuğun korkusu dinlenilmeli, ciddiye alınmalıdır. Annenin aşırı koruyucu ve kollayıcı tutumundan vazgeçebilmesi için bir çocuk psikoloğundan yardım alınmalıdır.
GECE KORKULARI
4-6 yaşları arasında çocuklar korkulu rüyalar görürler. Bu gibi durumlarda çocuk anne babanın odasına gelir ve onlarla yatmak ister. Bu durumda çocuğu azarlamak, kızmak sakıncalıdır. Çocuğu alıp odasına götürmek ve dalıncaya kadar birlikte kalmak onu sakinleştirmeye çalışmak gördüklerinin gerçek olmadığını anlatmak uygun olacaktır.
Çocuk anne babanın cinsel ilişkisine tanık olmuş ise, bunu annesinin saldırıya uğraması şeklinde yorumlayabilir. Bu olaydan dolayı ya annesini korumak için ya da bu olayın yeniden olmaması için annesiyle yatmak ister. Uykuya dalmak istemez ya da anne babanın büyük kavgalarına şahit olmuş çocukta “eğer uyursam yine kavga ederler, ben önleyemem” şeklinde bir düşünce gelişir. Böyle durumlarda çocuğa kızmamak uykuya dalıncaya kadar yanında yatmak, sakin ve sevecen davranmak uygundur.
OKUL KORKUSU
Bu sorun, çocuk ilkokula başladığında ortaya çıkabileceği gibi okulun herhangi bir döneminde de görülebilir. Hatta yuvaya başlayan çocuklarda da görülür. Çocuk anneye adeta yapışır, onu bir türlü bırakmak istemez, ağlar, hırçınlaşır. Annenin yanında kalmasını istediğinden anne günlerce, sınıfta çocuğun yanında oturur.
Ya da çocuk birden bire okula gitmek istemez; zorlanırsa, midesi bulanır, kusar, zorlamalara direnir. Yoldan veya okuldan döner gelir. Neşesizleşir, uykusu bozulur, iştahı kesilir. Ödevlere ilgisi kalmaz. Her sabah somatik bir belirti ortaya çıkartır. Örneğin, başı, karnı ağrır veya bulantısı olur, ateşi yükselir, hatta kusar. Evde rahattır. Ağır vakalarda ise çocuk evde bile huzursuzdur. Bunun kaynağı genellikle anneden ayrılma korkusudur. Okul korkusu görülen çocuklar genellikle uslu, sessiz, uyumlu, anneye aşırı bağımlıdırlar. Böyle durumlarda dayak ve korkutmalar sonuç vermez. Bu korku ortaokulda, lisede de görülebilir.
Anne babalar okul korkusu gösteren çocuğu okuldan uzak tutmamalıdırlar. Evde kalış uzadıkça okula dönüş güçleşir. Anne baba kararlı ve tutarlı davranmaya çalışmalıdır. Öğretmene durum anlatılmalı, işbirliği sağlanmalıdır. Çocuk sınıfa girmese de okula gitmeli, bahçede dolaşmalıdır. Çocuğun korkusu ciddiye alınmalıdır. Okula götürülmesi çözümün yarısı demektir. Birkaç günde düzelmiyorsa gecikmeden bir psikoloğa gidilmelidir.
KEKEMELİK
Kekemelik, ses, hece ve sözcüklerin tekrarı, uzatılması ya da konuşmanın akışını kesen, duraklamalar şeklinde ortaya çıkan, bir konuşma bozukluğudur. Psikolojik sorunlar yoğun olduğunda ve stresli ortamlarda artar. Konuşma hızı yavaş veya hızlı olabilir. Şarkı söylerken ve şiir okurken görülmez. Ağır durumlarda vücut, el kol hareketleri konuşmaya eşlik eder.
Genellikle 12 yaşından önce, çoğunlukla da 2-7 yaşları arasında başlar. Belli bir yaşa kadar düzgün konuşan çocuk birden tutulur. Önceleri belli sözcüklerde, daha sonra her sözcükte takılır. Kekemelere uygulanan fiziki tekniklerde konuşma ile ilgili organlarda bozukluk saptanamamıştır.
Kekemelik genellikle erkek çocuklarda, kızlardan dört-beş kat fazla görülmektedir. Kekeleyen çocuğun aile üyeleri ve yakınları arasında da kekemeliğe rastlama olasılığı yüksektir. Oluş nedeni tam olarak bilinmemektedir. Çok etkenli bir bozukluktur. Ailesel, genetik bir yatkınlıktan bahsedilmektedir. Bazı anne babalar çocuğa küçük yaşta düzen, temizlik ve terbiye konularında katı disiplin uygulamışlardır. Bu anne babanın çocuktan beklentileri çok yüksektir. Çocuğu aşırı denetim altında tutarlar. Konuşmasına sürekli müdahale ederler. Lütfensiz konuşmasını istemezler. Bu durumun çocuğun konuşmasını engelleyebildiği ve konuşmada duraksamalara sebep olabildiği ifade edilmektedir.Bir başka görüş de konuşmanın beyinde yetersiz lateralize olduğu; daha çok her iki hemisferde de temsil edilişinden ortaya çıktığı şeklindedir.Kekemeliği başlatan en büyük nedenin korku olduğunu belirtebiliriz.
Kekemelik çocuğun toplumsal uyumunu aksatır. Konuşmaktan çekinir, kekeleyeceği korkusuna devamlı sahiptir. Çekingenlik, utangaçlık, güvensizlik gibi ek belirtiler gelişir. Bu durum çocuğun arkadaş ilişkilerini ve okul başarısını etkiler.
2-3,5 yaşlar arasında başlayan kekemelik genellikle geçicidir. Bu yaşlarda çocukta düşünme hızı konuşma hızını geçtiğinden ya da yetersiz konuşma ile düşünce ifade edilemediğinden fizyolojik kekemelik ortaya çıkar. Erken yaşta başlayan geçici kekemelik durumunda aile çocuğa düzgün konuşması için baskı yapmamalı, çocuğun konuşmasına dikkat çekilmemelidir.
Hafif vakalarda düzelme %50 ile % 80 arasındadır. Ergenlik döneminde geçebileceğini vurgulayan araştırmalar vardır.Anne babanın dayaktan, korkutucu tepkilerden sakınması uygun olur. Aile çocuğun konuşmasına sürekli karışmalar ve düzeltmeler yapmamalıdır. Anne baba sabırsız ve üzgün bir tavır içine girmemelidir. Çocuğun tedirginliğini azaltıcı önlemler almalı, aşırı titiz, düzenli, denetimci ve kuralcı tutum gevşetilmelidir.
Kekemelik başlar başlamaz bir psikoloji merkezine gidilmesi uygun olur. Çocuğun ruhsal sorunlarının çözülmesi. kekemeliğin yer etmeden geçmesini sağlayabilir. Kekemelik tedavisinde amaç, kekemelikle birlikte çocuğun ruhsal durumunun da düzeltilmesidir. Yani tedavinin büyük ölçüde amacı benlik saygısının korunmasıdır.
Konuşma tedavisi, uzmanları tarafından yapılmalıdır. Altıyedi yaşından büyük çocuklar bu tedaviden kolay yararlanırlar.
TİKLER
Kaslarda beliren, irade dışı aralıklı kasılmalardır. En çok yüz kaslarında görülur. Tik yer ve biçim değiştirebilir. Örneğin, göz, baş sallama gibi. 6-7 yaşlarında sık görülür.
Tik erkek çocuklarında daha çok görülen bir gerginlik belirtisidir. Genel gerginliğin, belli bir kasın kasılmasıyla dışarı vurulması olarak yorumlanır. Kekemelik gibi tikler de çocuğun duygusal durumuyla ilişkilidirler. Ortaya çıkışı, aşırı korku, heyecan ve ürkme yaratan olayları izler. Sık olarak altı yaşından sonra başlarlar. Tikin ortaya çıktığı çocuklar, genellikle tedirgin, kaygılı ve gergindirler. Genellikle bu çocukların anne babalarında titiz, kuralcı kişilik özellikleri gözlenebilmektedir.
Çocuğun yorgun, heyecanlı, sıkıntılı olduğu durumlarda ortaya çıkan tiklere, çocuğun dikkati çekilmelidir. Tiklerin çoğu geçicidir. Tik görülür görülmez, vakit geçirmeden bir çocuk psikologuna danışmak yararlı olur. Böyle durumlarda çocuğu tedirgin eden nedenlerin bulunması ve durumun düzeltilmesi gereklidir..
YATAĞINI ISLATMA (ENUREZİS)
Tekrarlayıcı nitelik taşıyan, istem dışı işemedir. Çocuklar 3-5 yaşları arasında idrarı kontrol edebilecek biyolojik olgunluğa erişir. Bu yaşlardan sonra ayda en az iki kez yatağını veya altını ıslatması bir sorun olarak değerlendirilmekte ve tedaviye gerek duyulmaktadır. Tuvalet kontrolü uygun eğitimle kazanılır. Altını ıslatma bebekliğinden beri sürüyorsa birincil, en az bir yıl kontrol edebildikten sonra başlamışsa ikincil adı verilir. Tek başına olabildiği gibi başka sorunlarla birlikte de görülebilir.
Toplumumuzda çok sık rastlanılan bir psikolojik şikayettir. Erkek çocuklarda daha sık görülmektedir. Altını ıslatan çocuklarda ailesel bir yatkınlıktan söz edebiliriz. Araştırmalarda bu çocukların birinci derece akrabalarında da %70 oranında altına işeme şikayeti görülür. Erken başlatılan, kusurlu tuvalet eğitimi, kardeş doğumu, ailedeki ölüm, ayrılık, hastalık gibi duygusal durumlar, okul sorunları veya aşırı koruyucu aile tutumu tuvalet eğitimini geciktirir.
Altını ıslatmada bedensel hastalıkların rolü çok azdır.Altını ıslatanlarda uyku derindir. İşeme devam ettikçe anne ile ilişkiler bozulur. Bu çocuklarda epileptik bir durum olup olmadığı incelenmelidir.
Altını ıslatmanın organik, biyolojik bir nedenden dolayı olmadığı anlaşıldıktan sonra psikolojik tedavi başlar. Anne babanın sabırlı ve anlayışlı yaklaşımı sorunun kısa sürede çözülmesini sağlar. Azarlanıp ayıplanan çocuklarda aşağılık duygusu gelişir. Sertlik ve utandırıcı cezalar işe yaramaz. Akşamları sulu besinlerin kesilmesi sonuç vermeyen bir önlemdir.
Bu çocukların tedavi edilmeleri sonucu kısır kalacakları veya erkekliklerini kaybedecekleri düşüncesi kesinlikle yanlıştır. Altını ıslatmanın sünnetle, ergenlikle, askere gitmekle veya evlenmekle ortadan kalkacağı gibi fikirlerin temeli yoktur. Çocuk bir psikoloji merkezine götürülmelidir. Bu merkezlerde psikolojik yardım ve davranışçı yöntemlerle soruna çözüm bulunacaktır.
Bilinmeyen şeyler korkutucudur. Özellikle anne babadan ayrı kalmak küçük yaşlarda çocukta korku yaratır. Anne babalar bilmeyerek çocuklarında korkular oluştururlar. Anne çocuğunun yaramazlık yapmasını engellemek için “yaramazlık yaparsan bırakır seni dilenciye veririm” şeklinde korkutmaya çalışır.
Çocuklar için en dayanılmaz korku anne babadan ayrı kalmaktır. 4 ile 6 yaş arasında korkular çok fazladır.Çocuklar anne babalarının veya büyüklerinin uslu dursunlar diye uydurdukları şeylerin gerçek olduğuna inanırlar. Büyükler korkuyu bir disiplin aracı olarak kullanmaktadırlar. Anne babalar veya büyükler yaramazlık yapan, uyumayan çocuğu “öcü gelir” diye korkuturlar. Ancak bu kolay bir yoldur. Çünkü bunu duyan çocuğun hemen sesi kesilmektedir. Hatta korkutmanın dövmekten daha fazla yaptırım gücü vardır. Özellikle doktorla korkutulan çocuklar hastalandıklarında anne baba çok zorlanır. Yemeğini yemeyen çocuğa “şimdi ilaç veririm” şeklinde yapılan korkutma ise ilaç alması gerektiğinde aşılmaz sorunlar yaratır. Örneğin, iğneci veya hemşireyle korkutulan çocuklar aşı olacaklarında çok korkarlar, tepki gösterirler. Bir başka sorun yaratan korku da sünnetçi korkusudur En küçük şeyden korkan, paniğe kapılan, kendine güvenini kaybeden anne babaların çocukları da onlara benzerler. Anne bazen çocukların peşinde “aman düşecek”, “hastalanacak”, “dayak yiyecek” şeklinde düşüncelerle çocuğu kısıtlar, engeller, aşırı koruyucu, kollayıcı tutuma girer. Çocuğu çevrenin, insanların tehlikeli olduğuna inandırır. Çocuk fazla korunduğu için beceriksiz ve pısırık hale gelir.
Bazen de korkutma Tanrı’yı işin içine karıştırarak olur: “Tanrı seni cezalandıracak” gibi sözler, çocuk Tanrı’yı kafasında nasıl canlandıracağını bilmediği için, onda daha fazla korku geliştirir.
Bir de duruma bağlı olan korkular vardır. Örneğin eve hırsız girmesi, çocuğun kaza geçirmesi gibi durumlar, çocukta korku durumları ortaya çıkarır. Böyle durumlarda çocuğun korkusu dinlenilmeli, ciddiye alınmalıdır. Annenin aşırı koruyucu ve kollayıcı tutumundan vazgeçebilmesi için bir çocuk psikoloğundan yardım alınmalıdır.
GECE KORKULARI
4-6 yaşları arasında çocuklar korkulu rüyalar görürler. Bu gibi durumlarda çocuk anne babanın odasına gelir ve onlarla yatmak ister. Bu durumda çocuğu azarlamak, kızmak sakıncalıdır. Çocuğu alıp odasına götürmek ve dalıncaya kadar birlikte kalmak onu sakinleştirmeye çalışmak gördüklerinin gerçek olmadığını anlatmak uygun olacaktır.
Çocuk anne babanın cinsel ilişkisine tanık olmuş ise, bunu annesinin saldırıya uğraması şeklinde yorumlayabilir. Bu olaydan dolayı ya annesini korumak için ya da bu olayın yeniden olmaması için annesiyle yatmak ister. Uykuya dalmak istemez ya da anne babanın büyük kavgalarına şahit olmuş çocukta “eğer uyursam yine kavga ederler, ben önleyemem” şeklinde bir düşünce gelişir. Böyle durumlarda çocuğa kızmamak uykuya dalıncaya kadar yanında yatmak, sakin ve sevecen davranmak uygundur.
OKUL KORKUSU
Bu sorun, çocuk ilkokula başladığında ortaya çıkabileceği gibi okulun herhangi bir döneminde de görülebilir. Hatta yuvaya başlayan çocuklarda da görülür. Çocuk anneye adeta yapışır, onu bir türlü bırakmak istemez, ağlar, hırçınlaşır. Annenin yanında kalmasını istediğinden anne günlerce, sınıfta çocuğun yanında oturur.
Ya da çocuk birden bire okula gitmek istemez; zorlanırsa, midesi bulanır, kusar, zorlamalara direnir. Yoldan veya okuldan döner gelir. Neşesizleşir, uykusu bozulur, iştahı kesilir. Ödevlere ilgisi kalmaz. Her sabah somatik bir belirti ortaya çıkartır. Örneğin, başı, karnı ağrır veya bulantısı olur, ateşi yükselir, hatta kusar. Evde rahattır. Ağır vakalarda ise çocuk evde bile huzursuzdur. Bunun kaynağı genellikle anneden ayrılma korkusudur. Okul korkusu görülen çocuklar genellikle uslu, sessiz, uyumlu, anneye aşırı bağımlıdırlar. Böyle durumlarda dayak ve korkutmalar sonuç vermez. Bu korku ortaokulda, lisede de görülebilir.
Anne babalar okul korkusu gösteren çocuğu okuldan uzak tutmamalıdırlar. Evde kalış uzadıkça okula dönüş güçleşir. Anne baba kararlı ve tutarlı davranmaya çalışmalıdır. Öğretmene durum anlatılmalı, işbirliği sağlanmalıdır. Çocuk sınıfa girmese de okula gitmeli, bahçede dolaşmalıdır. Çocuğun korkusu ciddiye alınmalıdır. Okula götürülmesi çözümün yarısı demektir. Birkaç günde düzelmiyorsa gecikmeden bir psikoloğa gidilmelidir.
KEKEMELİK
Kekemelik, ses, hece ve sözcüklerin tekrarı, uzatılması ya da konuşmanın akışını kesen, duraklamalar şeklinde ortaya çıkan, bir konuşma bozukluğudur. Psikolojik sorunlar yoğun olduğunda ve stresli ortamlarda artar. Konuşma hızı yavaş veya hızlı olabilir. Şarkı söylerken ve şiir okurken görülmez. Ağır durumlarda vücut, el kol hareketleri konuşmaya eşlik eder.
Genellikle 12 yaşından önce, çoğunlukla da 2-7 yaşları arasında başlar. Belli bir yaşa kadar düzgün konuşan çocuk birden tutulur. Önceleri belli sözcüklerde, daha sonra her sözcükte takılır. Kekemelere uygulanan fiziki tekniklerde konuşma ile ilgili organlarda bozukluk saptanamamıştır.
Kekemelik genellikle erkek çocuklarda, kızlardan dört-beş kat fazla görülmektedir. Kekeleyen çocuğun aile üyeleri ve yakınları arasında da kekemeliğe rastlama olasılığı yüksektir. Oluş nedeni tam olarak bilinmemektedir. Çok etkenli bir bozukluktur. Ailesel, genetik bir yatkınlıktan bahsedilmektedir. Bazı anne babalar çocuğa küçük yaşta düzen, temizlik ve terbiye konularında katı disiplin uygulamışlardır. Bu anne babanın çocuktan beklentileri çok yüksektir. Çocuğu aşırı denetim altında tutarlar. Konuşmasına sürekli müdahale ederler. Lütfensiz konuşmasını istemezler. Bu durumun çocuğun konuşmasını engelleyebildiği ve konuşmada duraksamalara sebep olabildiği ifade edilmektedir.Bir başka görüş de konuşmanın beyinde yetersiz lateralize olduğu; daha çok her iki hemisferde de temsil edilişinden ortaya çıktığı şeklindedir.Kekemeliği başlatan en büyük nedenin korku olduğunu belirtebiliriz.
Kekemelik çocuğun toplumsal uyumunu aksatır. Konuşmaktan çekinir, kekeleyeceği korkusuna devamlı sahiptir. Çekingenlik, utangaçlık, güvensizlik gibi ek belirtiler gelişir. Bu durum çocuğun arkadaş ilişkilerini ve okul başarısını etkiler.
2-3,5 yaşlar arasında başlayan kekemelik genellikle geçicidir. Bu yaşlarda çocukta düşünme hızı konuşma hızını geçtiğinden ya da yetersiz konuşma ile düşünce ifade edilemediğinden fizyolojik kekemelik ortaya çıkar. Erken yaşta başlayan geçici kekemelik durumunda aile çocuğa düzgün konuşması için baskı yapmamalı, çocuğun konuşmasına dikkat çekilmemelidir.
Hafif vakalarda düzelme %50 ile % 80 arasındadır. Ergenlik döneminde geçebileceğini vurgulayan araştırmalar vardır.Anne babanın dayaktan, korkutucu tepkilerden sakınması uygun olur. Aile çocuğun konuşmasına sürekli karışmalar ve düzeltmeler yapmamalıdır. Anne baba sabırsız ve üzgün bir tavır içine girmemelidir. Çocuğun tedirginliğini azaltıcı önlemler almalı, aşırı titiz, düzenli, denetimci ve kuralcı tutum gevşetilmelidir.
Kekemelik başlar başlamaz bir psikoloji merkezine gidilmesi uygun olur. Çocuğun ruhsal sorunlarının çözülmesi. kekemeliğin yer etmeden geçmesini sağlayabilir. Kekemelik tedavisinde amaç, kekemelikle birlikte çocuğun ruhsal durumunun da düzeltilmesidir. Yani tedavinin büyük ölçüde amacı benlik saygısının korunmasıdır.
Konuşma tedavisi, uzmanları tarafından yapılmalıdır. Altıyedi yaşından büyük çocuklar bu tedaviden kolay yararlanırlar.
TİKLER
Kaslarda beliren, irade dışı aralıklı kasılmalardır. En çok yüz kaslarında görülur. Tik yer ve biçim değiştirebilir. Örneğin, göz, baş sallama gibi. 6-7 yaşlarında sık görülür.
Tik erkek çocuklarında daha çok görülen bir gerginlik belirtisidir. Genel gerginliğin, belli bir kasın kasılmasıyla dışarı vurulması olarak yorumlanır. Kekemelik gibi tikler de çocuğun duygusal durumuyla ilişkilidirler. Ortaya çıkışı, aşırı korku, heyecan ve ürkme yaratan olayları izler. Sık olarak altı yaşından sonra başlarlar. Tikin ortaya çıktığı çocuklar, genellikle tedirgin, kaygılı ve gergindirler. Genellikle bu çocukların anne babalarında titiz, kuralcı kişilik özellikleri gözlenebilmektedir.
Çocuğun yorgun, heyecanlı, sıkıntılı olduğu durumlarda ortaya çıkan tiklere, çocuğun dikkati çekilmelidir. Tiklerin çoğu geçicidir. Tik görülür görülmez, vakit geçirmeden bir çocuk psikologuna danışmak yararlı olur. Böyle durumlarda çocuğu tedirgin eden nedenlerin bulunması ve durumun düzeltilmesi gereklidir..
YATAĞINI ISLATMA (ENUREZİS)
Tekrarlayıcı nitelik taşıyan, istem dışı işemedir. Çocuklar 3-5 yaşları arasında idrarı kontrol edebilecek biyolojik olgunluğa erişir. Bu yaşlardan sonra ayda en az iki kez yatağını veya altını ıslatması bir sorun olarak değerlendirilmekte ve tedaviye gerek duyulmaktadır. Tuvalet kontrolü uygun eğitimle kazanılır. Altını ıslatma bebekliğinden beri sürüyorsa birincil, en az bir yıl kontrol edebildikten sonra başlamışsa ikincil adı verilir. Tek başına olabildiği gibi başka sorunlarla birlikte de görülebilir.
Toplumumuzda çok sık rastlanılan bir psikolojik şikayettir. Erkek çocuklarda daha sık görülmektedir. Altını ıslatan çocuklarda ailesel bir yatkınlıktan söz edebiliriz. Araştırmalarda bu çocukların birinci derece akrabalarında da %70 oranında altına işeme şikayeti görülür. Erken başlatılan, kusurlu tuvalet eğitimi, kardeş doğumu, ailedeki ölüm, ayrılık, hastalık gibi duygusal durumlar, okul sorunları veya aşırı koruyucu aile tutumu tuvalet eğitimini geciktirir.
Altını ıslatmada bedensel hastalıkların rolü çok azdır.Altını ıslatanlarda uyku derindir. İşeme devam ettikçe anne ile ilişkiler bozulur. Bu çocuklarda epileptik bir durum olup olmadığı incelenmelidir.
Altını ıslatmanın organik, biyolojik bir nedenden dolayı olmadığı anlaşıldıktan sonra psikolojik tedavi başlar. Anne babanın sabırlı ve anlayışlı yaklaşımı sorunun kısa sürede çözülmesini sağlar. Azarlanıp ayıplanan çocuklarda aşağılık duygusu gelişir. Sertlik ve utandırıcı cezalar işe yaramaz. Akşamları sulu besinlerin kesilmesi sonuç vermeyen bir önlemdir.
Bu çocukların tedavi edilmeleri sonucu kısır kalacakları veya erkekliklerini kaybedecekleri düşüncesi kesinlikle yanlıştır. Altını ıslatmanın sünnetle, ergenlikle, askere gitmekle veya evlenmekle ortadan kalkacağı gibi fikirlerin temeli yoktur. Çocuk bir psikoloji merkezine götürülmelidir. Bu merkezlerde psikolojik yardım ve davranışçı yöntemlerle soruna çözüm bulunacaktır.