Bizim her şeyimiz vardı...
EVİMİZ, arabamız, mutfaklarımız, mutfaklarda buzdolaplarımız...
Onların yoktu.
Ortopedik engelli çocukların yatılı okulunda, akşam yemekler yenildikten sonra, hüzün ve yalnızlık, her zaman yatılacak bir kara çarşaf gibidir.
Son olarak camdan dostlarına bakıp uyurdu çocuklar.
Yandaki parkta köpekler vardı ve çocuklar o köpeklerle dostluk kurmuşlardı.
Uyumadan önce camlara doluşur, köpekleri bir kez daha görür, kendilerine göre el sallayıp sonra yataklarına giderlerdi.
Nöbetçi öğretmenler, çocukların yardımıyla artan yemekleri toplayıp köpeklere götürürlerdi.
Müdür muavininin ve ona yardıma gelen eşinin ilgilerini çeken bir şey vardı:
Çocuklara altışar köfte veriliyordu. Ama onlar üç tanesini yiyip, üçer tanesini tabaklarında bırakıyorlardı. Nöbetçi Müdür Muavini ve eşi, çocuklara ısrar edince anladılar bırakılan üçer köftenin sırrını:
Köpeklere gitsin diye...
*
, "Oysa orası bir yatılı okuldu. Akşam 18.00'den sonra yemek olmazdı. Bizler evlerimizde o saatten sonra neler yeriz. Bizim her şeyimiz vardı. Çocuklarımız buzdolaplarının kapısını kaç kez açıp kapatırlardı kim bilir?" diyor.
*
Evet, bizim her şeyimiz vardı.
Evlerimiz, ışıklı salonlarımız, televizyonlarımız, mutfaklarımız ve o mutfaklarda buzdolaplarımız...
Orada saat 18.00'den sonra hiçbiri yoktu.
Ama bizler hiçbir zaman tabaklarındaki altı köfteden üçünü parktaki köpeklere ayıran çocuklar kadar zengin olamadık.
Değil altı köftemizden üçünü, bu koca dünyada bir çöplükte kazdığı çukura yavrularını doğuran anneye orayı bile vermeyecek kadar yoksuluz bizler.
Ne balkonumuzdaki demiri tünemeleri için kuşlara, ne bahçemizdeki kutuların arkasını yavru kedilere verdik.
Sokağın karanlığını bile esirgedik bizler.
Her gece vicdan yoksulu insanların silah sesleri ve canlıların çığlıkları sürüp giderken, yarı aç uyuyan yatılı okul bebeklerinin... Köftelerini parktaki köpeklerle paylaşan o ortopedik engelli çocukların ne kadar varlıklı, duygularının ne kadar sağlıklı ve ne kadar zengin olduklarını hesaplayamam.
Burnumu çeke çeke bu yazıyı yazarken bir cümle başıma vurup duruyor:
"Bizim her şeyimiz vardı..."
Bekir Coşkun
EVİMİZ, arabamız, mutfaklarımız, mutfaklarda buzdolaplarımız...
Onların yoktu.
Ortopedik engelli çocukların yatılı okulunda, akşam yemekler yenildikten sonra, hüzün ve yalnızlık, her zaman yatılacak bir kara çarşaf gibidir.
Son olarak camdan dostlarına bakıp uyurdu çocuklar.
Yandaki parkta köpekler vardı ve çocuklar o köpeklerle dostluk kurmuşlardı.
Uyumadan önce camlara doluşur, köpekleri bir kez daha görür, kendilerine göre el sallayıp sonra yataklarına giderlerdi.
Nöbetçi öğretmenler, çocukların yardımıyla artan yemekleri toplayıp köpeklere götürürlerdi.
Müdür muavininin ve ona yardıma gelen eşinin ilgilerini çeken bir şey vardı:
Çocuklara altışar köfte veriliyordu. Ama onlar üç tanesini yiyip, üçer tanesini tabaklarında bırakıyorlardı. Nöbetçi Müdür Muavini ve eşi, çocuklara ısrar edince anladılar bırakılan üçer köftenin sırrını:
Köpeklere gitsin diye...
*
, "Oysa orası bir yatılı okuldu. Akşam 18.00'den sonra yemek olmazdı. Bizler evlerimizde o saatten sonra neler yeriz. Bizim her şeyimiz vardı. Çocuklarımız buzdolaplarının kapısını kaç kez açıp kapatırlardı kim bilir?" diyor.
*
Evet, bizim her şeyimiz vardı.
Evlerimiz, ışıklı salonlarımız, televizyonlarımız, mutfaklarımız ve o mutfaklarda buzdolaplarımız...
Orada saat 18.00'den sonra hiçbiri yoktu.
Ama bizler hiçbir zaman tabaklarındaki altı köfteden üçünü parktaki köpeklere ayıran çocuklar kadar zengin olamadık.
Değil altı köftemizden üçünü, bu koca dünyada bir çöplükte kazdığı çukura yavrularını doğuran anneye orayı bile vermeyecek kadar yoksuluz bizler.
Ne balkonumuzdaki demiri tünemeleri için kuşlara, ne bahçemizdeki kutuların arkasını yavru kedilere verdik.
Sokağın karanlığını bile esirgedik bizler.
Her gece vicdan yoksulu insanların silah sesleri ve canlıların çığlıkları sürüp giderken, yarı aç uyuyan yatılı okul bebeklerinin... Köftelerini parktaki köpeklerle paylaşan o ortopedik engelli çocukların ne kadar varlıklı, duygularının ne kadar sağlıklı ve ne kadar zengin olduklarını hesaplayamam.
Burnumu çeke çeke bu yazıyı yazarken bir cümle başıma vurup duruyor:
"Bizim her şeyimiz vardı..."
Bekir Coşkun