Şimdi Okullu Olduk
Doç. Dr. Belma Tuğrul
Okula başlama, doğal ve zorunlu bir yaşamsal deneyimdir. Okula başlama hangi öğrenim kademesinde olursa olsun, yaşamsal değişimleri içerir ve bu da heyecan vericidir. "Okula başlama" olayının zor ve sorunlu olması yetişkinin davranışlarıyla yakından ilgilidir. Burada "yetişkin" ile kastedilen, anne, baba ve öğretmendir. Tabii ki, Türk kültüründeki aile yapısını düşündüğümüzde bu gruba anneanneleri, babaanneleri ve dedeleri de katmak gerekecektir.
Okula başlama sadece çocuklar için değil aileleri için de önemli bir olaydır. Hatta bazen yetişkinler, çocuklardan daha geç ve zor alışabilirler. Çocuklar, çevrelerini çok iyi gözlemlerler ve çevrelerindeki tepkilerden etkilenirler. Okula başlama çocuğun şimdiye kadar yaşamadığı bir deneyimdir. Anaokuluna gittiyse, ilkokula başlamak için en azından "okul kültürü"ne ait bazı deneyimleri geçirmiştir. Ancak böyle olsa bile "okul" çocuğun yaşamında ilk kez yüz yüze geleceği bir deneyimdir. Bu nedenle, o kendisine bu konuda yapılan her türlü telkinin etkisinde kalabilecektir. Yetişkinler, kendi okul deneyimlerinden, kişiliklerinden, yaşamsal beklentilerinden, aile ilişkilerinden etkilenerek, çocukların okul yaşamını yönlendirir.
Okula başlama anında çocukların gösterdikleri tepkiler, onların o ana kadar geliştirdikleri ilişkilerin bir sonucudur. Tabii ki kişilikleri de bunda etkili olacaktır. Okula başlamadan önce edinilen alışkanlıklar, beceriler ve duygular açısından güçlü bir kişilik sergileyen çocuk, okulun sosyal ve akademik sorumluluklarını rahatlıkla yerine getirir. Örneğin; anaokuluna başlama, çocuğun ailesinden ilk ayrılığıdır ve bu nedenle özel bir öneme sahiptir, ilkokul ise; çocuğun formal öğrenim kademesinin ilk adımı olması nedeniyle önemlidir. Her iki okul kademesinde de çocuğun duygusal olarak baş etmesi gerekenler vardır. Gerek anaokulu gerekse ilkokul çocuk için yeni sosyal çevredir ve doğal olarak çocuğun uyum sağlamasını gerektiren çok sayıda farklı özellikleri ve ilişkileri içerir. Çocuklar dinamik varlıklardır. Yaşamın en hızlı gelişimi ve değişimi erken çocukluk yılları ya da okulöncesi dediğimiz yıllarda yaşanır. Çocukların bu dinamikliğe uyum sağlaması, onun temel yaşamsal becerileriyle yakından ilişkilidir. Sağlam duygusal temeller üzerine kurulan kişiliklerde ki çocuklar, yaşamın bu yeni deneyimiyle baş etmeye hazırlanmış demektir. Kendine ve çevresine güvenen çocuklar, yaşam başarısı yüksek olmaya aday çocuklardır. Aksi durum, yani, bireysel gelişmesi için desteklenmemiş çocuklar "bağımlı" kişilikleriyle, okula başlamanın sorumluluklarıyla baş etmekte zorlanabilirler. Aslında bu şekilde, bağımsızlığını geliştirememiş çocuklar için sadece okula başlama anı değil, yaşama ait her yeni durum kaygı yaratıcı olabilir.
O halde, çocuklarımızın yaşamında olduğu kadar bizim yaşamımızda da önemli bir yer tutan "okula başlama" olayını başarılı bir şekilde göğüslemek için neler yapmalıyız?
İlk olarak, okula hazırlığın okula başlamadan birkaç ay ya da birkaç hafta öncesinden başlayan bir hazırlık olmadığına dikkat çekmek gerekir. Doğduğu andan itibaren, iletişim içerisinde bulunduğu kişiler çocuğun gelişiminin olumlu ya da olumsuz değişiminden sorumludur. Çocukları sadece okula değil hayata hazırlamak gerekir. Okul da zaten hayatın bir parçasıdır. Okula hazırlık, çocuğun okul eşyalarını temin etmekten, onun için iyi bir okul seçmekten çok daha geniş ve derin anlamlar ifade eder. Yaşamla ilişkilerinde başarılı olan çocuklar okul yaşamlarında da uyumlu, başarılı ve mutlu olabilirler. Özetle, okula hazırlık, okula başlama anına bırakılmayacak kadar önemlidir. Okula başlama anında o zamana kadar yaşananların dışa yansımaları gözlenir. Gözlenenlerse aslında birer sonuçtur.
Eğer çocuğunuz;
Ayrılıklara alışıksa, ayrılıklarla baş etmeyi öğrendiyse,
Kendine ve başkalarına güven duyuyorsa, Kendi başına kararlar alabiliyorsa,
Sorumluluk almaya istekli ve yerine getirmede yeterli ve yetenekliyse,
Değişikliklere uyum sağlayabiliyorsa,
Farklı insan ilişkilerini gözlemlemiş ve farklı kişilerle ilişkiye girmişse yani, iletişim zenginliğine sahipse,
Problemlerine iyi ya da kötü, mutlaka bir çözümü olduğunu biliyorsa ve bu çözümlerden birini mutlaka kendisinin bulabileceğine inanıyor ve kendine güveniyorsa,
Bazen grupla beraber olmaya hazır ve hevesli, kooperatif davranabilen, bazen özgür ve özgün "bireysel" davranabilen biri olarak, gerekli sosyal ve duygusal becerilere sahipse,
Farklı zamanlarda farklı deneyimleri yaşama fırsatı olduysa,
Insiyatif kullanabiliyorsa,
Risklere girmekten çekinmiyorsa,
Başladığı işi bitirebiliyorsa,
Kendini tanıma ve kontrol etme konusunda özgüveni ve denetimi gelişmişse,
Kendini idare edecek temel fiziksel gereksinimlerini bağımsız olarak karşılayabiliyorsa,
Sınırları tanıyan ve kabul edense,
Duygu ve düşüncelerini ifade etmenin birçok yolundan bazılarını biliyorsa.
Dinleme becerisi gelişmişse,
Kendine ait şeylere sahip çıkabiliyor, başkalarınınkine de saygı gösterebiliyorsa,
Kendini ve kendine ait şeyleri koruyabiliyorsa, Kuralları anlama, kabul etme ve yerine getirme de sosyal ve zihinsel alanda olgunlaşmışsa,
Paylaşma, yardımlaşma, bekleme gibi olumlu sosyal ilişkileri gelişmişse,
Öğrenmesini engelleyecek herhangi bir kronik sağlık sorunu yoksa,
Algılama, bellek, dikkat ve koordinasyon becerilerinde normal gelişim özelliklerini sergiliyorsa,
"Nitelikli" bir anaokulu yaşantısı geçirdiyse, ilkokul için sağlam temeller atmış olduğunu düşünebilirsiniz.
Yeni doğan bir bebek, özellikle annesinden ayrı kalmaya hazır değildir. Bu, fizyolojik bir gereklilik ve gereksinimdir. Bebek, beslenmesi ve bakımı için anneye ya da onun yerine geçecek birine gereksinim duyar. Ancak, çocuk yaşının ilerlemesiyle, geliştirdiği beceriler sayesinde annesinden uzaklaşmaya başlar. Bu. bağımlılıktan bağımsızlığa doğru atılan ilk adımlardır. Çocuklarımıza bağımlı olmakla bağlı olmak farklı kavramlardır. Bağımlılık, her iki tarafında yaşamsal becerilerinin gelişmesini engeller. Bağlılık, birey olma ve ait olmayla bütünleşen sağlıklı ruh ve beden gelişimi için gerekli psikolojik ve sosyal ilişkiyi ifade eder. Her anne baba çocuğunu sever. Her ailenin sevgisini ifade etme yolu da farklıdır. Ancak bazı anne babalar çocuklarını severken, geliştirdikleri iletişim ortamı içinde, onları kendilerine bağımlı kılarlar Bu da çocuğun yaşamının kritik noktalarında uyumsuzluk davranışlarıyla kendini gösterir. Oysaki tüm anne babalar çocuklarının çevreleriyle uyumlu olmasını, ciddi bir şekilde önemserler. O halde kendi kendimize sormamız gereken bazı sorular vardır. Örneğin; "ben çocuğumun problem çözen, bağımsız, kendine güvenen sorumluluk sahibi, saygılı, dürüst, becerikli, kendini ve diğerlerini seven, bilgili, sosyal, girişken, duyarlı, dikkatli, kültürünü bilen bir birey olmasını istiyorum. Peki bu sonuca ulaşmak için gerçekten gereken şeyleri yaptım mı?"
Bu nedenle, çocuğumuzun uyumlu davranışlar sergilemesini beklemeden önce kendimizi gözden geçirmeliyiz. Belki o zaman bazı şeyleri ümit etmekten vazgeçebiliriz. Yani çocuğunuzun okula uyumu ve başarısı;
Onun kişilik özelliklerine,
Çocuk yetiştirme tutumlarınıza ve iletişim becerilerinize,
Çocuğunuzun sağlık durumuna,
İçinde yaşadığı sosyal çevrenin zenginliğine,
Daha Önceki okul yaşantılarına,
Akademik olarak hazır oluşuna ve öğrenme ilgisine ve kapasitesi-ne bağlıdır.