Çocukluk, insan yaşamı içinde önemli bir başlangıç noktasıdır. İnsanlar yaşamı, doğayı sevmeyi, düzenli olmayı, sorumluluklarının bilincine varmayı, çalışmayı ve daha pek çok önemli olguyu çocukken öğrenir. Bu nedenle insan yaşamında en önemli dönemlerden birini çocukluk çağı oluşturur. Çocukların dünyası yetişkinlerin sandığından daha geniştir. İçlerindeki çocuğu öldürmemiş yetişkinler dışında pek az anne-babanın aklına gelir, bir marketin otomatik olarak açılıp kapanan kapısının karşısında “Açıl susam, açıl!” sözlerini söylemek.
Sağlıklı büyümeleri açısından çocukların hayal dünyalarını, umutlarını, beklentilerini, dileklerini ve içlerinde yaşadıkları fırtınaları anlayabilmek ve buna göre davranabilmek çok önemlidir. Bir zamanlar çocuk olan yetişkinlerin, çocukların dünyasına kolayca girebilmesi, onları anlayabilmesi gerekir diye düşünüyorum. Çocukların ise, büyükleri anlamasını, onların istediği şekilde davranmasını beklemek sanırım yanlış olur. Çocukların anlaşılabilmeleri, düş dünyalarının zenginliklerinin kavranılabilmesi için onları dinlemek, gözlemlemek vb. pek çok yol vardır. Anne babayı çocuğa ulaştırabilecek bu yollardan biri de edebiyattır. Masallar, tekerlemeler, oyunlar, çocuklar için yazılmış öykü, roman ya da şiirler zaman zaman anne-babalar için yol gösterici olabilir. Bu bakımdan çocuklar için yazılmış her edebî ürün dikkate değerdir. Şiirin, imge, duygu, düşünce ve hayalleri etkileyici bir biçimde aktarması açısından edebî türler arasında ayrı bir yeri vardır. Birçok şair kimi zaman kendi çocukluk günlerinden, kimi zaman kendi çocuklarından hareketle çocuk dünyasının zenginliklerini şiirlerinde yansıtmaya çalışmıştır. Bu nedenle gerek büyüklerin çocukları, gerekse yine çocukların birbirlerini anlamalarında şiirin payı yadsınamaz. İnsanlar arasındaki iletişimin en aza indiği, yetişkinlerin bile birbirini anlamakta güçlük çektiği günümüzde çocukların, büyüklerin beklentilerini kavrayıp buna göre hareket etmelerini istemek ne derece doğrudur?
Masallar, öyküler ve şiirler, çocukların dünyasına açılan kapılardır. Masallarla düş dünyaları zenginleşen çocuklar, öykülerle yaşamı tanıma şansına erişir. Şiir ise çocukların duygu dünyasının gelişiminde etkin rol oynar. T.S. Eliot şiir için, bir milletin dilini, duyuş ve düşünüş şeklini, bir toplumun bütün üyelerinin hayatlarını, şiir okuyan veya okumayan, büyük şairlerin adlarını bilen veya bilmeyen, kısaca yeryüzündeki bütün insanları etkiler, der. 1 Bizim dilimiz, duyuş ve düşünüş şeklimiz, yaşam biçimimiz de en güzel, bizim şiirimizde ifadesini bulur. Yarınlarımız olan çocuklarımıza duyduğumuz sevgiyi, onları hayata hazırlama telâşımızı, geleceği güvenle bırakabileceğimiz nesiller yetiştirme yolundaki endişelerimizi şiirlerde bulmak mümkündür. Çocuklar için yazılmış olan şiirler incelendiğinde bunların belli başlı konular üzerinde yoğunlaştığı görülür. Ele aldıkları konular bakımından çocuk şiirlerini birkaç başlık altında toplayabiliriz:
I. Aile-çocuk ilişkisini işleyen şiirler
II. Doğa ve hayvan sevgisi konulu şiirler
III. Yardıma muhtaç çocukların sorunlarını dile getiren şiirler
IV. Eğitsel yönü ağır basan şiirler
V. Çocukluk günlerine duyulan özlemi ele alan şiirler
Ayrı başlıklar altında toplansa da özellikle belirtmek gerekir ki bu şiirlerin her biri, çocukların sevgiyle dolu, kötülükten uzak, masum dünyalarının birer göstergesidir.
Aile- çocuk ilişkisini işleyen şiirler
Çocuk şiirlerinin hatırı sayılır bir bölümünü çocuk ve aile arasındaki iletişimsizlik oluşturmaktadır. Bazı şiirlerde bu durum çatışmaya kadar gider. Bu tarz şiirlerde genellikle çocuğun çevresindekiler tarafından anlaşılamaması ve yalnızlığı hâkim unsurdur. Sözgelimi televizyon izlerken anne, baba veya diğer aile büyüklerinden her birinin farklı programlarda çocuktan susmasını istemesinin yarattığı çaresizlik ve sıkıntının boyutunu göstermesi açısından Yalvaç Ural’ın Büyüklerle Televizyon İzlemek adlı şiirinden alınan aşağıdaki dizeler dikkate değerdir:
Her evin büyüğü bir başka
Hangi dizide susalım
Hangi dizide konuşalım
Biz de şaşırdık vallaha. 2
Çocukların büyükleri anlama konusunda kimi zaman çaresiz kaldıkları doğrudur. Ancak bazen de anne babalar, çocuklarının yaramazlıkları karşısında aynı sıkıntıyı duymaktadır. Çocukların ve anne-babaların beklentileri, umutları, yaşamı algılayış biçimleri arasındaki farklar, yansımasını şiirlerde bulmaktadır. Genelde anne ve babalar uslu, söz dinleyen çocukları olsun isterler. Bu isteklerini farklı biçimlerde çocuklarına da iletirler. Kimi zaman da uslu çocuklara sahip olma yolunda masalların, öykülerin ve şiirlerin gücüne başvururlar. İsmail Uyaroğlu, Çocuk ve Güneş adlı şiirinde şöyle der:
Güneş en uslu çocuk
Çıkmıyor bir gün olsun
Annesinin sözünden dışarı
Akşamları erken yatıp her gün
Erken kalkıyor sabahları
Böylece yaşamın kaynağı güneşin bile anne sözü dinleyen uslu bir çocuk olduğu benzetmesine sığınır (Bir Demet Şiir, s.100). Anne ve babaların, evlatlarının söz dinlemelerini arzu etmelerine karşılık çocukların da büyüklerden istekleri vardır. Çocukların dilekleri son derece masumdur. Necdet Neydim, Bebeğim Ben adlı şiirinde şöyle demektedir:
Sıcacık kucaklar isterim
Isıtsın yüreğimi
Sarsın sarmalasın
Isıtsın bedenimi
Sıcacık bakışlar isterim
Işıtsın gözlerimi
Alsın götürsün uzaklara
Minicik dertlerimi (Bir Demet Şiir, s.66)
Çocuk sevgi ister, kucaklanmak ister, en önemlisi de güvenli ve huzurlu bir ortamda oyuncaklarıyla oynamak, düş dünyasının zenginliklerinde kaybolmak ister. Bazı çocukların dilekleri daha farklıdır, diğerlerinden:
Deftersiz kalemsiz kalmasa abim
Oyuncaklar arasında yitsem ben
Babam borç yapmadan bir ay çıkarsa
Ve acı çekmese annem
(Abdülkadir Budak, Düş Oyunu, Bir Demet Şiir, s.24)
Yaşama savaşı içinde koşturan yetişkinler ise, çoğu kez çocuk olmak isterler, onların dünyadan bihaber olduklarını sanarak. Oysa farkındadır çoğu çocuk, sıkıntıların, kederlerin... Belki de bu yüzden düşlerini, insanların mutlu olduğu uzak diyarlara gitmek süsler:
Bak işte birer birer
Yıldızlar indi baba,
Gümüş salıncaklarla
Lacivert karanlığa
Bir uzay gemisinden
Atlayıp içlerine,
Yerimi alsam ben de
Bir yıldız kümesinde.
(Tahsin Saraç, Gece, Bir Demet Şiir, s.79)
Bir uzay gemisi ile yıldızların arasında yerini almak, çok güzel bir düş. Bazı çocuklar ise kendilerininkini değil, anne ve babalarının düşlerini yaşamak, hatta gerçekleştirmek zorunda bırakılmaktadır:
Işıklar yandı söndü
Biri beş yaşında öbürü yedi
Elele tutuşturdular
Kralla kraliçeyi
İkisi de esniyordu
Baygınlıklar geçirirken anneleri
Öbür çocuklar sahnede
Başladılar bir ağızdan
Ağlamaya,( Bir Demet Şiir, s.92)
Güngör Tekçe’nin Güzellik Yarışması adlı bu şiiri, ailelerinin düşlerine esir olan çocukların duygularını dile getirmede oldukça başarılıdır. Genellikle yalın ve içten bir dille kaleme alınan çocuk şiirlerinin bazılarında şairlerin çocuklardan çok büyüklere seslendiği görülür. Çocukların kırılgan ve nazik iç dünyalarının çok fazla özen gerektirdiği görüşü hâkimdir. Sözgelimi çocukları, kızınca kırılıp üzülen, incinen, sevince gülen, nazlı bir çiçeğe benzeten Bülent Özcan, bir şiirinde çocukların yalnızca ilgiye, bilgiye ve sevgiye gereksinimleri olduğunu vurgular. 3 İsmail Uyaroğlu ise Çocuk ve Oyun adlı şiirinde ilgi, bilgi ve sevgiye oyunu ekler:
Bence en iyi besin oyun
Çünkü
Hiçbir şey yemesem bile bazen
Oynarken doyuyorum (Bir Demet Şiir, s.102)
Bu dizeler, çocuğun oyuna olan gereksinimini dile getirirken yetişkinlere de uyku, beslenme vb. konularda baskıdan kaçınmaları gerektiği iletisini verir. Benzer bir başka şiirde ebeveyn-çocuk çatışmasına bir de öğretmen-çocuk çatışması eklenir:
Annem bana diyor ki:
-Yemeğini yedin mi Oya?
Elbette yiyeceğim,
Aç mı kalacaktım yani!
Babam bana diyor ki:
Düzelttin mi odanı da?
Elbette düzelteceğim,
Pasaklı kız mıyım sanki?
Öğretmenim diyor ki:
-Dersine çalıştın mı Oya?
Elbette çalışacağım,
Okulda işim ne yoksa?
Kimse sormuyor bana:
-Oyun oynamak istiyor musun?
-Bebek alalım mı sana?
-Luna Park’a gidelim mi Oya?
Benim önce bunlara,
İhtiyacım var oysa.
(Ünitelerle Çocuk Şiiri Antolojisi, s.377)
Oya, sorumluluklarının bilincine varmış, ama buna karşılık beklediği ödülü ve ilgiyi görememiş çocukların şiiridir. Oya’da olduğu gibi birçok şiirde çocukların, yetişkinler tarafından anlaşılamayışlarından serzeniş vardır.
Çocukların yaşamına yön verenler, onların her türlü bakımını üstlenip sevgileriyle onları büyütenlerdir. Bu kişilerin başında da anne ve babaları gelir. Bazı şiirlerde anne ve babaya duyulan sevgi bir arada işlenir. Anne sevgisini dile getiren şiir sayısı çok olmakla beraber, baba sevgisi üzerine yazılmış şiirlere sık rastlanılmamaktadır. Bunda anne ile çocuk arasındaki güçlü duygusal bağın etkisi büyük olsa gerek. Anne sevgisi üzerine yazılmış şiirlerde içtenlik ve yalınlık en belirgin özellik olarak karşımıza çıkar. Ceyhun Atuf Kansu’nun Uyuyan Güzel Anneye adlı şiiri içten olduğu kadar hüzünlüdür de:
Anne, bahar geliyor uyansana
Çık altın eşikte bekle beni,
En güzel tılsımları buldum sana
Koklayabilmek için nefesini.
Yeni açmış şu erik hatırlatır
Bana ağaçları çok sevdiğimi,
Sevginle mi ıslanmış şu sonsuz kır,
O kara bırakmışsın gözlerini.
Gül güzel annem, benim, benim rüyam
İçimden çiçekli bir yol var sana,
Senin yerine biraz ben uyusam
Anne bahar geliyor uyansana. (Bir Demet Şiir, s.50)
Yaşı kaç olursa olsun her çocuğun, annesine duyduğu sevgi, yüreği kadar engindir. Anne ile çocuk arasındaki sevgiyi, koparılamaz bağı dile getiren şiirler, antolojilerde oldukça büyük bir yer kaplamaktadır.
Doğa ve hayvan sevgisi konulu şiirler
Doğa ve hayvan sevgisini ele alan şiirlerin sayısı diğer konularda yazılmış olanlara oranla hayli fazladır. Doğanın tüm renkleri ve güzellikleri, en küçük bitkiden uzayın derinliklerine, bir kar tanesinden coşkun ırmaklara kadar akla gelebilecek her varlık şiirlerde yerini almıştır. M. Güner Demiray’ın Üveyik adlı şiirinde olduğu gibi Doğa, bütün renkleriyle birlikte yaşama sevincini de aşılar okuyanlara:
Uç güzel üveyiğim uç!
Artık bahar indi kırlara,
Tomurcuk yüklü dallardan
Süzül mavi ufuklara. (Bir Demet Şiir, s.41)
Bu şiirlerde, yaşama sevincinin yanı sıra mevsimlerin, ağaçların ve kuşların kısacası doğanın tek tek her bir parçasının sevilip korunmasının gerekliliği, insanın doğanın bir parçası olduğu gerçeğinin kavratılması söz konusudur. Su’da olduğu gibi, eğitsel yönü ağır basan doğa şiirlerine de rastlanmaktadır:
Ağacın kökündeyim, dalın tomurcuğunda
Gökyüzünde bulut bulut yüklüyüm
Yaşam için koşulum ben de biricik
Aslımı sorarsanız
İki hidrojenle bir oksijencik. (Bir Demet Şiir, s.111)
Doğanın ayrılmaz parçaları olan hayvanların sevilmesi, korunması ve insanların bu canlılara karşı sergiledikleri yanlış tutumlar da şiirlerde değinilen noktalardır. Necati Cumalı, Serçe Kuşu adlı şiirinde şöyle der:
Bu sabah bahçede karşıma
Küçük bir serçe kuşu geldi;
Havuzun taşına kondu,
Bir içti, bir doğruldu,
Nasıl da korkuyordu.
Sen hiç korkma serçe kuşu,
Suyunu rahat rahat iç,
Sıhhat âfiyetle uç,
İnsanoğlu çeşit çeşit
Beş parmağın beşi bir mi?
(Ünitelerle Çocuk Şiirleri Antolojisi, s.169)
Şair, kuşlara duyduğu sevgiyi dile getirirken bir yandan da insanların, kendinden çok küçük ve savunmasız olan hayvanları incitmelerini eleştirir.
Yardıma muhtaç çocukların sorunlarını dile getiren şiirler
Pek çok şair, şiirlerinde hasta, kimsesiz, yoksul, yardıma ve ilgiye muhtaç çocukların sorunlarını yansıtır. Toplumun bu sosyal yarasına şiir yoluyla dikkat çeker. Ziya Osman Saba, Çocuklar Bakıyorlar adlı şiirinde
Kim getirip koymuş onları yanımıza:
Bakıyorlar çizgi çizgi alnımıza.
dizeleriyle hem bu çocukların aczini hem de insanların bu çocuklar karşısındaki tutumunu gündeme getirir (Çağdaş Türk Şiiri Antolojisi, s.148). Behçet Necatigil’in çocuk-büyük ilişkisine bakışını yansıtan Çocuklar adlı şiiri üzerinde tartışılmaya değerdir. Behçet Necatigil’e göre yaşamın zorlukları karşısında insanı boyun eğmeye iten, çocuklardır:
Çarşılarda bir şey
Biz pek aramazdık çocuklar olmasaydı.
Kasaplarda manavlarda bazı yorgun kadınlar
Hep de tenha saatleri seçerler
Sonra yavaş bir sesle
Çocuklar için hasta kaç gündür yemiyor
Biraz et biraz meyva isterler.
(Çağdaş Türk Şiiri Antolojisi, s.298)
Tevfik Fikret ise, Ramazan Sadakası adlı şiiriyle dikkatleri sokaklara, dilenmek zorunda kalan çocuklara çeker:
“Efendiler, ramazandır...Mübarek akşamdır...”
Zavallı tıfl-ı sefâlet, zavallı ömr-i tebâh!
“Efendiler, acıyın, ben garîbim işte...” Hayır,
Akın akın geçen erbâb-ı i’tizâz ü refah
Eder bu kirli, bu yırtık sedâdan istikrâh. 4
Tevfik Fikret’in bu dizelerle değindiği, çocukların dilenmesi ve dilenmek zorunda kalmasından çok, yardım elini uzatmak yerine onları kınayan insanların tutumudur. Toplumun bu sosyal yarasına parmak basan şiirlere daha pek çok örnek verilebilir. Bu konuyu temel alan bütün şiirlerde toplumun dikkatini kimsesiz çocuklara çekme amacı ön plândadır.
Eğitsel yönü ağır basan şiirler
Öğüt vermek, iyiyi kötüden, eğriyi doğrudan ayırmada yol gösterici olmak amacıyla yazılan şiirler de kendi içinde bir grup oluşturur. Genelde ebeveynlerin çocuğu, kendi dünya görüşleri doğrultusunda, yaşama hazırlamalarına ve karşılaşabilecekleri zorlukları önceden haber vermelerine yönelik bu şiirlerde şairlerin, cinsiyet ayrımına gitmedikleri görülür. Ancak az da olsa birkaç şiirde cinsiyet ayrımının varlığı dikkati çekmektedir. Sözgelimi Halim Çelik, kızına ve oğluna, yazdığı sekizer dörtlükten oluşan iki şiirle ayrı ayrı öğüt vermektedir. Oğlu için yazdığı şiirde,
Arkadaşın okuyup, seni geçerse
Kendine bir güzel, meslek seçerse
Görünce havası, seni biçerse
Ağlasan da faydası olamaz oğlum.
der. 5
Kızına hitaben yazdığı şiirde ise şair,
Erkekler kızları, hile ile ayarlar
Kirlenince atılacak, mendil sayarlar
Karartır dünyanı, bir kenara koyarlar
Hilebazın sözlerine aldanma kızım. ( Babadan Kızına Nasihat, Binbal Gözler, s.106)
demektedir. Bir baba olarak şairin, evlatlarından farklı beklentileri vardır. Oğula hitaben yazılan şiirde baba, daima doğruluktan yana olmanın gerekliliğinden, işine değer vermenin öneminden söz eder. Kız evlada hitaben yazdığı şiirde ise zamanın acımasızlığı, feleğin zalimliği, insanların namertliği karşısında ayakta kalmanın zorluğunu dile getirir. Oğlunu yaşam mücadelesi içinde güçlü ve her zaman önde, kızını ise ezik ve yenik görmemek isteyen bir babanın içsel durumunu yansıtması açısından bu iki şiir üzerinde tartışılmaya değerdir.
Ayrıca belirli gün ve haftalar üzerine yazılmış eğitici şiirler de vardır. Bunlarda amaç, şiirin insana tattırdığı duygulardan ve imgelerin etkileyiciliğinden yararlanarak söz konusu günün özellikleri hakkında çocuğu bilgilendirmek, ona istendik yönde olumlu davranışlar kazandırmaktır.
Çocukluk günlerine duyulan özlem
Şiirlerde değinilen konulardan biri de çocukluk yıllarına duyulan özlemdir. Her türlü kötülükten uzak, oyuncaklarla dolu, sevgi ile kuşatılmış çocukluk günlerinin artık anılarda kalması, bir daha yaşanamayacak olmasının yarattığı hüzün şiirlerde yansımasını bulur. M. Sabih Şendil, Çocukluk adlı şiirinde
Çocuk olmak ne güzel şey!
Kumdan çakıldan yapılmış,
Evleri var dayalı döşeli.
Kapları, kacakları tenekeden,
Eşyaları cicili bicili.
Ya o kızların gülen ağlayan,
İçleri saman dolu bebekleri...
...
der (Bir Demet Şiir, s.86).
Kumdan, çakıldan yapılmış evler, içleri saman dolu bebekler, sorumluluktan uzak bir yaşama duyulan özlemin göstergeleridir. Ziya Osman Saba ise,
Çocukluğum, çocukluğum...
Uzakta kalan bahçeler.
O sabahlar, o geceler,
Gelmez günler çocukluğum.
...
Çocukluğum, çocukluğum...
Habersiz ölen kardeşim,
Mezarı bilinmez eşim,
Her bir şeyim çocukluğum...
Çocukluğum, çocukluğum...
Bir çekmecede unutulmuş,
Senelerle rengi solmuş,
Bir tek resim çocukluğum...
dizeleriyle geçmişine özlem duymakla birlikte sevdiklerini yitirmenin verdiği acıyı da dile getirir.6
Dondurma, şeker, uçurtma, bisiklet gibi bir çocuğun vazgeçemeyeceği yiyecek ve oyuncaklarla korku, keder, yalnızlık gibi duygular üzerine yazılmış çok sayıda şiir vardır. Çocuk yaşama sevinci, duyguları ve tüm güzelliği ile şiirlerde yansımasını bulmaktadır. Hemen bütün şiirler çocukların dünyasını, masumiyetini, içten, sıcak ve doğal davranışlarını en güzel biçimde dile getirmektedir.
Tülin ARSEVEN
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
Kaynak:
1 T.S. Eliot, Edebiyat Üzerine Düşünceler, Çev: Sevim Kantarcıoğlu, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1990, s.195.
2 Yalvaç Ural, Büyüklerle Televizyon İzlemek, Bir Demet Şiir, Derleyen: Mehmet Kadri Sümer, Bilgi Yayın evi Çocuk Kitapları, Ankara 2000, s.99.
3 Bülent Özcan, Çocuk Nazlı Bir Çiçek, Ünitelerle Çocuk Şiirleri Antolojisi, Derleyen: Abdullah Ercan, Gendaş A.Ş., Kaya Matbaacılık, İstanbul 1997, s.182.
4 Tevfik Fikret, Rübâb-ı Şikeste, Türkçeleştiren: Ahmet Muhip Dıranas, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul 1975, s.52.
5 Halim Çelik, Babadan Oğluna Nasihat,Binbal Gözler, Ankara 1994, s.104.
6 Ziya Osman Saba, Çocukluğum,Çağdaş Türk Şiiri Antolojisi, Memet Fuat, Adam Yayınları, İstanbul 1992.
Sağlıklı büyümeleri açısından çocukların hayal dünyalarını, umutlarını, beklentilerini, dileklerini ve içlerinde yaşadıkları fırtınaları anlayabilmek ve buna göre davranabilmek çok önemlidir. Bir zamanlar çocuk olan yetişkinlerin, çocukların dünyasına kolayca girebilmesi, onları anlayabilmesi gerekir diye düşünüyorum. Çocukların ise, büyükleri anlamasını, onların istediği şekilde davranmasını beklemek sanırım yanlış olur. Çocukların anlaşılabilmeleri, düş dünyalarının zenginliklerinin kavranılabilmesi için onları dinlemek, gözlemlemek vb. pek çok yol vardır. Anne babayı çocuğa ulaştırabilecek bu yollardan biri de edebiyattır. Masallar, tekerlemeler, oyunlar, çocuklar için yazılmış öykü, roman ya da şiirler zaman zaman anne-babalar için yol gösterici olabilir. Bu bakımdan çocuklar için yazılmış her edebî ürün dikkate değerdir. Şiirin, imge, duygu, düşünce ve hayalleri etkileyici bir biçimde aktarması açısından edebî türler arasında ayrı bir yeri vardır. Birçok şair kimi zaman kendi çocukluk günlerinden, kimi zaman kendi çocuklarından hareketle çocuk dünyasının zenginliklerini şiirlerinde yansıtmaya çalışmıştır. Bu nedenle gerek büyüklerin çocukları, gerekse yine çocukların birbirlerini anlamalarında şiirin payı yadsınamaz. İnsanlar arasındaki iletişimin en aza indiği, yetişkinlerin bile birbirini anlamakta güçlük çektiği günümüzde çocukların, büyüklerin beklentilerini kavrayıp buna göre hareket etmelerini istemek ne derece doğrudur?
Masallar, öyküler ve şiirler, çocukların dünyasına açılan kapılardır. Masallarla düş dünyaları zenginleşen çocuklar, öykülerle yaşamı tanıma şansına erişir. Şiir ise çocukların duygu dünyasının gelişiminde etkin rol oynar. T.S. Eliot şiir için, bir milletin dilini, duyuş ve düşünüş şeklini, bir toplumun bütün üyelerinin hayatlarını, şiir okuyan veya okumayan, büyük şairlerin adlarını bilen veya bilmeyen, kısaca yeryüzündeki bütün insanları etkiler, der. 1 Bizim dilimiz, duyuş ve düşünüş şeklimiz, yaşam biçimimiz de en güzel, bizim şiirimizde ifadesini bulur. Yarınlarımız olan çocuklarımıza duyduğumuz sevgiyi, onları hayata hazırlama telâşımızı, geleceği güvenle bırakabileceğimiz nesiller yetiştirme yolundaki endişelerimizi şiirlerde bulmak mümkündür. Çocuklar için yazılmış olan şiirler incelendiğinde bunların belli başlı konular üzerinde yoğunlaştığı görülür. Ele aldıkları konular bakımından çocuk şiirlerini birkaç başlık altında toplayabiliriz:
I. Aile-çocuk ilişkisini işleyen şiirler
II. Doğa ve hayvan sevgisi konulu şiirler
III. Yardıma muhtaç çocukların sorunlarını dile getiren şiirler
IV. Eğitsel yönü ağır basan şiirler
V. Çocukluk günlerine duyulan özlemi ele alan şiirler
Ayrı başlıklar altında toplansa da özellikle belirtmek gerekir ki bu şiirlerin her biri, çocukların sevgiyle dolu, kötülükten uzak, masum dünyalarının birer göstergesidir.
Aile- çocuk ilişkisini işleyen şiirler
Çocuk şiirlerinin hatırı sayılır bir bölümünü çocuk ve aile arasındaki iletişimsizlik oluşturmaktadır. Bazı şiirlerde bu durum çatışmaya kadar gider. Bu tarz şiirlerde genellikle çocuğun çevresindekiler tarafından anlaşılamaması ve yalnızlığı hâkim unsurdur. Sözgelimi televizyon izlerken anne, baba veya diğer aile büyüklerinden her birinin farklı programlarda çocuktan susmasını istemesinin yarattığı çaresizlik ve sıkıntının boyutunu göstermesi açısından Yalvaç Ural’ın Büyüklerle Televizyon İzlemek adlı şiirinden alınan aşağıdaki dizeler dikkate değerdir:
Her evin büyüğü bir başka
Hangi dizide susalım
Hangi dizide konuşalım
Biz de şaşırdık vallaha. 2
Çocukların büyükleri anlama konusunda kimi zaman çaresiz kaldıkları doğrudur. Ancak bazen de anne babalar, çocuklarının yaramazlıkları karşısında aynı sıkıntıyı duymaktadır. Çocukların ve anne-babaların beklentileri, umutları, yaşamı algılayış biçimleri arasındaki farklar, yansımasını şiirlerde bulmaktadır. Genelde anne ve babalar uslu, söz dinleyen çocukları olsun isterler. Bu isteklerini farklı biçimlerde çocuklarına da iletirler. Kimi zaman da uslu çocuklara sahip olma yolunda masalların, öykülerin ve şiirlerin gücüne başvururlar. İsmail Uyaroğlu, Çocuk ve Güneş adlı şiirinde şöyle der:
Güneş en uslu çocuk
Çıkmıyor bir gün olsun
Annesinin sözünden dışarı
Akşamları erken yatıp her gün
Erken kalkıyor sabahları
Böylece yaşamın kaynağı güneşin bile anne sözü dinleyen uslu bir çocuk olduğu benzetmesine sığınır (Bir Demet Şiir, s.100). Anne ve babaların, evlatlarının söz dinlemelerini arzu etmelerine karşılık çocukların da büyüklerden istekleri vardır. Çocukların dilekleri son derece masumdur. Necdet Neydim, Bebeğim Ben adlı şiirinde şöyle demektedir:
Sıcacık kucaklar isterim
Isıtsın yüreğimi
Sarsın sarmalasın
Isıtsın bedenimi
Sıcacık bakışlar isterim
Işıtsın gözlerimi
Alsın götürsün uzaklara
Minicik dertlerimi (Bir Demet Şiir, s.66)
Çocuk sevgi ister, kucaklanmak ister, en önemlisi de güvenli ve huzurlu bir ortamda oyuncaklarıyla oynamak, düş dünyasının zenginliklerinde kaybolmak ister. Bazı çocukların dilekleri daha farklıdır, diğerlerinden:
Deftersiz kalemsiz kalmasa abim
Oyuncaklar arasında yitsem ben
Babam borç yapmadan bir ay çıkarsa
Ve acı çekmese annem
(Abdülkadir Budak, Düş Oyunu, Bir Demet Şiir, s.24)
Yaşama savaşı içinde koşturan yetişkinler ise, çoğu kez çocuk olmak isterler, onların dünyadan bihaber olduklarını sanarak. Oysa farkındadır çoğu çocuk, sıkıntıların, kederlerin... Belki de bu yüzden düşlerini, insanların mutlu olduğu uzak diyarlara gitmek süsler:
Bak işte birer birer
Yıldızlar indi baba,
Gümüş salıncaklarla
Lacivert karanlığa
Bir uzay gemisinden
Atlayıp içlerine,
Yerimi alsam ben de
Bir yıldız kümesinde.
(Tahsin Saraç, Gece, Bir Demet Şiir, s.79)
Bir uzay gemisi ile yıldızların arasında yerini almak, çok güzel bir düş. Bazı çocuklar ise kendilerininkini değil, anne ve babalarının düşlerini yaşamak, hatta gerçekleştirmek zorunda bırakılmaktadır:
Işıklar yandı söndü
Biri beş yaşında öbürü yedi
Elele tutuşturdular
Kralla kraliçeyi
İkisi de esniyordu
Baygınlıklar geçirirken anneleri
Öbür çocuklar sahnede
Başladılar bir ağızdan
Ağlamaya,( Bir Demet Şiir, s.92)
Güngör Tekçe’nin Güzellik Yarışması adlı bu şiiri, ailelerinin düşlerine esir olan çocukların duygularını dile getirmede oldukça başarılıdır. Genellikle yalın ve içten bir dille kaleme alınan çocuk şiirlerinin bazılarında şairlerin çocuklardan çok büyüklere seslendiği görülür. Çocukların kırılgan ve nazik iç dünyalarının çok fazla özen gerektirdiği görüşü hâkimdir. Sözgelimi çocukları, kızınca kırılıp üzülen, incinen, sevince gülen, nazlı bir çiçeğe benzeten Bülent Özcan, bir şiirinde çocukların yalnızca ilgiye, bilgiye ve sevgiye gereksinimleri olduğunu vurgular. 3 İsmail Uyaroğlu ise Çocuk ve Oyun adlı şiirinde ilgi, bilgi ve sevgiye oyunu ekler:
Bence en iyi besin oyun
Çünkü
Hiçbir şey yemesem bile bazen
Oynarken doyuyorum (Bir Demet Şiir, s.102)
Bu dizeler, çocuğun oyuna olan gereksinimini dile getirirken yetişkinlere de uyku, beslenme vb. konularda baskıdan kaçınmaları gerektiği iletisini verir. Benzer bir başka şiirde ebeveyn-çocuk çatışmasına bir de öğretmen-çocuk çatışması eklenir:
Annem bana diyor ki:
-Yemeğini yedin mi Oya?
Elbette yiyeceğim,
Aç mı kalacaktım yani!
Babam bana diyor ki:
Düzelttin mi odanı da?
Elbette düzelteceğim,
Pasaklı kız mıyım sanki?
Öğretmenim diyor ki:
-Dersine çalıştın mı Oya?
Elbette çalışacağım,
Okulda işim ne yoksa?
Kimse sormuyor bana:
-Oyun oynamak istiyor musun?
-Bebek alalım mı sana?
-Luna Park’a gidelim mi Oya?
Benim önce bunlara,
İhtiyacım var oysa.
(Ünitelerle Çocuk Şiiri Antolojisi, s.377)
Oya, sorumluluklarının bilincine varmış, ama buna karşılık beklediği ödülü ve ilgiyi görememiş çocukların şiiridir. Oya’da olduğu gibi birçok şiirde çocukların, yetişkinler tarafından anlaşılamayışlarından serzeniş vardır.
Çocukların yaşamına yön verenler, onların her türlü bakımını üstlenip sevgileriyle onları büyütenlerdir. Bu kişilerin başında da anne ve babaları gelir. Bazı şiirlerde anne ve babaya duyulan sevgi bir arada işlenir. Anne sevgisini dile getiren şiir sayısı çok olmakla beraber, baba sevgisi üzerine yazılmış şiirlere sık rastlanılmamaktadır. Bunda anne ile çocuk arasındaki güçlü duygusal bağın etkisi büyük olsa gerek. Anne sevgisi üzerine yazılmış şiirlerde içtenlik ve yalınlık en belirgin özellik olarak karşımıza çıkar. Ceyhun Atuf Kansu’nun Uyuyan Güzel Anneye adlı şiiri içten olduğu kadar hüzünlüdür de:
Anne, bahar geliyor uyansana
Çık altın eşikte bekle beni,
En güzel tılsımları buldum sana
Koklayabilmek için nefesini.
Yeni açmış şu erik hatırlatır
Bana ağaçları çok sevdiğimi,
Sevginle mi ıslanmış şu sonsuz kır,
O kara bırakmışsın gözlerini.
Gül güzel annem, benim, benim rüyam
İçimden çiçekli bir yol var sana,
Senin yerine biraz ben uyusam
Anne bahar geliyor uyansana. (Bir Demet Şiir, s.50)
Yaşı kaç olursa olsun her çocuğun, annesine duyduğu sevgi, yüreği kadar engindir. Anne ile çocuk arasındaki sevgiyi, koparılamaz bağı dile getiren şiirler, antolojilerde oldukça büyük bir yer kaplamaktadır.
Doğa ve hayvan sevgisi konulu şiirler
Doğa ve hayvan sevgisini ele alan şiirlerin sayısı diğer konularda yazılmış olanlara oranla hayli fazladır. Doğanın tüm renkleri ve güzellikleri, en küçük bitkiden uzayın derinliklerine, bir kar tanesinden coşkun ırmaklara kadar akla gelebilecek her varlık şiirlerde yerini almıştır. M. Güner Demiray’ın Üveyik adlı şiirinde olduğu gibi Doğa, bütün renkleriyle birlikte yaşama sevincini de aşılar okuyanlara:
Uç güzel üveyiğim uç!
Artık bahar indi kırlara,
Tomurcuk yüklü dallardan
Süzül mavi ufuklara. (Bir Demet Şiir, s.41)
Bu şiirlerde, yaşama sevincinin yanı sıra mevsimlerin, ağaçların ve kuşların kısacası doğanın tek tek her bir parçasının sevilip korunmasının gerekliliği, insanın doğanın bir parçası olduğu gerçeğinin kavratılması söz konusudur. Su’da olduğu gibi, eğitsel yönü ağır basan doğa şiirlerine de rastlanmaktadır:
Ağacın kökündeyim, dalın tomurcuğunda
Gökyüzünde bulut bulut yüklüyüm
Yaşam için koşulum ben de biricik
Aslımı sorarsanız
İki hidrojenle bir oksijencik. (Bir Demet Şiir, s.111)
Doğanın ayrılmaz parçaları olan hayvanların sevilmesi, korunması ve insanların bu canlılara karşı sergiledikleri yanlış tutumlar da şiirlerde değinilen noktalardır. Necati Cumalı, Serçe Kuşu adlı şiirinde şöyle der:
Bu sabah bahçede karşıma
Küçük bir serçe kuşu geldi;
Havuzun taşına kondu,
Bir içti, bir doğruldu,
Nasıl da korkuyordu.
Sen hiç korkma serçe kuşu,
Suyunu rahat rahat iç,
Sıhhat âfiyetle uç,
İnsanoğlu çeşit çeşit
Beş parmağın beşi bir mi?
(Ünitelerle Çocuk Şiirleri Antolojisi, s.169)
Şair, kuşlara duyduğu sevgiyi dile getirirken bir yandan da insanların, kendinden çok küçük ve savunmasız olan hayvanları incitmelerini eleştirir.
Yardıma muhtaç çocukların sorunlarını dile getiren şiirler
Pek çok şair, şiirlerinde hasta, kimsesiz, yoksul, yardıma ve ilgiye muhtaç çocukların sorunlarını yansıtır. Toplumun bu sosyal yarasına şiir yoluyla dikkat çeker. Ziya Osman Saba, Çocuklar Bakıyorlar adlı şiirinde
Kim getirip koymuş onları yanımıza:
Bakıyorlar çizgi çizgi alnımıza.
dizeleriyle hem bu çocukların aczini hem de insanların bu çocuklar karşısındaki tutumunu gündeme getirir (Çağdaş Türk Şiiri Antolojisi, s.148). Behçet Necatigil’in çocuk-büyük ilişkisine bakışını yansıtan Çocuklar adlı şiiri üzerinde tartışılmaya değerdir. Behçet Necatigil’e göre yaşamın zorlukları karşısında insanı boyun eğmeye iten, çocuklardır:
Çarşılarda bir şey
Biz pek aramazdık çocuklar olmasaydı.
Kasaplarda manavlarda bazı yorgun kadınlar
Hep de tenha saatleri seçerler
Sonra yavaş bir sesle
Çocuklar için hasta kaç gündür yemiyor
Biraz et biraz meyva isterler.
(Çağdaş Türk Şiiri Antolojisi, s.298)
Tevfik Fikret ise, Ramazan Sadakası adlı şiiriyle dikkatleri sokaklara, dilenmek zorunda kalan çocuklara çeker:
“Efendiler, ramazandır...Mübarek akşamdır...”
Zavallı tıfl-ı sefâlet, zavallı ömr-i tebâh!
“Efendiler, acıyın, ben garîbim işte...” Hayır,
Akın akın geçen erbâb-ı i’tizâz ü refah
Eder bu kirli, bu yırtık sedâdan istikrâh. 4
Tevfik Fikret’in bu dizelerle değindiği, çocukların dilenmesi ve dilenmek zorunda kalmasından çok, yardım elini uzatmak yerine onları kınayan insanların tutumudur. Toplumun bu sosyal yarasına parmak basan şiirlere daha pek çok örnek verilebilir. Bu konuyu temel alan bütün şiirlerde toplumun dikkatini kimsesiz çocuklara çekme amacı ön plândadır.
Eğitsel yönü ağır basan şiirler
Öğüt vermek, iyiyi kötüden, eğriyi doğrudan ayırmada yol gösterici olmak amacıyla yazılan şiirler de kendi içinde bir grup oluşturur. Genelde ebeveynlerin çocuğu, kendi dünya görüşleri doğrultusunda, yaşama hazırlamalarına ve karşılaşabilecekleri zorlukları önceden haber vermelerine yönelik bu şiirlerde şairlerin, cinsiyet ayrımına gitmedikleri görülür. Ancak az da olsa birkaç şiirde cinsiyet ayrımının varlığı dikkati çekmektedir. Sözgelimi Halim Çelik, kızına ve oğluna, yazdığı sekizer dörtlükten oluşan iki şiirle ayrı ayrı öğüt vermektedir. Oğlu için yazdığı şiirde,
Arkadaşın okuyup, seni geçerse
Kendine bir güzel, meslek seçerse
Görünce havası, seni biçerse
Ağlasan da faydası olamaz oğlum.
der. 5
Kızına hitaben yazdığı şiirde ise şair,
Erkekler kızları, hile ile ayarlar
Kirlenince atılacak, mendil sayarlar
Karartır dünyanı, bir kenara koyarlar
Hilebazın sözlerine aldanma kızım. ( Babadan Kızına Nasihat, Binbal Gözler, s.106)
demektedir. Bir baba olarak şairin, evlatlarından farklı beklentileri vardır. Oğula hitaben yazılan şiirde baba, daima doğruluktan yana olmanın gerekliliğinden, işine değer vermenin öneminden söz eder. Kız evlada hitaben yazdığı şiirde ise zamanın acımasızlığı, feleğin zalimliği, insanların namertliği karşısında ayakta kalmanın zorluğunu dile getirir. Oğlunu yaşam mücadelesi içinde güçlü ve her zaman önde, kızını ise ezik ve yenik görmemek isteyen bir babanın içsel durumunu yansıtması açısından bu iki şiir üzerinde tartışılmaya değerdir.
Ayrıca belirli gün ve haftalar üzerine yazılmış eğitici şiirler de vardır. Bunlarda amaç, şiirin insana tattırdığı duygulardan ve imgelerin etkileyiciliğinden yararlanarak söz konusu günün özellikleri hakkında çocuğu bilgilendirmek, ona istendik yönde olumlu davranışlar kazandırmaktır.
Çocukluk günlerine duyulan özlem
Şiirlerde değinilen konulardan biri de çocukluk yıllarına duyulan özlemdir. Her türlü kötülükten uzak, oyuncaklarla dolu, sevgi ile kuşatılmış çocukluk günlerinin artık anılarda kalması, bir daha yaşanamayacak olmasının yarattığı hüzün şiirlerde yansımasını bulur. M. Sabih Şendil, Çocukluk adlı şiirinde
Çocuk olmak ne güzel şey!
Kumdan çakıldan yapılmış,
Evleri var dayalı döşeli.
Kapları, kacakları tenekeden,
Eşyaları cicili bicili.
Ya o kızların gülen ağlayan,
İçleri saman dolu bebekleri...
...
der (Bir Demet Şiir, s.86).
Kumdan, çakıldan yapılmış evler, içleri saman dolu bebekler, sorumluluktan uzak bir yaşama duyulan özlemin göstergeleridir. Ziya Osman Saba ise,
Çocukluğum, çocukluğum...
Uzakta kalan bahçeler.
O sabahlar, o geceler,
Gelmez günler çocukluğum.
...
Çocukluğum, çocukluğum...
Habersiz ölen kardeşim,
Mezarı bilinmez eşim,
Her bir şeyim çocukluğum...
Çocukluğum, çocukluğum...
Bir çekmecede unutulmuş,
Senelerle rengi solmuş,
Bir tek resim çocukluğum...
dizeleriyle geçmişine özlem duymakla birlikte sevdiklerini yitirmenin verdiği acıyı da dile getirir.6
Dondurma, şeker, uçurtma, bisiklet gibi bir çocuğun vazgeçemeyeceği yiyecek ve oyuncaklarla korku, keder, yalnızlık gibi duygular üzerine yazılmış çok sayıda şiir vardır. Çocuk yaşama sevinci, duyguları ve tüm güzelliği ile şiirlerde yansımasını bulmaktadır. Hemen bütün şiirler çocukların dünyasını, masumiyetini, içten, sıcak ve doğal davranışlarını en güzel biçimde dile getirmektedir.
Tülin ARSEVEN
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
Kaynak:
1 T.S. Eliot, Edebiyat Üzerine Düşünceler, Çev: Sevim Kantarcıoğlu, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1990, s.195.
2 Yalvaç Ural, Büyüklerle Televizyon İzlemek, Bir Demet Şiir, Derleyen: Mehmet Kadri Sümer, Bilgi Yayın evi Çocuk Kitapları, Ankara 2000, s.99.
3 Bülent Özcan, Çocuk Nazlı Bir Çiçek, Ünitelerle Çocuk Şiirleri Antolojisi, Derleyen: Abdullah Ercan, Gendaş A.Ş., Kaya Matbaacılık, İstanbul 1997, s.182.
4 Tevfik Fikret, Rübâb-ı Şikeste, Türkçeleştiren: Ahmet Muhip Dıranas, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul 1975, s.52.
5 Halim Çelik, Babadan Oğluna Nasihat,Binbal Gözler, Ankara 1994, s.104.
6 Ziya Osman Saba, Çocukluğum,Çağdaş Türk Şiiri Antolojisi, Memet Fuat, Adam Yayınları, İstanbul 1992.