- Katılım
- 30 Ara 2012
- Mesajlar
- 8
- Tepki Skoru
- 0
- Puanları
- 0
CİNSEL GELİŞİM
Tanımı ve Önemi
Biyolojik özelliklerimizi temel aldığımızda erkek ya da dişi olarak belirlenen bir
cinsiyetimiz vardır. Cinsellik ise bu biyolojik yapı üzerine eklenen sosyolojik, psikolojik ve
felsefi boyutları da içeren daha geniş bir tanımlamadır. Doğum öncesinden ölüme kadar
duyguları, düşünceleri, inançları, davranışları ve yaşantıları içeren gelişimsel bir süreçtir.
Belirli bir yaşam döneminde beklenen cinsel duygular, inançlar ve davranışlar o yaşa uygun
cinsel gelişimi belirler.
Cinsel gelişim kişinin kendi cinsi ile ilgili üreme organlarının büyüyüp gelişmesini ve
bunlardan doğan sorunlarla ilgili davranış değişikliklerini kapsar. Cinsel gelişim kişiliğin
diğer yönlerini de etkiler. Cinsel kimliğin oluşması ve kişinin cinsel kimliğine uygun
davranmasında cinsel gelişim de önemli bir etmendir.
Cinsel gelişimle ilgili kavramların daha kolay anlaşılmasında bir çocuğun kız ya da
erkek olarak takınacağı tutum, rol ve davranış biçimlerine ait yapılacak yönlendirmelerin
önemli olduğu bir gerçektir. Bu konuda cinsel gelişim teorilerinden bahsetmek konuyu
anlamamız açısından yarar sağlayacaktır.
Cinselliğin gelişimi üzerine dört teori vardır:
Bilişsel - Gelişimsel teori
Sosyal öğrenme teorisi
Psikoanalitik teori
Bilgi-işleme teorisi
Bilişsel –gelişimsel teori, davranışları kişinin bilişsel dünyası ile dış dünyadaki
gerçekliğin etkileşimi olarak açıklarken, sosyal öğrenme teorisinde davranışlar uyaran-tepki
ilişkisi şeklinde açıklanmakta, psikoanalitik teori davranışları iç güdüler yönünden
açıklarken bilgi-işleme teorisi de düşünmenin cinsel tipli davranışları düzenlediğini ileri
sürmektedir.
Bilişsel-gelişimsel teori: Bilişsel-gelişimsel teoriye göre (Kohlberg 1966,Piaget 1950)
çocuk seksüel şemaların oluşmasıyla ilk önce erkek-kadın ayırımını öğrenir. Daha sonra
çocuk tanımladığı cinsel rolün belli stereotipi (önyargısal) hareketlerini ayırt eder. Bu ayırt
etmeler belli bir modele bağlı kalınarak değil anne, baba, kardeş, medya vb. kaynaklardan
elde edilen soyutlamalardan yola çıkılarak yapılmaktadır. “Ben bir erkeğim ve erkek işi
yapmak istiyorum” fikri çocuğun cinsiyetine uygun şekilde davranması ahlaki bir zorunluluk
olarak kabul edilmektedir.
Sosyal öğrenme teorisi: Bu teoride (Bandura ve Walters 1963) çocuk yeni
davranışları, cinsel rollere ait bilgileri, kişileri gözlemleyerek ve onları taklit ederek öğrenir.
Anne ve babalar hem iletişim yoğunluğu açısından hem de çocuğun algılamasına göre en
güçlü, en sıcak olma özellikleri nedeniyle çoğu kez özdeşim modeli olarak rol alırlar. Erkek5
çocuklar cinsel davranışlarını babalarının erkeksi davranışlarını, kız çocukları da annelerinin
kadınsı davranışlarını taklit ederek, gözleyerek öğrenirler.
Psikoanalitik teori: Freud, psikoanalitik kuramın temsilcisi olarak, çocuğun bazı
gelişimsel aşamalardan geçerek kişiliğini şekillendirdiğini ve cinsel gelişimin de bu sürecin
temelini oluşturduğunu savunmaktadır. Freud fallik dönemdeki anne-erkek çocuk ve babakız çocuk ilişkisinin oedipal ve elektra kompleksiyle çözümlenerek, kişilik gelişiminin
şekillendiğini ve bu sürecin cinsel gelişime ait bir süreç olduğunu belirtmektedir.
Bilgi-işleme teorisi: Bilgi-işleme yaklaşımına göre cinsel tiplemenin ana belirleyicisi
şemadır. Şemalar günlük tüm davranışlarımızı organize etmek için var olmak durumundadır.
Cinsel rollere dayanan şemalar çocukların bilgiyi sınıflamasına ve çocukların kız ve erkek
olarak rollerinin ayırımına ait bilgiyi kazanmalarını sağlar. Cinsel kimliğe ait net bir
şekillenme olmadan çocuklar önce hem kız hem de erkek tiplerine ait şemalar oluştururlar.
Daha sonra kendi cinsiyetlerine uygun örneklerle karşılaşınca bununla ilgilenir ve çeşitli
sorularla bu ilgilerini pekiştirirler, böylece çocuklar kendi cinsiyetlerine uygun ek şemalar
oluştururlar.
Cinsel Gelişimle İlgili Kavramlar
Cinsel olgunluk
Cinsel olgunluk insanın üreme sisteminin ve organlarının sağlıklı döl üretebilecek
düzeye ulaşabilmesidir. Cinsel olgunluk bedenin “büyüme” sine ilişkin bir kavramdır ve
cinsel gelişimin temelini oluşturur. Büyüme, genetik ve çevre faktörlerinin etkisi altındadır.
Çevre faktörleri arasında yeterli ve dengeli beslenme, gerekli desteğin sağlanması ve
hastalıklardan korunma sayılabilir.
Cinsel olgunluğa erişme biyolojik ergenliğin temelidir. Bu dönemde ilk göze çarpan
ergenin hızla boy atması ve ağırlıkça artmasıdır. Ergenlik döneminde iskelet, kas ve yağ6
dokularının boyutlarında belirgin bir artış olmaktadır. Kas gelişimi, erkeklerde kızlara oranla
daha fazlayken yağ dokusu gelişimi ise kızlarda daha fazla olmaktadır.
Büyüme olayı, tiroid hormonu, androjen ve östrojenlerin etkisi altında olup bu
hormonların miktarlarında da artma olmaktadır. Bütün bu değişikliklere ikincil değişiklikler
denir. Temel değişiklik üremeyi sağlayan bezlerin çalışmaya başlaması ile sağlanır. Üreme
organlarındaki büyüme ve gelişme yönünden iki cins arasında farklılık görülür. Kızlar,
erkeklerden yaklaşık iki yıl önce büluğ çağına girmeleri sebebiyle cinsel organların gelişmesi
kızlarda daha erken tamamlanır.
Cinsel olgunluğa erişen bir kızın vücudunda keskin çizgiler kaybolmaya, kollar,
bacaklar, kalçalar ve göğüsler biçimlenmeye, koltuk altında ve cinsel organ çevresinde
kıllanma ve yüzde sivilceler görülmeye başlar. Bunlar ikincil değişikliklerdendir. Asıl
önemli değişiklik, yumurta hücresinin olgunlaşması ve adet kanamalarıdır. Kızlar genellikle
10-13 yaşlarında ilk adetlerini görürler. Bazılarında ise adet görme 15-16 yaşlarında olur.
Yumurtanın olgunlaşması, yumurtalıktan ayrılması ve adet kanamasının görülmesi
olaylarının tümüne “adet döngüsü” denir. Erişkin bir kadının yumurtalıklarından her ay (28
günde bir) bir yumurta atılır. Buna yumurtlama (Ovulasyon) denir. Bu yumurta erkek
hücreleri (sperm) ile birleştiği taktirde gebelik meydana gelir. Her adet döngüsünde rahim
duvarı kalınlaşır, eğer o döngü içinde gebelik meydana gelmezse adet kanaması görülür.
Yumurta döllenirse gebelik başlar ve gebelik süresince adet kanaması olmaz.
Ergenliğin ilk belirtilerinden birisi testis torbası (skrotum) ve testislerin gelişmesidir.
Çeşitli sebeplerle oluşan penis sertleşmesi her zaman erotik anlamda değildir. Bu durum
ergende utangaçlığa yol açar, ne yapacağını bilemez. Bu dönemde ilk meninin gelmesi,
sıkıntı ve hayret yaratır. Bunun normal, fizyolojik bir olay olduğunu bilmeyen ergen meninin
gelmesinden suçluluk duyabilirler. Bu değişikliklerin sebeplerini bilen ergenlerde bu tip
problemler ve dönemler kolay atlatılır.
Yüzde sivilcelerin oluşması, sakal ve bıyığın çıkması, sesin kalınlaşması, koltuk
altında ve cinsel organ çevresinde kıllanma, hızlı boy artışı, kasların gelişmesi ve özellikle
omuzların gelişmesi bu dönemin özelikleri arasındadır.
Cinsel Kimlik
Cinsel kimlik, bireyin cinsiyetinden haberdar olması, bedeni ve benliğini belli bir
cinsellik içinde algılayışı, kabullenişi, duygu ve davranışlarında buna uygun biçimde
yönelişidir. Başka bir deyişle; bireyin kadın ya da erkek olarak kendisinin farkına varması ve
kabullenmesidir.
Bir çocuğun kız ya da erkek doğması cinsel kimliğini kazanması için ilk koşuldur.
Çocuk kendi cinsinin eğilimleri desteklendiği sürece kız ya da erkek kimliğini
benimseyecektir. Bireyin biyolojik olarak kadın veya erkek grubuna katılmasından çok,
cinsiyet rolünü benimsemesi önemlidir.
Freud’a göre erkek çocuk cinsiyet rolünü babasıyla özdeşleşerek benimser. Bireyde
libido denen hareketli cinsel bir enerji vardır. Bu enerji yaşam boyu bireyin önemli
davranışlarını yönlendirir. Erkek çocuk, babası ile kendisi arasında benzerlik görür, kendini
babasıyla özdeşleştirir. Özdeşleşme, çocuğun çok sevdiği ve hayranlık duyduğu bir yetişkin
figürüne kendini benzetmesi sürecidir.
Davranışçı yaklaşımı benimseyen psikologlar ise çocuğun cinsiyet rolünü
benimsemesinde edimsel şartlanmanın önemli olduğunu savunmaktadırlar. Çocuk erkek
veya kadın grubunun davranış örüntüsünü gözler, algılar ve taklit eder. Taklit edilen davranış
aile üyelerince onaylanır ve ödüllendirilerek motive edilir. Motivasyon devam ettiği sürece
kadın veya erkek cinsiyet grubunun rolü benimsenir.
Bilişsel yaklaşımcılara göre taklit etme tamamen reddedilemez. Ancak çocuğun
anlama düzeyine göre taklit yapabileceği ve taklit edilen davranışın ailenin değerlerine
uygun düşenlerden seçileceği kabul edilÇocuk, üç-dört yaşında kişiliğini fark etmeye başlar. Meslekleri, kız ve erkek
çocukları arasındaki farkı, çocukla yetişkin arasındaki ayrılıkları algılar. Üç yaşındaki bir
çocuk hangi tür eşyaların hangi cinsiyet grubuna ait olduğunu bilir. Dört yaşındaki bir çocuk
kız veya erkek olduğuna karar verebilir. Çocuk çevresinde aynı cins bir çok kişinin
sergilediği pek çok özelliklerle karşılaşır. Cinsiyet rolünü benimseyebilmek için önce kendi
kimliğinin farkına varır. Kız mı yoksa erkek mi olduğunu anlar. Erkek çocuğu diğer
erkeklere benzeyen kendi fiziksel ve davranışsal yönlerini, kız çocuğu da diğer kızlara ve
kadınlara benzeyen kendi fiziksel ve davranışsal yönleri algılar. Kız çocukları anneleri,
erkek çocukları da babaları gibi davranmaya başlarlar. Taklit etme birinci derecede önemli
değildir. Kız çocuğu annesini, erkek çocuğu babasını yeterli bulmadıkları ya da
beklentilerine cevap alamadıkları zaman özdeşleşme durur.
Çocuk gerçekte anne ve babasıyla özdeşleşmeyebilir. Toplumda babasız pek çok
çocuğun erkek rolünü, annesiz kız çocuğunun da kadın rolünü benimsediği ancak baba
yokluğunun kızların cinsel gelişimi üzerinde erkeklerden daha az zarar verici olduğu
gözlenmektedir. Babanın yokluğu, evden uzakta çalışması ya da çocuklarından uzak kaldığı
durumlarda, erkek çocuk cinsel kimliğini geliştirmede bocalayabilir. Yalnız ablaların,
teyzelerin başka bir deyişle kadın örneklerinin bol olduğu bir ev ortamı kız çocuğu için
uygun bir ortamdır ancak böyle bir ortamda erkek çocuğunun erkek kimliğinden sapmaları
kolaylaşmaktadır. Üstüne titrenen, evden çıkarılmayan çocuk arkadaşlıktan da yoksun
kalınca kız kimliği daha da belirginleşir. Sokağa çıksa da erkek çocuklarına uyamaz.
Oyunlara alınmaz. Kız çocuklarına yönelip onlarla kaynaşır. Kendi cinsel kimliğinden
gittikçe uzaklaşan çocuk güvensiz bir kişilik geliştirir ve önlem alınmazsa kız yapılı bir
erişkin olup çıkar.
Annenin olmayışı ya da annenin kadınsı özellikler göstermeyişi de kız çocuk için
benzer bir güçlük yaratmaktadır. Sevecen, yumuşak ve duygusal özellikler yerine sert tavırlı,
erkeksi davranışları belirgin olan bir anne kız çocuğuna uygun örnek olmayacaktır. Erkeksi
özellikleri baskın olan bir anneyle özdeşim yapan bir kız çocuğu halk arasında erkeksi
davranışlar ve özellikler gösteren kadınlar için söylenen “Erkek Fatma” gibi davranabilir.
Ebeveynlerin kız ve erkek çocuklarından beklentileri değişiktir. Erkek çocuğun, güçlü
dayanıklı, yürekli, tuttuğunu koparan ve girişken olması istenir. Kız çocuğun usluluk,
kibarlık, sevecenlik gibi nitelikler kazanmasına önem verilir. Kızın atılgan, girişken, başına
buyruk olması aranan özellikler değildir. Erkek çocuğun ise pısırık, çekingen, korkak
olmaması üzerinde çok durulur. Bilinçli ya da bilinçsiz ebeveynler kıza ve erkeğe yaraşan
nitelikleri destekler ve pekiştirirler. Kıza ve erkeğe yakışmaz diye bilinen davranışlar anında
cezalandırılır. Erkek çocuk çarşıya, pazara gitmeye alıştırılırken, kız çocuk evden
uzaklaşmaması için öğütlenir.
Okulöncesi dönemdeki bir erkek çocuğunun odası taşıt, spor ekipmanı, makineler ve
savaş oyuncakları içerirken, kız çocuklarının odasında daha çok bebek ve evle ilgili
oyuncaklar bulunmaktadır. Kız çocukların savaş oyuncakları ve taşıtlarla oynamaları10
ebeveyn tarafından onay görmemekte, erkek çocuğun cinsiyetine uygun olmadığı düşünülen
oyuncaklarla oynamaları ise özellikle babaları tarafından hoş karşılanmamaktadır.
Cinsel kimlik gelişiminde çocuk çevresindeki ağabey, abla, teyze, amca gibi
örneklerden de etkilenmektedir. Oyunlarında aynı cinsten arkadaşlarının olumlu ya da
olumsuz özelliklerini de benimserler. Kendi cinsel kişiliklerini onlarla karşılaştırır, erkek ve
kız olarak yarışırlar.
Cinsel Eğitim
Cinsel eğitim, bedensel, duygusal ve sosyal gelişim kavramlarından hareketle, erkek
ve kadının toplumsal rollerinin incelenmesi, bireylerin birbirlerine karşı kabul, sevgi, güven
ve sorumluluk geliştirmeleri için eğitim olanaklarının sağlanması, insan cinselliğinin olumlu
ve yapıcı bir güç olarak dengeli bir aile hayatında uygun bir biçimde geliştirilmesidir.
Başka bir tanımda cinsel eğitim, bireye üreme ile ilgili konu ve sorunlarda, cinsel iç
dürtü ve güdülerini denetleyebilmesinde, cinsel konularda başkaları ile kuracağı ilişkilerde
ve cinsel ilgilerinde gerekli davranışları kazandırmak için yapılan eğitimdir.
Her ebeveynin aklına “ Çocuklarımızı cinsel hayat konusunda aydınlatmamız gerekli
mi?” sorusu takılmaktadır. Günümüzde bu soruya kesinlikle olumlu cevap verilmektedir.
Eğer çocuk, doğum, cinsiyet farkı, ana ve babanın rolü gibi konuları ana babasından
öğrenemezse, başka kaynaklardan cevap aramaya başlayacaktır.
Çocukların cinsellikle ilgili sordukları sorulara eksik ya da kaçamak cevaplar vermek neredeyse bir gelenektir.
Çocuğa “nereden geldiği” konusunda bilgi verme yasağı kimi zaman susarak
gösterilir. Çocuk soru sormaması gerektiğini bilinçsizce hisseder. Bu durum çocukların
merakını daha çok artırır ve araştırmalarını derinleştirir. Cinsel olaylardan hiç söz edilmez.
Çocuk susar, soru sormaktan cayar ve görünüşte bu konulara ilgi göstermez. Ancak içinden
bebeklerin nereden geldikleri, erkekler ve kızlar arasındaki farkı, niçin yalnız evli insanların
çocuğu olduğunu sorar durur. Bu durumda en büyük tehlike bu soruları daha bilgili! bir
arkadaşın yanıtlamasıdır.
Çocukta cinsiyet farkıyla ilgi sorular 2. yaşta, doğumla ilgili olanlarsa 3-4 yaşta başlar.
Çocuğun cinsel konulardaki merakı, öteki meraklar gibi yerinde ve sağlıklıdır. Bu, dünyayı
tanıma ihtiyacından doğmaktadır. Sağlıksız merak yoktur ancak merakın sağlıksız doyumu
vardır.
Ana-babalar “Bu benim çocuğumu ilgilendirmiyor”,“Çocuğum bunlarla hiç
ilgilenmemiştir”, “eminim ki bunları hiç düşünmüyor” derler ancak yanılırlar. Çocukların
ilgilenmeyişleri sadece görünüştedir gerçekte meraklarını içine atar ve saklarlar. Oysa çocukların kimi şeyleri anlaması için çeşitli olanaklar vardır. Yeni bir kardeşin doğumu,
çocukların nereden geldiklerini açıklamayı sağlar. Hayvanlarda çocukları ilgilendiren canlı
bir örnektir.
Cinsel eğitime ne çok erken ne de çok geç başlanmalıdır. Çocuğun gelişim düzeyine
uymayan bilgi güçlük yaratır. Çocuğa istediği anda basit, kısa, gerçek ve endişesiz cevap
verilmelidir. Somut bilgiler zihni karıştırmayacaktır.
Freud’a Göre Cinsel Gelişim Dönemleri
Sigmund Freud (1856-1939) yetişkinlerde kişilik ve anormal davranışlar üzerinde
çalışmalar yapsa da kişiliğin yapısında bebeklik ve çocukluk yıllarının önemini belirten ilk
kuramcı olması nedeniyle önemli bir yere sahiptir. Freud kişiliğin biçimlenmesinde yaşamın
ilk altı yılının önemini vurgulamış ve çocuk yetiştirmede anne-baba tutumlarının önemine
dikkati çekmiştir.
Freud’a göre kişilik id, ego ve süperego olmak üzere üç kısımdan oluşur. İd kişiliğin
temel taşıdır. Doğuştan getirilir ve ruhsal enerjinin kaynağıdır. Aynı zamanda id, iç
güdülerinde (libido ve saldırganlık) kaynağıdır. Ruhsal enerji iç güdüler şeklinde ortaya
çıkar ve bir an önce doyurulmak ister. Ruhsal enerji doyurulma istemiyle içgüdü şeklinde
ortaya çıkınca, Ego devreye girer. Ego kişiliğin yürütme organıdır. İd’in istekleriyle dış
dünyanın (Süperegonun) eşleştirilmesi ile uğraşır. Ego gerektiğinde idin isteklerini
ertelemeye, hoş yaşantıları seçmeye, hoş olmayanlardan uzak durmaya çalışır. Ego akılcıdır,
mantıklıdır bir anlamda kişiliğin karar organıdır. Süperego ise; toplumsal ahlak kurallarını
içerir. Süper ego bu anlamda vicdan demektir. Kişinin değer yargıları ve ahlak kuralları
süper egosunda bulunur. Her zaman kafasına estiği gibi davranan ve toplumsal kuralları hiçe
sayan kişilerde id baskındır, sürekli olarak ahlak kurallarını ve başkalarının ne diyeceğini
dikkate alan, kurallara sıkı sıkıya bağlı kalan kişide süper ego baskındır; sürekli olarak akılcı
davranmaya çalışan kişide ego baskındır.
Freud, çocukluğun insan yaşamındaki önemini vurgulamıştır. Bu bölümde Freud’un
cinsel (psiko-seksüel) gelişim dönemleri ve bu dönemlerin özellikleri verilmiştir.
Oral dönem (0-1 yaş)
Anal dönem (1-3 yaş)
Falllik dönem (4-6) yaş
Latent (gizil) dönem (7-11 yaş)
Genital (puberte) dönem (12-18 yaş)
Oral dönem
Bu dönemde haz bölgesi ağızdır. Belli başlı davranış biçimi olarak emme, ya da içine
alma gösterilebilir. Bebek bu dönemde etrafındaki uyarıcıları almaya çalışır. Bunu hem
emme biçiminde hem de diğer duyu organlarıyla yapmaya çalışır. Örneğin, gözleriyle
etrafında gördüklerini, kulaklarıyla duyduklarını içine almaya çalışır. Bu dönemin ikinci
kısmında diş çıkarma ile birlikte ısırma davranışı görülmeye başlar. Bu dönem uygun
geçirilmediği taktirde, ağızla ve içe almayla ilgili bir takım davranışlar sıklıkla görülebilir:
Sigara içme gibi…
Bebek bu dönemde dünyanın güvenilir bir yer olup olmadığını anlamaya çalışır. Eğer
bu dönem iyi geçirilirse temel güven duygusu edinilir. Annenin (veya onun yerine geçen
kişinin ) davranışları bu dönemin en önemli öğelerindendir. Çocuk üç boyut içinde güven
duygusu kazanabilir: Tanıdıklık, tutarlılık ve süreklilik. Anne bebeğin ihtiyaçları ile doyumu
arasında yer alır. Bebeğin ihtiyaçlarının düzgün aralıklarla ve yeterli miktarda karşılanması,
çocukta temel güven duygusunun gelişimine yol açar. Bu dönemde annesiyle sıcak,sevecen
ve güven verici bir ilişki yaşayan çocuğun yaşam boyu diğer insanlarla da benzer nitelikte
ilişki kurması beklenir.
Anal dönem
Anal dönem, haz ve ilginin dışkılama bölgesinde yoğunlaştığı dönem anlamındadır.
Bu dönemde çocuk dışkı tutma ve bırakma davranışlarını yoğun biçimde kullanır. Bu dönem
tuvalet eğitiminin ağır bastığı dönemdir. Çocuk dışkısını ve çişini, kaslarını kontrol altına
alarak tutmasını öğrenir.
Tuvalet eğitimi aşamasında anne, çocuğun dışkısını tutmasını ve uygun zaman ve
yerde yapmasını ister. Bunun için ödül ve ceza kullanır. Çocuk için dışkısı önemlidir. Dışkısı
ile oynayabilir ve çevreye sürebilir. Bu durumda annenin tepkisiyle karşılaşır. Aynı
dışkılama işlemi için annenin bazen sevinmesi, bazen kızması çocukta şaşkınlık yaratır.
Annesinin baskısı sonucu çocuk, istenmeyen güdülerini bastırır. Bu dönemde annenin çok
sabırlı ve sevecen olması gerekir. Annenin tuvalet eğitimi sırasında gösterdiği baskıcı ve katı
tutumu çocuğun dışkısını tutmasına ve ileriki yaşamında inatçı, cimri ve yıkıcı kişilik
özellikleri göstermesine neden olur.
Çocuk tuvalet eğitimi ile tutma ve bırakma davranışlarını geliştirmektedir. Aynı
zamanda bu dönem inatçılık dönemidir. Bu dönemde çocuk inatla bir şeyi ellerine alır, inatla15
onu savunur ve korur veya istemediklerinde onu atarlar. Çocuk bu dönemi iyi atlatamazsa,
Freud’a göre ileriki yaşlarda koleksiyon yapabilir (tutar) veya müsrif birisi olabilir (bırakır).
Fallik dönem
Bu dönemde kişinin dikkati, ilgisi ve haz duygusu cinsel organlara yönelmiştir. Freud
kuramını bu dönemde yaşandığını düşündüğü Oedipus ve Elektra Kompleksleri üzerine
kurmuştur.
Oedipus kompleksi, erkek çocuğun annesine karşı (cinsel) bir istek duyması ve
babasını rakip olarak algılaması demektir. Bu dönemde cinsiyeti(ni) keşfeden çocuk, bir
yandan babasına hayranlık duyar, öte yandan (annesine karşı hissettiği duyguları anlarsa
diye) babadan korkar. Elektra kompleksi ise kız çocukların babalarına karşı bir ilgi duyması
ve annelerini rakip olarak görmeleri durumudur.
Freud daha çok oedipus kompleksi ile ilgilenmiştir. Gerek kız çocuğun gerekse erkek
çocuğun ilk olarak anne ve babasıyla başlayan cinsel tercihleri süreç içinde kız çocuğun
annesine benzeme, erkek çocuğun ise babasına benzeme çabalarıyla yön değiştirir. Çocuklar
artık kendileri için rakip olan anne ve baba modelleriyle kurdukları özdeşimle onlar gibi
olmayı deneyerek bu çatışmayı çözümlemeye çalışırlar. Kız çocuk annesine benzeyerek
babasının beğenisini kazanmaya, erkek çocuk da annesinin beğenisini kazanmaya çalışır. Bu
mücadele Freud’un kuramının temelini oluşturur.
Erkek çocuğun annesine yönelik cinsel duyguları özellikle babasıyla olan ilişkilerinde
çatışma yaratır. Babadan gelecek cezanın cinsel isteklerin merkezi olan organlarına
yöneleceğini bekleyen çocuk, babasının kendisinin cinsel organlardan yoksun
bırakacağından korkar (İğdiş edilme korkusu). Bu durum anneye duyulan cinsel duyguların
babaya yönelik düşmanlık duygularının bastırılmasına neden olur. Bu karmaşa aynı zamanda
erkek çocuğun babasıyla özdeşleşmesine neden olur, anneye yönelen cinsel isteklerin yerini
sıcak sevgi duygularının almasını sağlar.
Kız çocuklarda ise bu dönemde ilk sevgi nesnesi olan kişi yani annenin yerini giderek
baba alır. Freud’a göre bu durum kız çocuğun penisten yoksun olduğunu fark etmesi ile
başlar. Kız çocuk eksiklik duyduğu bu durumdan annesini sorumlu tutar ve babasına
yaklaşır. Babasına karşı geliştirdiği bu yakınlık aynı zamanda kendinde olmayan bir organa
sahip olmasındandır. Penise imrenme adı verilen bu durum, erkekteki iğdiş edilme
korkusunun karşılığıdır. Bu karmaşa erkek çocukta olduğu gibi kız çocukta da bastırılır ya da
çözümlenir.
Latent (gizil ) dönem
İlkokul dönemini kapsayan yedi - on bir yaş dönemi Freud’a göre latent dönem olarak
adlandırılır. Bu dönemde çocuk önceki cinsel meraklarını ansızın unutur. Ruhsal ve cinsel
alanda daha önceki yıllarda yaşanmış olan çalkantılar ve çatışmalar yatışır. Okula başlama,
cinsel aktivitelerin azalması ve toplumsallaşma görülür. Toplumsal kurallar benimsenir. Bu
dönemde anne-baba ve aile bireylerine, öğretmen ve akranlar eklenmiştir. Çocuk artık annebabasının yanında başka kişilerle de özdeşim kurar.
Genital (puberte) dönem
Freud ergenlik dönemini genital dönem olarak adlandırmaktadır. Çocuğun cinselliği
üreme amacına yönelik değildir daha çok haz almaya yöneliktir. Ergenlik ile birlikte kişinin
cinselliği üreme amacına yönelik hale gelir. Bu dönem çocuklukla erişkinlik arasında yer
alan, ruhsal sorunları bol olan bir dönemdir. Buna paralel olarak çocukluğun bağımlılık
döneminden, erişkinin bağımsız dönemine geçiş başlar.
Cinsel Eğitimin Önemi
Anne-babanın gerek çocuklarının cinsel kimliklerinin oluşumunda, gerekse cinsel
eğitimlerinde rolleri büyüktür. Konuyu ülkemiz düzeyinde ele alırsak takınılan tavırların
genellikle uç noktalarda ve hatalı olduğu görülmektedir.
Ülkemizde eskiden beri cinsel konuların anne- babayla konuşulması gelenek ve
göreneklerimize göre yasaklanmıştır. Gelenek ve göreneklerimiz nedeniyle cinsel konularda
görülen bu yasaklar ve koşullandırmalar gençlerimizi karşı cinsle konuşmaktan bile
alıkoyarken, zaman zaman eş cinsellik, kız kaçırma ya da ırza geçme gibi sapıklığa ve suça
itebilmektedir. Çocukluk döneminde cinsel yaşam konusunda eksik, hatalı bilgiler, gencin
evlendiği zaman cinsel uyumu olmayan, doyum sağlayamayan, sinirli öfkeli uyumsuz birey
olmasına neden olabilir.
Çocuk yetiştirmede ebeveyn yaklaşımlarında sınıfsal farklılıklar gözlenmektedir. Üst
sosyo-ekonomik seviyedeki ebeveynler çocuk cinselliğine karşı nispeten açık ve kabul
edicidir. Çocuklarının ilgilerine açıklık getirirken, alt sosyo-ekonomik seviyedeki aileler,
çocuklarının cinsel ilgilerini bastırmaya eğilimlidir.
Çoğu anne –baba cinsel eğitimin çocuğa ya da gence bu konuda sadece bir şeyler
anlatmak olduğu düşüncesindedir. Oysa, anne-babaların birbirlerine karşı davranışları
çocuğun vücudunu araştırmasına, keşfetmesine karşı tepkileri, tuvalet alışkanlığının
kazanılmasındaki tutumları, çocuğun sorularına verdikleri yanıtlar ve çevresini öğrenme
konusundaki girişimlerine karşı aldıkları tavır çocuğun cinsel gelişiminde önemli rol oynar.
Çocuk üç yaşına geldiğinde kız-erkek ayırımlarını fark etmeye ve cinsellikle ilgili
sorular sormaya başlar. Bu doğal bir gelişimdir. Ebeveyn paniğe kapılmamalı çocuğun
sorduğu sorulara doğru cevaplar vermelidir. Cevaplar ayrıntılı, uzun, çocuğun
kavrayamayacağı kadar karışık olmamalıdır. Sadece çocuğun sorduğu kadar anlatılmalıdır.
Çünkü çocuk her yaşta farklı sorular sorarak meraklarını giderecektir.
Cinsel eğitim gerçeğe uygun olmalıdır. Çocuğa biyolojik açıdan üreme, cinselliğin aile
yaşamında ve toplumdaki önemi anlatılmalıdır. Cinselliğin kişiliğin bir parçası olduğu
vurgulanmalı, yaş ve gelişim düzeyine göre kürtaj, doğum kontrolü, gayri meşru çocuklar
üzerinde durulmalıdır.
Ebeveynler, öğretmenler cinsel eğitim konusunda yeterli, doğru ve çocukların
gelişimlerine uygun bilgiye sahip olmalı ve bu konuda çocuklarına yardım etmeli, yol
göstermelidir.
Cinsel Gelişimin Diğer Gelişim Alanlarıyla İlişkisi
Cinsellik, yaşamımızın ve kişiliğimizin çok önemli bir parçasıdır. Tüm bireylerin
cinsel konularda bilgilendirilmeye ihtiyaçları olduğu ve yaşları, toplum içindeki konumları,
ahlaki değerleri ve bireysel özellikleri değişse de cinselliği yaşamaya hakları olduğu
unutulmamalıdır.
Cinsel gelişim bireyin gelişiminin önemli bir yönüdür. Cinsel gelişimini sağlıklı
yürütemeyen bireyin davranışlarında da birtakım bozukluklar görülür. Sağlıklı cinsel gelişim
kişinin mutluluğunun ve başarısının temel nedenidir. Yaşamı boyunca bireyin karşılaştığı
cinsel engellemeler ve sorunlar çevreye uyumunda olumsuz sonuçlar doğurmaktadır.
Özellikle bireyin duygusal gelişiminin en önemli kaynağı cinsel gelişiminde ve işlevlerinde
karşılaştığı sorunlardır.
Psikolojik açıdan cinsellik oldukça karmaşık bir olaydır. Cinsel yaşamda sıcak,
sevecen ve anlayışlı olabilmek veya olamamak bireyin beden yapısından çok kişilik yapısına
bağlıdır. Sevgi ve aşkın oluşmasında cinsel gelişim büyük rol oynar. Bunlara engel olunması
kişide öfke ve diğer heyecanların doğmasına yol açar. İnsanın fizyolojik, psikolojik ve
toplumsal yaşamında önemli bir yeri olan cinsellik insanların aile kurumunun oluşmasını da
yönlendirmiştir.
CİNSEL GELİŞİME UYGUN
ETKİNLİKLER
Pek çok ebeveyn cinsellikle ilgili son derece açık bir tutum içinde olsa da çocuklarına
cinsellikle ilgili sorularında nasıl davranacaklarını, nasıl etkinliklerle çocuklarını
eğiteceklerini bilmemektedir. Çocuklarımız gazete ve dergilerde görüp okudukları yazılardan
ya da televizyonda gördükleri sahnelerden bu kavrama pek yabancı olmasalar da bu
karmaşık konuyu onlara nasıl açıklayabiliriz?
Çocuklar evlerinde bu konu ile ilgili yeterli bilgiyi alamadıklarında başka
kaynaklardan almaya çalışacaklardır ve bu bilgiler her zaman pek doğru olmayacaktır. Beş
yaşındaki çocuk bebeklerin annelerin göbek deliğinden çıktığını düşünebilecektir. Bu
çocuğun cinsel anlamda bilgilendirilmediği anlamına gelmemektedir. Esas problem,
ebeveynlerin çocukların yaşlarına ve bilgilerine uygun açıklamalar yapmakta
zorlanmalarıdır. Bebek doğumdan itibaren ne kadar çok kucaklanır, öpülür, sevilirse
çocuğun vücudu ile o derece barışık olması ve ileri yaşlarda cinselliği olması gerektiği gibi
güzel bir şey olarak algılaması sağlanır.
Cinsel Gelişime Uygun Araç-Gereçler
Küçük çocuklar geleceğe oyun yoluyla hazırlanırlar. Çocuğun ilk hayat deneylerini
geliştirici, öğretici ve düşündürücü niteliği olan oyun araçları ile zenginleştirmek onların
gelişimlerinde önemli rol oynar. Kavrama hızının en yüksek olduğu okul öncesi yıllarında
çocukları düşündüren ve toplumsal olgunluğa erdiren cinsel gelişim alanını destekleyen
uygun araç-gereçlere önem vermek gerekir. Cinsiyet özelliklerini vurgulayan yap-bozlar,
yine cinsiyet özelliklerini ayırt etme amacıyla kız ve erkek kıyafetlerinin yer aldığı araç-
gereçler ya da hayvanların yer aldığı üreme olayının anlatıldığı kitaplar vb. çocuğun cinsel
gelişimi ve cinsel kimliğinin kazanımı açısından son derece önemlidir. Bu tür araç-gereçler
çocukların soru sormasına zemin hazırlayacak ve çocuk öğretmenin açıklamalarını dikkatle
dinleyebilecektir.
Çocukların davranış ve sorunlarına çözüm ararken, küçük çocukların algılayışları,
anlayışları ve dünya deneyimlerinin yetişkinlerden farklı olduğu unutulmamalıdır. Çocuklar
genellikle soyut kavramları anlamakta güçlük çekerler. Örneğin bir bebeğin annenin
karnında büyüdüğü anlatıldığında, bebeğin annenin midesinde yiyeceklerle karışık olduğu
tarzında düşünebilirler.
Cinsel gelişime uygun araç-gereç hazırlanırken
Çocuğun yaş ve gelişim düzeyi dikkate alınmalıdır.
Çocuğun anlayabileceği şekilde basit bir aktarımı olmalıdır.
Çocuğun geçirdiği deneylere ve yaşama biçimine uygun olmalıdır.
Çocuğun çevresi dikkate alınmalı, bitkiler ve hayvanlar bir üreme olayını
anlatmada yardımcı olabilir.
En verimli öğrenim şeklinin somut öğrenim olduğu unutulmamalıdır.
Cinsel Gelişime Uygun Etkinlik Planlama
Çocuklar genellikle ilk yıllarda cinselliğin üreme yönünü merak eder ve bunlarla ilgili
sorular sorarlar. Çocuklarla ebeveynlerin en rahat iletişimi onlu yaşlarda olmaktadır.
Mesajlarda, ne söyleyeceğimizi, nasıl söyleyeceğimiz ve neleri söyleyeceğimizi
belirlememiz gerekir. Çocuğumuza verdiğimiz mesajlar aynı zamanda bizim değer ve
tavırlarımızı yansıtmaktadır. Örneğin, bir duruma karşı sözel cevap vermesek bile yüz
ifademiz güçlü mesajlar oluşturabilir. Bunun yanında sosyal olarak şarkılarla, TV.
programları ve reklamlarla birçok mesaj çevremizden verilmektedir. Anne, babalar vermek
istedikleri mesajın ne olacağına karar verdikten sonra bu mesajları çocuğun sorularına cevap
olarak nasıl ifade edeceklerini öğrenmelidir. Mesajın altında yatan düşünceyi keşfetmek size
daha kolay cevap vermenizi sağlayacaktır.
Cinsellik konularına yönelik ebeveyn-çocuk meseleleri genellikle çocuğun soruları ile
başlar. Aşağıdaki örneklerin her biri ile bir cevabı oluşturma ve belirlemede yetişkine
yardımcı olması bakımından (basamak-basamak) bir etkinlik olarak sunulmaktadır.
Davranışlara yönelik basamaklar şunlardır:
-Çocuğun niçin böyle davrandığını düşünmek (çocuğun bakış açısından)
-Bu davranışa karşı vermek istediğimiz mesajların neler olacağına karar vermek
-Bu mesajın en güzel ifade tarzını belirlemek
Sorulara yönelik basamaklar şunlardır:
-Çocuğun gerçekten neyi sormak istediğini anlamak
-Verilecek bilginin ne olacağına karar vermek
DOKTORCULUK OYUNU
Durum:Çocuğunuzun odasına giriyorsunuz ve onu arkadaşı Ayşe’nin muayene
ettiğini görüyorsunuz. Oğlunuz elbiselerini çıkarmış, Ayşe oyuncak steteskopla onun kalbini
dinliyor.
Birinci adım:Kendi kendinize sorunuz
Niçin böyle yapıyorlar?
-Birbirlerinin vücutlarını merak etmiş olabilirler.
-Doktorun muayenehanesinde olanları tekrar ediyorlar.
-Televizyonda gördüklerini tekrar ediyorlar.
Mesaj örnekleri
-Başka birinin vücuduna dokunmak yanlıştır.
-Vücutlar mahremdir.
-Yalnızca doktorlar bunu yapmalıdır.
-Meraktansa olabilir.
-Elbiseleri çıkararak oynamak yanlıştır.
Tanımı ve Önemi
Biyolojik özelliklerimizi temel aldığımızda erkek ya da dişi olarak belirlenen bir
cinsiyetimiz vardır. Cinsellik ise bu biyolojik yapı üzerine eklenen sosyolojik, psikolojik ve
felsefi boyutları da içeren daha geniş bir tanımlamadır. Doğum öncesinden ölüme kadar
duyguları, düşünceleri, inançları, davranışları ve yaşantıları içeren gelişimsel bir süreçtir.
Belirli bir yaşam döneminde beklenen cinsel duygular, inançlar ve davranışlar o yaşa uygun
cinsel gelişimi belirler.
Cinsel gelişim kişinin kendi cinsi ile ilgili üreme organlarının büyüyüp gelişmesini ve
bunlardan doğan sorunlarla ilgili davranış değişikliklerini kapsar. Cinsel gelişim kişiliğin
diğer yönlerini de etkiler. Cinsel kimliğin oluşması ve kişinin cinsel kimliğine uygun
davranmasında cinsel gelişim de önemli bir etmendir.
Cinsel gelişimle ilgili kavramların daha kolay anlaşılmasında bir çocuğun kız ya da
erkek olarak takınacağı tutum, rol ve davranış biçimlerine ait yapılacak yönlendirmelerin
önemli olduğu bir gerçektir. Bu konuda cinsel gelişim teorilerinden bahsetmek konuyu
anlamamız açısından yarar sağlayacaktır.
Cinselliğin gelişimi üzerine dört teori vardır:
Bilişsel - Gelişimsel teori
Sosyal öğrenme teorisi
Psikoanalitik teori
Bilgi-işleme teorisi
Bilişsel –gelişimsel teori, davranışları kişinin bilişsel dünyası ile dış dünyadaki
gerçekliğin etkileşimi olarak açıklarken, sosyal öğrenme teorisinde davranışlar uyaran-tepki
ilişkisi şeklinde açıklanmakta, psikoanalitik teori davranışları iç güdüler yönünden
açıklarken bilgi-işleme teorisi de düşünmenin cinsel tipli davranışları düzenlediğini ileri
sürmektedir.
Bilişsel-gelişimsel teori: Bilişsel-gelişimsel teoriye göre (Kohlberg 1966,Piaget 1950)
çocuk seksüel şemaların oluşmasıyla ilk önce erkek-kadın ayırımını öğrenir. Daha sonra
çocuk tanımladığı cinsel rolün belli stereotipi (önyargısal) hareketlerini ayırt eder. Bu ayırt
etmeler belli bir modele bağlı kalınarak değil anne, baba, kardeş, medya vb. kaynaklardan
elde edilen soyutlamalardan yola çıkılarak yapılmaktadır. “Ben bir erkeğim ve erkek işi
yapmak istiyorum” fikri çocuğun cinsiyetine uygun şekilde davranması ahlaki bir zorunluluk
olarak kabul edilmektedir.
Sosyal öğrenme teorisi: Bu teoride (Bandura ve Walters 1963) çocuk yeni
davranışları, cinsel rollere ait bilgileri, kişileri gözlemleyerek ve onları taklit ederek öğrenir.
Anne ve babalar hem iletişim yoğunluğu açısından hem de çocuğun algılamasına göre en
güçlü, en sıcak olma özellikleri nedeniyle çoğu kez özdeşim modeli olarak rol alırlar. Erkek5
çocuklar cinsel davranışlarını babalarının erkeksi davranışlarını, kız çocukları da annelerinin
kadınsı davranışlarını taklit ederek, gözleyerek öğrenirler.
Psikoanalitik teori: Freud, psikoanalitik kuramın temsilcisi olarak, çocuğun bazı
gelişimsel aşamalardan geçerek kişiliğini şekillendirdiğini ve cinsel gelişimin de bu sürecin
temelini oluşturduğunu savunmaktadır. Freud fallik dönemdeki anne-erkek çocuk ve babakız çocuk ilişkisinin oedipal ve elektra kompleksiyle çözümlenerek, kişilik gelişiminin
şekillendiğini ve bu sürecin cinsel gelişime ait bir süreç olduğunu belirtmektedir.
Bilgi-işleme teorisi: Bilgi-işleme yaklaşımına göre cinsel tiplemenin ana belirleyicisi
şemadır. Şemalar günlük tüm davranışlarımızı organize etmek için var olmak durumundadır.
Cinsel rollere dayanan şemalar çocukların bilgiyi sınıflamasına ve çocukların kız ve erkek
olarak rollerinin ayırımına ait bilgiyi kazanmalarını sağlar. Cinsel kimliğe ait net bir
şekillenme olmadan çocuklar önce hem kız hem de erkek tiplerine ait şemalar oluştururlar.
Daha sonra kendi cinsiyetlerine uygun örneklerle karşılaşınca bununla ilgilenir ve çeşitli
sorularla bu ilgilerini pekiştirirler, böylece çocuklar kendi cinsiyetlerine uygun ek şemalar
oluştururlar.
Cinsel Gelişimle İlgili Kavramlar
Cinsel olgunluk
Cinsel olgunluk insanın üreme sisteminin ve organlarının sağlıklı döl üretebilecek
düzeye ulaşabilmesidir. Cinsel olgunluk bedenin “büyüme” sine ilişkin bir kavramdır ve
cinsel gelişimin temelini oluşturur. Büyüme, genetik ve çevre faktörlerinin etkisi altındadır.
Çevre faktörleri arasında yeterli ve dengeli beslenme, gerekli desteğin sağlanması ve
hastalıklardan korunma sayılabilir.
Cinsel olgunluğa erişme biyolojik ergenliğin temelidir. Bu dönemde ilk göze çarpan
ergenin hızla boy atması ve ağırlıkça artmasıdır. Ergenlik döneminde iskelet, kas ve yağ6
dokularının boyutlarında belirgin bir artış olmaktadır. Kas gelişimi, erkeklerde kızlara oranla
daha fazlayken yağ dokusu gelişimi ise kızlarda daha fazla olmaktadır.
Büyüme olayı, tiroid hormonu, androjen ve östrojenlerin etkisi altında olup bu
hormonların miktarlarında da artma olmaktadır. Bütün bu değişikliklere ikincil değişiklikler
denir. Temel değişiklik üremeyi sağlayan bezlerin çalışmaya başlaması ile sağlanır. Üreme
organlarındaki büyüme ve gelişme yönünden iki cins arasında farklılık görülür. Kızlar,
erkeklerden yaklaşık iki yıl önce büluğ çağına girmeleri sebebiyle cinsel organların gelişmesi
kızlarda daha erken tamamlanır.
Cinsel olgunluğa erişen bir kızın vücudunda keskin çizgiler kaybolmaya, kollar,
bacaklar, kalçalar ve göğüsler biçimlenmeye, koltuk altında ve cinsel organ çevresinde
kıllanma ve yüzde sivilceler görülmeye başlar. Bunlar ikincil değişikliklerdendir. Asıl
önemli değişiklik, yumurta hücresinin olgunlaşması ve adet kanamalarıdır. Kızlar genellikle
10-13 yaşlarında ilk adetlerini görürler. Bazılarında ise adet görme 15-16 yaşlarında olur.
Yumurtanın olgunlaşması, yumurtalıktan ayrılması ve adet kanamasının görülmesi
olaylarının tümüne “adet döngüsü” denir. Erişkin bir kadının yumurtalıklarından her ay (28
günde bir) bir yumurta atılır. Buna yumurtlama (Ovulasyon) denir. Bu yumurta erkek
hücreleri (sperm) ile birleştiği taktirde gebelik meydana gelir. Her adet döngüsünde rahim
duvarı kalınlaşır, eğer o döngü içinde gebelik meydana gelmezse adet kanaması görülür.
Yumurta döllenirse gebelik başlar ve gebelik süresince adet kanaması olmaz.
Ergenliğin ilk belirtilerinden birisi testis torbası (skrotum) ve testislerin gelişmesidir.
Çeşitli sebeplerle oluşan penis sertleşmesi her zaman erotik anlamda değildir. Bu durum
ergende utangaçlığa yol açar, ne yapacağını bilemez. Bu dönemde ilk meninin gelmesi,
sıkıntı ve hayret yaratır. Bunun normal, fizyolojik bir olay olduğunu bilmeyen ergen meninin
gelmesinden suçluluk duyabilirler. Bu değişikliklerin sebeplerini bilen ergenlerde bu tip
problemler ve dönemler kolay atlatılır.
Yüzde sivilcelerin oluşması, sakal ve bıyığın çıkması, sesin kalınlaşması, koltuk
altında ve cinsel organ çevresinde kıllanma, hızlı boy artışı, kasların gelişmesi ve özellikle
omuzların gelişmesi bu dönemin özelikleri arasındadır.
Cinsel Kimlik
Cinsel kimlik, bireyin cinsiyetinden haberdar olması, bedeni ve benliğini belli bir
cinsellik içinde algılayışı, kabullenişi, duygu ve davranışlarında buna uygun biçimde
yönelişidir. Başka bir deyişle; bireyin kadın ya da erkek olarak kendisinin farkına varması ve
kabullenmesidir.
Bir çocuğun kız ya da erkek doğması cinsel kimliğini kazanması için ilk koşuldur.
Çocuk kendi cinsinin eğilimleri desteklendiği sürece kız ya da erkek kimliğini
benimseyecektir. Bireyin biyolojik olarak kadın veya erkek grubuna katılmasından çok,
cinsiyet rolünü benimsemesi önemlidir.
Freud’a göre erkek çocuk cinsiyet rolünü babasıyla özdeşleşerek benimser. Bireyde
libido denen hareketli cinsel bir enerji vardır. Bu enerji yaşam boyu bireyin önemli
davranışlarını yönlendirir. Erkek çocuk, babası ile kendisi arasında benzerlik görür, kendini
babasıyla özdeşleştirir. Özdeşleşme, çocuğun çok sevdiği ve hayranlık duyduğu bir yetişkin
figürüne kendini benzetmesi sürecidir.
Davranışçı yaklaşımı benimseyen psikologlar ise çocuğun cinsiyet rolünü
benimsemesinde edimsel şartlanmanın önemli olduğunu savunmaktadırlar. Çocuk erkek
veya kadın grubunun davranış örüntüsünü gözler, algılar ve taklit eder. Taklit edilen davranış
aile üyelerince onaylanır ve ödüllendirilerek motive edilir. Motivasyon devam ettiği sürece
kadın veya erkek cinsiyet grubunun rolü benimsenir.
Bilişsel yaklaşımcılara göre taklit etme tamamen reddedilemez. Ancak çocuğun
anlama düzeyine göre taklit yapabileceği ve taklit edilen davranışın ailenin değerlerine
uygun düşenlerden seçileceği kabul edilÇocuk, üç-dört yaşında kişiliğini fark etmeye başlar. Meslekleri, kız ve erkek
çocukları arasındaki farkı, çocukla yetişkin arasındaki ayrılıkları algılar. Üç yaşındaki bir
çocuk hangi tür eşyaların hangi cinsiyet grubuna ait olduğunu bilir. Dört yaşındaki bir çocuk
kız veya erkek olduğuna karar verebilir. Çocuk çevresinde aynı cins bir çok kişinin
sergilediği pek çok özelliklerle karşılaşır. Cinsiyet rolünü benimseyebilmek için önce kendi
kimliğinin farkına varır. Kız mı yoksa erkek mi olduğunu anlar. Erkek çocuğu diğer
erkeklere benzeyen kendi fiziksel ve davranışsal yönlerini, kız çocuğu da diğer kızlara ve
kadınlara benzeyen kendi fiziksel ve davranışsal yönleri algılar. Kız çocukları anneleri,
erkek çocukları da babaları gibi davranmaya başlarlar. Taklit etme birinci derecede önemli
değildir. Kız çocuğu annesini, erkek çocuğu babasını yeterli bulmadıkları ya da
beklentilerine cevap alamadıkları zaman özdeşleşme durur.
Çocuk gerçekte anne ve babasıyla özdeşleşmeyebilir. Toplumda babasız pek çok
çocuğun erkek rolünü, annesiz kız çocuğunun da kadın rolünü benimsediği ancak baba
yokluğunun kızların cinsel gelişimi üzerinde erkeklerden daha az zarar verici olduğu
gözlenmektedir. Babanın yokluğu, evden uzakta çalışması ya da çocuklarından uzak kaldığı
durumlarda, erkek çocuk cinsel kimliğini geliştirmede bocalayabilir. Yalnız ablaların,
teyzelerin başka bir deyişle kadın örneklerinin bol olduğu bir ev ortamı kız çocuğu için
uygun bir ortamdır ancak böyle bir ortamda erkek çocuğunun erkek kimliğinden sapmaları
kolaylaşmaktadır. Üstüne titrenen, evden çıkarılmayan çocuk arkadaşlıktan da yoksun
kalınca kız kimliği daha da belirginleşir. Sokağa çıksa da erkek çocuklarına uyamaz.
Oyunlara alınmaz. Kız çocuklarına yönelip onlarla kaynaşır. Kendi cinsel kimliğinden
gittikçe uzaklaşan çocuk güvensiz bir kişilik geliştirir ve önlem alınmazsa kız yapılı bir
erişkin olup çıkar.
Annenin olmayışı ya da annenin kadınsı özellikler göstermeyişi de kız çocuk için
benzer bir güçlük yaratmaktadır. Sevecen, yumuşak ve duygusal özellikler yerine sert tavırlı,
erkeksi davranışları belirgin olan bir anne kız çocuğuna uygun örnek olmayacaktır. Erkeksi
özellikleri baskın olan bir anneyle özdeşim yapan bir kız çocuğu halk arasında erkeksi
davranışlar ve özellikler gösteren kadınlar için söylenen “Erkek Fatma” gibi davranabilir.
Ebeveynlerin kız ve erkek çocuklarından beklentileri değişiktir. Erkek çocuğun, güçlü
dayanıklı, yürekli, tuttuğunu koparan ve girişken olması istenir. Kız çocuğun usluluk,
kibarlık, sevecenlik gibi nitelikler kazanmasına önem verilir. Kızın atılgan, girişken, başına
buyruk olması aranan özellikler değildir. Erkek çocuğun ise pısırık, çekingen, korkak
olmaması üzerinde çok durulur. Bilinçli ya da bilinçsiz ebeveynler kıza ve erkeğe yaraşan
nitelikleri destekler ve pekiştirirler. Kıza ve erkeğe yakışmaz diye bilinen davranışlar anında
cezalandırılır. Erkek çocuk çarşıya, pazara gitmeye alıştırılırken, kız çocuk evden
uzaklaşmaması için öğütlenir.
Okulöncesi dönemdeki bir erkek çocuğunun odası taşıt, spor ekipmanı, makineler ve
savaş oyuncakları içerirken, kız çocuklarının odasında daha çok bebek ve evle ilgili
oyuncaklar bulunmaktadır. Kız çocukların savaş oyuncakları ve taşıtlarla oynamaları10
ebeveyn tarafından onay görmemekte, erkek çocuğun cinsiyetine uygun olmadığı düşünülen
oyuncaklarla oynamaları ise özellikle babaları tarafından hoş karşılanmamaktadır.
Cinsel kimlik gelişiminde çocuk çevresindeki ağabey, abla, teyze, amca gibi
örneklerden de etkilenmektedir. Oyunlarında aynı cinsten arkadaşlarının olumlu ya da
olumsuz özelliklerini de benimserler. Kendi cinsel kişiliklerini onlarla karşılaştırır, erkek ve
kız olarak yarışırlar.
Cinsel Eğitim
Cinsel eğitim, bedensel, duygusal ve sosyal gelişim kavramlarından hareketle, erkek
ve kadının toplumsal rollerinin incelenmesi, bireylerin birbirlerine karşı kabul, sevgi, güven
ve sorumluluk geliştirmeleri için eğitim olanaklarının sağlanması, insan cinselliğinin olumlu
ve yapıcı bir güç olarak dengeli bir aile hayatında uygun bir biçimde geliştirilmesidir.
Başka bir tanımda cinsel eğitim, bireye üreme ile ilgili konu ve sorunlarda, cinsel iç
dürtü ve güdülerini denetleyebilmesinde, cinsel konularda başkaları ile kuracağı ilişkilerde
ve cinsel ilgilerinde gerekli davranışları kazandırmak için yapılan eğitimdir.
Her ebeveynin aklına “ Çocuklarımızı cinsel hayat konusunda aydınlatmamız gerekli
mi?” sorusu takılmaktadır. Günümüzde bu soruya kesinlikle olumlu cevap verilmektedir.
Eğer çocuk, doğum, cinsiyet farkı, ana ve babanın rolü gibi konuları ana babasından
öğrenemezse, başka kaynaklardan cevap aramaya başlayacaktır.
Çocukların cinsellikle ilgili sordukları sorulara eksik ya da kaçamak cevaplar vermek neredeyse bir gelenektir.
Çocuğa “nereden geldiği” konusunda bilgi verme yasağı kimi zaman susarak
gösterilir. Çocuk soru sormaması gerektiğini bilinçsizce hisseder. Bu durum çocukların
merakını daha çok artırır ve araştırmalarını derinleştirir. Cinsel olaylardan hiç söz edilmez.
Çocuk susar, soru sormaktan cayar ve görünüşte bu konulara ilgi göstermez. Ancak içinden
bebeklerin nereden geldikleri, erkekler ve kızlar arasındaki farkı, niçin yalnız evli insanların
çocuğu olduğunu sorar durur. Bu durumda en büyük tehlike bu soruları daha bilgili! bir
arkadaşın yanıtlamasıdır.
Çocukta cinsiyet farkıyla ilgi sorular 2. yaşta, doğumla ilgili olanlarsa 3-4 yaşta başlar.
Çocuğun cinsel konulardaki merakı, öteki meraklar gibi yerinde ve sağlıklıdır. Bu, dünyayı
tanıma ihtiyacından doğmaktadır. Sağlıksız merak yoktur ancak merakın sağlıksız doyumu
vardır.
Ana-babalar “Bu benim çocuğumu ilgilendirmiyor”,“Çocuğum bunlarla hiç
ilgilenmemiştir”, “eminim ki bunları hiç düşünmüyor” derler ancak yanılırlar. Çocukların
ilgilenmeyişleri sadece görünüştedir gerçekte meraklarını içine atar ve saklarlar. Oysa çocukların kimi şeyleri anlaması için çeşitli olanaklar vardır. Yeni bir kardeşin doğumu,
çocukların nereden geldiklerini açıklamayı sağlar. Hayvanlarda çocukları ilgilendiren canlı
bir örnektir.
Cinsel eğitime ne çok erken ne de çok geç başlanmalıdır. Çocuğun gelişim düzeyine
uymayan bilgi güçlük yaratır. Çocuğa istediği anda basit, kısa, gerçek ve endişesiz cevap
verilmelidir. Somut bilgiler zihni karıştırmayacaktır.
Freud’a Göre Cinsel Gelişim Dönemleri
Sigmund Freud (1856-1939) yetişkinlerde kişilik ve anormal davranışlar üzerinde
çalışmalar yapsa da kişiliğin yapısında bebeklik ve çocukluk yıllarının önemini belirten ilk
kuramcı olması nedeniyle önemli bir yere sahiptir. Freud kişiliğin biçimlenmesinde yaşamın
ilk altı yılının önemini vurgulamış ve çocuk yetiştirmede anne-baba tutumlarının önemine
dikkati çekmiştir.
Freud’a göre kişilik id, ego ve süperego olmak üzere üç kısımdan oluşur. İd kişiliğin
temel taşıdır. Doğuştan getirilir ve ruhsal enerjinin kaynağıdır. Aynı zamanda id, iç
güdülerinde (libido ve saldırganlık) kaynağıdır. Ruhsal enerji iç güdüler şeklinde ortaya
çıkar ve bir an önce doyurulmak ister. Ruhsal enerji doyurulma istemiyle içgüdü şeklinde
ortaya çıkınca, Ego devreye girer. Ego kişiliğin yürütme organıdır. İd’in istekleriyle dış
dünyanın (Süperegonun) eşleştirilmesi ile uğraşır. Ego gerektiğinde idin isteklerini
ertelemeye, hoş yaşantıları seçmeye, hoş olmayanlardan uzak durmaya çalışır. Ego akılcıdır,
mantıklıdır bir anlamda kişiliğin karar organıdır. Süperego ise; toplumsal ahlak kurallarını
içerir. Süper ego bu anlamda vicdan demektir. Kişinin değer yargıları ve ahlak kuralları
süper egosunda bulunur. Her zaman kafasına estiği gibi davranan ve toplumsal kuralları hiçe
sayan kişilerde id baskındır, sürekli olarak ahlak kurallarını ve başkalarının ne diyeceğini
dikkate alan, kurallara sıkı sıkıya bağlı kalan kişide süper ego baskındır; sürekli olarak akılcı
davranmaya çalışan kişide ego baskındır.
Freud, çocukluğun insan yaşamındaki önemini vurgulamıştır. Bu bölümde Freud’un
cinsel (psiko-seksüel) gelişim dönemleri ve bu dönemlerin özellikleri verilmiştir.
Oral dönem (0-1 yaş)
Anal dönem (1-3 yaş)
Falllik dönem (4-6) yaş
Latent (gizil) dönem (7-11 yaş)
Genital (puberte) dönem (12-18 yaş)
Oral dönem
Bu dönemde haz bölgesi ağızdır. Belli başlı davranış biçimi olarak emme, ya da içine
alma gösterilebilir. Bebek bu dönemde etrafındaki uyarıcıları almaya çalışır. Bunu hem
emme biçiminde hem de diğer duyu organlarıyla yapmaya çalışır. Örneğin, gözleriyle
etrafında gördüklerini, kulaklarıyla duyduklarını içine almaya çalışır. Bu dönemin ikinci
kısmında diş çıkarma ile birlikte ısırma davranışı görülmeye başlar. Bu dönem uygun
geçirilmediği taktirde, ağızla ve içe almayla ilgili bir takım davranışlar sıklıkla görülebilir:
Sigara içme gibi…
Bebek bu dönemde dünyanın güvenilir bir yer olup olmadığını anlamaya çalışır. Eğer
bu dönem iyi geçirilirse temel güven duygusu edinilir. Annenin (veya onun yerine geçen
kişinin ) davranışları bu dönemin en önemli öğelerindendir. Çocuk üç boyut içinde güven
duygusu kazanabilir: Tanıdıklık, tutarlılık ve süreklilik. Anne bebeğin ihtiyaçları ile doyumu
arasında yer alır. Bebeğin ihtiyaçlarının düzgün aralıklarla ve yeterli miktarda karşılanması,
çocukta temel güven duygusunun gelişimine yol açar. Bu dönemde annesiyle sıcak,sevecen
ve güven verici bir ilişki yaşayan çocuğun yaşam boyu diğer insanlarla da benzer nitelikte
ilişki kurması beklenir.
Anal dönem
Anal dönem, haz ve ilginin dışkılama bölgesinde yoğunlaştığı dönem anlamındadır.
Bu dönemde çocuk dışkı tutma ve bırakma davranışlarını yoğun biçimde kullanır. Bu dönem
tuvalet eğitiminin ağır bastığı dönemdir. Çocuk dışkısını ve çişini, kaslarını kontrol altına
alarak tutmasını öğrenir.
Tuvalet eğitimi aşamasında anne, çocuğun dışkısını tutmasını ve uygun zaman ve
yerde yapmasını ister. Bunun için ödül ve ceza kullanır. Çocuk için dışkısı önemlidir. Dışkısı
ile oynayabilir ve çevreye sürebilir. Bu durumda annenin tepkisiyle karşılaşır. Aynı
dışkılama işlemi için annenin bazen sevinmesi, bazen kızması çocukta şaşkınlık yaratır.
Annesinin baskısı sonucu çocuk, istenmeyen güdülerini bastırır. Bu dönemde annenin çok
sabırlı ve sevecen olması gerekir. Annenin tuvalet eğitimi sırasında gösterdiği baskıcı ve katı
tutumu çocuğun dışkısını tutmasına ve ileriki yaşamında inatçı, cimri ve yıkıcı kişilik
özellikleri göstermesine neden olur.
Çocuk tuvalet eğitimi ile tutma ve bırakma davranışlarını geliştirmektedir. Aynı
zamanda bu dönem inatçılık dönemidir. Bu dönemde çocuk inatla bir şeyi ellerine alır, inatla15
onu savunur ve korur veya istemediklerinde onu atarlar. Çocuk bu dönemi iyi atlatamazsa,
Freud’a göre ileriki yaşlarda koleksiyon yapabilir (tutar) veya müsrif birisi olabilir (bırakır).
Fallik dönem
Bu dönemde kişinin dikkati, ilgisi ve haz duygusu cinsel organlara yönelmiştir. Freud
kuramını bu dönemde yaşandığını düşündüğü Oedipus ve Elektra Kompleksleri üzerine
kurmuştur.
Oedipus kompleksi, erkek çocuğun annesine karşı (cinsel) bir istek duyması ve
babasını rakip olarak algılaması demektir. Bu dönemde cinsiyeti(ni) keşfeden çocuk, bir
yandan babasına hayranlık duyar, öte yandan (annesine karşı hissettiği duyguları anlarsa
diye) babadan korkar. Elektra kompleksi ise kız çocukların babalarına karşı bir ilgi duyması
ve annelerini rakip olarak görmeleri durumudur.
Freud daha çok oedipus kompleksi ile ilgilenmiştir. Gerek kız çocuğun gerekse erkek
çocuğun ilk olarak anne ve babasıyla başlayan cinsel tercihleri süreç içinde kız çocuğun
annesine benzeme, erkek çocuğun ise babasına benzeme çabalarıyla yön değiştirir. Çocuklar
artık kendileri için rakip olan anne ve baba modelleriyle kurdukları özdeşimle onlar gibi
olmayı deneyerek bu çatışmayı çözümlemeye çalışırlar. Kız çocuk annesine benzeyerek
babasının beğenisini kazanmaya, erkek çocuk da annesinin beğenisini kazanmaya çalışır. Bu
mücadele Freud’un kuramının temelini oluşturur.
Erkek çocuğun annesine yönelik cinsel duyguları özellikle babasıyla olan ilişkilerinde
çatışma yaratır. Babadan gelecek cezanın cinsel isteklerin merkezi olan organlarına
yöneleceğini bekleyen çocuk, babasının kendisinin cinsel organlardan yoksun
bırakacağından korkar (İğdiş edilme korkusu). Bu durum anneye duyulan cinsel duyguların
babaya yönelik düşmanlık duygularının bastırılmasına neden olur. Bu karmaşa aynı zamanda
erkek çocuğun babasıyla özdeşleşmesine neden olur, anneye yönelen cinsel isteklerin yerini
sıcak sevgi duygularının almasını sağlar.
Kız çocuklarda ise bu dönemde ilk sevgi nesnesi olan kişi yani annenin yerini giderek
baba alır. Freud’a göre bu durum kız çocuğun penisten yoksun olduğunu fark etmesi ile
başlar. Kız çocuk eksiklik duyduğu bu durumdan annesini sorumlu tutar ve babasına
yaklaşır. Babasına karşı geliştirdiği bu yakınlık aynı zamanda kendinde olmayan bir organa
sahip olmasındandır. Penise imrenme adı verilen bu durum, erkekteki iğdiş edilme
korkusunun karşılığıdır. Bu karmaşa erkek çocukta olduğu gibi kız çocukta da bastırılır ya da
çözümlenir.
Latent (gizil ) dönem
İlkokul dönemini kapsayan yedi - on bir yaş dönemi Freud’a göre latent dönem olarak
adlandırılır. Bu dönemde çocuk önceki cinsel meraklarını ansızın unutur. Ruhsal ve cinsel
alanda daha önceki yıllarda yaşanmış olan çalkantılar ve çatışmalar yatışır. Okula başlama,
cinsel aktivitelerin azalması ve toplumsallaşma görülür. Toplumsal kurallar benimsenir. Bu
dönemde anne-baba ve aile bireylerine, öğretmen ve akranlar eklenmiştir. Çocuk artık annebabasının yanında başka kişilerle de özdeşim kurar.
Genital (puberte) dönem
Freud ergenlik dönemini genital dönem olarak adlandırmaktadır. Çocuğun cinselliği
üreme amacına yönelik değildir daha çok haz almaya yöneliktir. Ergenlik ile birlikte kişinin
cinselliği üreme amacına yönelik hale gelir. Bu dönem çocuklukla erişkinlik arasında yer
alan, ruhsal sorunları bol olan bir dönemdir. Buna paralel olarak çocukluğun bağımlılık
döneminden, erişkinin bağımsız dönemine geçiş başlar.
Cinsel Eğitimin Önemi
Anne-babanın gerek çocuklarının cinsel kimliklerinin oluşumunda, gerekse cinsel
eğitimlerinde rolleri büyüktür. Konuyu ülkemiz düzeyinde ele alırsak takınılan tavırların
genellikle uç noktalarda ve hatalı olduğu görülmektedir.
Ülkemizde eskiden beri cinsel konuların anne- babayla konuşulması gelenek ve
göreneklerimize göre yasaklanmıştır. Gelenek ve göreneklerimiz nedeniyle cinsel konularda
görülen bu yasaklar ve koşullandırmalar gençlerimizi karşı cinsle konuşmaktan bile
alıkoyarken, zaman zaman eş cinsellik, kız kaçırma ya da ırza geçme gibi sapıklığa ve suça
itebilmektedir. Çocukluk döneminde cinsel yaşam konusunda eksik, hatalı bilgiler, gencin
evlendiği zaman cinsel uyumu olmayan, doyum sağlayamayan, sinirli öfkeli uyumsuz birey
olmasına neden olabilir.
Çocuk yetiştirmede ebeveyn yaklaşımlarında sınıfsal farklılıklar gözlenmektedir. Üst
sosyo-ekonomik seviyedeki ebeveynler çocuk cinselliğine karşı nispeten açık ve kabul
edicidir. Çocuklarının ilgilerine açıklık getirirken, alt sosyo-ekonomik seviyedeki aileler,
çocuklarının cinsel ilgilerini bastırmaya eğilimlidir.
Çoğu anne –baba cinsel eğitimin çocuğa ya da gence bu konuda sadece bir şeyler
anlatmak olduğu düşüncesindedir. Oysa, anne-babaların birbirlerine karşı davranışları
çocuğun vücudunu araştırmasına, keşfetmesine karşı tepkileri, tuvalet alışkanlığının
kazanılmasındaki tutumları, çocuğun sorularına verdikleri yanıtlar ve çevresini öğrenme
konusundaki girişimlerine karşı aldıkları tavır çocuğun cinsel gelişiminde önemli rol oynar.
Çocuk üç yaşına geldiğinde kız-erkek ayırımlarını fark etmeye ve cinsellikle ilgili
sorular sormaya başlar. Bu doğal bir gelişimdir. Ebeveyn paniğe kapılmamalı çocuğun
sorduğu sorulara doğru cevaplar vermelidir. Cevaplar ayrıntılı, uzun, çocuğun
kavrayamayacağı kadar karışık olmamalıdır. Sadece çocuğun sorduğu kadar anlatılmalıdır.
Çünkü çocuk her yaşta farklı sorular sorarak meraklarını giderecektir.
Cinsel eğitim gerçeğe uygun olmalıdır. Çocuğa biyolojik açıdan üreme, cinselliğin aile
yaşamında ve toplumdaki önemi anlatılmalıdır. Cinselliğin kişiliğin bir parçası olduğu
vurgulanmalı, yaş ve gelişim düzeyine göre kürtaj, doğum kontrolü, gayri meşru çocuklar
üzerinde durulmalıdır.
Ebeveynler, öğretmenler cinsel eğitim konusunda yeterli, doğru ve çocukların
gelişimlerine uygun bilgiye sahip olmalı ve bu konuda çocuklarına yardım etmeli, yol
göstermelidir.
Cinsel Gelişimin Diğer Gelişim Alanlarıyla İlişkisi
Cinsellik, yaşamımızın ve kişiliğimizin çok önemli bir parçasıdır. Tüm bireylerin
cinsel konularda bilgilendirilmeye ihtiyaçları olduğu ve yaşları, toplum içindeki konumları,
ahlaki değerleri ve bireysel özellikleri değişse de cinselliği yaşamaya hakları olduğu
unutulmamalıdır.
Cinsel gelişim bireyin gelişiminin önemli bir yönüdür. Cinsel gelişimini sağlıklı
yürütemeyen bireyin davranışlarında da birtakım bozukluklar görülür. Sağlıklı cinsel gelişim
kişinin mutluluğunun ve başarısının temel nedenidir. Yaşamı boyunca bireyin karşılaştığı
cinsel engellemeler ve sorunlar çevreye uyumunda olumsuz sonuçlar doğurmaktadır.
Özellikle bireyin duygusal gelişiminin en önemli kaynağı cinsel gelişiminde ve işlevlerinde
karşılaştığı sorunlardır.
Psikolojik açıdan cinsellik oldukça karmaşık bir olaydır. Cinsel yaşamda sıcak,
sevecen ve anlayışlı olabilmek veya olamamak bireyin beden yapısından çok kişilik yapısına
bağlıdır. Sevgi ve aşkın oluşmasında cinsel gelişim büyük rol oynar. Bunlara engel olunması
kişide öfke ve diğer heyecanların doğmasına yol açar. İnsanın fizyolojik, psikolojik ve
toplumsal yaşamında önemli bir yeri olan cinsellik insanların aile kurumunun oluşmasını da
yönlendirmiştir.
CİNSEL GELİŞİME UYGUN
ETKİNLİKLER
Pek çok ebeveyn cinsellikle ilgili son derece açık bir tutum içinde olsa da çocuklarına
cinsellikle ilgili sorularında nasıl davranacaklarını, nasıl etkinliklerle çocuklarını
eğiteceklerini bilmemektedir. Çocuklarımız gazete ve dergilerde görüp okudukları yazılardan
ya da televizyonda gördükleri sahnelerden bu kavrama pek yabancı olmasalar da bu
karmaşık konuyu onlara nasıl açıklayabiliriz?
Çocuklar evlerinde bu konu ile ilgili yeterli bilgiyi alamadıklarında başka
kaynaklardan almaya çalışacaklardır ve bu bilgiler her zaman pek doğru olmayacaktır. Beş
yaşındaki çocuk bebeklerin annelerin göbek deliğinden çıktığını düşünebilecektir. Bu
çocuğun cinsel anlamda bilgilendirilmediği anlamına gelmemektedir. Esas problem,
ebeveynlerin çocukların yaşlarına ve bilgilerine uygun açıklamalar yapmakta
zorlanmalarıdır. Bebek doğumdan itibaren ne kadar çok kucaklanır, öpülür, sevilirse
çocuğun vücudu ile o derece barışık olması ve ileri yaşlarda cinselliği olması gerektiği gibi
güzel bir şey olarak algılaması sağlanır.
Cinsel Gelişime Uygun Araç-Gereçler
Küçük çocuklar geleceğe oyun yoluyla hazırlanırlar. Çocuğun ilk hayat deneylerini
geliştirici, öğretici ve düşündürücü niteliği olan oyun araçları ile zenginleştirmek onların
gelişimlerinde önemli rol oynar. Kavrama hızının en yüksek olduğu okul öncesi yıllarında
çocukları düşündüren ve toplumsal olgunluğa erdiren cinsel gelişim alanını destekleyen
uygun araç-gereçlere önem vermek gerekir. Cinsiyet özelliklerini vurgulayan yap-bozlar,
yine cinsiyet özelliklerini ayırt etme amacıyla kız ve erkek kıyafetlerinin yer aldığı araç-
gereçler ya da hayvanların yer aldığı üreme olayının anlatıldığı kitaplar vb. çocuğun cinsel
gelişimi ve cinsel kimliğinin kazanımı açısından son derece önemlidir. Bu tür araç-gereçler
çocukların soru sormasına zemin hazırlayacak ve çocuk öğretmenin açıklamalarını dikkatle
dinleyebilecektir.
Çocukların davranış ve sorunlarına çözüm ararken, küçük çocukların algılayışları,
anlayışları ve dünya deneyimlerinin yetişkinlerden farklı olduğu unutulmamalıdır. Çocuklar
genellikle soyut kavramları anlamakta güçlük çekerler. Örneğin bir bebeğin annenin
karnında büyüdüğü anlatıldığında, bebeğin annenin midesinde yiyeceklerle karışık olduğu
tarzında düşünebilirler.
Cinsel gelişime uygun araç-gereç hazırlanırken
Çocuğun yaş ve gelişim düzeyi dikkate alınmalıdır.
Çocuğun anlayabileceği şekilde basit bir aktarımı olmalıdır.
Çocuğun geçirdiği deneylere ve yaşama biçimine uygun olmalıdır.
Çocuğun çevresi dikkate alınmalı, bitkiler ve hayvanlar bir üreme olayını
anlatmada yardımcı olabilir.
En verimli öğrenim şeklinin somut öğrenim olduğu unutulmamalıdır.
Cinsel Gelişime Uygun Etkinlik Planlama
Çocuklar genellikle ilk yıllarda cinselliğin üreme yönünü merak eder ve bunlarla ilgili
sorular sorarlar. Çocuklarla ebeveynlerin en rahat iletişimi onlu yaşlarda olmaktadır.
Mesajlarda, ne söyleyeceğimizi, nasıl söyleyeceğimiz ve neleri söyleyeceğimizi
belirlememiz gerekir. Çocuğumuza verdiğimiz mesajlar aynı zamanda bizim değer ve
tavırlarımızı yansıtmaktadır. Örneğin, bir duruma karşı sözel cevap vermesek bile yüz
ifademiz güçlü mesajlar oluşturabilir. Bunun yanında sosyal olarak şarkılarla, TV.
programları ve reklamlarla birçok mesaj çevremizden verilmektedir. Anne, babalar vermek
istedikleri mesajın ne olacağına karar verdikten sonra bu mesajları çocuğun sorularına cevap
olarak nasıl ifade edeceklerini öğrenmelidir. Mesajın altında yatan düşünceyi keşfetmek size
daha kolay cevap vermenizi sağlayacaktır.
Cinsellik konularına yönelik ebeveyn-çocuk meseleleri genellikle çocuğun soruları ile
başlar. Aşağıdaki örneklerin her biri ile bir cevabı oluşturma ve belirlemede yetişkine
yardımcı olması bakımından (basamak-basamak) bir etkinlik olarak sunulmaktadır.
Davranışlara yönelik basamaklar şunlardır:
-Çocuğun niçin böyle davrandığını düşünmek (çocuğun bakış açısından)
-Bu davranışa karşı vermek istediğimiz mesajların neler olacağına karar vermek
-Bu mesajın en güzel ifade tarzını belirlemek
Sorulara yönelik basamaklar şunlardır:
-Çocuğun gerçekten neyi sormak istediğini anlamak
-Verilecek bilginin ne olacağına karar vermek
DOKTORCULUK OYUNU
Durum:Çocuğunuzun odasına giriyorsunuz ve onu arkadaşı Ayşe’nin muayene
ettiğini görüyorsunuz. Oğlunuz elbiselerini çıkarmış, Ayşe oyuncak steteskopla onun kalbini
dinliyor.
Birinci adım:Kendi kendinize sorunuz
Niçin böyle yapıyorlar?
-Birbirlerinin vücutlarını merak etmiş olabilirler.
-Doktorun muayenehanesinde olanları tekrar ediyorlar.
-Televizyonda gördüklerini tekrar ediyorlar.
Mesaj örnekleri
-Başka birinin vücuduna dokunmak yanlıştır.
-Vücutlar mahremdir.
-Yalnızca doktorlar bunu yapmalıdır.
-Meraktansa olabilir.
-Elbiseleri çıkararak oynamak yanlıştır.