Puanları
0
Solutions
0
- Katılım
- 8 Eki 2012
- Mesajlar
- 15
- Tepki Skoru
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 34
- Konum
- Beyoğlu, Turkey
- Web sitesi
- twitter.com
[h=2]1. Doğumdan İki Yaşına Kadar Görülen Sosyal ve Duygusal Gelişim[/h]
Yenidoğan bebekler yetişkinler kadar olmasa da görme, işitme, dokunma, koku, tat alma gibi duyusalözelliklere sahiptir. Yeni doğan bebek, çevresindeki uyarıcılara tepkiler verebilmekte, koşullanma yoluylaöğrenmeler gerçekleştirebilmektedir. Ayrıca bebekler sosyal özellikler içeren davranışlar da sergileyebilmektedirler. Yaşamın başlangıcında görülenilk sosyal davranış, bebeklerin annelerine olan bağlılığıdır. Anne; yeni doğan bebeği ile dokunma, gözleri ile temas kurma, yüksek sesle konuşma, bedenhareketleri ile davranışlar sergileme ve ona zaman ayırma yoluyla etkileşime girerken; bebek gözleri ile temas kurma, ağlama ve beden hareketleri ile bu etkileşimi gerçekleştirmektedir. Erikson’un kuramına göre çocuğun güven duygusunu geliştirmesi, onun yaşamında en önemli rolü oynayanannesiyle olan ilişkisinin türüne bağlıdır. Çocuk, annesinin onu bırakıp gitmeyeceğineve kendisine önem verdiğine ve sürekli onunla beraber olacağına inandıysa çocukta güven duygusu gelişir. Bunun tersine çocuk annesinin sürekli onunla olmayacağına ve kendisineönem vermediğine inandıysa çocuktagüvensizlik duygusu gelişir.Yeni doğan bebekte gözlenen en genel duygu sıkıntıdır. Onun davranışsal görünümleri ağlama,yüz buruşturma ve huzursuzluktur. Sıkıntı ifadeleri, bebek için yaşamsal değere sahiptir. Sıkıntıya bazı durumlar yol açabilir. Bunlar yeni doğan bebek için zarar verici uyarılar, açlık ve genel aşırı uyarılma gibi belirtileri içerir.
[h=2]2. İki ile Beş Yaş Arasında Sosyal ve Duygusal Gelişim[/h]Bebekler içinde bulundukları çevreye uyum sağlamaya çalışırlar. Bu uyum sağlama çabalarında etraflarındaki çevreye verdikleri tepki biçimleri, bu duygusal tepkilerin niteliği ve yoğunluğu açısından bireysel farklılık gösterir. Bebekler çevrelerine verdikleri duygusal tepki biçimindeki bireysel farklılıklara göre, kolay, güçve yavaş alışan olmak üzere üçe ayrılırlar.
Kolay bebekler düzenli hareket ederler. Bu tür bebeklerin herşeyi düzenlidir. Örneğin uyuma, yeme gibi.Kolay bebekler ailelerinin tutumuna, yaşantısına kolaylıkla uyum sağlarlar.
Güç bebeklerin ise, düzenli davranışları yoktur. Yeni durumlara ve yaşantılara uyum sağlamaları güçtür. Yavaş alışan bebekler ise, hızlı uyum sağlayamazlar; yeni durumlara, olumsuz tutumlara ve davranışlara yavaş yavaş alışırlar. Bu tür bebekler oldukça hareketsizdirler. Genellikle yeni durumlara şüpheyle bakarlar.
Bebeklikte anne-baba veya diğer bir kişi ile bebek arasında duygusal bir bağ kurulur ve bu kuvvetliduygusal bağ, bağlanma olarak belirtilir. Bebeğin herhangi bir kişiye bağlanmasını etkileyenfaktörler emme, beden duruşu, bakma, izleme, dinleme, gülümseme, sesler çıkarma, ağlama,tutma, sıkıca sarılmadır. Bebekler, duygularını ve ihtiyaçlarını belirtmek için duygularını kullanırlar. Gülümseyen bebek,büyük olasılıkla memnuniyet içerisinde olduğunu başkalarına ifade etmektedir. Gülümseyen bebek, başka bir kişiyi ona yakın olması için cesaretlendirebilir. Öfke sergileyen bebek, zorlaona yaklaşmaya kalkan kişinin ondan uzaklaşmasını isteyebilir.
Çocuğun sosyal gelişiminin bir parçası olarak oyun davranışları da bir gelişme gösterir.
Oyunun sosyal ve duygusal gelişimdeki önemi nedir?

Çocuk, oyun yoluyla birikmiş enerjisini toplumsal açıdan kabul edilen bir yolla boşaltma olanağı bulmaktadır. Oyun yoluyla, çocuk en derin duygu ve gereksinimlerini ifade olanağı bulmakta ve sorunlarını kendi kendine çözebilmektedir. Çocuk, bebekleri ile evcilik oynarken, evin çeşitlibireylerine olan duygularını açığa vurabilmektedir. Bu dönemde çocukların oyunları çoğunlukla büyükleri taklit etme şeklindedir. Bu oyun faaliyetleri yetişkinlere gereksiz gelse bile, çocuklar için bir gereksinimdir. Psikolog L.Joseph Stone ve Joseph Church, okul öncesi çocukların oyunlarının özelliklerini şöyle vurgulamıştır.
■ Çocukların yaptığı hemen hemen herşey bir oyundur. Yemek yeme, giyinme, yatağa yatma, gezmeye gitme ve hatta tuvalete gitmek bile onlar için bir oyundur. Bu günlük faaliyetler her ne kadar ebeveyinler tarafından önemsenmese de çocuklar için bir gerekliliktir.
■ Oyunlar amaçlı olur. Çocuklar oyun oynarken daha ciddileşirler.
■ Çocuklar büyüklerin yaptıklarını oyun olarak değerlendirirler.
■ Oyun, sosyal yaşamı olduğu kadar hayal gücünü de geliştirir. Yeni faaliyetler ve bilgiler çocuğun
oyunlarını daha yaratıcı hale getirir.
■ Oyunlar dramatiktir. Çocuklar anne-baba veya doktor-hasta rolünü taklit ederek oynarlar. Beş yaşında artık çocuklar gerçek oyuncaklara yönelir. Örneğin içinde aletler bulunan doktor çantası, fırın, bebek gibi modern hayatın getirdiği oyuncaklara yönelir.
Oyun ile zihinsel gelişme arasında bir ilişki var mıdır?
Kuşkusuz, oyun ile zihinsel gelişme arasında olumlu bir ilişki vardır.
Uygulama
Bölüm 7.2 de, çocuğun oyun yoluyla en derin duygu ve gereksinimlerini ifade ettiği, sorunlarına kendi kendine çözümler bulduğu belirtiliyor.
Siz de, iki - beş yaş arasındaki çocukları gözleyip,
• giyinme, yemek, tuvalet, yatma gibi etkinlikleri nasıl oyuna çevirdiklerini,
• oyunda nasıl ciddileştiklerini,
• büyüklerin her yaptığını oyun olarak değerlendirdiklerini,
• oyunun çocukları nasıl yaratıcı hale getirdiğini,
• onların değişik rolleri nasıl taklit ettiğini, saptayıp tartışınız.
[h=2]3. Beş ile Oniki Yaş Arasında Sosyal ve Duygusal Gelişim[/h]
Bu dönemde, çocuk artık bağımsız olarak hareket etmek, merak duygusunu tatmin etmek, çevresini araştırmak ister. Çocuğu mutlu etmek bebeklik çağında olduğu kadar kolay değildir. Çünkü bebeğin mutlu olmasında etkili olan şey sadece ona bakan kişiyle kurduğu ilişkilerin niteliğidir. Etkileşimde bulunduğu kişilerin çocuğa karşı tutumları ve diğer davranışları onun duygusal gelişimini büyük ölçüde etkilemektedir. Bunun için de çocuğun mutlu ya da mutsuz olmasındaçevresindeki kişilerle kurduğu ilişkilerin niteliği önemli bir rol oynar. Erikson, çocuğun sosyal gelişmesiyle ilgili kuramında bu dönemdeki iki boyutu çalışma ve aşağılık duygusu olarak tanımlar. Çalışma, okulda öğrenmesi gereken becerileri kazanabilmesi için gösterdiği çaba; aşağılık duygusu ise, çocuğun başarısız olduğu zaman kendisini nasıl algılayacağını belirtir. İyi bir anne baba ilişkisi ortamında büyüyen çocuk, temel duygusunu kazandığı için okulun getirdiği sorumlulukları korkmadan karşılar ve başarılı olur. Temel güven duygusunu kazanamamış çocuklar ise tam başarı gösteremezler.
Bu dönemde çocuğun sosyal ilişkilerinde de süreklilik ve tutarlılık görülür. Arkadaşlarıyla başarılı etkileşimde bulunma, belli sosyal becerileri gerektirir. Bu becerilerden bazıları iletişimi başlatma, ilişkileri sürdürme ve çatışmaları çözümlemedir.Bu dönemde çocuk başkalarını model alma eğilimindedir. Davranışlarını ana-baba ya da kendinden büyüklerin davranışlarına benzetmeye çalışır. Toplumsal ilişkiler ve rollerin büyük bir kısmını bu yolla kazanır. Daha önce kız ve erkek ayrımı yapmayan çocuk bu dönemde kendi cinsleri ile arkadaşlık eder.Örneğin, erkek çocuk, kızlar arasına karışırsa, kazandığı kimliğinin zayıfladığı kaygısına düşer. Bu dönemde önemli bir değişiklik, cinsel merakların yatışması ve durgun bir döneme girmesidir.
Bu konuda fazla soru sormazlar. Cinsel konularda konuşmaktan kaçarlar.
[h=2]4. Oniki ile Onsekiz Yaş Arasında Sosyal ve Duygusal Gelişim[/h]
Ergenlik dönemi, kimliğe karşı rol karmaşasının yaşandığı bir dönemdir. Ergen "kim" olduğu, "nasıl" bir insan olduğu sorusuna yanıt arar. Ben kimim? sorusuna yanıt arama sürecindeki ergen,aile çevresinden ana-baba etkisinden giderek uzaklaşarak, aile dışı dünyadan bilgiler alma, modeller ve arkadaşlar bulma arayışına girer. Bu nedenle ergen zamanının büyük bir bölümünü akranları ile geçirir. Onların görüşlerine önem verir ve dinler ve çevreden oldukça etkilenir. Ergenin arkadaşları ile yakın yoğun ilişkisi ailesi ile hafif ya da yüksek oranda çatışmaya yol açar. Arkadaşlık ilişkileri sosyal yönden önemlidir. Arkadaşlarca aranmak, beğenilmek ve benimsenmek benlik saygısının önemli bir koşuludur. Yardımlaşarak, paylaşarak duygusal alışverişe girerek dostluk bağları kurar. Bu dönemde arkadaşlık konusunda son derece dengelidir. Arkadaş grubu içinde bağlılığa ve dayanışmaya önem verir. Onlar gibi giyinir ve davranır. Onlar gibi argo konuşur. Kendisine sırdaş ve dert ortağı seçer. Grupta kalabilmek için kendini benimsetmekiçin kendine uygun olmayan davranışlarda bulunur. Kendini bulma çabasında olan güvensiz ve yetersiz ergen daha atılgan ve becerikli yaşıtlarının boyunduruğu altına girebilir. Bunun tersine kendine güveni olan ergen yaşıtlarını boyunduruğu altına sokabilir.
Yenidoğan bebekler yetişkinler kadar olmasa da görme, işitme, dokunma, koku, tat alma gibi duyusalözelliklere sahiptir. Yeni doğan bebek, çevresindeki uyarıcılara tepkiler verebilmekte, koşullanma yoluylaöğrenmeler gerçekleştirebilmektedir. Ayrıca bebekler sosyal özellikler içeren davranışlar da sergileyebilmektedirler. Yaşamın başlangıcında görülenilk sosyal davranış, bebeklerin annelerine olan bağlılığıdır. Anne; yeni doğan bebeği ile dokunma, gözleri ile temas kurma, yüksek sesle konuşma, bedenhareketleri ile davranışlar sergileme ve ona zaman ayırma yoluyla etkileşime girerken; bebek gözleri ile temas kurma, ağlama ve beden hareketleri ile bu etkileşimi gerçekleştirmektedir. Erikson’un kuramına göre çocuğun güven duygusunu geliştirmesi, onun yaşamında en önemli rolü oynayanannesiyle olan ilişkisinin türüne bağlıdır. Çocuk, annesinin onu bırakıp gitmeyeceğineve kendisine önem verdiğine ve sürekli onunla beraber olacağına inandıysa çocukta güven duygusu gelişir. Bunun tersine çocuk annesinin sürekli onunla olmayacağına ve kendisineönem vermediğine inandıysa çocuktagüvensizlik duygusu gelişir.Yeni doğan bebekte gözlenen en genel duygu sıkıntıdır. Onun davranışsal görünümleri ağlama,yüz buruşturma ve huzursuzluktur. Sıkıntı ifadeleri, bebek için yaşamsal değere sahiptir. Sıkıntıya bazı durumlar yol açabilir. Bunlar yeni doğan bebek için zarar verici uyarılar, açlık ve genel aşırı uyarılma gibi belirtileri içerir.
[h=2]2. İki ile Beş Yaş Arasında Sosyal ve Duygusal Gelişim[/h]Bebekler içinde bulundukları çevreye uyum sağlamaya çalışırlar. Bu uyum sağlama çabalarında etraflarındaki çevreye verdikleri tepki biçimleri, bu duygusal tepkilerin niteliği ve yoğunluğu açısından bireysel farklılık gösterir. Bebekler çevrelerine verdikleri duygusal tepki biçimindeki bireysel farklılıklara göre, kolay, güçve yavaş alışan olmak üzere üçe ayrılırlar.
Kolay bebekler düzenli hareket ederler. Bu tür bebeklerin herşeyi düzenlidir. Örneğin uyuma, yeme gibi.Kolay bebekler ailelerinin tutumuna, yaşantısına kolaylıkla uyum sağlarlar.
Güç bebeklerin ise, düzenli davranışları yoktur. Yeni durumlara ve yaşantılara uyum sağlamaları güçtür. Yavaş alışan bebekler ise, hızlı uyum sağlayamazlar; yeni durumlara, olumsuz tutumlara ve davranışlara yavaş yavaş alışırlar. Bu tür bebekler oldukça hareketsizdirler. Genellikle yeni durumlara şüpheyle bakarlar.
Bebeklikte anne-baba veya diğer bir kişi ile bebek arasında duygusal bir bağ kurulur ve bu kuvvetliduygusal bağ, bağlanma olarak belirtilir. Bebeğin herhangi bir kişiye bağlanmasını etkileyenfaktörler emme, beden duruşu, bakma, izleme, dinleme, gülümseme, sesler çıkarma, ağlama,tutma, sıkıca sarılmadır. Bebekler, duygularını ve ihtiyaçlarını belirtmek için duygularını kullanırlar. Gülümseyen bebek,büyük olasılıkla memnuniyet içerisinde olduğunu başkalarına ifade etmektedir. Gülümseyen bebek, başka bir kişiyi ona yakın olması için cesaretlendirebilir. Öfke sergileyen bebek, zorlaona yaklaşmaya kalkan kişinin ondan uzaklaşmasını isteyebilir.
Çocuğun sosyal gelişiminin bir parçası olarak oyun davranışları da bir gelişme gösterir.
Oyunun sosyal ve duygusal gelişimdeki önemi nedir?
Çocuk, oyun yoluyla birikmiş enerjisini toplumsal açıdan kabul edilen bir yolla boşaltma olanağı bulmaktadır. Oyun yoluyla, çocuk en derin duygu ve gereksinimlerini ifade olanağı bulmakta ve sorunlarını kendi kendine çözebilmektedir. Çocuk, bebekleri ile evcilik oynarken, evin çeşitlibireylerine olan duygularını açığa vurabilmektedir. Bu dönemde çocukların oyunları çoğunlukla büyükleri taklit etme şeklindedir. Bu oyun faaliyetleri yetişkinlere gereksiz gelse bile, çocuklar için bir gereksinimdir. Psikolog L.Joseph Stone ve Joseph Church, okul öncesi çocukların oyunlarının özelliklerini şöyle vurgulamıştır.
■ Çocukların yaptığı hemen hemen herşey bir oyundur. Yemek yeme, giyinme, yatağa yatma, gezmeye gitme ve hatta tuvalete gitmek bile onlar için bir oyundur. Bu günlük faaliyetler her ne kadar ebeveyinler tarafından önemsenmese de çocuklar için bir gerekliliktir.
■ Oyunlar amaçlı olur. Çocuklar oyun oynarken daha ciddileşirler.
■ Çocuklar büyüklerin yaptıklarını oyun olarak değerlendirirler.
■ Oyun, sosyal yaşamı olduğu kadar hayal gücünü de geliştirir. Yeni faaliyetler ve bilgiler çocuğun
oyunlarını daha yaratıcı hale getirir.
■ Oyunlar dramatiktir. Çocuklar anne-baba veya doktor-hasta rolünü taklit ederek oynarlar. Beş yaşında artık çocuklar gerçek oyuncaklara yönelir. Örneğin içinde aletler bulunan doktor çantası, fırın, bebek gibi modern hayatın getirdiği oyuncaklara yönelir.
Oyun ile zihinsel gelişme arasında bir ilişki var mıdır?
Kuşkusuz, oyun ile zihinsel gelişme arasında olumlu bir ilişki vardır.
Uygulama
Bölüm 7.2 de, çocuğun oyun yoluyla en derin duygu ve gereksinimlerini ifade ettiği, sorunlarına kendi kendine çözümler bulduğu belirtiliyor.
Siz de, iki - beş yaş arasındaki çocukları gözleyip,
• giyinme, yemek, tuvalet, yatma gibi etkinlikleri nasıl oyuna çevirdiklerini,
• oyunda nasıl ciddileştiklerini,
• büyüklerin her yaptığını oyun olarak değerlendirdiklerini,
• oyunun çocukları nasıl yaratıcı hale getirdiğini,
• onların değişik rolleri nasıl taklit ettiğini, saptayıp tartışınız.
[h=2]3. Beş ile Oniki Yaş Arasında Sosyal ve Duygusal Gelişim[/h]
Bu dönemde, çocuk artık bağımsız olarak hareket etmek, merak duygusunu tatmin etmek, çevresini araştırmak ister. Çocuğu mutlu etmek bebeklik çağında olduğu kadar kolay değildir. Çünkü bebeğin mutlu olmasında etkili olan şey sadece ona bakan kişiyle kurduğu ilişkilerin niteliğidir. Etkileşimde bulunduğu kişilerin çocuğa karşı tutumları ve diğer davranışları onun duygusal gelişimini büyük ölçüde etkilemektedir. Bunun için de çocuğun mutlu ya da mutsuz olmasındaçevresindeki kişilerle kurduğu ilişkilerin niteliği önemli bir rol oynar. Erikson, çocuğun sosyal gelişmesiyle ilgili kuramında bu dönemdeki iki boyutu çalışma ve aşağılık duygusu olarak tanımlar. Çalışma, okulda öğrenmesi gereken becerileri kazanabilmesi için gösterdiği çaba; aşağılık duygusu ise, çocuğun başarısız olduğu zaman kendisini nasıl algılayacağını belirtir. İyi bir anne baba ilişkisi ortamında büyüyen çocuk, temel duygusunu kazandığı için okulun getirdiği sorumlulukları korkmadan karşılar ve başarılı olur. Temel güven duygusunu kazanamamış çocuklar ise tam başarı gösteremezler. Bu dönemde çocuğun sosyal ilişkilerinde de süreklilik ve tutarlılık görülür. Arkadaşlarıyla başarılı etkileşimde bulunma, belli sosyal becerileri gerektirir. Bu becerilerden bazıları iletişimi başlatma, ilişkileri sürdürme ve çatışmaları çözümlemedir.Bu dönemde çocuk başkalarını model alma eğilimindedir. Davranışlarını ana-baba ya da kendinden büyüklerin davranışlarına benzetmeye çalışır. Toplumsal ilişkiler ve rollerin büyük bir kısmını bu yolla kazanır. Daha önce kız ve erkek ayrımı yapmayan çocuk bu dönemde kendi cinsleri ile arkadaşlık eder.Örneğin, erkek çocuk, kızlar arasına karışırsa, kazandığı kimliğinin zayıfladığı kaygısına düşer. Bu dönemde önemli bir değişiklik, cinsel merakların yatışması ve durgun bir döneme girmesidir.
Bu konuda fazla soru sormazlar. Cinsel konularda konuşmaktan kaçarlar.
[h=2]4. Oniki ile Onsekiz Yaş Arasında Sosyal ve Duygusal Gelişim[/h]
Ergenlik dönemi, kimliğe karşı rol karmaşasının yaşandığı bir dönemdir. Ergen "kim" olduğu, "nasıl" bir insan olduğu sorusuna yanıt arar. Ben kimim? sorusuna yanıt arama sürecindeki ergen,aile çevresinden ana-baba etkisinden giderek uzaklaşarak, aile dışı dünyadan bilgiler alma, modeller ve arkadaşlar bulma arayışına girer. Bu nedenle ergen zamanının büyük bir bölümünü akranları ile geçirir. Onların görüşlerine önem verir ve dinler ve çevreden oldukça etkilenir. Ergenin arkadaşları ile yakın yoğun ilişkisi ailesi ile hafif ya da yüksek oranda çatışmaya yol açar. Arkadaşlık ilişkileri sosyal yönden önemlidir. Arkadaşlarca aranmak, beğenilmek ve benimsenmek benlik saygısının önemli bir koşuludur. Yardımlaşarak, paylaşarak duygusal alışverişe girerek dostluk bağları kurar. Bu dönemde arkadaşlık konusunda son derece dengelidir. Arkadaş grubu içinde bağlılığa ve dayanışmaya önem verir. Onlar gibi giyinir ve davranır. Onlar gibi argo konuşur. Kendisine sırdaş ve dert ortağı seçer. Grupta kalabilmek için kendini benimsetmekiçin kendine uygun olmayan davranışlarda bulunur. Kendini bulma çabasında olan güvensiz ve yetersiz ergen daha atılgan ve becerikli yaşıtlarının boyunduruğu altına girebilir. Bunun tersine kendine güveni olan ergen yaşıtlarını boyunduruğu altına sokabilir.