Bilişsel Gelişimle İlgili Öğeler

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan Sans Vie
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
  • Okuma süresi: 40:20
Puanları 0
Solutions 0
Katılım
13 Ara 2010
Mesajlar
10
Tepki Skoru
0
Puanları
0
@Sans Vie
Gizil güç
Potansiyel, gerçekleşmeyen ama gerçekleşebilecek olan, saklı olan güç anlamına
gelmektedir. Çocuğun kalıtımla getirdiği ve eğitim yoluyla ortaya çıkacağı düşünülen
yetenekleri ve özellikleri gizil güç olarak isimlendirilir. Kalıtımla gelen doğal yollarla ortaya
çıkan özellikler gizli değildir. Gizil güç eğitim yoluyla ortaya çıkar.
Yetenek
Bireyin bilişsel, duyuşsal ve motor davranışlarla ilgili gizil gücü yetenek olarak
nitelendirilir. Birey; bilişsel, duyuşsal ve motor yetenekleriyle bilgi ve becerileri öğrenir.
Bireyin yetenekleri öğrenmenin, bir meslek edinmenin, bir ürün üretmenin dayandığı gizil
güçtür. Birey, yeteneklerini; öğrenme yoluyla yeterliliğe dönüştürür. Yeterlilik, bireyin
yeteneklerinin iş yapabilecek, uygulama yapabilecek, ürün üretebilecek, eyleme geçebilecek
nitelikte açığa çıkarılmasıdır. Yeterlilik, eyleme geçebilme niteliğidir.
Yetenekli insanlar, bir üretim etkinliği içinde olup hemen fark edilir. Ürettikleri
nicelik ve nitelik açısından, o alanda üretilenlerden üstün ve yeni olma özellikleriyle,
kolayca ayırt edilir. Yetenek, insanlığın ilerlemesi için vazgeçilmezdir.
Algı
İnsanın doğumdan itibaren, yaşamı boyunca duyularını kullanarak çevresindeki
bilgileri organize etme, anlama, yorumlama ve yeni durumlara kendini uydurma sürecine,
algı denir. Algılamamız sağlayan, duyu organlarımız olan gözün, kulağın, ağzın, burnun, elin
ve ayağın sağlıklı olması uyarıcılara anlam verilerek, yorumlanması için önemlidir. Örneğin;
yolun karşısından gelen arkadaşımız bize doğru yürümektedir. Açıkça bize doğru yürürken,
bize doğru bakmaktadır. Bizim görüntümüz onun gözüne, retinasına yansımıştır. Biyolojik
yapısı içerisinde göz bu görüntüyü beyne ulaştırmıştır. Beyin burada yapması gereken
duyusal bilginin alınmasından sonra, anlama, seçilme, düzenleme ve yorumlama aşamalarını
gerçekleştirir. Arkadaşımızın bizi fark ederek, selamlamasını bekleriz. Parlak bir ışığın, el
fenerinin ışığı olduğu, ancak algı yoluyla ayırt edilebilir.
Algılamada olgunlaşmanın, öğrenmenin, deneyimlerin, geçmiş yaşantıların,
beklentilerin önemi büyüktür.
Yeni doğan bebeğin görsel algıları, zorunlu algılar ve seçici algılar olmak üzere iki
grupta toplanır. Zorunlu ve seçici algılar karşılaştırıldığında bebeğin zorunlu algılamada her
bir uyarıcıya tek tek ve dikkatle baktığı, seçici algılamadaysa gözün, hedef nesneler arasında
esnek bir şekilde hareket ettiği görülür.
Algılama sürecinde şema, imge ve semboller önemlidir. Şema insan zihninde, çevreye
uyabilmeyi sağlayan davranış ve düşünce kalıplarının çevre ile zihin arasındaki etkileşimi
sonucu ortaya çıkar. İmge duyu organlarıyla alınan duyuların, beyinde kalan izleri olarak
ifade edilir. Algılamadaki görsel imge 2 yaşın sonlarına doğru gelişir. Sembol eşya ve
olayların geçici temsilcileri olarak ifade edilir. Örneğin, bir iletişim sembolü olan kelime,
yazılı veya sözlü kullanılırken, bir müzik parçası, sesle veya bir müzik aletiyle ifade edilir.
Bir olay; bir resimle, şiirle ya da jest ve mimiklerle anlatılır.
Duyu organları yoluyla çocuk, kendisine ve çevresine anlam verir. Doğumdan itibaren
kendi vücudunu çevresinden ayıramayan bir varlık olan çocuk, 3 yaşından itibaren nesneler
hakkında fikirlere sahiptir. Bebek doğduğu andan itibaren ellerini, ayaklarının tanımaya
başlar. Araştırmalara göre bebek ilk yıllarda, zamanının çoğunu çevresini tanımayla geçirir.6
Çocuk çevresindeki nesnelere uzanır, dokunur, onları ağzına alıp tadına bakar ve koklayarak
incelemeye çalışır. Tüm duyu organlarını kullandığı görülür. Bir ses duyduğunda bu sesi
çıkaran nesne ya da bireyi arar. Gördüğünde, sesle görüntünün birbiriyle ilişkili olduğunu
anlar. Algılamanın gelişmesiyle, tanıdıklara ve yabancılara verilen tepkiler değişir. Çocuk
başta nesneleri, bir bütün halinde görme eğilimindedir. Yaşı ilerledikçe, nesnelerin,
ayrıntılarını ve özelliklerini benzer algılamaya doğru ilerler. Hemen hemen 2 yaşına kadar
çocuk, nesnelerin birbirinden farklı özelliklerini algılayamaz. Örneğin, gördüğü bütün dört
ayaklı hayvanları (köpek, inek, koyun) tanıdığı kediye benzetir. Miyav miyav diye geneller.
Algı hızlı bir gelişme gösterir. Gelişme sırasında değişikliklere uğrar. Bu değişiklikleri
dört grupta toplamak mümkündür.
Algıda Seçicilik
Çevremizde çok sayıda uyarıcı vardır. Organizmanın bunların tümünü birden
algılaması zordur. Bu nedenle organizma çevreden gelen uyarıcıların bazılarını seçmesine,
algıda seçicilik denir. Algıda seçicilikte dikkat önemlidir. Dikkat algılamaya hazır olmayı
ifade eder. Biz çevremizde, dikkat ettiğimiz nesneleri ve olayları algılarız. Aynı vitrine
bakan iki arkadaştan gömleğe ihtiyacı olan gömleği, kazağa ihtiyacı olanın kazağı görmesi
gibi... Algılamaya hazır olma da önemlidir. Bu bireyden kaynaklanan bir unsurdur. Kişi, pek
çok uyaran arasından sadece birini ya da birkaçını algılayabilir. Örneğin, bir anne gece
ağlayan bebeğinin sesini duyabilir; ama telefonun sesini duymayabilir. Bu annenin neyi
algılamaya hazır olduğu ile ilgilidir. Güdülenme de algılama için önemli bir etkendir.
Güdülenmeye göre, herhangi bir şeyi algılarken görmek istediğimizi görür, duymak
istediğimizi duyarız. Fazla ve gereksiz bilgileri önemsemeyiz. Seçicilikte önemli etkenlerden
biridir. Önceden algılanan nesne ve olaylar bellekte iz bırakır. Yeni bir algılama olduğunda,
eski yaşantıların bellekteki izleriyle yeni algı birleşerek, bellekte iz bırakır. Uyarıcıların
renkleri, büyüklüğü, şiddeti gibi bazı özellikleri dikkatimizi çeker. Renkli uyarıcılar, renksiz
uyarıcılardan daha çok dikkat çeker.
Ayırt Etme Becerisinin Gelişimi
Ayırt etme önceden bir bütün olarak görülen bir nesne ya da durumun, zamanla
parçalarını, ayrıntılarını ve benzer nesneleri birbirinden ayrı kılan özelliklerini, algılama
eğilimi olarak nitelendirilir. Erken çocukluk döneminde çocuk, karmaşık bir şekli bütün
olarak algılar; fakat ayrıntılara dikkat etmez. Altı yaşından sonra ayrıntılara dikkat etmeye,
ayrıntıları birleştirmeye ve bütünleyici bir algılamaya yönelir. Böylece bütünü, parçaları,
parçaların birbiriyle ve bütünle olan ilişkilerini aynı anda algılama gerçekleşebilir. Algı için
ön koşul, şekil ve zemin ayrımıdır. Şekli zeminde, parçayı bütünden ayırtetme ergenliğe
kadar gelişir. Çocuk erken çocukluk yıllarında sesin de ayırt edilmesi gelişimini sürdürür.7


Nesne Kavramı
Çocuk, nesneyle ilgili üç temel beceriyi kazandığında dünyayla
Etkileşimi; etkili, işlevsel ve yetişkininkine benzer olacaktır. Bu beceriler:
 Nesne devamlılığı,
 Nesne değişmezliği,
 Nesne kimliğidir.
 Nesne Devamlılığı nesnelerin yer tutan varlıklar olduğuna, algı alanı dışında
olduklarında dahi var olmayı sürdürdüklerine ilişkin bilgidir. Bu kavram, bebek
18 aylık olana kadar çeşitli aşamalarla kazanılır.
Dört aydan küçük bebekler, görme alanı içinde olan ve hareket ettirilen nesneyi
takip eder. Görme alanından çıktığında ilgilerini kaybettikleri ve başka tarafa
döndükleri görülmüştür. Bebek görme alanı içinde olan annesinin hareketlerine
izler; ancak görme alanının dışına çıktığında, anneyi arama eğiliminde
bulunmaz.
Nesnenin varlığını sürdürdüğüne ilişkin ilk düşünceler 4–8 ay civarında görülür.
6 aylık bebek, elinden düşen oyuncağını bir süre arar, kısa bir süre sonra ilgisi
dağılır. 8. aydan sonra, bebek oyuncağı gözünün önünde, bir örtünün altına
saklandığında örtüyü kaldırıp oyuncağını arar. Ancak bebeğin oyuncağı, ilk
saklandığı yerden alınıp başka bir yere saklandığında oyuncağı hala ilk
saklandığı yerde arama eğilimindedir.
12–18 ay civarında, nesneyi en son gördüğü yerde ararlar. Nesnenin sürekliliği
kavramı, 18-24 ay civarında gelişmiştir. Top oynarken sandalye ve masanın
arasından geçerek diğer tarafa ulaşan topu aramadan, diğer masanın arkasına
dolaşarak alır ve oyun oynamaya devam eder. Bebeklerin nesne sürekliliği, kişi
sürekliliğinden sonra gelişir. Bebek annesi gözünün önünden kaybolduğunda
varlığını sürdürdüğünü oyuncağından önce kavrar.
 Nesne değişmezliği; uzaklık, yön, bakış açışı değişiklikleri ve ışık gölge gibi
değişik biçim ve durumlarda gördüğü nesnenin ya da insanın aynı nesne ya da8
insan olduğu, yani değişmediğinin algılanmasıdır. Nesne değişmezliği, 2-3
yaşlarında gerçekleşir. 2-3 yaşlarından önce çocukların, nesnelerin gerçek
özelliklerine ilişkin fikirleri net değildir. Çocuk uzaktayken küçük görünen bir
bisikletin, yakınlaştıkça büyüdüğünü düşünebilmektedir. Masada bulunan
bardaklar uzaktan küçük, yakından büyük görünmektedir.
 Nesne kimliği; nesnenin bir günden diğerine, bir durumdan başka bir duruma
aynı olduğunu tanıma yeteneği olarak nitelendirilir. Bebekler 8–9. aylarda
nesneyi sadece bilinen tek ortamda, tüm ipuçlarıyla birlikteyken tanırlar.
Örneğin; yemek saatinde kendi bardağını tanır. Başka bir ortamda bardağını
tanımayabilir. Bebek 9-10 aylıkken bardağının içinde tanıdık içecek varsa
bardağını her durumda tanır. 10–11. aydayken bardağını, her durumda tanır. 1
yaş ve sonrasında diğer bardakların da bardak olduğunu fark eder ve uygun
şekilde kullanır. Daha sonrada bardaklar kategorisi hakkında fikir geliştirir.
Bardaklar sınıfının üyelerini tanır. Diğer sınıflardan ayırt eder.
Ben Merkezcilikte Azalma
Benmerkezcilik, küçük çocuklarda vardır. Herkesin kendisi gibi düşündüğünü,
hissettiğini, kendisinin sevdiği şeyleri, herkesin sevdiğini, kendisinin sevmediği şeyleri de
sevmediğini düşünür. Kendi görüş ve algılarının herkes tarafından aynı şekilde anlaşıldığını
düşünür. Kâğıda çizdiği karalamaların bebek olduğuna inanır ve söyler. Herkesin resmi,
bebek olarak gördüğünü düşünür. Diğer kişilerin resmi, bebek olarak görmemesini
kavrayamaz ve sinirlenir. Bir kâğıda bir şeyler çizer, bunun bir köpek olduğunu söyler ve
herkesin bunu bir köpek olarak gördüğünü düşünür.
Dikkat
Dikkat; dikkat süresi ve dikkat seçiciliği olarak isimlendirilen iki süreçten oluşur.
Yaşla birlikte dikkatin süresinde ve seçiciliğinde değişme olur.
Dikkat süresi, bireyin bir noktaya yöneldiği zaman olarak tanımlanabilir. Odak
noktasının değişmesi de dikkat dağılmasıdır.
Dikkat seçiciliğiyse, odaklanan uyarıcıyı tanıma, belirgin ve temel nitelikleri belirleme
işlemi olarak ifade edilir.
Dikkati uyaran etmenler ikiye ayrılır:
 Dış etmenlerde, uyarıcıların gücü dikkati çeker. Parlak bir nesne, yüksek bir ses
dikkat çeker. Tekrarlanan uyarıcılar dikkat çeker. Bir ismi birkaç kez
tekrarlamak gibi. Değişiklik dikkat çeker. Her zaman ses çıkaran, ama çoğu kez
dikkat etmediğimiz saatin tıkırtısı kesildiğinde dikkatimizi çekmesi gibi.


 İç etmenler: Bireylerin kendine özgü ilgi ve gereksinimleri vardır. Acıkan
birinin dikkatini yemekler ve yemek kokuları çeker. Dikkat bunlara bağlıdır.
Erken çocukluk dönemde çocukların dikkatleri, seçicilikleri ve dikkat süreleri azalır.
Dört yaşındaki çocuklar, oyun alanında kaybolan oyuncaklarını en son gördükleri ve
kaybolduklarını anladıkları yerlere, sistemli bir şekilde bakarak bulmaya çalışırlar.
Dikkatlerini planlı kullanırlar; fakat detaylı resimler ve yazılı metinler verildiğinde erken
çocukluk dönemi çocuklarının daha başarısız olduğu görülmektedir. Erken çocukluk dönemi
çocukları okul çağı çocukları kadar çevreye dikkat etmezler. Neye dikkat edecekleri
konusunda okul çağı çocukları kadar seçici olmadıkları görülmüştür. Çocuklar büyüdükçe
bir yığının içinden bir resmi, bir nesneyi daha iyi seçerler ve diğer seslere önem vermeyerek
bir sesi ayırt ederler. Çocuklar uyarıcıyı seçmek, dikkatlerini odaklamak için gittikçe artan
bir beceri elde ederler.
Erken çocukluk döneminin çocukları neye dikkat ettikleri veya hatırladıkları
konularında, okul çağı çocuklarından ayrılmaktadırlar. Erken çocukluk dönemindeki
çocuklar, dikkatlerini bilinçli olarak kontrol edecek ve yönlendirecek stratejiye sahip
değillerdir. Okul çağı çocukları, dikkat etmek için bilinçli stratejilere sahip olup seçici
olmaları gerektiğini bilmektedirler.
Etkinlik
Materyaller: Eşleştirme kartları
2–3 kişilik oynanan bir etkinlik olabilir. Çocuklara eşleştirme kartları masaya ters
çevrilerek verilir. Çocuklar sıra ile kart çekerler. Çektikleri kartın eşini bulmaya çalışırlar. İlk
kartı açan çocuğa, kedi çıktığını varsayalım, ikinci kez açma sansını denerken çıkan resim
kedi değilse tekrar kartı masaya kapatır. Kapattığı resmi algılayarak ve resme dikkat ederek
yerini de öğrenerek kapatması beklenir. Sıra diğer çocuğa geldiğinde, bir kart açarak kendi
resminin eşini bulmaya çalışır. Kendi kartının eşi değilse kapatır. Eşini bulmuşsa bir kez
daha kart açma hakkını kullanır. Oyun böyle devam ederken çocukların dikkat etme,
algılama, kartın yerini hatırlama gibi kavramları geliştirmesi sağlanır.10
Kavram Oluşturma
Kavramlar, bilgilerin yeniden düzenlenmesiyle ilgili bir durumdur. Sembol bir olay ya
da nesnenin temsilcisidir. Bir grup olay ya da nesneye ait bir dizi özelliğin temsilcisi
kavramdır. Birbiriyle ilişkili nesne ve olayların ortak yönlerini kavram gösterir. Kavram
oluşturma, sınıflama işlemidir. Çocuk nesnelerin fonksiyonlarını algılar. Zihinde kalan izler
(imge) üzerinde bir takım işler yapar. Soyutlandıktan sonra birbiriyle karşılaştırılarak
birbirine benzeyen, ortak niteliklere sahip olan izler gruplandırılır. Bu gruplar, kavram olarak
nitelendirilir. Örneğin anne kavramı geliştirmede çocuk, annesinin görünüşünü, yüzünü,
saçının rengini, sesini, kokusunu, algılar. Annesini diğer bireylerden ayırmaya başlar.
Anneyle ilgili bilgi, beceri ve deneyimleri arttıkça, çocuk daha iyi bir anne kavramı geliştirir.
Kavram oluşturma yeteneği, insanların nesneleri sınıflandırmalarını sağlar. Mavi
kavramıyla nesneleri, mavi olan ve mavi olmayan olarak ayırabilir.
Kavram öğrenme, ayırt etmeyi öğrenmeyle başlar. Belirli bir özellik ayırt etme
yeteneği aynı özelliğe sahip diğer nesnelere genellendiğinde, kavram öğrenilir.
Kavram öğrenmede, bağlantı kurma da bir yoldur. Bir kelimenin anlamını bilmeden
bazı olaylarla bağlantı kurularak, kelimenin anlamına ilişkin doğru bir fikir geliştirilebilir.
Kavramları öğrenmede tanımlardan yararlanılabilir. Örneğin, çocukların pek çoğu
şahini görmemiş olabilir; fakat şahin kavramına sahiptir. Şahinin resimlerini görmüş ve
kendilerine şahinin bir kuş olduğu, uçan bir hayvan olduğu, tüylerinin bulunduğu söylenmiş
olabilir. Bu da çocuklara doğru bir şahin kavramı verir. Uyarıcılar dikkatli seçilirse, çocuk
iki yaşındayken renk, şekil, hacim yönünden değişen özellikleri gruplayabilir. Üç
yaşındayken yetişkin gibi ölçütlere dayalı olarak sınıflandırma yapabilir. Üç-altı yaşındaki
çocuk, köpekleri atları ve çiçekleri gruplandırmayı başarabilir.
Örneğin, çocuklar giyinip soyunurken giysilerin renkleri, arkası önü vb.; yemek
saatlerinde besinlerin büyüklüğü, soğuk-sıcak, sert-yumuşak, vb. kek; kurabiye yapımı
sırasında ölçü kavramını; temizlik yaparken ıslak-kuru, temiz-kirli gibi kavramları
öğrenebilir. Çocuklarla yapılan etkinliklerden sonra çocuğun bağımsız olarak çalışmalarına
izin verilip iş bitiminde sözel ödüller kullanılmalıdır.
Çocuğa sağlanan zengin uyarıcıların, ilgi ve ihtiyaca uygun olarak düzenlenmesi
gerekir. Onların nesnelerle birlikte deneyim yaşadığında, kavramları öğrenmesi daha kolay
olacaktır; ancak çocukların kavram öğrenmelerine yardımcı olmak için pahalı oyuncaklara
ve malzemelere gerek yoktur. Her evde bulunan tencere, tava, çorap, kaşık ve
mecmualardaki resimlerin hepsi iyi öğretim araçlarıdır.


Etkinlik:
Araç-Gereç: Farklı renklerde ve dokularda kumaş toplar11
Kavramları oluşturmak için çocuğun gözleri kapatılarak değişik dokularda kumaş
toplar verilerek ve sadece dokunarak yumuşak, sert, tüylü, tüysüz, ağır hafif gibi kavramları
oluşturmasına rehberlik yapabiliriz. Etkinlik, gözleri açık olarak yapılırsa değişik dokularda
hazırlanmış topların renkleri konuşularak da renk kavramı geliştirici etkinlik yapabiliriz.
Aynı renkleri yan yana getirerek çocuk, renkleri gruplandırmayı başarabilir.
Ayrıca çocuklarla kavram haritası da oluşturulabilir. Örneğin;
Bellek ve Hatırlama Gücü
Bellek, bireyin tecrübelerinden edindiği ve öğrendiği bilgileri güvenilir bir biçimde,
tam ve doğru olarak zihinde tutmaya, istenildiği zaman kullanmaya olanak sağlayan yetenek
olarak isimlendirilir. Belleğin güvenilirliğini hatırlama gücü gösterir. Bellek üç yapısal
bileşimden oluşur:
 Duyusal kayıt
 Kısa süreli bellek
 Uzun süreli bellek
 Duyusal kayıt, bilgi işleme sürecinin ilk aşamasıdır. Duyular aracılığıyla
çevredeki uyarıcılardan çeşitli bilgilerin seçilerek algılanması, duyusal kayda
gelmesidir. Çevreden alınan uyarıcı, duyu organları yoluyla sinirleri uyarır. Bu
esnada uyarıcının izi yaklaşık bir saniye duyuya kayıt olur. Örneğin, bir kitabın
sayfaları hızla çevrildiğinde sayfalardaki yazı ve resimler gözümüzde iz bırakır.
Bu sırada dikkat ve seçici algı, belirli izlerin kısa süreli belleğe geçişini
sağlarken, diğerleri silinerek kaybolur. Duyusal kayıt anlık bellek olarak da
isimlendirilir. Gelen duyusal bilgileri işleyerek kısa süreli belleğe geçirir.
 Kısa Süreli Bellek: Duyusal kayıttaki bilgiler kısa süreli bellek sistemine gelir.
Geçici olarak bilgi depolanır. Kısa süreli belleğe gelen ve tekrar edilerek uzun
süreli belleğe aktarılamayan bilgiler unutulur. Kısa süreli bellekteyken silinen
bilgiler hatırlanmaz. Çocuk ilk olarak bir nesneyi duyularıyla algılar. Bunu daha
sonra kısa süreli belleğe aktarır. Örneğin, çocuğa sıralı olarak gösterilmiş
resimlerdeki hayvanların isimlerini, verilen sıraya göre tekrar etmesi
istendiğinde, tekrarlanıncaya kadar bilgi kısa süreli bellekte tutulur. Hayvanların
isimlerini söylemek için vakit kaybedildiğinde, çocuk tekrar hayvanların
isimlerini sırasına göre duymak isteyecektir. Kısa süreli belleğin bilgiyi12
kullanma süresi yirmi saniye kadardır. Anaokulu çocuklarının bellekleri kısa
sürelidir.
Kısa süreli belleğe bilgi, duyusal kayıt ve uzun süreli bellekten gelir. Genellikle her
ikisi aynı anda gerçekleşir. Örneğin; birey bir kuş ile karşılaştığında, kuşun imgesi kısa süreli
belleğe geçer, aynı anda uzun süreli bellekten kuşlara ilişkin bilgi araştırılır ve kuşun hangi
tür olduğu belirlenmesi bu durumu açıklar.
 Uzun Süreli Bellek: Bilgiler burada uzun süre saklanır. Kısa süreli bellekteki
uyarıcıların tekrarlanarak geldiği, eski bilgilerle örgütlenerek uzun süre depo
edilip, saklandığı yerdir. Uzun süreli bellekteki bilgiler, doğru bir uyarıcı ile
karşılaştığında değişmeden hatırlanır. Kısa süreli bellekteki etkin bilgiler, uzun
süreli bellekte edilgen olur. Uzun süreli belleğin kapasite sınırları belli değildir.
Örneğin, çocuk daha önceden kısa süreli belleğe depo ettiği sıralı olarak
gösterilmiş resimlerdeki hayvanların isimlerini tekrarlar yaparak ve değişik
yaşantılarla da hayvanların isimlerini uzun süreli belleğe aktarır ve saklar. Uzun
süre sonra hayvanın resmini gördüğünde, onu doğru olarak isimlendirir. Kısa
süreli bellekteki bilgilerin uzun süreli belleğe geçmesi için bireyin çabası
gereklidir. Tekrar ve gruplama süreçleri iyi çalıştığında uzun süreli bellekte
depolanan bilgiler istenildiğinde hatırlanır. Bilginin uzunluğu depolama için
önemlidir. Ayrıca bilgilerin örgütlenmiş olması, hatırlamayı çabuklaştırır.
Örneğin, bilgisayarda yazı yazarken elektriklerin kesildiğini düşünürsek, belleğe kayıt
yapmadığımız için bilgiler belleğe kaydolmamıştır. Bilgisayarda yazdığımız yazı, bizim
belleğimizde iz bırakır. Bilgisayarda yazı tekrar yazıldığında bilgileri kaydedersek kısa süreli
belleğe kaydederiz. Dosyalayarak bilgimizi belgelerimizin içine koyarız. İhtiyacımız
olduğunda bu bilgiyi, uzun süreli bellekten dosyaya geri alırız.


Uygun bir uyarıcıyla zihindeki bilgilerin güvenilir bir şekilde bilinçli hale gelmesine
hatırlama gücü denir. Belleğin güvenilirliğini, hatırlama gücü gösterir. Kişilerin ilgileri,
güdüleri, duyuları hatırlamalarını etkiler. Bilgilerin anlamlı olması da hatırlama yeteneğini
arttırır. Mantık geliştikçe, hatırlama yeteneği de artar.
Küçük çocuk gördüğü son nesneyi hatırlar; ancak 2 yaşındayken bir veya iki nesneden
fazlasını hatırlayamazken, 3 yaşındaki çocuk nesnelerin sadece ikisini hatırlar. 4 yaşında ise
nesnelerin 3-4 tanesini hatırlar. Tanıma, hatırlamadan kolaydır. 4-7 yaşlarında hatırlama,13
hızla gelişir. Yaşla birlikte tanıma gücünün arttığı görülür. Okul çağı çocuğu yeni bilgilerin
birçoğunu hatırlayabilir, daha önce öğrendikleriyle ve bildikleriyle kaynaştırabilir. Okul çağı
çocukları erken çocukluk dönemi çocuklarına göre daha fazla hatırlarlar. Bunun nedeni okul
çağındaki çocukların tekrarlama ve gruplama özelliklerini kullanma yeteneklerinin
gelişmesidir.
Motivasyon hatırlamayı güçlendirir. Erken çocukluk dönemi çocuğu, bir işi yaparken
çevreye karşı duyarlı olduğundan istenilenin dışındaki işlerle de ilgilenir ve öğrenir. 10
yaşındaki çocuk istenileni bilir. Yüksek bir motivasyona sahiptir. Beğenilmek ister. Yüksek
motivasyonla yapılan iş veya işler, uzun süre sonra dahi hatırlanır. Erken çocukluk
dönemindeki çocuk anlamını bilmeden zihinde tutar, okula başladığında ise anlamını kavrar.
Bu dönemlerde çevreden gelen pekiçtireçler çocuğu motive eder.
Çocukların kendine özgü bir bilişsel gelişimi ve mantığı olduğu için kapasitesinin
üstünde bilgi edinmeye zorlanmamalıdır. Kendi stratejilerini oluşturmaları için serbest
bırakılmalı, deneme fırsatı tanınmalıdır.


Etkinlik:
Araç-Gereç: Çeşitli nesneler (meyveler, hayvanlar, kullandığımız araç gereçler…)
Çocuğun önüne bir tepsi içinde 20 tane nesne koyulur. Bu nesnelere kısa süre
bakmasını isteyerek bir süre sonra tepsiyi kaldırarak hangi nesneleri hatırladığı sorulur. Yaş
grubu küçük olanlar için tepsideki nesnelerin isimlerini siz söyledikten sonra, çocuğun
tekrarlamasının ardından tepsiyi kaldırarak kaç tanesini hatırladığı sorularak oyun oynanır.
Çocuğun algılaması, tanıması, hatırlaması, belleği, dikkati gelişir.


Akıl Yürütme ve Problem Çözme
Akıl Yürütme, daha önceden öğrenilmiş bilgileri yeni karşılaşılan bir soruna çözüm
bulabilmek için birleştirme ve düzenleme süreci olarak nitelendirilir. Düşünme semboller
aracılığıyla gerçekleşir. Semboller de olay ve nesne gibi dış uyarıcıları temsil eden
işaretlerdir.
Problem Çözme, iç ya da dış istekler ve çağrılara uyum sağlamak amacıyla
davranışsal tepkilerde bulunma gibi bilişsel ve duygusal işlemleri bir hedefe yöneltmektir.
Problem çözme bir amaca ulaşırken karşılaşılan güçlükleri yenme süreci, olarak14
değerlendirilir. Bilgiyi kullanarak buna orijinallik yaratıcılık ya da hayal gücü eklenerek
çözme süreci tamamlanabilir. Problem çözme bir zaman, çaba, enerji ve alıştırma işi olarak
görülür. Bireyin problem çözmesi amaç, ,ihtiyaç, değer, inanç, beceri, alışkanlık ve
tutumlarıyla ilgilidir. Ayrıca bireyin problem çözmeye yönelmesi, cesareti, isteği ve kendine
güven duygusuyla orantılıdır.
Problem çözme sürecinde en önemli değişken olarak bireyin geçmişini inceleme
eğiliminde görülürlerken, en önemli unsurun bireyin karşı karşıya kaldığı durumu algılama
biçimi olduğunu savunmuşlardır.
Uzmanlar problem çözmede sorunu değerlendirme, kavrama ve çözüme ulaşma
eğilimi görülür. Sorunu kavrayarak çözme, deneme ve yanılma yoluyla çözmeden daha
önemli ve etkilidir. Sorunu kavrama, öğeler arasındaki ilişkinin anlaşılmasını gerektirir.
Örneğin, çocuğun uzanarak yetişemediği bir oyuncağa, bir sopa kullanarak yetişebilmesi, ya
da yüksekteki oyuncağına ulaşmak için sandalyenin üzerine çıkmasıdır.
Yönlendirilmiş düşünce, sembollerin çocuğun davranışını etki altına almasıyla başlar.
Bu nedenle yaşamın ilk yıllarında çocuğun düşünme süreçleri, bazı kısıtlamaların etkisi
altındadır. İlk iki yılda çocuk, nesneleri duyuları aracılığıyla tanımaya çalışır. Nesne
devamlılığı ve nesne değişmezliği kavramının geliştiği görülür. İki yaşın sonuna doğru
çocuk bazı olayların sırasıyla olmasını bekler. Örneğin, paltosunu giydiğinde çocuğun
dışarıya çıkacağını bilmesi, bu dönemde düşünme ve akıl yürütme gelişiminin başlangıcı
olarak kabul edilir.
İki-iki buçuk yaşındaki çocuk denemelerini geliştirir. Bir problemle karşılaştığı zaman
bilgilerine dayanarak çözüm yollarını bulmaya çalışır. 2-4 yaşlarında çocuğun, daha çok
özelden, özele dayanan akıl yürütme yöntemini kullandığı görülür. 3-4 yaşındaki çocuk
herhangi bir şekilde birbirine benzeyen iki objeden birini diğerine neden gösterir. Örneğin; “
Nehir denize gitmek için oluyor.” diyebilir; fakat çok açıklama yapamaz. 4. yaşın sonlarına
doğru çocuk bulduğu nedenleri hayalleriyle karıştırmaya başlar. Bu özellik 5-6 yaşlarında da
devam eder.
7-8 yaşlarında çocuğun hayalle gerçeği birbirinden ayırmaya başladığı görülür.
Örneğin, bir çocuk sopayı at yapma yerine, gerçek at ister. Çocuk, birçok kavramı
oluşturduğu halde, nesneler somut algılarına dayalıdır. 9-10 yaşlarında çocuk, önceki yıllara
oranla sebep bulma ve sonucu belgelemede daha az hata yapar. Soyut düşünme oluşmaya
başlar. 10-12 yaşlarında çocuğun mantığı, yetişkin mantığı gibidir.15
Problem Çözme Sürecindeki Aşamalar:
Problemi Tanılama, kişinin problem hakkında bilgi sahibi olması, problem çözmeyi
kolaylaştırır. Bu aşama, problemi tanımlamayı ve biçim vermeyi kolaylaştırır. Problemle
karşı karşıya gelen bir kişinin ilk yapacağı şey neyin problem olduğunu ortaya koymasıdır.
Problemin tanılanma aşaması, problemin kişinin kendisi için öneminin farkında olmasına
yardımcı olur.
Problemleri Açıklama, problem tanındıktan sonra zaman kazanmak ve eylemin
etkililiğini arttırmak için güçlüğün açıklanması, problemin niteliğinin belirtilmesi ve alanının
bilinmesi gerekir.
Verileri toplama, problemleri doğru bir şekilde çözebilmek için bulunması mümkün
verileri, bilgileri ve materyalleri sağlayacak bütün yolların araştırılması gerekir. Problemlerin
çözülmesine yardım edecek bilgileri toplama çalışmaları ilerledikçe, bireyin problemle ilgili
sorunları kavramasını sağlayacak böylece yeni görüşler ortaya çıkacaktır.
Verileri seçme ve düzenleme, günlük yaşamdaki gerçek problemler açık ve
düzenlenmiş değildir. Problemlerin çözümü için gerekli ve gerekli olmayan bilgiler bir arada
bulunur. Problemi anlamada önemli etmenlerden biri gerekli bilgileri elde etmek, diğeriyse
gereksizleri elemektir. Verileri düzenlemek için fikirler arasında ilişki kurmak gerekir.
Fikirler arasındaki karşılıklı ilişkilerin dikkatle gözden geçirilmesi ve eleştirici bir tarzda
değerlendirilmesi, yeni anlayışların geliştirilmesine yol açabilir. Yeni birleşmelere imkân
verebilir. Problemin unsurlarını yeniden bir düzene kavuşturabilir. Değişik bir görüşün
doğmasına neden olur.


Muhtemel çözüm yollarını belirleme, verilerin çözümlenmesi ve yorumlanmasından
sonra çözüm yolları tespit edilmelidir. Akla uygun bütün çözümler bulunmalıdır. Bütün
çözüm yollarını bulmak en iyi olanı seçme imkânı verir.
Çözüm şekillerini değerlendirme, değerlendirme yapabilmek için seçeneğin
problemi seçmede avantajları ve dezavantajları karşılaştırılır. Her bir çözüm şeklinin
üzerinde düşünülmesi, sonucunun ve etkisinin ne olacağının önceden kestirilmesini sağlar.16
Çözüm şeklini değerlendirmek ve içlerinden en uygun olanı seçmek, eleştirici düşünme,
nesnel düşünme, hüküm verme gibi yeteneklere sahip olmayı gerektirir. Problem çözme
sürecinin en önemli aşamasını oluşturmaktadır. Araştırmalar, en uygun olan çözümü seçme
yani karar verme durumunu etkileyen iki unsurun olduğunu gösterir. Bunlar:
Fayda değeridir ki, bunlar objektif ya da sübjektif olabilir.
Olası sonuçlardır ki, bunlar objektif ya da sübjektif olabilir.
Çözüm şeklinin uygulamaya konması, problem çözen kimseler kendilerini,
buldukları çözüm şekillerinin sonuçlarını hissederek, gözlemde bulunarak bir şeyler yaparak
deneyebilmelidirler.
Çözüm şeklini değerlendirme, problemlerin çözüm şeklinin uygulamaya
konmasından sonra değerlendirilmesi gerekir. Çözümün değerlendirilmesi, uygulanan
çözümün gerçekten yeterli olup olmadığını sağlar.
Örneğin; spor ayakkabısını giymekte zorlanan bir çocuk, sorunun sıkıca bağlanmış
bağlardan olduğunu fark ettiğinde sorunu tanımlamış olur. Çözümü veya çözümleri fark
edebilme becerisi geliştirir. İki çözüm uygulanabilir. Ayakkabısının bağcıklarını kendisi
çözebildiği gibi bunu onun için yapacak birini de bulabilir. Ayrıca neden-sonuç ilişkisi
örneğin, “Kaleminizi masadan iterseniz düşer.”, “Kaleminizi duvara sürerseniz leke olur.”
gibi problemin altında yatan nedeni anlatır. Bir günde karşımıza çıkan sorunlar hakkında
konuşmak, kazalardan ders çıkarmak da önemlidir. Çocuk yumurtaların mutfakta düştüğünde
kırıldığını görene kadar, yumurtaların neden dikkatli taşınması gerektiğini bilmez. Kazaların
nasıl oldukları, sonuçları, daha sonra olabilecek kazaların nasıl önlenebileceğini yaşayarak
öğrenirler. Kazalar hakkında konuşmak, öğrenme sürecinde etkili olur.
 Problemlerin çözümünde çocuklara rehberlik yaparak;
 Yaşamını sağlıklı devam ettirebilen,
 Başkaları ile sağlıklı ilişkiler kurup sürdürebilen,
 Problemlerine çözüm üretebilen,
 Kendi kendine yetebilen,
 Eleştirel düşünme ve yaşam yönetimi becerileri kazanmış bireyler yetiştirmek
mümkündür.


Yaratıcılık
Toplumun ve insanlığın gelişmesinde yaratıcılık önemlidir. İnsanın belirli bir
yeteneğini ifade eden yaratıcılık, doğuştan getirilen gizil bir güçtür. Her çocukta yaratıcı
olma yeteneği bulunur. Yaratıcılığın sürekliliği, derecesi ve ortaya çıkışı çocuktan çocuğa
farklılık gösterir. Yaratıcılık sayesinde çocuk, olayları kendisine göre yorumlar. Yaratıcılık,
“bilinen bir şeyden yeni bir şey çıkarmak, özgün bir senteze varmak, birtakım sorunlara yeni
çözüm yolları bulmak, daha önceden kullanılmamış ilişkiler arasındaki ilişkileri kurmak ve
böylece yeni bir düşünce şeması içinde yeni yaşantı, deneyim, fikir ve ürünler ortaya
koymak” olarak tanımlanır. Yaratıcı düşünmenin yaşamımızdaki en önemli işlevi,
karşılaştığımız sorunları çözebilmektir.17
Yaratıcı bir kişide; merak, sabır, buluşlar yapma yeteneği, orijinal ve bağımsız
düşünme, deney ve araştırmalar yapabilme, sentezci yargılara varabilme yeteneği bulunur.
Yaratıcı kişiler gözlemlendiğinde, kendilerine güvenir, kendi kendilerini idare eder,
karmaşıklığı sever, baskı ve sınırlara tahammül edemezler.
Yaratıcı olmak için, dahi olmak gerekmez. Yaratıcılık yeteneği çeşitli nedenlerle
köreltilmiş olsa bile, yaşam deneyimleri ve özel programlarla yeniden kazanılabilir,
güdülenebilir ve geliştirilebilir. Yaratıcılık doğuştan getirilen bir yetidir. Yaratıcılık insanlara
özgüdür. Her birey yaratıcı olma şansına sahiptir. Her birey az ya da çok, yaratıcı davranış
sergileyebilir. Bireylerin sahip olduğu yaratıcı düşünce ve davranışlardaki yoğunluğun
farklılıkları kalıtıma, kültür ortamına, eğitim ve öğretime bağlı olarak değişir.
Yaratıcılığın ortaya çıkıp gelişmesi, çocuktan çocuğa farklılık gösterir. Her çocuğun
yaratıcılığı kendine özgü bir özellik gösterir. Onu kendi özellikleri içinde değerlendirmek
gerekir.
Bebeklik döneminde, özellikle ilk yıllarda yaratıcılık annenin bebeği ile oynadığı
oyunlar sırasında kendini gösterir. Yaratıcı davranışların ortaya çıkıp gelişmesinde en büyük
rolü, bebeğin anne ve yerini tutan kişiyle olan ilişkisi oynamaktadır. Bebek konuşmadan
önce elleriyle, kollarıyla şekiller çizerek sevincini, açlığını ve duygusal durumunu anlatmaya
çalışır. 1 yaşındaki çocuk çevresindeki malzemeye tam anlamıyla egemen değildir. El
çırpma, vurma, eşyaları atma gibi harekete dayanan oyunlar oynar. 2 yaşında, nesneleri
tanımaya, özelliğine göre kullanmaya ve çevresini keşfetmeye başlar. 2-4 yaşlarında çocuk,
kültürel sembolleri öğrenir. Bu devrede çocuğun kelime hazinesi hızlı bir şekilde gelişir. 5-6
yaşlarında çocuk, kültürel sembollerle oynamaktan hoşlanır. Sanatçı gibidir. Çocuk
hikâyeler yaratır, resimler çizer ve çeşitli yaşam biçimlerini dramatize eder. Çocukta tanıma,
seçme, bağıntı kurma, onaylama ve anlam çıkarma yetenekleri tam olarak gelişmediği
görülür.
6-9 yaşlarında çocuk, el becerileri yönünden gelişmiştir. Çocuk ince işlerle uğraşır,
bazı dekoratif ürünler yapar. Bu dönemde çocuk hala oyuncaklarla oynar. 9-12 yaşlarında
çocuğun çözümsel davranışlarının geliştiği görülür. Bu yıllarda çocuğun kendini anlatma
gücüne olan güveni sarsılır. Yaratıcı etkinliklerde becerikli değildir. Sanatsal yaratma ilk kez
15 yaşında kendini gösterir.
Anne baba ve eğitimcilerin, çocukların yaratıcılık gelişimini ve yaş düzeylerine göre
gösterdikleri yaratıcı düşünme özelliklerini bilmesi, onlara rehberlik yapma açısından
gereklidir. Çocukların özelliklerini bilen anne baba ve eğitimciler onları daha iyi anlar, ilişki
kurar ve daha iyi eğitim verir. Yaratıcılık sevgi, güven ve özgürlük ortamında gelişir.
Çocuğa çeşitli resimler verip yorumlatma, su bardağı gibi çok bilinen nesneler için değişik
kullanım yerleri düşünme vb. etkinlikler düzenlenebilir.
Çocuğu yaratıcılığa yönelten etkinlikleri planlarken pahalı oyuncaklara gerek yoktur.
Tahtaların, kovaların, şişelerin, eski giyim eşyalarının, çevredeki çeşitli materyallerin
kullanılması, yaratıcılığı desteklemede daha önemlidir. Çocukların kendi kendine yapıp
bozarak, takarak, üst üste koyarak, oynayabileceği oyuncaklar verilerek ve bu oyuncaklarla18
yeni ürünler, eserler yaratmasını sağlayan etkinlikler ve ortamlar sunulmalıdır. Çıkan
ürünlerdeki yenilik, orijinallik yani yaratıcılık pekiştirilmelidir. Çocuklara böyle imkânlar
sunarak, etkinlikler planlayarak yaratıcılıklarını desteklemek mümkündür


Yaratıcılığa Bir Hikâye ile Örnek Verecek Olursak;
Bir zamanlar küçük bir çocuk okula başlamış. Çocuk çok küçük, okulsa oldukça
büyükmüş; fakat çocuk bahçeden sınıfa gidilecek yolu öğrendiğinde mutlu olmuş. Bundan
sonra okul ona daha önceki gibi büyük görünmemeye başlamış.
Bir sabah küçük çocuk okuldayken öğretmeni seslenmiş. “Bugün çiçek resmi
çizeceğiz!” bunun üzerine küçük çocuk çok sevinmiş. Zaten resim yapmayı çok seviyormuş.
Her türlü resmi yapabilirmiş. Aslanlar, kediler, kaplanlar, tavuklar, inekler, trenler, tekneler,
otomobiller… pastel boyayı çıkarmış ve çizmeye başlamış; fakat öğretmeni “Bekleyin! Daha
başlamayın!” diye seslenmiş. Herkes hazırlanana kadar beklemişler. “Şimdi” demiş
öğretmeni, “Çiçek resmi çizeceğiz!” Küçük çocuk çok sevinmiş. Birbirinden güzel renkli
çiçekler yapmaya başlamış. Pembe, turuncu ve mavi rengârenk çiçekler. Ancak öğretmeni,
“Bekleyin, ben size nasıl yapacağınızı göstereceğim!” demiş. Hemen bir çiçek resmi çizmiş.
Bu çiçeğin sapı yeşil, gövdesi kırmızıymış. “İşte böyle! Tamam, şimdi başlayabilirsiniz.”
demiş. Küçük çocuk öğretmenin çizdiği çiçeğe bakmış, sonra da kendi çizdiği çiçeğine…
Kendi çizdiği çiçeği daha çok sevmiş; ama bunu söyleyememiş öğretmenine ve hiç kimseye.
Kâğıdın öteki yüzünü çevirmiş ve öğretmenin çizdiğine benzer bir çiçek çizmiş. Yeşil saplı,
kırmızı renkli bir çiçek
Başka bir gün öğretmeni, “Bugün hamur çalışacağız!” demiş. Küçük çocuk yine çok
sevinmiş. Hamurla oynamayı seviyormuş. Hamurdan çeşitli nesneler yapabilirmiş, pastalar,
yılanlar, kardan adamlar, filler, kediler, arabalar, kamyonetler… Hamuru yoğurmaya şekil
vermeye başlamış küçük çocuk; ama öğretmeni, “Bekleyin! Daha başlamayın!” diye
seslenmiş. Yine herkes hazır olana kadar beklemişler. “Şimdi” demiş öğretmeni, “Tabak
yapacağız.” Küçük çocuk yine çok sevinmiş. Tabak yapmayı seviyormuş. Çeşitli renkler ve
şekillerde çeşitli tabaklar yapmaya başlamış; fakat öğretmeni, “Bekleyin, ben size tabağın
nasıl yapılacağını göstereceğim.” demiş. Herkes derin bir tabak nasıl yapılır öğrenmiş. “İşte
böyle! Tamam! Şimdi başlayabilirsiniz.” demiş öğretmeni. Küçük çocuk bir öğretmenin
yaptığı tabağa bakmış bir de kendi yaptığı tabağa Kendi yaptığı tabağı daha çok beğenmiş;
ama bunu hiç kimseye söyleyememiş. Hamurunu top haline getirmiş ve öğretmeninkine
benzeyen bir tabak yapmış. Bu derin bir tabakmış. Nihayet küçük çocuk beklemeyi ve
izlemeyi öğrenmiş. Öğretmeninkine yaptığına benzer şeyler yapmayı da. Küçük çocuk çok
geçmeden kendine has şeyler yapamaz olmuş.
Daha sonra küçük çocuk ve ailesi başka bir şehre taşınmışlar. Küçük çocuk başka bir
okula gitmeye başlamış. Bu okul diğer okullardan daha büyükmüş. Sınıfa ulaşmak için
bahçeden yürümek, büyük basamaklardan çıkmak, uzun bir koridordan geçmek
zorundaymış. Daha ilk gün öğretmen, “Bugün bir resim çizeceğiz” demiş. Küçük çocuk
çok sevinmiş ve öğretmeninin haydi şimdi başlayın demesini beklemiş; fakat öğretmeni
hiçbir şey söylememiş. Sadece sınıfın içinde öğrencilerin arasında dolaşmış. Küçük çocuğun
yanına geldiğinde, “Resim çizmek istemiyor musun?” diye sormuş. “İstiyorum.” demiş
küçük çocuk, “Ne çizeceğiz?” öğretmeni, “Buna sen karar vereceksin” demiş. “Nasıl
çizeceğim?” demiş küçük çocuk. “Nasıl istersen öyle çizebilirsin” demiş öğretmeni. “Hangi
renkle boyayacağız?” diye sormuş yine küçük çocuk. “Hangi rengi istersen onunla
boyayabilirsin.” demiş öğretmeni. “Eğer herkes aynı resmi çizerse, aynı renkle boyarsa,
kimin yaptığını nasıl anlayabilirim?” diye sormuş öğretmeni. “Bilmiyorum.” demiş küçük
çocuk.
Bir çiçek yapmaya başlamış, yeşil saplı kırmızı bir çiçek! Daha sonraki günlerde
özgün, birbirinden güzel, rengârenk çiçekler yapmış.
Öğrenciye Etkinlik 1 : Köşelenme: Yukarıdaki yaratıcılıkla ilgili olan hikâyeyi
dikkatlice okuyunuz. “Yaratıcılıkla ilgili hangi özelliklere değinilmiştir?” inceleyiniz.
Öğrencilerle birlikte çözüm önerileri değerlendirilerek, seçilen çözümler kartlara yazılarak
sınıfın çeşitli köşelerine asılır. Öğrencilerden kendilerine en uygun çözümün olduğu köşeye
gitmeleri istenir. Aynı köşeyi tercih edenlerin oluşturduğu grup, o çözümü seçme nedenlerini
tartışır ve gerekçelerini hazırlayarak sınıfa sunar. Sınıfça tartışılarak, sınıfça karar alınır.
Öğrenciye Etkinlik 2 : “Siz olsaydınız ne yapardınız?”: Hikâyedeki koyu
yazılı bölümden sonra “Bu öğretmenin yerinde siz olsaydınız ne yapardınız?” sorusu
öğrencilere sorulur. Öğrencilere bu konu hakkında çözüm üretebilecekleri kadar süre verilir.
Öğrenciler kartlarına bireysel olabileceği gibi 3-4 kişilik gruplar halinde de çözümlerini20
yazarlar. Öğretmen, kişilerden veya gruplardan problemin çözümü hakkındaki düşüncelerini
açıklamasını ister. Çözüm önerileri tartışılarak değerlendirilir.
Scamper, yaratıcı düşüncenin geliştirilmesinde kullanılan uygulanması kolay,
eğlenceli bir beyin fırtınası yöntemi olarak ifade edilir. Çocuklara farklı düşünme, hayal
kurma sezgilerini kullanarak özgün ürünler ortaya koyma şansı tanır. Scamper bir nesneye
yöneltilen düşünme yöntemi serisidir. Tek bir nesne seçilerek beyin fırtınası yolu ile nesne
değiştirilip geliştirilir. Öykü, masal ya da şiirlerde kullanılabilir. Bu yöntem bazı sorular
sorulması gerektiğini önermiştir. Yer değiştirme, birleştirme, uyarlama, değiştirme büyütme
küçültme, diğer kullanılanların yerine koyma amacını değiştirme, yok etme, çıkarma, tersine
çevirme ya da yeniden düzenleme çeşitleri vardır. Scamper örneğin, bir elbise askısının
yerine başka ne kullanılabilir? Bir elbise askısı ile neyi birleştirirsek daha gelişmiş bir elbise
askısı elde ederiz? Bir elbise askısını daha başka özel bir duruma nasıl sokabiliriz? Elbise
askısının görüntüsünde, şeklinde ya da renginde nasıl bir değişiklik yapılabilir? Elbise
askısını daha başka ne amaçla kullanabiliriz? Elbise askısından neleri çıkarabiliriz? Elbise
askısı başka nasıl tasarlanabilir? gibi soruları içererek yaratıcılığı geliştirir. Örneğin ;
Çocuklarla soğan deneyini yaptıktan sonra,
Öğretmen: “Sizler soğan olsaydınız, ne renk soğan olmak isterdiniz?
Ayşe: “Pembe” Kaya: “Sarı” Nalan : “Kırmızı”
Öğretmen: “Soğanın köklerini yukarıda kalacak şekilde diksek ne olurdu?”
Gül : “Toprağın altına giderdi. (tersine çevirme ya da yeniden düzenleme)”
Öğretmen : “Haydi şimdi size bu soğanın resminizi çizmenizi istiyorum.” diyerek
çocukları yönlendirir. Yaratıcılık özelliği yetişkinlerde koşulluyken, çocuklarda koşulsuzdur.
Çocukların bu yaratıcılık özelliğinden reklâm sektöründe de yararlanılmaktadır.
Wallach ve Kagan zekâ ve yaratıcılığı incelemek amacıyla çocuklar üzerinde
yaptıkları bir araştırmada, geliştirdikleri yaratıcılığı ölçme testinden, elde edilen sonuçlarla
zekâ testinden elde edilen sonuçları karşılaştırmışlar ve çocukları dört gruba ayırmışlardır:
 Zekâ ve yaratıcılık düzeyi yüksek olanlar,
 Zekâ ve yaratıcılık düzeyi düşük olanlar,
 Zekâ düzeyi yüksek; fakat yaratıcılık düzeyi düşük olanlar,
 Yaratıcılık düzeyi yüksek; fakat zekâ düzeyi düşük olanlar,
Zekâ ve yaratıcılık düzeyi yüksek olanlar, uyumlu, başarılı, arkadaşları tarafından
değerli bulunan çocuklar olduğu saptanmıştır. Kendilerini denetleme ve rahat bir şekilde
davranmada iyi oldukları, hem yetişkinlere hem de çocuklara uyan davranışlarda
bulundukları gözlenmiştir.
Zekâ ve yaratıcılık düzeyi düşük olanlar, kendilerine güvenleri az, arkadaşları
tarafından kabul edilemeyen çocuklar olduğu bulunmuştur. Bu çocuklar kendilerini bazen
spora, bazen saldırganlığa yöneltmişlerdir. Başarılı arkadaşlarını taklit ettikleri görülür.
Zekâ düzeyi yüksek; fakat yaratıcılık düzeyi düşük olanlar, sakin, içe kapanık,
arkadaşlarıyla ilişki kurmada güçlükler yaşayan çocuklar olduğu gözlenmiştir. Enerjilerini21
akademik çalışmaya yönelttiklerini, duygusal ve okula çok düşkün oldukları, başarısızlığı
kabul edemedikleri saptanmıştır.
Yaratıcılık düzeyi yüksek, fakat zekâ düzeyi düşük olanlar, güven duygusundan
yoksun, endişeli ve tedbirli çocuklar olduğu bulunmuştur. Arkadaş ilişkilerinin az olduğu,
ortamı sık sık bozdukları, akademik başarıda yetersiz, rahat bir ortamda yaratıcı ve mutlu
oldukları görülmüştür.
Yaratma Sürecinde Dört Dönem Etkilidir:
Hazırlık Dönemi: Bu dönem belli bir yaratıcılık sürecini içine alacak bütün geçmiş
yaşam deneyimlerini kapsar. Birey sorun durumunu anlar. Sorunu çözmek için malzeme
toplar, araştırma yapar, çeşitli kaynakları inceler ve sorunu çözmeye çalışır.
Bekleme Dönemi: Sorun konusunda edinilmiş bilgiler örgütlenir. Kişi sorun çözmeye
çalışırken ilerleme yapmıyor gibi görünür. Bu dakikalar ya da yıllar sürebilir.
İçe Doğuş Dönemi: Bu dönem, fikir verme, esinlenme, ya da düşüncenin açığa çıktığı
dönem olarak adlandırılır. Birey aradığınıbirden bire bulur. Arşimet’in hikâyesi buna en iyi
örnektir.
Veri Değerlendirme Dönemi: Aniden ortaya çıkan yeni fikir, sorun durumuna
uygulanır. Birey düşüncesini ve çözümünü kontrol eder, test eder, eleştirir, eksiklerini
tamamlar. Yeni fikir uygun olmadığında süreç tekrar başlar. Bazen bulunan yeni fikir, küçük
değişikliklere uğratılarak çözüme ulaşılır.


Öğrenciye Etkinlik 3 : Kart Eşleştirme: Öğrenilenlerin gözden geçirilmesi,
netleştirilmesi ya da kalıcılığının arttırılması gibi amaçlarla her biri sınıftaki öğrenci
sayısının yarısı kadar kart içeren iki dizi kart hazırlanır. Birinci dizide; bilişsel gelişimle ilgili
öğelerle ilişkili sorular, kavramlar, örnekler vb. yer alır. İkinci dizide ise birinci dizidekilerle
eşleştirilebilecek yanıtlar, açıklamalar, tanımlar, bulunur. Dizilerden birindeki kartlar
numaralanır. Kartlar öğrencilere dağıtılır. Öğrencilere, kendilerine gelen kartlarla ilgili
hazırlık yapmaları için süre tanınır. Öğrenciler, sınıfın içinde dolaşarak ve karşılaştıklarıyla
konuşarak ellerindeki kartın eşini bulmaya çalışırlar. Kartlarını eşleştirenler, gerekçelerini
hazırlar. Kart numaraları rasgele söylenir. Numarası söylenen öğrenciler, kendi kartlarının
içeriği ve hazırladıkları gerekçeleri sınıfa sunarlar.
Bilişsel gelişimle ilgili öğelerin örneklerini rol oynama tekniğiyle gerçekleştirilerek,
hangi kavramın canlandırıldığı bulunabilir.


Feride Cankit
 

Hoşgeldin!

Sitemize hoşgeldiniz, avantajlardan yararlanmak için kayıt olabilirsiniz.

Kayıt Ol!

23 Yıldır Sizlerle

23 yıldır sizlerleyiz. Türkiye'nin ilk okul öncesi eğitim platformu
Geri
Üst