BİLİŞSEL GELİŞİM
1.1. Tanımı ve Önemi
İnsanı insan yapan özelliklerden biri de bilişsel gücüdür. Bu gücüyle diğer canlılardan
üstün hale gelerek, onları egemenliği altına alır. Doğayla başa çıkmaya çalışarak, kültürel
değerler üretir, teknolojiyi geliştirerek, yaşamı kolaylaştırır ve anlamlı kılar. Eğitim de
insanın biliş gücünü geliştirmeye rehberlik eder.
Biliş, ileri zihinsel süreçleri içerir. Zihinsel süreçler; dikkat, algı, bellek, dil gelişimi,
okuma ve yazma, problem çözme, anımsama, düşünme, akıl, yaratıcılık vb. kapsayan geniş
bir terimdir. Bilişsel gelişim; doğumundan başlayarak, çevremizdeki dünyayla
etkileşimimizi sağlayan ve dünyamızı anlamamızı yarayan bilginin edinilip kullanılmasına,
saklanmasına, yorumlanarak yeniden düzenlenmesine, değerlendirilmesine yardım eden,
bütün zihinsel süreçleri içine alan bir gelişim alanıdır. Birey, zihinsel süreçlerde hem nitelik
hem de içerik açısından giderek yetkinleşir. Bu gelişimin önemli bir öğesi olan bilgi
kazanma yöntemiyle, zihinsel etkinlikler arasında sıkı bir ilişki vardır. Bilişsel gelişim
çocuğun gördüğü, duyduğu, dokunduğu tattığı nesneler hakkında düşünmesini ifade eder. Bu
düşüncenin içerdiği konular, etki tepki ilişkisini, olaylardaki ardışıklığı, nesneler arasındaki
benzerlik ve farklılığı anlamak, objeleri kategorize edebilmek, mantık yürüterek cevaplamayı
içerir. Bilişsel gelişimin amacı; soyut şekilde akıl yürütme, varsayımsal durumlar hakkında
mantıksal düşünme, kuralları karmaşık ve daha yüksek yapıda örgütleme olarak görülür.
Piaget’e göre bilişsel gelişim, organizmanın doğumdan ölümüne kadar farklı
basamaklardan geçerek düzenli olarak niteliksel bir değişim içine girmesi olarak tanımlanır.
Bilişsel gelişim de çocukların kendi bilgilerini incelemeleri, denemeleri ve
uygulamaya dönüştürmeleri önemlidir. Burada yetişkinlerin rolü de çok önemlidir.
Bilişsel Gelişimle İlgili Öğeler
1.2.1. Gizil güç
Potansiyel, gerçekleşmeyen ama gerçekleşebilecek olan, saklı olan güç anlamına
gelmektedir. Çocuğun kalıtımla getirdiği ve eğitim yoluyla ortaya çıkacağı düşünülen
yetenekleri ve özellikleri gizil güç olarak isimlendirilir. Kalıtımla gelen doğal yollarla ortaya
çıkan özellikler gizli değildir. Gizil güç eğitim yoluyla ortaya çıkar.
1.2.2. Yetenek
Bireyin bilişsel, duyuşsal ve motor davranışlarla ilgili gizil gücü yetenek olarak
nitelendirilir. Birey; bilişsel, duyuşsal ve motor yetenekleriyle bilgi ve becerileri öğrenir.
Bireyin yetenekleri öğrenmenin, bir meslek edinmenin, bir ürün üretmenin dayandığı gizil
güçtür. Birey, yeteneklerini; öğrenme yoluyla yeterliliğe dönüştürür. Yeterlilik, bireyin
yeteneklerinin iş yapabilecek, uygulama yapabilecek, ürün üretebilecek, eyleme geçebilecek
nitelikte açığa çıkarılmasıdır. Yeterlilik, eyleme geçebilme niteliğidir.
Yetenekli insanlar, bir üretim etkinliği içinde olup hemen fark edilir. Ürettikleri
nicelik ve nitelik açısından, o alanda üretilenlerden üstün ve yeni olma özellikleriyle,
kolayca ayırt edilir. Yetenek, insanlığın ilerlemesi için vazgeçilmezdir.5
1.2.3. Algı
Resim 1.1: Algılama
İnsanın doğumdan itibaren, yaşamı boyunca duyularını kullanarak çevresindeki
bilgileri organize etme, anlama, yorumlama ve yeni durumlara kendini uydurma sürecine,
algı denir. Algılamamız sağlayan, duyu organlarımız olan gözün, kulağın, ağzın, burnun, elin
ve ayağın sağlıklı olması uyarıcılara anlam verilerek, yorumlanması için önemlidir. Örneğin;
yolun karşısından gelen arkadaşımız bize doğru yürümektedir. Açıkça bize doğru yürürken,
bize doğru bakmaktadır. Bizim görüntümüz onun gözüne, retinasına yansımıştır. Biyolojik
yapısı içerisinde göz bu görüntüyü beyne ulaştırmıştır. Beyin burada yapması gereken
duyusal bilginin alınmasından sonra, anlama, seçilme, düzenleme ve yorumlama aşamalarını
gerçekleştirir. Arkadaşımızın bizi fark ederek, selamlamasını bekleriz. Parlak bir ışığın, el
fenerinin ışığı olduğu, ancak algı yoluyla ayırt edilebilir.
Algılamada olgunlaşmanın, öğrenmenin, deneyimlerin, geçmiş yaşantıların,
beklentilerin önemi büyüktür.
Yeni doğan bebeğin görsel algıları, zorunlu algılar ve seçici algılar olmak üzere iki
grupta toplanır. Zorunlu ve seçici algılar karşılaştırıldığında bebeğin zorunlu algılamada her
bir uyarıcıya tek tek ve dikkatle baktığı, seçici algılamadaysa gözün, hedef nesneler arasında
esnek bir şekilde hareket ettiği görülür.
Algılama sürecinde şema, imge ve semboller önemlidir. Şema insan zihninde, çevreye
uyabilmeyi sağlayan davranış ve düşünce kalıplarının çevre ile zihin arasındaki etkileşimi
sonucu ortaya çıkar. İmge duyu organlarıyla alınan duyuların, beyinde kalan izleri olarak
ifade edilir. Algılamadaki görsel imge 2 yaşın sonlarına doğru gelişir. Sembol eşya ve
olayların geçici temsilcileri olarak ifade edilir. Örneğin, bir iletişim sembolü olan kelime,
yazılı veya sözlü kullanılırken, bir müzik parçası, sesle veya bir müzik aletiyle ifade edilir.
Bir olay; bir resimle, şiirle ya da jest ve mimiklerle anlatılır.
Duyu organları yoluyla çocuk, kendisine ve çevresine anlam verir. Doğumdan itibaren
kendi vücudunu çevresinden ayıramayan bir varlık olan çocuk, 3 yaşından itibaren nesneler
hakkında fikirlere sahiptir. Bebek doğduğu andan itibaren ellerini, ayaklarının tanımaya
başlar. Araştırmalara göre bebek ilk yıllarda, zamanının çoğunu çevresini tanımayla geçirir. Çocuk çevresindeki nesnelere uzanır, dokunur, onları ağzına alıp tadına bakar ve koklayarak
incelemeye çalışır. Tüm duyu organlarını kullandığı görülür. Bir ses duyduğunda bu sesi
çıkaran nesne ya da bireyi arar. Gördüğünde, sesle görüntünün birbiriyle ilişkili olduğunu
anlar. Algılamanın gelişmesiyle, tanıdıklara ve yabancılara verilen tepkiler değişir. Çocuk
başta nesneleri, bir bütün halinde görme eğilimindedir. Yaşı ilerledikçe, nesnelerin,
ayrıntılarını ve özelliklerini benzer algılamaya doğru ilerler. Hemen hemen 2 yaşına kadar
çocuk, nesnelerin birbirinden farklı özelliklerini algılayamaz. Örneğin, gördüğü bütün dört
ayaklı hayvanları (köpek, inek, koyun) tanıdığı kediye benzetir. Miyav miyav diye geneller.
Algı hızlı bir gelişme gösterir. Gelişme sırasında değişikliklere uğrar. Bu değişiklikleri
dört grupta toplamak mümkündür.
1.2.3.1. Algıda Seçicilik
Çevremizde çok sayıda uyarıcı vardır. Organizmanın bunların tümünü birden
algılaması zordur. Bu nedenle organizma çevreden gelen uyarıcıların bazılarını seçmesine,
algıda seçicilik denir. Algıda seçicilikte dikkat önemlidir. Dikkat algılamaya hazır olmayı
ifade eder. Biz çevremizde, dikkat ettiğimiz nesneleri ve olayları algılarız. Aynı vitrine
bakan iki arkadaştan gömleğe ihtiyacı olan gömleği, kazağa ihtiyacı olanın kazağı görmesi
gibi... Algılamaya hazır olma da önemlidir. Bu bireyden kaynaklanan bir unsurdur. Kişi, pek
çok uyaran arasından sadece birini ya da birkaçını algılayabilir. Örneğin, bir anne gece
ağlayan bebeğinin sesini duyabilir; ama telefonun sesini duymayabilir. Bu annenin neyi
algılamaya hazır olduğu ile ilgilidir. Güdülenme de algılama için önemli bir etkendir.
Güdülenmeye göre, herhangi bir şeyi algılarken görmek istediğimizi görür, duymak
istediğimizi duyarız. Fazla ve gereksiz bilgileri önemsemeyiz. Seçicilikte önemli etkenlerden
biridir. Önceden algılanan nesne ve olaylar bellekte iz bırakır. Yeni bir algılama olduğunda,
eski yaşantıların bellekteki izleriyle yeni algı birleşerek, bellekte iz bırakır. Uyarıcıların
renkleri, büyüklüğü, şiddeti gibi bazı özellikleri dikkatimizi çeker. Renkli uyarıcılar, renksiz
uyarıcılardan daha çok dikkat çeker.
1.2.3.2. Ayırt Etme Becerisinin Gelişimi
Ayırt etme önceden bir bütün olarak görülen bir nesne ya da durumun, zamanla
parçalarını, ayrıntılarını ve benzer nesneleri birbirinden ayrı kılan özelliklerini, algılama
eğilimi olarak nitelendirilir. Erken çocukluk döneminde çocuk, karmaşık bir şekli bütün
olarak algılar; fakat ayrıntılara dikkat etmez. Altı yaşından sonra ayrıntılara dikkat etmeye,
ayrıntıları birleştirmeye ve bütünleyici bir algılamaya yönelir. Böylece bütünü, parçaları,
parçaların birbiriyle ve bütünle olan ilişkilerini aynı anda algılama gerçekleşebilir. Algı için
ön koşul, şekil ve zemin ayrımıdır. Şekli zeminde, parçayı bütünden ayırtetme ergenliğe
kadar gelişir. Çocuk erken çocukluk yıllarında sesin de ayırt edilmesi gelişimini sürdürür.7
Resim 1.2: Ayırt Etme Becerisi
1.2.3.3. Nesne Kavramı
Çocuk, nesneyle ilgili üç temel beceriyi kazandığında dünyayla
Etkileşimi; etkili, işlevsel ve yetişkininkine benzer olacaktır. Bu beceriler:
Nesne devamlılığı,
Nesne değişmezliği,
Nesne kimliğidir.
Nesne Devamlılığı nesnelerin yer tutan varlıklar olduğuna, algı alanı dışında
olduklarında dahi var olmayı sürdürdüklerine ilişkin bilgidir. Bu kavram, bebek
18 aylık olana kadar çeşitli aşamalarla kazanılır.
Dört aydan küçük bebekler, görme alanı içinde olan ve hareket ettirilen nesneyi
takip eder. Görme alanından çıktığında ilgilerini kaybettikleri ve başka tarafa
döndükleri görülmüştür. Bebek görme alanı içinde olan annesinin hareketlerine
izler; ancak görme alanının dışına çıktığında, anneyi arama eğiliminde
bulunmaz.
Nesnenin varlığını sürdürdüğüne ilişkin ilk düşünceler 4–8 ay civarında görülür.
6 aylık bebek, elinden düşen oyuncağını bir süre arar, kısa bir süre sonra ilgisi
dağılır. 8. aydan sonra, bebek oyuncağı gözünün önünde, bir örtünün altına
saklandığında örtüyü kaldırıp oyuncağını arar. Ancak bebeğin oyuncağı, ilk
saklandığı yerden alınıp başka bir yere saklandığında oyuncağı hala ilk
saklandığı yerde arama eğilimindedir.
12–18 ay civarında, nesneyi en son gördüğü yerde ararlar. Nesnenin sürekliliği
kavramı, 18-24 ay civarında gelişmiştir. Top oynarken sandalye ve masanın
arasından geçerek diğer tarafa ulaşan topu aramadan, diğer masanın arkasına
dolaşarak alır ve oyun oynamaya devam eder. Bebeklerin nesne sürekliliği, kişi
sürekliliğinden sonra gelişir. Bebek annesi gözünün önünden kaybolduğunda
varlığını sürdürdüğünü oyuncağından önce kavrar.
Nesne değişmezliği; uzaklık, yön, bakış açışı değişiklikleri ve ışık gölge gibi
değişik biçim ve durumlarda gördüğü nesnenin ya da insanın aynı nesne ya da
insan olduğu, yani değişmediğinin algılanmasıdır. Nesne değişmezliği, 2-3
yaşlarında gerçekleşir. 2-3 yaşlarından önce çocukların, nesnelerin gerçek
özelliklerine ilişkin fikirleri net değildir. Çocuk uzaktayken küçük görünen bir
bisikletin, yakınlaştıkça büyüdüğünü düşünebilmektedir. Masada bulunan
bardaklar uzaktan küçük, yakından büyük görünmektedir.
Nesne kimliği; nesnenin bir günden diğerine, bir durumdan başka bir duruma
aynı olduğunu tanıma yeteneği olarak nitelendirilir. Bebekler 8–9. aylarda
nesneyi sadece bilinen tek ortamda, tüm ipuçlarıyla birlikteyken tanırlar.
Örneğin; yemek saatinde kendi bardağını tanır. Başka bir ortamda bardağını
tanımayabilir. Bebek 9-10 aylıkken bardağının içinde tanıdık içecek varsa
bardağını her durumda tanır. 10–11. aydayken bardağını, her durumda tanır. 1
yaş ve sonrasında diğer bardakların da bardak olduğunu fark eder ve uygun
şekilde kullanır. Daha sonrada bardaklar kategorisi hakkında fikir geliştirir.
Bardaklar sınıfının üyelerini tanır. Diğer sınıflardan ayırt eder.
1.2.3.4. Ben Merkezcilikte Azalma
Benmerkezcilik, küçük çocuklarda vardır. Herkesin kendisi gibi düşündüğünü,
hissettiğini, kendisinin sevdiği şeyleri, herkesin sevdiğini, kendisinin sevmediği şeyleri de
sevmediğini düşünür. Kendi görüş ve algılarının herkes tarafından aynı şekilde anlaşıldığını
düşünür. Kâğıda çizdiği karalamaların bebek olduğuna inanır ve söyler. Herkesin resmi,
bebek olarak gördüğünü düşünür. Diğer kişilerin resmi, bebek olarak görmemesini
kavrayamaz ve sinirlenir. Bir kâğıda bir şeyler çizer, bunun bir köpek olduğunu söyler ve
herkesin bunu bir köpek olarak gördüğünü düşünür.
1.2.4. Dikkat
Dikkat; dikkat süresi ve dikkat seçiciliği olarak isimlendirilen iki süreçten oluşur.
Yaşla birlikte dikkatin süresinde ve seçiciliğinde değişme olur.
Dikkat süresi, bireyin bir noktaya yöneldiği zaman olarak tanımlanabilir. Odak
noktasının değişmesi de dikkat dağılmasıdır.
Dikkat seçiciliğiyse, odaklanan uyarıcıyı tanıma, belirgin ve temel nitelikleri belirleme
işlemi olarak ifade edilir.
Dikkati uyaran etmenler ikiye ayrılır:
Dış etmenlerde, uyarıcıların gücü dikkati çeker. Parlak bir nesne, yüksek bir ses
dikkat çeker. Tekrarlanan uyarıcılar dikkat çeker. Bir ismi birkaç kez
tekrarlamak gibi. Değişiklik dikkat çeker. Her zaman ses çıkaran, ama çoğu kez
dikkat etmediğimiz saatin tıkırtısı kesildiğinde dikkatimizi çekmesi gibi.
İç etmenler: Bireylerin kendine özgü ilgi ve gereksinimleri vardır. Acıkan
birinin dikkatini yemekler ve yemek kokuları çeker. Dikkat bunlara bağlıdır.
Erken çocukluk dönemde çocukların dikkatleri, seçicilikleri ve dikkat süreleri azalır.
Dört yaşındaki çocuklar, oyun alanında kaybolan oyuncaklarını en son gördükleri ve
kaybolduklarını anladıkları yerlere, sistemli bir şekilde bakarak bulmaya çalışırlar.
Dikkatlerini planlı kullanırlar; fakat detaylı resimler ve yazılı metinler verildiğinde erken
çocukluk dönemi çocuklarının daha başarısız olduğu görülmektedir. Erken çocukluk dönemi
çocukları okul çağı çocukları kadar çevreye dikkat etmezler. Neye dikkat edecekleri
konusunda okul çağı çocukları kadar seçici olmadıkları görülmüştür. Çocuklar büyüdükçe
bir yığının içinden bir resmi, bir nesneyi daha iyi seçerler ve diğer seslere önem vermeyerek
bir sesi ayırt ederler. Çocuklar uyarıcıyı seçmek, dikkatlerini odaklamak için gittikçe artan
bir beceri elde ederler.
Erken çocukluk döneminin çocukları neye dikkat ettikleri veya hatırladıkları
konularında, okul çağı çocuklarından ayrılmaktadırlar. Erken çocukluk dönemindeki
çocuklar, dikkatlerini bilinçli olarak kontrol edecek ve yönlendirecek stratejiye sahip
değillerdir. Okul çağı çocukları, dikkat etmek için bilinçli stratejilere sahip olup seçici
olmaları gerektiğini bilmektedirler.
1.2.5. Kavram Oluşturma
Kavramlar, bilgilerin yeniden düzenlenmesiyle ilgili bir durumdur. Sembol bir olay ya
da nesnenin temsilcisidir. Bir grup olay ya da nesneye ait bir dizi özelliğin temsilcisi
kavramdır. Birbiriyle ilişkili nesne ve olayların ortak yönlerini kavram gösterir. Kavram
oluşturma, sınıflama işlemidir. Çocuk nesnelerin fonksiyonlarını algılar. Zihinde kalan izler
(imge) üzerinde bir takım işler yapar. Soyutlandıktan sonra birbiriyle karşılaştırılarak
birbirine benzeyen, ortak niteliklere sahip olan izler gruplandırılır. Bu gruplar, kavram olarak
nitelendirilir. Örneğin anne kavramı geliştirmede çocuk, annesinin görünüşünü, yüzünü,
saçının rengini, sesini, kokusunu, algılar. Annesini diğer bireylerden ayırmaya başlar.
Anneyle ilgili bilgi, beceri ve deneyimleri arttıkça, çocuk daha iyi bir anne kavramı geliştirir.
Kavram oluşturma yeteneği, insanların nesneleri sınıflandırmalarını sağlar. Mavi
kavramıyla nesneleri, mavi olan ve mavi olmayan olarak ayırabilir.
Kavram öğrenme, ayırt etmeyi öğrenmeyle başlar. Belirli bir özellik ayırt etme
yeteneği aynı özelliğe sahip diğer nesnelere genellendiğinde, kavram öğrenilir.
Kavram öğrenmede, bağlantı kurma da bir yoldur. Bir kelimenin anlamını bilmeden
bazı olaylarla bağlantı kurularak, kelimenin anlamına ilişkin doğru bir fikir geliştirilebilir.
Kavramları öğrenmede tanımlardan yararlanılabilir. Örneğin, çocukların pek çoğu
şahini görmemiş olabilir; fakat şahin kavramına sahiptir. Şahinin resimlerini görmüş ve
kendilerine şahinin bir kuş olduğu, uçan bir hayvan olduğu, tüylerinin bulunduğu söylenmiş
olabilir. Bu da çocuklara doğru bir şahin kavramı verir. Uyarıcılar dikkatli seçilirse, çocuk
iki yaşındayken renk, şekil, hacim yönünden değişen özellikleri gruplayabilir. Üç
yaşındayken yetişkin gibi ölçütlere dayalı olarak sınıflandırma yapabilir. Üç-altı yaşındaki
çocuk, köpekleri atları ve çiçekleri gruplandırmayı başarabilir.
Örneğin, çocuklar giyinip soyunurken giysilerin renkleri, arkası önü vb.; yemek
saatlerinde besinlerin büyüklüğü, soğuk-sıcak, sert-yumuşak, vb. kek; kurabiye yapımı
sırasında ölçü kavramını; temizlik yaparken ıslak-kuru, temiz-kirli gibi kavramları
öğrenebilir. Çocuklarla yapılan etkinliklerden sonra çocuğun bağımsız olarak çalışmalarına
izin verilip iş bitiminde sözel ödüller kullanılmalıdır.
Çocuğa sağlanan zengin uyarıcıların, ilgi ve ihtiyaca uygun olarak düzenlenmesi
gerekir. Onların nesnelerle birlikte deneyim yaşadığında, kavramları öğrenmesi daha kolay
olacaktır; ancak çocukların kavram öğrenmelerine yardımcı olmak için pahalı oyuncaklara
ve malzemelere gerek yoktur. Her evde bulunan tencere, tava, çorap, kaşık ve
mecmualardaki resimlerin hepsi iyi öğretim araçlarıdır.
1.2.6. Bellek ve Hatırlama Gücü
Bellek, bireyin tecrübelerinden edindiği ve öğrendiği bilgileri güvenilir bir biçimde,
tam ve doğru olarak zihinde tutmaya, istenildiği zaman kullanmaya olanak sağlayan yetenek
olarak isimlendirilir. Belleğin güvenilirliğini hatırlama gücü gösterir. Bellek üç yapısal
bileşimden oluşur:
Duyusal kayıt
Kısa süreli bellek
Uzun süreli bellek
Duyusal kayıt, bilgi işleme sürecinin ilk aşamasıdır. Duyular aracılığıyla
çevredeki uyarıcılardan çeşitli bilgilerin seçilerek algılanması, duyusal kayda
gelmesidir. Çevreden alınan uyarıcı, duyu organları yoluyla sinirleri uyarır. Bu
esnada uyarıcının izi yaklaşık bir saniye duyuya kayıt olur. Örneğin, bir kitabın
sayfaları hızla çevrildiğinde sayfalardaki yazı ve resimler gözümüzde iz bırakır.
Bu sırada dikkat ve seçici algı, belirli izlerin kısa süreli belleğe geçişini
sağlarken, diğerleri silinerek kaybolur. Duyusal kayıt anlık bellek olarak da
isimlendirilir. Gelen duyusal bilgileri işleyerek kısa süreli belleğe geçirir.
Kısa Süreli Bellek: Duyusal kayıttaki bilgiler kısa süreli bellek sistemine gelir.
Geçici olarak bilgi depolanır. Kısa süreli belleğe gelen ve tekrar edilerek uzun
süreli belleğe aktarılamayan bilgiler unutulur. Kısa süreli bellekteyken silinen
bilgiler hatırlanmaz. Çocuk ilk olarak bir nesneyi duyularıyla algılar. Bunu daha
sonra kısa süreli belleğe aktarır. Örneğin, çocuğa sıralı olarak gösterilmiş
resimlerdeki hayvanların isimlerini, verilen sıraya göre tekrar etmesi
istendiğinde, tekrarlanıncaya kadar bilgi kısa süreli bellekte tutulur. Hayvanların
isimlerini söylemek için vakit kaybedildiğinde, çocuk tekrar hayvanların
isimlerini sırasına göre duymak isteyecektir. Kısa süreli belleğin bilgiyi kullanma süresi yirmi saniye kadardır. Anaokulu çocuklarının bellekleri kısa
sürelidir.
Kısa süreli belleğe bilgi, duyusal kayıt ve uzun süreli bellekten gelir. Genellikle her
ikisi aynı anda gerçekleşir. Örneğin; birey bir kuş ile karşılaştığında, kuşun imgesi kısa süreli
belleğe geçer, aynı anda uzun süreli bellekten kuşlara ilişkin bilgi araştırılır ve kuşun hangi
tür olduğu belirlenmesi bu durumu açıklar.
Uzun Süreli Bellek: Bilgiler burada uzun süre saklanır. Kısa süreli bellekteki
uyarıcıların tekrarlanarak geldiği, eski bilgilerle örgütlenerek uzun süre depo
edilip, saklandığı yerdir. Uzun süreli bellekteki bilgiler, doğru bir uyarıcı ile
karşılaştığında değişmeden hatırlanır. Kısa süreli bellekteki etkin bilgiler, uzun
süreli bellekte edilgen olur. Uzun süreli belleğin kapasite sınırları belli değildir.
Örneğin, çocuk daha önceden kısa süreli belleğe depo ettiği sıralı olarak
gösterilmiş resimlerdeki hayvanların isimlerini tekrarlar yaparak ve değişik
yaşantılarla da hayvanların isimlerini uzun süreli belleğe aktarır ve saklar. Uzun
süre sonra hayvanın resmini gördüğünde, onu doğru olarak isimlendirir. Kısa
süreli bellekteki bilgilerin uzun süreli belleğe geçmesi için bireyin çabası
gereklidir. Tekrar ve gruplama süreçleri iyi çalıştığında uzun süreli bellekte
depolanan bilgiler istenildiğinde hatırlanır. Bilginin uzunluğu depolama için
önemlidir. Ayrıca bilgilerin örgütlenmiş olması, hatırlamayı çabuklaştırır.
Örneğin, bilgisayarda yazı yazarken elektriklerin kesildiğini düşünürsek, belleğe kayıt
yapmadığımız için bilgiler belleğe kaydolmamıştır. Bilgisayarda yazdığımız yazı, bizim
belleğimizde iz bırakır. Bilgisayarda yazı tekrar yazıldığında bilgileri kaydedersek kısa süreli
belleğe kaydederiz. Dosyalayarak bilgimizi belgelerimizin içine koyarız. İhtiyacımız
olduğunda bu bilgiyi, uzun süreli bellekten dosyaya geri alırız.
1.2.7. Akıl Yürütme ve Problem Çözme
Akıl Yürütme, daha önceden öğrenilmiş bilgileri yeni karşılaşılan bir soruna çözüm
bulabilmek için birleştirme ve düzenleme süreci olarak nitelendirilir. Düşünme semboller
aracılığıyla gerçekleşir. Semboller de olay ve nesne gibi dış uyarıcıları temsil eden
işaretlerdir.
Problem Çözme, iç ya da dış istekler ve çağrılara uyum sağlamak amacıyla
davranışsal tepkilerde bulunma gibi bilişsel ve duygusal işlemleri bir hedefe yöneltmektir.
Problem çözme bir amaca ulaşırken karşılaşılan güçlükleri yenme süreci, olarak14
değerlendirilir. Bilgiyi kullanarak buna orijinallik yaratıcılık ya da hayal gücü eklenerek
çözme süreci tamamlanabilir. Problem çözme bir zaman, çaba, enerji ve alıştırma işi olarak
görülür. Bireyin problem çözmesi amaç, ,ihtiyaç, değer, inanç, beceri, alışkanlık ve
tutumlarıyla ilgilidir. Ayrıca bireyin problem çözmeye yönelmesi, cesareti, isteği ve kendine
güven duygusuyla orantılıdır.
Problem çözme sürecinde en önemli değişken olarak bireyin geçmişini inceleme
eğiliminde görülürlerken, en önemli unsurun bireyin karşı karşıya kaldığı durumu algılama
biçimi olduğunu savunmuşlardır.
Uzmanlar problem çözmede sorunu değerlendirme, kavrama ve çözüme ulaşma
eğilimi görülür. Sorunu kavrayarak çözme, deneme ve yanılma yoluyla çözmeden daha
önemli ve etkilidir. Sorunu kavrama, öğeler arasındaki ilişkinin anlaşılmasını gerektirir.
Örneğin, çocuğun uzanarak yetişemediği bir oyuncağa, bir sopa kullanarak yetişebilmesi, ya
da yüksekteki oyuncağına ulaşmak için sandalyenin üzerine çıkmasıdır.
Yönlendirilmiş düşünce, sembollerin çocuğun davranışını etki altına almasıyla başlar.
Bu nedenle yaşamın ilk yıllarında çocuğun düşünme süreçleri, bazı kısıtlamaların etkisi
altındadır. İlk iki yılda çocuk, nesneleri duyuları aracılığıyla tanımaya çalışır. Nesne
devamlılığı ve nesne değişmezliği kavramının geliştiği görülür. İki yaşın sonuna doğru
çocuk bazı olayların sırasıyla olmasını bekler. Örneğin, paltosunu giydiğinde çocuğun
dışarıya çıkacağını bilmesi, bu dönemde düşünme ve akıl yürütme gelişiminin başlangıcı
olarak kabul edilir.
İki-iki buçuk yaşındaki çocuk denemelerini geliştirir. Bir problemle karşılaştığı zaman
bilgilerine dayanarak çözüm yollarını bulmaya çalışır. 2-4 yaşlarında çocuğun, daha çok
özelden, özele dayanan akıl yürütme yöntemini kullandığı görülür. 3-4 yaşındaki çocuk
herhangi bir şekilde birbirine benzeyen iki objeden birini diğerine neden gösterir. Örneğiin; “
Nehir denize gitmek için oluyor.” diyebilir; fakat çok açıklama yapamaz. 4. yaşın sonlarına
doğru çocuk bulduğu nedenleri hayalleriyle karıştırmaya başlar. Bu özellik 5-6 yaşlarında da
devam eder.
7-8 yaşlarında çocuğun hayalle gerçeği birbirinden ayırmaya başladığı görülür.
Örneğin, bir çocuk sopayı at yapma yerine, gerçek at ister. Çocuk, birçok kavramı
oluşturduğu halde, nesneler somut algılarına dayalıdır. 9-10 yaşlarında çocuk, önceki yıllara
oranla sebep bulma ve sonucu belgelemede daha az hata yapar. Soyut düşünme oluşmaya
başlar. 10-12 yaşlarında çocuğun mantığı, yetişkin mantığı gibidir.
Problem Çözme Sürecindeki Aşamalar:
Problemi Tanılama, kişinin problem hakkında bilgi sahibi olması, problem çözmeyi
kolaylaştırır. Bu aşama, problemi tanımlamayı ve biçim vermeyi kolaylaştırır. Problemle
karşı karşıya gelen bir kişinin ilk yapacağı şey neyin problem olduğunu ortaya koymasıdır.
Problemin tanılanma aşaması, problemin kişinin kendisi için öneminin farkında olmasına
yardımcı olur.
Problemleri Açıklama, problem tanındıktan sonra zaman kazanmak ve eylemin
etkililiğini arttırmak için güçlüğün açıklanması, problemin niteliğinin belirtilmesi ve alanının
bilinmesi gerekir.
Verileri toplama, problemleri doğru bir şekilde çözebilmek için bulunması mümkün
verileri, bilgileri ve materyalleri sağlayacak bütün yolların araştırılması gerekir. Problemlerin
çözülmesine yardım edecek bilgileri toplama çalışmaları ilerledikçe, bireyin problemle ilgili
sorunları kavramasını sağlayacak böylece yeni görüşler ortaya çıkacaktır.
Verileri seçme ve düzenleme, günlük yaşamdaki gerçek problemler açık ve
düzenlenmiş değildir. Problemlerin çözümü için gerekli ve gerekli olmayan bilgiler bir arada
bulunur. Problemi anlamada önemli etmenlerden biri gerekli bilgileri elde etmek, diğeriyse
gereksizleri elemektir. Verileri düzenlemek için fikirler arasında ilişki kurmak gerekir.
Fikirler arasındaki karşılıklı ilişkilerin dikkatle gözden geçirilmesi ve eleştirici bir tarzda
değerlendirilmesi, yeni anlayışların geliştirilmesine yol açabilir. Yeni birleşmelere imkân
verebilir. Problemin unsurlarını yeniden bir düzene kavuşturabilir. Değişik bir görüşün
doğmasına neden olur.
Muhtemel çözüm yollarını belirleme, verilerin çözümlenmesi ve yorumlanmasından
sonra çözüm yolları tespit edilmelidir. Akla uygun bütün çözümler bulunmalıdır. Bütün
çözüm yollarını bulmak en iyi olanı seçme imkânı verir.
Çözüm şekillerini değerlendirme, değerlendirme yapabilmek için seçeneğin
problemi seçmede avantajları ve dezavantajları karşılaştırılır. Her bir çözüm şeklinin
üzerinde düşünülmesi, sonucunun ve etkisinin ne olacağının önceden kestirilmesini sağlar
Çözüm şeklini değerlendirmek ve içlerinden en uygun olanı seçmek, eleştirici düşünme,
nesnel düşünme, hüküm verme gibi yeteneklere sahip olmayı gerektirir. Problem çözme
sürecinin en önemli aşamasını oluşturmaktadır. Araştırmalar, en uygun olan çözümü seçme
yani karar verme durumunu etkileyen iki unsurun olduğunu gösterir. Bunlar:
Fayda değeridir ki, bunlar objektif ya da sübjektif olabilir.
Olası sonuçlardır ki, bunlar objektif ya da sübjektif olabilir.
Çözüm şeklinin uygulamaya konması, problem çözen kimseler kendilerini,
buldukları çözüm şekillerinin sonuçlarını hissederek, gözlemde bulunarak bir şeyler yaparak
deneyebilmelidirler.
Çözüm şeklini değerlendirme, problemlerin çözüm şeklinin uygulamaya
konmasından sonra değerlendirilmesi gerekir. Çözümün değerlendirilmesi, uygulanan
çözümün gerçekten yeterli olup olmadığını sağlar.
Örneğin; spor ayakkabısını giymekte zorlanan bir çocuk, sorunun sıkıca bağlanmış
bağlardan olduğunu fark ettiğinde sorunu tanımlamış olur. Çözümü veya çözümleri fark
edebilme becerisi geliştirir. İki çözüm uygulanabilir. Ayakkabısının bağcıklarını kendisi
çözebildiği gibi bunu onun için yapacak birini de bulabilir. Ayrıca neden-sonuç ilişkisi
örneğin, “Kaleminizi masadan iterseniz düşer.”, “Kaleminizi duvara sürerseniz leke olur.”
gibi problemin altında yatan nedeni anlatır. Bir günde karşımıza çıkan sorunlar hakkında
konuşmak, kazalardan ders çıkarmak da önemlidir. Çocuk yumurtaların mutfakta düştüğünde
kırıldığını görene kadar, yumurtaların neden dikkatli taşınması gerektiğini bilmez. Kazaların
nasıl oldukları, sonuçları, daha sonra olabilecek kazaların nasıl önlenebileceğini yaşayarak
öğrenirler. Kazalar hakkında konuşmak, öğrenme sürecinde etkili olur.
Problemlerin çözümünde çocuklara rehberlik yaparak;
Yaşamını sağlıklı devam ettirebilen,
Başkaları ile sağlıklı ilişkiler kurup sürdürebilen,
Problemlerine çözüm üretebilen,
Kendi kendine yetebilen,
Eleştirel düşünme ve yaşam yönetimi becerileri kazanmış bireyler yetiştirmek
mümkündür.
1.2.8. Yaratıcılık
Toplumun ve insanlığın gelişmesinde yaratıcılık önemlidir. İnsanın belirli bir
yeteneğini ifade eden yaratıcılık, doğuştan getirilen gizil bir güçtür. Her çocukta yaratıcı
olma yeteneği bulunur. Yaratıcılığın sürekliliği, derecesi ve ortaya çıkışı çocuktan çocuğa
farklılık gösterir. Yaratıcılık sayesinde çocuk, olayları kendisine göre yorumlar. Yaratıcılık,
“bilinen bir şeyden yeni bir şey çıkarmak, özgün bir senteze varmak, birtakım sorunlara yeni
çözüm yolları bulmak, daha önceden kullanılmamış ilişkiler arasındaki ilişkileri kurmak ve
böylece yeni bir düşünce şeması içinde yeni yaşantı, deneyim, fikir ve ürünler ortaya
koymak” olarak tanımlanır. Yaratıcı düşünmenin yaşamımızdaki en önemli işlevi,
karşılaştığımız sorunları çözebilmektir.
Yaratıcı bir kişide; merak, sabır, buluşlar yapma yeteneği, orijinal ve bağımsız
düşünme, deney ve araştırmalar yapabilme, sentezci yargılara varabilme yeteneği bulunur.
Yaratıcı kişiler gözlemlendiğinde, kendilerine güvenir, kendi kendilerini idare eder,
karmaşıklığı sever, baskı ve sınırlara tahammül edemezler.
Yaratıcı olmak için, dahi olmak gerekmez. Yaratıcılık yeteneği çeşitli nedenlerle
köreltilmiş olsa bile, yaşam deneyimleri ve özel programlarla yeniden kazanılabilir,
güdülenebilir ve geliştirilebilir. Yaratıcılık doğuştan getirilen bir yetidir. Yaratıcılık insanlara
özgüdür. Her birey yaratıcı olma şansına sahiptir. Her birey az ya da çok, yaratıcı davranış
sergileyebilir. Bireylerin sahip olduğu yaratıcı düşünce ve davranışlardaki yoğunluğun
farklılıkları kalıtıma, kültür ortamına, eğitim ve öğretime bağlı olarak değişir.
Yaratıcılığın ortaya çıkıp gelişmesi, çocuktan çocuğa farklılık gösterir. Her çocuğun
yaratıcılığı kendine özgü bir özellik gösterir. Onu kendi özellikleri içinde değerlendirmek
gerekir.
Bebeklik döneminde, özellikle ilk yıllarda yaratıcılık annenin bebeği ile oynadığı
oyunlar sırasında kendini gösterir. Yaratıcı davranışların ortaya çıkıp gelişmesinde en büyük
rolü, bebeğin anne ve yerini tutan kişiyle olan ilişkisi oynamaktadır. Bebek konuşmadan
önce elleriyle, kollarıyla şekiller çizerek sevincini, açlığını ve duygusal durumunu anlatmaya
çalışır. 1 yaşındaki çocuk çevresindeki malzemeye tam anlamıyla egemen değildir. El
çırpma, vurma, eşyaları atma gibi harekete dayanan oyunlar oynar. 2 yaşında, nesneleri
tanımaya, özelliğine göre kullanmaya ve çevresini keşfetmeye başlar. 2-4 yaşlarında çocuk,
kültürel sembolleri öğrenir. Bu devrede çocuğun kelime hazinesi hızlı bir şekilde gelişir. 5-6
yaşlarında çocuk, kültürel sembollerle oynamaktan hoşlanır. Sanatçı gibidir. Çocuk
hikâyeler yaratır, resimler çizer ve çeşitli yaşam biçimlerini dramatize eder. Çocukta tanıma,
seçme, bağıntı kurma, onaylama ve anlam çıkarma yetenekleri tam olarak gelişmediği
görülür.
6-9 yaşlarında çocuk, el becerileri yönünden gelişmiştir. Çocuk ince işlerle uğraşır,
bazı dekoratif ürünler yapar. Bu dönemde çocuk hala oyuncaklarla oynar. 9-12 yaşlarında
çocuğun çözümsel davranışlarının geliştiği görülür. Bu yıllarda çocuğun kendini anlatma
gücüne olan güveni sarsılır. Yaratıcı etkinliklerde becerikli değildir. Sanatsal yaratma ilk kez
15 yaşında kendini gösterir.
Anne baba ve eğitimcilerin, çocukların yaratıcılık gelişimini ve yaş düzeylerine göre
gösterdikleri yaratıcı düşünme özelliklerini bilmesi, onlara rehberlik yapma açısından
gereklidir. Çocukların özelliklerini bilen anne baba ve eğitimciler onları daha iyi anlar, ilişki
kurar ve daha iyi eğitim verir. Yaratıcılık sevgi, güven ve özgürlük ortamında gelişir.
Çocuğa çeşitli resimler verip yorumlatma, su bardağı gibi çok bilinen nesneler için değişik
kullanım yerleri düşünme vb. etkinlikler düzenlenebilir.
Çocuğu yaratıcılığa yönelten etkinlikleri planlarken pahalı oyuncaklara gerek yoktur.
Tahtaların, kovaların, şişelerin, eski giyim eşyalarının, çevredeki çeşitli materyallerin
kullanılması, yaratıcılığı desteklemede daha önemlidir. Çocukların kendi kendine yapıp
bozarak, takarak, üst üste koyarak, oynayabileceği oyuncaklar verilerek ve bu oyuncaklarla yeni ürünler, eserler yaratmasını sağlayan etkinlikler ve ortamlar sunulmalıdır. Çıkan
ürünlerdeki yenilik, orijinallik yani yaratıcılık pekiştirilmelidir. Çocuklara böyle imkânlar
sunarak, etkinlikler planlayarak yaratıcılıklarını desteklemek mümkündür.
Yaratıcılığa Bir Hikâye ile Örnek Verecek Olursak;
Bir zamanlar küçük bir çocuk okula başlamış. Çocuk çok küçük, okulsa oldukça
büyükmüş; fakat çocuk bahçeden sınıfa gidilecek yolu öğrendiğinde mutlu olmuş. Bundan
sonra okul ona daha önceki gibi büyük görünmemeye başlamış.
Bir sabah küçük çocuk okuldayken öğretmeni seslenmiş. “Bugün çiçek resmi
çizeceğiz!” bunun üzerine küçük çocuk çok sevinmiş. Zaten resim yapmayı çok seviyormuş.
Her türlü resmi yapabilirmiş. Aslanlar, kediler, kaplanlar, tavuklar, inekler, trenler, tekneler,
otomobiller… pastel boyayı çıkarmış ve çizmeye başlamış; fakat öğretmeni “Bekleyin! Daha
başlamayın!” diye seslenmiş. Herkes hazırlanana kadar beklemişler. “Şimdi” demiş
öğretmeni, “Çiçek resmi çizeceğiz!” Küçük çocuk çok sevinmiş. Birbirinden güzel renkli
çiçekler yapmaya başlamış. Pembe, turuncu ve mavi rengârenk çiçekler. Ancak öğretmeni,
“Bekleyin, ben size nasıl yapacağınızı göstereceğim!” demiş. Hemen bir çiçek resmi çizmiş.
Bu çiçeğin sapı yeşil, gövdesi kırmızıymış. “İşte böyle! Tamam, şimdi başlayabilirsiniz.”
demiş. Küçük çocuk öğretmenin çizdiği çiçeğe bakmış, sonra da kendi çizdiği çiçeğine…
Kendi çizdiği çiçeği daha çok sevmiş; ama bunu söyleyememiş öğretmenine ve hiç kimseye.
Kâğıdın öteki yüzünü çevirmiş ve öğretmenin çizdiğine benzer bir çiçek çizmiş. Yeşil saplı,
kırmızı renkli bir çiçekBaşka bir gün öğretmeni, “Bugün hamur çalışacağız!” demiş. Küçük çocuk yine çok
sevinmiş. Hamurla oynamayı seviyormuş. Hamurdan çeşitli nesneler yapabilirmiş, pastalar,
yılanlar, kardan adamlar, filler, kediler, arabalar, kamyonetler… Hamuru yoğurmaya şekil
vermeye başlamış küçük çocuk; ama öğretmeni, “Bekleyin! Daha başlamayın!” diye
seslenmiş. Yine herkes hazır olana kadar beklemişler. “Şimdi” demiş öğretmeni, “Tabak
yapacağız.” Küçük çocuk yine çok sevinmiş. Tabak yapmayı seviyormuş. Çeşitli renkler ve
şekillerde çeşitli tabaklar yapmaya başlamış; fakat öğretmeni, “Bekleyin, ben size tabağın
nasıl yapılacağını göstereceğim.” demiş. Herkes derin bir tabak nasıl yapılır öğrenmiş. “İşte
böyle! Tamam! Şimdi başlayabilirsiniz.” demiş öğretmeni. Küçük çocuk bir öğretmenin
yaptığı tabağa bakmış bir de kendi yaptığı tabağa Kendi yaptığı tabağı daha çok beğenmiş;
ama bunu hiç kimseye söyleyememiş. Hamurunu top haline getirmiş ve öğretmeninkine
benzeyen bir tabak yapmış. Bu derin bir tabakmış. Nihayet küçük çocuk beklemeyi ve
izlemeyi öğrenmiş. Öğretmeninkine yaptığına benzer şeyler yapmayı da. Küçük çocuk çok
geçmeden kendine has şeyler yapamaz olmuş.
Daha sonra küçük çocuk ve ailesi başka bir şehre taşınmışlar. Küçük çocuk başka bir
okula gitmeye başlamış. Bu okul diğer okullardan daha büyükmüş. Sınıfa ulaşmak için
bahçeden yürümek, büyük basamaklardan çıkmak, uzun bir koridordan geçmek
zorundaymış. Daha ilk gün öğretmen, “Bugün bir resim çizeceğiz” demiş. Küçük çocuk
çok sevinmiş ve öğretmeninin haydi şimdi başlayın demesini beklemiş; fakat öğretmeni
hiçbir şey söylememiş. Sadece sınıfın içinde öğrencilerin arasında dolaşmış. Küçük çocuğun
yanına geldiğinde, “Resim çizmek istemiyor musun?” diye sormuş. “İstiyorum.” demiş
küçük çocuk, “Ne çizeceğiz?” öğretmeni, “Buna sen karar vereceksin” demiş. “Nasıl
çizeceğim?” demiş küçük çocuk. “Nasıl istersen öyle çizebilirsin” demiş öğretmeni. “Hangi
renkle boyayacağız?” diye sormuş yine küçük çocuk. “Hangi rengi istersen onunla
boyayabilirsin.” demiş öğretmeni. “Eğer herkes aynı resmi çizerse, aynı renkle boyarsa,
kimin yaptığını nasıl anlayabilirim?” diye sormuş öğretmeni. “Bilmiyorum.” demiş küçük
çocuk.
Bir çiçek yapmaya başlamış, yeşil saplı kırmızı bir çiçek! Daha sonraki günlerde
özgün, birbirinden güzel, rengârenk çiçekler yapmış.
Scamper, yaratıcı düşüncenin geliştirilmesinde kullanılan uygulanması kolay,
eğlenceli bir beyin fırtınası yöntemi olarak ifade edilir. Çocuklara farklı düşünme, hayal
kurma sezgilerini kullanarak özgün ürünler ortaya koyma şansı tanır. Scamper bir nesneye
yöneltilen düşünme yöntemi serisidir. Tek bir nesne seçilerek beyin fırtınası yolu ile nesne
değiştirilip geliştirilir. Öykü, masal ya da şiirlerde kullanılabilir. Bu yöntem bazı sorular
sorulması gerektiğini önermiştir. Yer değiştirme, birleştirme, uyarlama, değiştirme büyütme
küçültme, diğer kullanılanların yerine koyma amacını değiştirme, yok etme, çıkarma, tersine
çevirme ya da yeniden düzenleme çeşitleri vardır. Scamper örneğin, bir elbise askısının
yerine başka ne kullanılabilir? Bir elbise askısı ile neyi birleştirirsek daha gelişmiş bir elbise
askısı elde ederiz? Bir elbise askısını daha başka özel bir duruma nasıl sokabiliriz? Elbise
askısının görüntüsünde, şeklinde ya da renginde nasıl bir değişiklik yapılabilir? Elbise
askısını daha başka ne amaçla kullanabiliriz? Elbise askısından neleri çıkarabiliriz? Elbise
askısı başka nasıl tasarlanabilir? gibi soruları içererek yaratıcılığı geliştirir. Örneğin ;
Çocuklarla soğan deneyini yaptıktan sonra,
Öğretmen: “Sizler soğan olsaydınız, ne renk soğan olmak isterdiniz?
Ayşe: “Pembe” Kaya: “Sarı” Nalan : “Kırmızı”
Öğretmen: “Soğanın köklerini yukarıda kalacak şekilde diksek ne olurdu?”
Gül : “Toprağın altına giderdi. (tersine çevirme ya da yeniden düzenleme)”
Öğretmen : “Haydi şimdi size bu soğanın resminizi çizmenizi istiyorum.” diyerek
çocukları yönlendirir. Yaratıcılık özelliği yetişkinlerde koşulluyken, çocuklarda koşulsuzdur.
Çocukların bu yaratıcılık özelliğinden reklâm sektöründe de yararlanılmaktadır.
Wallach ve Kagan zekâ ve yaratıcılığı incelemek amacıyla çocuklar üzerinde
yaptıkları bir araştırmada, geliştirdikleri yaratıcılığı ölçme testinden, elde edilen sonuçlarla
zekâ testinden elde edilen sonuçları karşılaştırmışlar ve çocukları dört gruba ayırmışlardır:
Zekâ ve yaratıcılık düzeyi yüksek olanlar,
Zekâ ve yaratıcılık düzeyi düşük olanlar,
Zekâ düzeyi yüksek; fakat yaratıcılık düzeyi düşük olanlar,
Yaratıcılık düzeyi yüksek; fakat zekâ düzeyi düşük olanlar,
Zekâ ve yaratıcılık düzeyi yüksek olanlar, uyumlu, başarılı
arkadaşları tarafından
değerli bulunan çocuklar olduğu saptanmıştır. Kendilerini denetleme ve rahat bir şekilde
davranmada iyi oldukları, hem yetişkinlere hem de çocuklara uyan davranışlarda
bulundukları gözlenmiştir.
Zekâ ve yaratıcılık düzeyi düşük olanlar, kendilerine güvenleri az, arkadaşları
tarafından kabul edilemeyen çocuklar olduğu bulunmuştur. Bu çocuklar kendilerini bazen
spora, bazen saldırganlığa yöneltmişlerdir. Başarılı arkadaşlarını taklit ettikleri görülür.
Zekâ düzeyi yüksek; fakat yaratıcılık düzeyi düşük olanlar, sakin, içe kapanık,
arkadaşlarıyla ilişki kurmada güçlükler yaşayan çocuklar olduğu gözlenmiştir. Enerjillerini21
akademik çalışmaya yönelttiklerini, duygusal ve okula çok düşkün oldukları, başarısızlığı
kabul edemedikleri saptanmıştır.
Yaratıcılık düzeyi yüksek, fakat zekâ düzeyi düşük olanlar, güven duygusundan
yoksun, endişeli ve tedbirli çocuklar olduğu bulunmuştur. Arkadaş ilişkilerinin az olduğu,
ortamı sık sık bozdukları, akademik başarıda yetersiz, rahat bir ortamda yaratıcı ve mutlu
oldukları görülmüştür.
Yaratma Sürecinde Dört Dönem Etkilidir:
Hazırlık Dönemi: Bu dönem belli bir yaratıcılık sürecini içine alacak bütün geçmiş
yaşam deneyimlerini kapsar. Birey sorun durumunu anlar. Sorunu çözmek için malzeme
toplar, araştırma yapar, çeşitli kaynakları inceler ve sorunu çözmeye çalışır.
Bekleme Dönemi: Sorun konusunda edinilmiş bilgiler örgütlenir. Kişi sorun çözmeye
çalışırken ilerleme yapmıyor gibi görünür. Bu dakikalar ya da yıllar sürebilir.
İçe Doğuş Dönemi: Bu dönem, fikir verme, esinlenme, ya da düşüncenin açığa çıktığı
dönem olarak adlandırılır. Birey aradığınıbirden bire bulur. Arşimet’in hikâyesi buna en iyi
örnektir.
Veri Değerlendirme Dönemi: Aniden ortaya çıkan yeni fikir, sorun durumuna
uygulanır. Birey düşüncesini ve çözümünü kontrol eder, test eder, eleştirir, eksiklerini
tamamlar. Yeni fikir uygun olmadığında süreç tekrar başlar. Bazen bulunan yeni fikir, küçük
değişikliklere uğratılarak çözüme ulaşılır.
1.3. Zekâ
Bilişsel gelişim ve zekâ birbirinin destekleyicidir. Bilişsel etkinlikler, zekâ gelişimine
katkı sağlar. Zekâ düzeyiyse bilişsel etkinliklerin ürünü ile ilişkili olarak ortaya çıkar.
Çocukların hepsinin gelişimsel becerileri, temel düzey olarak aynı yaşta aynı oranda
gelişmeyebilir. Bazı çocuklar herhangi bir yaşta, diğer çocuklara oranla daha avantajlı22
olabilir. Bu çocuklar, yaşıtlarından daha erken konuşabilir, matematiksel ve mantıksal
işlemleri daha çabuk anlarlar, daha kolay hatırlarlar. Çocukluktaki bu ilerlemeler ve bilişsel
düzeydeki temel değişiklikleri zekâ olarak ifade edilen bir kavram olarak karşımıza
çıkmaktadır.
1.3.1.Zekânın Çeşitli Tanımları
Zekâ, insan beynini karmaşık yeteneğini ortaya koyar. Zihnin birçok yeteneğinin
uyumlu çalışması sonucu ortaya çıkan yetenekler bileşenidir. Yeteneklerin uyumlu ve
birbiriyle ilişkili çalışması sonucu, zihinsel fonksiyonlar yürütülür. Zekâ kendini bireyin
davranışlarında gösterir. Bilinçli olan her davranışın ürünü zekâdır. Zekâyı tanımlamak için
şu kelimelerin “sonuçları olumlu olma yeteneğine sahip olma”, “hemen ve çabuk öğrenme”,
“sebat”, “yaratıcı hayal gücü”, “iyi bir şekilde duygusal ve estetik ayrıştırma yeteneği”
kullanılması önerilmektedir.
Binet’e göre zekâ, iyi akıl yürütme, iyi hüküm verme ve kendi kendini aşma kapasitesi
olarak açıklanmıştır.
Weshler’e göre zekâ, “Bireyin amaçlı davranma, mantıklı düşünme ve çevresiyle
ilişkilerinde etkili olma kapasitesinin tümüdür.” diye tanımlanır.
Thorndike’a göre zekâ, “Birçok düşüncesel yeteneklerin karışımından meydana gelir.”
Thorndike zekâyı üçe ayırarak inceler. Bunlar:
Mekanik Zekâ: Alet, cihaz kullanma ve makine işletebilmede bu zekâ etkindir.
Sosyal Zekâ: İnsanları anlama, kişiler arası ilişkileri görüp bunlara göre davranabilme
gücüdür.
Soyut Zekâ: Sözcükler, sayılar, formüller gibi sembollerle düşünmede, bilimsel
ilkeleri kavramada bu zekâ etkindir.
Piaget zekâ için katı, bağlayıcı ve sınırlı tanımlar vermekten kaçınmıştır. Piaget’e göre
zekânın özellikleri şunlardır:
Zekâ, biyolojik uyumun özel bir halidir. Bu uyum bireyin çevresi ile etkileşim
kurmasını yardım eder.
Zekâ bir çeşit dengedir. Zihinsel yapı ile çevre arasında devamlı olarak gelişen,
yenilenen dinamik bir dengenin ifadesi olarak görülür.
Zekâ yaşayan ve eylemlerde bulunan zihinsel işlemler sistemidir. Bilgi edinmek için
eylem gereklidir. Çocuklar eylemlere girişerek, çevresini keşfedecek ve bir şeyler
öğrenecektir. Bütün bu tanımlara dayanarak zekâ “bireyin sahip olduğu beden, sosyal yetenek ve
fonksiyonlarının bütünleşerek oluşturduğu çok yönlü öğrenme, öğrenilenlerden yararlanma,
uyum sağlama ve yeni çözüm yolları bulabilme yeteneği” olarak tanımlanabilir.
1.3.2. Zekâ Bölümleri
6 yaşından küçük, problemi olduğu düşünülen çocuklar için uygulanan diğer
değerlendirme aracıysa Ankara Gelişim Tarama Envanteridir. 6-16 yaş grubu çocuklar ve
ergenler için ülkemizde kullanılan Weschler Çocuklar İçin Zeka Testi’dir.
Zeka testleri çocuğun olası akademik başarısı hakkında fikir vermekte; ama
yaratıcılık, motivasyon, duygusal durum uyum becerileri, motor yetenek hakkında bilgi
vermemektedir.
1.3.3. Zekâyı Belirleyen Faktörler
Zekâyı belirleyen faktörler kalıtım ve çevredir.
Kalıtım: Zekâ doğuştan gelen bir özelliktir. Büyük ölçüde kalıtımın etkisiyle
belirlenir. Kalıtım, zekânın kapasitesinin şekillenmesinde önemli bir role sahiptir. Çocuğun
zekâ potansiyeli anne babasının zekâ potansiyeline benzerdir. Gebelik süresince annenin iyi
beslenmesi, bebek doğduktan sonra bebeğin yeterli ve dengeli beslenmesi zekâ gelişimini
olumlu yönde etkilemektedir. Zekânın üzerinde genetiğin rolü büyüktür; fakat sadece
genetikle açıklanamaz. Çevrenin de etkisi vardır.
Çevre: Çocuk doğuştan getirdiği zihinsel potansiyelini kullanmak ve yeteneklerini
geliştirmek için zengin uyarıcılarla donatılmış bir çevreye ihtiyaç duyar. Zengin uyarıcılı
çevrenin zekâ bölümünü bir miktar arttırdığı gözlenmiştir. Zekânın, çevre etkileri ile artı,
eksi yaklaşık on, onbeş puan fark edebileceği öne sürülür. Örneğin, orta sosyo-ekonomik
düzeydeki zekâ bölümü 100 olan bir kişi, olumsuz çevresel koşullar içinde yetişecek olursa
zekâ bölümü 85’e düşerken, aynı zekâ bölümüne sahip bir kişi, zengin uyarıcılı bir çevrede
yetişecek olursa zekâ bölümü 115’e kadar yükselebilir. Zekâ gelişiminin hızlı olduğu erken
çocukluk döneminde çevresel uyarıcıların önemi büyüktür.
Zekânın gelişmesi ilk yıllarda hızlıyken, sonraki yıllarda yavaşlar. Genel olarak
zekânın %75’i ilk 4 yaşta gelişmekte, 25 yaşına kadar gelişimini sürdürmekte, sonra
duraklamakta, yaşlılık dönemindeki fizyolojik değişimlerle birlikte gerilemektedir.
Araştırmalar, çocuklarıyla ilgili ve sorumluluklarının bilincinde olan anne babaların
çocuklarının daha zeki olduğunu ortaya koymaktadır. İlk doğan çocukların ailelerinde
gördükleri yoğun ilgi nedeniyle diğer kardeşlerinden daha zeki olduğu ileri sürülürken, farklı
koşullarda yetişen tek yumurta ikizlerinin zekâlarındaki farklılıkların arttığı, daha sonra aynı
aile tarafından evlat 1.3.4. Zekânın İnsanlar Arasındaki Dağılımı
Toplumdaki bireylerin zekâ düzeyleri çan eğrisine uygun şekilde dağılım gösterir.
İnsanların sahip olduğu zekâ düzeyleri ortalama 100 olmak üzere, 90 ile 110 arasında
değişme gösterir.edinildiklerinde zekâ düzeylerinin benzeştiği savunulmaktadır.
Bireylerin %50’sini normal zekâya sahip olduğu söylenebilir. Çan eğrisinin bir ucunda
zihinsel engelli çocukların, diğer ucunda da üstün zekâlı çocukların yer aldığı görülür.
1.3.4.1. Zihinsel Yetersizliği Olan Çocuklar
Zihinsel yetersizlik, gelişim süreci içinde genel zekâ fonksiyonlarının normalin
altında olması, öğrenme ve sosyal uyum sağlayıcı davranışlarda bozukluğun görülmesi
olarak tanımlanır. Zekâ bölümü puanları 70 ve altındadır. Bu çocukların eğitimlerindeki
temel amaç, bağımsız yaşama becerilerini, kapasiteleri ölçüsünde geliştirmektir. Zihinsel
yetersizliği olan çocukların, zekâ yetenekleri kronolojik yaşlarının altındadır. Bu çocuklarda
şu özellikler görülür:
Geç ve güç öğrenme,
Dikkatleri dağınıklığı,
Kısa süreli belleklerinde problem olması,
Dil ve konuşma bozuklukları,
Kişilik ve sosyal özelliklerinde problemler görülür.
Hafif Derecede Zihinsel Yetersizliği Olan Çocuklar
Eğitilebilir zihinsel yetersizliği olan çocuklar olarak da isimlendirilirler. Zeka bölümü
puanları 51-70 arasındadır. İlköğretime başlayıncaya kadar fark edilmezler. Bu çocuklar,
ihtiyaçları doğrultusunda bireysel olarak ayrı bir sınıfta, ekstra eğitimsel destek alabilecekleri
bir özel eğitimci ve beraberinde bir sınıf öğretmeni ile eğitim programlarını sürdürmektedir.
Okulda, özellikle akademik çalışmalarda güçlük çekerler. Bu çocuklar okuma, yazma,
matematik gibi temel akademik becerileri elde ederlerken, özbakım becerilerini
öğrenebilirler. Yetişkinlikte geçimlerini sağlayabilecek bir iş becerisine sahip olabilirler.
Orta Derecede Zihinsel Yetersizliği Olan Çocuklar
Öğretilebilir çocuk olarak da isimlendirilirler. Zeka bölümü puanları 36-50
arasındadır. Erken çocukluk döneminde yetersizlikleri fark edilir. Yaşları ilerledikçe yaşıtları
olan diğer normal çocuklarla bilişsel, sosyal ve motor gelişimindeki farklılıkları belirgin
olarak artmaktadır. Hafif derecede zihinsel yetersizliği olan çocuklara göre, fiziksel
yetersizlik ve davranış problemleri daha yaygındır. Bu çocuklara, devam ettikleri okulların
gerekli her tür materyali kapsayan özel sınıflarda, çok iyi planlanmış eğitim programları
aracılığı ile günlük yaşam becerileri öğretilmektedir. Akademik konularda ikinci sınıf
düzeyinin üzerine çıkamayan bu çocukların öğrenmeleri yavaş, kavramlaştırma yetenekleri
çok sınırlıdır. Çocuklara günlük yaşamda sık karşılaşılan temel sözcükler, bazı fonksiyonel
okuma becerileri (basit yemek tarifleri, reçeteler gibi…) temel sayı kavramları öğretilebilir.
Ağır Derecede Zihinsel Yetersizliği Olan Çocuklar
Hemen hemen her zaman doğumda ve doğumdan kısa süre sonra fark
edilebilmektedir. Zeka bölümü puanları 21-35 arasındadır. Erken çocukluk döneminde motor
gelişimleri zayıf olan bu çocukların, az konuştuğu, sözel iletişimlerinin az geliştiği ya da hiç
gelişmediği görülür. Kendilerine bakmayı ve temizliklerini sınırlı bir şekilde başarabilen bu
çocuklar bakımları için yaşam boyu yetişkinlere bağımlıdır. Ağır derecede zihinsel
yetersizliği olan çocukların bireysel eğitiminde özbakım, tuvalet eğitimi, giyinme, yeme
içme iletişim becerileri üzerinde odaklanma olmuştur.
Derin Zihinsel Yetersizliği Olan Çocuklar
Zekâ bölümü puanlarında 20’nin altındadır. Doğuştan gelen bedensel bozukluklar sık
görülmesi nedeniyle uzun yaşamadıkları ileri sürülür. Tuvalet eğitimi ve beslenmeye çok az
tepki verir; kişi, kişisel ihtiyaçlarını karşılayamaz, hareket yeteneği sınırlıdır veya diğer
kişiye bağımlıdır.
1.3.4.2. Üstün Zekâlı ve Üstün Yetenekli Çocuklar
Üstün zekâlı çocuklar, geçerli ve güvenilir zekâ testlerinden sürekli olarak 120 ve
daha üstünde zekâ bölümü puanı alan ve akranlarının %98’inden üstün olan çocuklar olarak
tanımlanır.
Üstün özel yetenekli çocuklar, zekâ testlerinden sürekli olarak 110-120 ve daha
üstünde zekâ bölümü puanı alan, müzik resim ve diğer güzel sanatlar ile fen ve teknik
alanlarda akranlarının %99’undan üstün olan çocuklar olarak tanımlanır.
Milli Eğitim Bakanlığı Özel Eğitim Konseyindeki, Üstün Yetenekli Çocuklar Ve
Eğitimleri Komisyonu Raporunda üstün zekâ ve üstün özel yetenek kavramları üstün yetenek
başlığı altındadır. Rapora göre, üstün yetenekli genel ve/veya özel yetenekleri açısından
akranlarına göre yüksek düzeyde performans gösterdiği, konunun uzmanları tarafından
belirlenmiş kişilerdir.
Üstün yeteneklilik, insan özelliğinin üç temel öbeği arasındaki ilişkiden meydana
gelir. Bunlar; yetenek (Genel yetenek, özel yetenek) yaratıcılık ve motivasyondur. Üstün
yetenekli çocuklar bunların bileşimini geliştirme yeteneğine sahip ve bunları insan
performansının değerli alanlarından birinde kullanabilenler olarak ifade edilir.
Üstün yetenekli çocuğun özellikleri şunlardır:
Bebeklikte olağanüstü hareketli olur, gelişimsel dönüm noktalarında (yürüme,
konuşma vb.) hızlı ilerler, hızlı öğrenir ve kavrar, zihinsel merak vardır, problem çözmekten
hoşlanır ve problemleri orijinal yolla çözerler, bilime eğilimleri vardır ve sürekli soru sorar,
okula başlamadan önce okumayı öğrenebilir, öğrenmeden hoşlanır, dilini güzel kullanır ve
sözcük kapasitesi nitelik ve nicelik yönünden üst düzeydedir, güçlü belleğe sahiptirler,
genelleme ve soyutlama yaparak bilgisini diğer alanlara aktarabilir, ilgi duydukları konularla
uzun süre uğraşır, gelişmiş hayal gücüne ve artistik yeteneğe sahiptir, yaratıcıdır, iyi
gözlemcidir, bağımsız çalışma yeteneğine sahiptir, karmaşık yönergeleri kolayca izler. Üstün
yetenekli çocuk, bütün bu özellikleri bir arada göstermez. Bu özellikler yönünden kendi
içlerinde gelişim alanlarında bireysel farklılık gösterirler. Örneğin, 7 yaşındaki üstün
yetenekli bir çocuk, 10 yaşındaki bir çocuğun zekâ gelişimini gösterirken, 9 yaşındaki bir
çocuğun dil gelişimini, 8 yaşındaki bir çocuğun sosyal gelişimini gösterebilir. Üstün28
yetenekli çocukların 3-8 yaşları arasında erken tanılanmaları, en elverişli düzeyde eğitim
almaları için önemlidir.
Üstün yeteneklilik tipleri genel zihinsel yetenek, özel akademik yetenek, yaratıcı ve
üretken düşünce, liderlik yetene şeklinde
tanımlanır.
Üstün yetenekli çocukların bu yeteneklerini geliştirmede kendi ilgi ve yetenekleri
doğrultusunda farklılaştırılmış programlara ihtiyaçları vardır. Üstün yetenekli çocukların
eğitimleri aşağıdaki modeller uygulanır.
Hızlandırma: Okula erken başlama, sınıf atlama, birkaç sınıfı birleştirme, kurslar
alma ve seminerlere katılma, gibi pek çok şekilde uygulanır.
Zenginleştirme: Çocuk takvim yaşına uygun olan sınıfta yaşıtlarıyla beraberdir. En
çok ilgi gören modellerden biri olan zenginleştirmede, çocuğun ilgi ve ihtiyaçlarını
karşılamak için özel ödevler, sınıf dışı projeler, kol çalışmaları gibi etkinlikler yapılır.
Özel gruplandırma: Küme gruplandırmaları, özel bir sınıfta gruplandırma, kaynak
merkezlerinde gruplandırma, olarak geniş çaplı eğitim hizmetleridir.
1.4. Piaget’e Göre Bilişsel Gelişim Kuramı
Resim 1.9: Piaget29
Bilişsel yapı, çocuğun durumunu anlamak için kullandığı birbiriyle ilişkili anılar
düşünceler, stratejilerin oluşturduğu bir bütün olarak değerlendirilir. Piaget kuramının büyük
bir kısmı, şema kavramı etrafında tasarlanmıştır. Şema, çevreyi anlamak ve cevap vermek
için düzenlenen hareketlerin temelini oluşturan bilişsel bir yapıdır. Şema düzenlenmiş
davranış kalıplarını içerir. Çocuklar farklı şemalara sahiptir. Çocuklar büyüdükçe şemaları
değişir. Yeni doğan bebeklerin şemaları büyük oranda içsel reflekslerden, dünyayı tanıma ve
anlamaya yönelik fiziksel hareketlerden ibaretken, çocuk büyüdükçe ve deneyim kazandıkça
zihinsel etkinliklere bağlı şemalara geçer. Piaget zihinsel şemalara operasyon ismini verir.
Örneğin, bebek başlangıçta küp blokları, emme şeması olarak algılarken, büyüdükçe onları
birbirine vurabileceğini, üst üste koyabileceğini, köprü yapabileceğini kavrayarak yeni
şemalar içinde küp blokları algılamaya devam eder.
Adaptasyon, bireylerin çevrelerine uyma şeklidir. Piaget adaptasyonla ilgili
düşüncelerini, insanların çevreyle olan etkileşimlerini gözlemleyerek oluşturmuştur.
Çevreyle olan etkileşim, bireyde değişmeye neden olabilir. Bilişsel gelişim süreci içindeki
çocuklar, çevrelerine adapte olmayı sürdürürler. Örneğin, çocuk ulaşamayacağı bir oyuncağa
dokunmak için ona doğru hareket eder ya da yardım ister. Nesneye doğru hareket etmesi
çocuğun konumunu değiştirmesine neden olurken, çocuğun çevreye adapte olduğunu
gösterir. Çocuk yeni bilgiler kazandıkça, adaptasyon şekillenir. O halde adaptasyonu (uyum),
çevreye uyum sağlamak için organizmanın bir becerisi olarak tanımlamak mümkündür.
Piaget, çocukların asimilasyon (özümleme) ve akamodasyon (kendini uydurma) şeklinde
adapte olduklarını ifade eder.
Asimilasyon (özümleme), çocuğun sahip olduğu düşünce ve alışkanlıkların içine yeni
nesneleri katmasıdır. Çocuk asimilasyonda mevcut olan şemayı yeni deneyime uygulamaya
çalışır. Çocuğun dünyayı anlamlı, tutarlı algılaması ve bilgileri kavramasıdır. Bebek bir
nesneyi sallama, atma şemalarını kazanmışsa yeni bir nesneye de aynı şemaları
uygulayacaktır. Yeni aldığı nesneyi de atacak ve sallayacaktır. Yani onu özümseyecektir.
Akamodasyon (Kendini uydurma), bebek dünyayı algılamak için bilgi ve algılarını
özümseye başlar. Bu özümsenenler, var olan şemaları etkileyebilir, onları değiştirebilir.
Böylece yeni bir nesneye uyum sağlanmış olur. Yeni nesneye uymak için hareket şemasının
değişmesi, yeni nesneye kendini uydurma (akamodasyon) olarak ifade edilir. Örneğin küçük
bir çocuk, bir sincap gördüğü zaman onu yavru kedi olarak isimlendirir. Bu yeni nesneyi
(sincap) var olan yavru kedi şeması içinde özümser. Çocuk yeni algısını var olan şeması
içinde özümsemiş durumdadır; ancak daha sonra gördüğü nesneler arasındaki farklılıklar
sonucu ya da birisi tarafından bu farklılıklar belirtildiğinde, kedi şeması ile sincap rasındaki
farklılıkları gözlemlediğinde bilişsel yapısı içine sincap uyum sağlamaktadır. Çocuklar sahip
oldukları kategoriler içine, yeni nesneleri özümseyerek (asimilasyon) yeni bir nesneye yeni
bir anlam getirerek, yeni nesneyi kendine uydurarak (akamodasyon) çevrelerine uyum
(adaptasyon) sağlarlar.
Organizasyon, bebeğin birbirinden farklı şemaları birleştirdiği ve kaynaştırdığı bir
süreç olarak ifade edilir. Örneğin, 3 aylık bebek önce gözünü diker, sonra uzanır. Bu bakma
ve uzanma şemalarını, şemalarını birleştirmesini gerektirir. 5 aylık bir bebek çıngırağı alıp
dudaklarına götürdüğünde bakma, uzanma, ağzına alma olarak üç şemayı birleştirmiştir.
Piaget bilişsel gelişimin ilerlemesini yaşlara ayırarak incelemiştir. Yaşlara ayırarak
incelemesinin amacı; her yaş basamağının kendine özgü niteliksel özellikleri olmasıdır. Her
basamağa ait kriterler çocuğun zihinsel fonksiyonlarının özelliklerini içerir. Piaget’in bilişsel
gelişim kuramındaki dört temel kural şunlardır:
Evreler değişmez. Belli bir sıra ile ortaya çıkar.
Bir sonraki evre önceki evrelerden elde edilen kazanımları da içerir.
Her birey kendine özgü bir gelişim gösterir. Bireysel farklılıklar vardır.
Piaget’in gelişim kuramı her evre için kritik olan gelişim özelliklerini belirtir.
Piaget’e Göre Bilişsel Gelişim Dönemleri
Piaget, dünyayı keşfetmek ve anlamak için çocukların yaşlara göre dört dönemden
geçtiğini ifade eder. Bu zihinsel gelişim dönemleri tablodaki gibidir. 1.5.1. Duyu Motor Dönem (0-2 yaş)
Bu dönem, doğumdan başlayarak iki yaşına kadar süren dönemi kapsar. En kritik
kazanımların elde edildiği dönemdir.
1.5.1.1. Refleksler Aşaması (0-1 Ay)
Yeni doğanın, birçok refleksini kullandığı bir dönemdir. Dünyaya yeni gelen bebek,
yaşama dünyaya getirdiği refleksleri ile uyum sağlar. Bu bebeklerde emme refleksi çok
güçlüdür. Emme refleksi nesnelerle ilişkisini sağlayan önemli bir araçtır. İlk haftalarda
bebek, memeyi ve parmaklarını emerken daha sonra başka nesneleri emmeye başlar.
Nesneler emme şemasına özümsenir. Bebek tokken parmağını ya da yorgan uçlarını
emerken, açken memeyi arar, diğer nesneleri atar. Bu dönemdeki bebek, meme başını diğer
nesnelerden ayırt eder.
Etkinlik:
Materyaller: ilgi çeken nesnelerle dolu bir yatağının olması gün boyunca müzik,
şarkı, konuşma ve harmonik sesler duyması için ortam hazırlanmalıdır.
Kısıtlayıcı olmayan elbiseler giydirilmeli, yatağı düzenli olmalı ve özgürce hareket
etmesine izin verilmeli, bebeğin uyanık olduğu sürelerde dikkatini toplayabileceği bir ortam
sağlanması anne, baba ve eğitimcilere önerilir.
1.5.1.2 İlk Alışkanlıklar ve Birinci Döngüsel Tepkiler Aşaması (1-4 Ay)
Alışkanlık (emme refleksi gibi) basit bir refleks üzerine kurulmuş şemadır. Bu şemalar
ortaya çıkan uyaranlardan tamamen ayrılmıştır. Örneğin, birinci aşamadaki bir bebek
biberon gösterildiğinde veya ağzına dokundurularak uyarıldığında emme şeması
geliştirebilir. Bir aylık olduğunda bebeğin, haz duymak için basit hareketleri denemeye
başladığı görülür. Elini hareket ettirir ve bu hareketten memnun kaldığında hareketi tekrarlar.
Bacaklarını hareket ettiren çocuk, neşeyle bacaklarını birbirine vurur. Bu etkinlikler
tesadüfen bir kere yapıldığında bebek memnun kalırsa hareketi tekrarlar. Bu duruma birinci
döngüsel tepkiler denir. Örneğin, bebek yanlışlıkla parmağını ağzına yaklaştırarak emmeye
başlar. Bu davranış hoşuna gittiğinde bebek tekrar emmek için o parmağını aramaya başlar.
Emme şeması hoşuna giderse, bebek bunu tekrarlar. Piaget bu tür davranışı tepki olarak
isimlendirmiştir; çünkü çocuk başlangıçta, olaya tepki vermektedir. Bu tepkilere ilk adını
vermiştir. Bu tepkiler tesadüfen ortaya çıkan ilginç ve haz veren bir olayı tekrarlamak için
bebeğin çabası üzerine kurulmuş şemalardır. Bebek alışkanlıkları ve döngüsel tepkileri
tekrarladığında bu alışkanlıklar ve döngüsel tepkiler kalıplaşır.
1.5.1.3 İkinci Döngüsel Tepkisel Aşaması (4-8 Ay)
Bu dönemde bebeğin, nesne merkezli olduğu ve dünyaya odaklandığı görülmektedir.
Örneğin, bebek çıngırağını sallar, ilginç ses duyar, çıngırağı tekrar sallar, sesi bir defa daha
duyar ve tekrarlar. İlginç sonuç oluşturan bu davranışların tekrarlanmasına ikinci döngüsel
tepkiler olarak ifade edilir. Artık bebek emme gibi basit şemalardan, kavrama ve sallama gibi
çeşitli şemaları birleştirdiği, bebekte daha karmaşık davranışların ortaya çıktığı
görülmektedir. Nesne devamlılığının ilk temelleri bu dönemde atılır. Örneğin top bebeğin
elinden alınıp saklandığı zaman topun alındığı yöne doğru elini uzatır; ama aramak için bir
çaba içine girmez, topu unutur. Görme alanının dışındaki nesneler yok demektir. Bebek için
topu tekrar ortaya çıkardığımızda bebeğe bu büyü gibi gelir. Bundan dolayı “ce-e oyunu”
gibi insanların ve nesnelerin kaybolup tekrar ortaya çıktığı oyunlar hoşuna gider.
1.5.1.4. İkinci Döngüsel Tepkilerin Koordinasyonu ve Amaca Yönelik
Davranışlar Aşaması (8-12 Ay)
Bebekler daha önceden öğrendiği şemaları, koordineli olarak birleştirerek amaçlı
davranış sergilerler ve amaçla, aracı ayırt edebilir. Bebek nesneye bakar, o nesneyi kavrar.
Hedefe ulaşmak için anlamları ve amacı ayırabilir. Bebek bir sopayı tutar (manipüle eder)
(anlam), gerektiğinde sopayı uzaktaki bir oyuncağa ulaşmak için kullanabilir (amaç). Piaget
çocuğun bir amaca ulaşmak için plan yaptığını ileri sürer. Çocuk bir oyuncağı elde etmek
amacıyla, önce hareketli bir nesneyi yerinden oynatmak veya oyuncağına ulaşmasını
engelleyen bir nesneyi kenara itmek için geliştirdiği vurma şemasını, uzanma ve kavrama
şemalarıyla birleştirebilir. Vurma şemasını yeni bir durumda değil, belirli bir hedefe ulaşmak
için ara adım olarak kullandığı görülmektedir. Bu dönemde bebek algı alanından kaybolan
nesneyi aramakta ve onu gizleyen nesneyi itebilirken, nesne başka bir şeyin altına
gizlendiğinde, onu ilk aradığı yerde aradığı görülmektedir. Topu bir örtünün altına
sakladığımızda örtüyü kaldırarak topu alabilir; ama örtünün altından alıp minderin altına
koyduğumuzda, topu ilk sakladığımız örtünün altında arar.
1.5.1.5. Üçüncü Döngüsel Tepkiler, Yenilik, Merak Aşaması (12-18 Ay)
Yürüyebilme yeteneğini kazanan çocuğun dünyayı araştırma özgürlüğü bulunur.
Böylece deneyimleri de artar. Bebek nesnelerin sahip olduğu özelliklerin çeşidine ve
kendinin bu nesnelerle yapabileceklerinin ne olduğu konusunda meraklıdır. Bir bloğun
düşmesi, dönmesi, başka bir nesneye vurma işlevi, zeminde yuvarlanma işlevi gibi nesnenin
daha birçok işlevlerine karşı meraklıdır. Bebeğin yeni araçlarını keşfetme eğilimi gösterdiği
bu dönemde, üçüncü döngüsel tepkiler görülür. Yenilikle ilgilendiğinin ilk göstergesidir.
Üçüncü döngüsel tepkiler arasından “çekme hareketini” tekrarlar. Bu hareketin tepkilerini,
değişik nesnelere uygulamaya çalışır. Kapıyı çektiğinde kapının açıldığını, annesi saçını
çektiğinde onun bağırdığını, olayı göremediği halde, acı çektiğini öğrenir. Çocuklar
nesnelerin özellikleri ve çeşitli hareketlere nasıl yanıt verdiği hakkında, deneme yanılma
yöntemini izlemektedirler. Örneğin çocuklar, düşen nesnelerin özelliklerini ilginç bulur,
genellikle eşyaları düşürüp neler olduğunu izler. Nesneyi nasıl düşürdükleri yani nereden, ne
kadar yükseklikten veya uzaklıktan attıkları, değişiklik gösterir. Örneğin, bebek lastik topun
yerde zıpladığını; ama fincan ya da bir bardak elma suyunun yere döküldüğünü öğrenir. Bu
keşif, çocukların çevrelerinin değişik özelliklerini öğrenmelerini, bu özellikleri sürekli olarak
değişen şemaları içine almalarını sağlayan bir sorun çözme aracıdır.
1.5.1.6. Zihinsel Kombinasyonlar ve Problem Çözme Aşaması (18-24 Ay)
Çocukların zihinsel fonksiyonları duyu motor dönemden, sembolik düzeye dönüşür.
Çocuk sembollerle düşünmeyi öğrenir. Sembollerle düşünme ya da dünyadaki insanları,
nesneleri ve olayları temsil veya sembolize eden zihinsel imgeler, kavramlar kullanmak,34
çocuğun dili, işlevsellik öncesi dönemde kullanmasının temellerini oluşturmaktadır. Örneğin
resim yapmak, sembolik süreçlere dayanır. Çocuk gerçek nesneleri temsil etmek üzere bir
dizi çizgi çizer. Semboller, bebeğin nesneleri basit yollarla manipüle etmesi ve biçimini
değiştirmesine olanak vermektedir. Birkaç ay önce sandalye kapının önündeyken sandalyeyi
devirerek kapıyı açarken, artık kapıyı açmadan önce sandalyeyi yoldan çekerek kapıyı
açmaktadır. Kapının sandalyeyi nasıl etkileyeceğini artık bilmektedir. Bebek karşısına çıkan
problem durumlarına çözüm bulduğu sürece zihinsel kombinasyonlar yapabilir. Bu dönemin
bir özelliği de ertelenmiş taklittir. Dönemin sonuna doğru, model yok olduktan sonra bile
taklit görülür. Örneğin, annesinin birkaç gün önce gösterdiği oyun davranışını bir birkaç gün
sonra taklit edebilir. Ertelenmiş taklit ile bebeğin zihninde kavramlar oluşmaya başlar. Nesne
devamlılığı, nesne ve olayın direkt olarak görünmediği, işitilmediği, dokunulmadığı halde
devam edip var olduğunu anlamadır. Bu dönemde nesne devamlılığı kavramı gelişir. Çocuk
masanın altına kaçan bir topu yakalamak için masanın diğer tarafına geçerek topu
karşılamaya hazırlanır.
1.5.2. İşlem Öncesi Dönem (2-7 yaş)
Piaget’in işlem öncesi dönemi iki aşamada incelediği görülür.
Ön yargı aşaması ( 2- 4 Yaş)
Önsezi aşaması (4-7 Yaş)
1.5.2.1. Ön Yargı Aşaması ( 2- 4 Yaş)
İşlevsellik öncesi dönemin, çocuğun sembolleştirme yeteneği ya da kendi iç
dünyasındaki nesneleri ve olayları temsil etmesi için sözcükler, imgeler ve hareketler
kullanma becerisi geliştirmesi en belirgin özelliğidir. Bu dönemdeki çocuğun en büyük
başarılarından biri, dili iyi öğrenebilmesidir. Piaget’e göre çocuğun sembolleştirme
fonksiyonunu geliştirmesi, dili çabuk öğrenebilmesini sağlar. Dilde sembol kullanmayı
öğrenen çocuğun, sorun çözme becerisi gelişir ve insanların söylediklerinden bir şeyler
öğrenmeye başlar. Dildeki sembolleştirme süreci hayal gücünün kullanıldığı oyunlarda da
bulunur. Örneğin, trenin rayda gittiğini gören çocuk, küpleri arka arkaya iterek “düt düt”
diyebilir. Küp dizisi gerçek trenin yerine geçen bir sembol olmuştur.
Sembolik oyunları bu dönemdeki çocuklar oynar. Boş bir bardaktan su içer, bir bloğu
tren yerine koyar, bir sopayı at olarak kullanır. Sembolik oyunlar aracılığıyla, çatışmalarını
dışarıya yansıtırken, duygusal dengesini sağlar. Çocuk sembolik oyunları üç aşamada
tamamlar.
Animistik düşünme ve benmerkezcilik bu dönemin en belirgin özelliklerindedir.
Animizm, çocuğun cansız nesneleri canlıymış gibi düşünmesidir. Örneğin, çiçeği
koparttığında çiçeğin ağlayacağını ya da bitkilerin canının acıdığını düşünmesi veya rüzgârın
arkadaşı olan ağaçlarla konuştuğuna inanır. Piaget ve çocuğun konuşmasında güneş oldukça
canlı görünmektedir.
Piaget’in çocukla güneş hakkında yaptığı konuşmada, bu dönemin özelliği olan
benmerkezcilik görülmektedir. Çocuğun kendi görüş açısıyla başka bir kişinin görüş açısını
değerlendirmekte yeterli olmayışına benmerkezcilik (egosantrizm) denir. Çocuklar dünyayı
kendi bakış açılarından değerlendirir ve olayları başka insanın görüş açısını
değerlendirmekte zorlanır. Yukarıdaki konuşmada güneş çocuğu takip eder, onun
davranışlarını takip eder ve çocuğu dinler. Düşüncede de egosantriktir. Niçin bulutlar var
diye sorulduğunda, benim için cevabını verir. Düşünceleri olgunlaşmamıştır. Çocuk meyveli
dondurma seviyorsa, herkesin aynısını sevdiğini düşünmesidir.
Nesneleri, duyusal özelliklerine göre sınıflandırabilir. Örneğin, büyüklük, renk, biçim
gibi özelliklerine göre kategoriler oluşturabilir. Soyut özelliklere göre sınıflama yapamaz.
Örneğin, papatyanın çiçekler grubunun bir üyesi olduğunu kavramada zorlanır.
Zihni bazı sınırlamalarla karşı karşıya olan çocukta, sayı kavramı gelişmemiştir. Sayı
saymayı başarırken, nicelik hakkında akıl yürütme ve niceliği anlama yeteneği sınırlıdır. Çok
daha fazla, az, daha az, aynı gibi nicelik içeren kavramları anlatmakta güçlük çeker.
1.5.2.2. Önsezi Aşaması (4-7 Yaş)
Nesneleri sınıflandırma, nitelendirme veya ilişkilendirme gibi belirli zihinsel işlemler
uygulasa da bu işlemleri yerine getirirken hangi ilkeleri kullandığını bilmemektedir. Bu
dönemde çocuk, sorun çözebilir; ama soruları neden bu şekilde çözdüğünü açıklayamaz.
Çocuk yarı mantıksal akıl da yürütebilir. Örneğin, “Bulutlar neden hareket eder?” diye
sorulduğunda “İnsanlar yürüyünce çekilirler.” diye cevap verir.
Bu dönemdeki çocuklar hayal ile gerçeği ayırmakta zorlanır. Mantıksal düşünme
gelişmediğinden Noel Baba, diş perisi gibi olguların gerçekliğini sorgulayamaz. Örneğin,
çocuk aslında öyle olmadığını bildiği halde Noel Baba’ymış gibi davranabilir; ama Noel
Baba’nın bir gece herkese oyuncak dağıtmasını sorgulayacak mantıksal anlayışı yoktur.36
Çocuğun mantık yürütme ve düşünme süreçlerinin bazı sınırları vardır. Örneğin,
çocuk sıralama görevini yerine getiremez. Bir dizi nesneyi belirli bir özelliğine, örneğin
boyuna göre sıraya koyamaz. Çubukları kısadan uzuna dizemez. Parça bütün ilişkisinde de
sınırlıdır.
Tersine çevirme (geriye dönüşebilirlik) başlangıç noktasına geri dönme anlamına
gelmektedir. 3+4’ün 4+3’ten farklı olduğunu düşünecektir. Dört yaşındaki çocuğa
araştırmacılar sorular sorar: “Kardeşin var mı?”
Çocuk yanıt verir: “Evet.”
“Adı ne?”
“Kaan.”
“Kaan’ın kardeşi var mı?”
“Yok.”
Çocuğun tersine çeviremediği görülür. Matematiksel işlemleri yapmada başarısızdır.
Örneğin, 8 – 3 = 5 veya 5 + 3 = 8 gibi bir işlemi bu yaş çocuğu yapamaz. Mantıksal düşünce
gelişmemiştir.
1.5.3. Somut İşlemler Dönemi (7-11Yaş)
Artık mantıksal ilişkileri kavramaya başlar. Nesneler hakkında kurulan, nedensel
mantık somut işlemler dönemi olarak isimlendirilir. Somut olarak adlandırılmasının nedeni,
çocukların somut yani elle tutulabilen nesneler hakkında neden ileri sürelebilmesi olmasıdır.
İşlemler olarak isimlendirilmesinin nedeniyse çocukların bir şeyi organize etmek ve sistemli
yola koymak için zihinlerini çalıştırarak işlemler yapmasıdır.
Örneğin, öğretmen, öğrencisine "İki iki daha kaç eder?" diye sorar. Çocuk
parmaklarını sayarak, "Dört" der. Öğretmen, bunu bana "Saymadan söyleyeceksin. Götür
bakalım şu ellerini arkana ve söyle bakalım; üç üç daha kaç eder?" der. Bu kez çocuk elleri
arkasında, ıkına sıkına, "Altı eder öğretmenim.” der. Öğretmen, doğru bildiğini; ama yine
parmaklarıyla saydığını belirtir.
Yukarıdaki metinde bu dönemindeki çocuğun hangi özelliği anlatılmıştır?
Arkadaşlarınızla tartışınız.
Bu dönemdeki çocuk, düşüncelerinde daha esnek ve düşünce süreçlerinde daha
mantıklıdır. Somut işlemler kurabilen çocuk, çarpmanın bölmeyle ilgili olduğunu,
çıkartmanın bölmenin tersi olduğunu, çıkartmanın toplamanın tersi olduğu ve eşitlik gibi
kavramları bilmektedir. Nesneleri büyüklük küçüklük sırasına göre sıralayabilir. Çocuk
geriye dönüşebilirlik özelliğini kazanmıştır. Bu dönemde 1+2=3 ise 3-2=1 olarak başlangıç
noktasına dönülebileceğinin farkındadır. Sayı kavramını öğrenirken çocuk saymayı
öğrendiğinde, sayıları da öğrendiği zannedilir. Aslında çocuğun öğrendiği sayı, sembollerin
şekilsel görünümüdür. Düşüncede sayı kavramının kazanılması, sayı sisteminin
korunumunun kazanılması olur. Korunum, bir nesnenin fiziksel bileşenleri değiştiğinde,
nesnenin halen orijinal özelliklerinin çoğunluğunun koruması durumu olarak ifade edilir.
Piaget’e göre çocuğun, sayı korunumunu kazanması 7 yaşında olmaktadır.
Çocuk, aynı sayıda iki sıra dizilen nesneden ilk sıradakilerin arası açıldığında iki
sıranın sayısının değişmeyeceği artık bilir. Çocuk 7 yaşından itibaren daha önce anlatılan
hamur toplardan birinin sosis şekline dönüşse bile maddenin miktarının değişmeyeceğini
öğrenmesi miktar korunumunu kazandığını gösterir.
Çocuklar dokuz yaş civarında da hamur toplardan birinin şeklinin değişse de
ağırlığının değişmeyeceğini öğrenerek ağırlık korunumunu kazanmıştır.
Çocuk 12 yaş civarında hacim korunumunu kazanmıştır. Hamur top, su dolu bardağa
atıldığında bardaktaki su yükselir. Sosis şeklindeki hamurunda aynı miktarda su dolu
bardağa atıldığında, su miktarının yükseleceğini bilir. Benmerkezci olmaktan kurtulmuştur.
Somut işlemlerin gelişmesiyle birlikte düşünce ve hareketliliğin artması çocuğun, kendi
bakış açısıyla başka bir kişinin bakış açısı arasında hızla, ileri geri yer değiştirme olanağı
sağlarken birlikte çalışmayı da kazandırmaktadır. Ayrıca kurallı oyunları sevmeye başladığı
dönemdir. Çocuk 7 yaşına geldiğinde nedene ait açıklamalar arasındaki farkı
ayırabilmektedir; fakat mantıksal sonuç çıkarmada güçlük çekmektedir. “Dördün yarısı ikidir
çünkü doğrudur.” Dokuz yaşına geldiğinde ise mantıksal ifadeyi kavradığını “Dördün yarısı40
ikidir; çünkü iki iki daha dört eder.” şeklinde açıklayarak gösterir. Çocuğun kendi
düşüncesinde etkin olması ve yönlendirme yeteneğine sahip olması, bu yeteneğini
diğerleriyle ilişki kurmada kullanmasını sağlar.
Çocuk grubun hangi elemanlardan oluştuğunu bilmektedir. Bir parçasının bütününden
daha küçük olduğunu anlayarak gruplama yapar. Çocuğa 6 muz ve altı başka meyvelerden
oluşan bir grup gösterildiğinde ve ona:
“Bütün muzlar meyve midir.” diye sorulduğunda 7-8 yaşlarında evet cevabını alır.
“Muzlar mı yoksa meyveler mi çok?” soru sorulduğunda çocuk “Muz çok. “
diyebileceği gibi
“6 muz 6 meyve” yanıtını da verebilir.
Sınıflama, nesnelerin belirgin bir özelliğine göre gruplama yeteneğini kazanmayla
başlar. Çocuklar büyüklüklerine, şekillerine, renklerine veya kullanımlarına göre nesneleri
yani belli bir özelliğine uygun, farklı kutulara ayırmayı çok severler. Bu dönemde çocuk
sıralamayı bilmektedir. Çocuğa farklı boylarda bir seri çubuk verildiğinde, bunları
uzunluğuna ve kısalığına uygun olarak sıralayabilir. Nesneleri sıralamayı 7 yaşından itibibaren
yapabilirken, sözel yönergeye uygun sıralamayı 12 yaşından önce yapamaz. 1.5.4. Soyut İşlemler Dönemi (11 Yaş ve Yukarısı)
Piaget bu dönemin 11 yaşından başlayıp ergenlik boyunca devam ettiğini ve yetişkin
gibi düşünebildiği ifade etmiştir. Bu dönemin en önemli özelliklerinden birisi olasılıklı
düşünmenin gelişmesidir. Düşünce esnektir. Çocuk karmaşık durumların üstesinden gelir;
fakat çocuğun tecrübesi nicelik açısından yetişkinden daha azdır. Bilişsel işlemlerin gelişerek
artmasıyla problemlere değişik çözümler bulunur. Problemin çözümünde değişkenler
arasında, sebep sonuç ilişkilerini kurduğu görülür. Birey gruplama şekillerini öğrenir. Sevgi,
nefret, inanç, sayı, güç, hız, zaman ve atomla ilgili konuşmalarda bu soyut kavramları etkili
olarak kullanır. Toplumun yapısı, değerleri ve inançlarıyla ilgilenmeye başlar. Çocuğu diğer
dönemlerdeki çocuklardan ayıran fark, bir olayın değişik yollarını görebilmesi, bilgiyi soyut
olarak iletebilme gücüdür. Çocuğun soyut işlemleri başarabilmesi için uyarıcı bir çevreye
sahip olması çok önemlidir. Birey 15 yaş civarına geldiğinde zihinsel olgunluğa ulaşarak,
bilişsel faaliyetlerde en üst düzeydedir.
1.6. Bilişsel Gelişimin Diğer Gelişim Alanlarıyla İlişkisi
Çocuğun çevresini tanıyıp araştırma yapabilmesi için, bilişsel gelişiminin sağlıklı
olması gerekir. Bütün gelişim alanları birbiriyle ilişkili olup birbirinden ayrı düşünülemediği
için, bilişsel gelişim de diğer gelişim alanlarıyla ilişkilidir. Örneğin dildeki gelişmeler
kavram oluşması ve problem çözmedeki ilerlemelere olanak sağlar. Bazı süreçler, birbiriyle
o kadar yakından ilişkilidir ki, birbirlerinden ayırt edilmeleri zordur. Algılama ve kavram
oluşturma süreçleri duyusal uyarıcıların yorumlanması ve örgütlenmesi ile ilgilidir. Bilişsel
gelişimde olan bazı aksaklıklar, diğer gelişim alanlarında da problemlerin yaşanmasına
neden olabilir. Fiziksel gelişimde problemi olan bir çocuğun çevresini araştırarak keşfetmesi,
yaşıtlarına göre daha yavaş olabilir.
Bilişsel gelişimle, sosyal motor gelişim arasında da işbirliği vardır. Çocuğun
çevresindeki insanlarla iletişim kurabilmesi sosyal bakımdan gelişmiş olmasını gerektirir.
Dili kullanıp konuşabilmesi için bilişsel ve dil gelişiminde problem olmaması gerekir.
Bilişsel gelişimde çocuğun duygusu, motive olması, kişiliği de etkili olmaktadır. Örneğin,
kaygılı, sıkıntılı olan ve kendine güvenmeyen bir çocuk, daha az kaygılı ve sıkıntılı ve
kendine güvenen çocuğa kıyasla problem çözmede daha başarısız olabilir.
Dil gelişimiyle, bilişsel gelişim paralellik gösterir ve tamamen içi içe bir gelişim
alanıdır. Ayrıca bireysel farklılıklar mevcuttur. Bir gelişim alanındaki problem, diğer gelişim
alanlarını etkiler. Bundan dolayı tüm gelişim alanlarının birbiri üzerinde etkisi vardır.
1.7. Çoklu Zekâ Kuramı
Araştırmalar, zekânın ölçülebilen ve anlamlı bir şekilde ifade edilebilen durağan bir
yapı olmadığını, aksine hayat boyu gelişimini sürdürebilen açık, hareketli bir sistem
olduğunu da göstermektedir. Çoklu Zekâ Teorisini Howard Gardner tarafından ortaya1983
atılmıştır. Howard Gardner’sa, tek çeşit zekâ olduğunun aksine, zekânın çoğul bir olay
olduğuna karar vermiştir. Gardner zekâyı aşağıdaki gibi tanımlamaktadır: Gerçek yaşamda karşılaştığı sorunları çözebilme becerisi,
Çözecek yeni sorunlar yaratabilme becerisi,
Kendi kültüründe değer verilen bir şey yapma veya bir hizmet sunma becerisidir.
Gardner’ın tanımında olduğu gibi kişinin yeteneklerini inceler. Gardner’ın Çoklu Zekâ
Teorisine göre, her birey sekiz çeşit zekâya değişik oranlarda sahiptir. Birey bir-iki zekâ
türünde çok güçlü olabilir, birkaçında, orta derecede güçlü ve belki de bir ikisinde de henüz
gelişmemiş (zayıf) olabilir. Her bireyin kendine özgü potansiyeli vardır. Kalıtım, hangi zekâ
türünün daha ön planda olacağını belirler. Çocuklara Çoklu Zekâ Teorisine dayalı eğitim
programları geliştirirken, her çocuğun yeteneği, ilgi alanı, yetenekli olduğu zekâ alanına dair
daha fazla bilgi sahibi olunmalıdır. Zekâ alanları, her zaman birbiriyle etkileşim halindedir. Örneğin; bir futbol oyuncusu
bedensel kinestetik zekâyı koşarken, yakalarken ve vururken; Görsel Uzamsal Zekâyı sahayı
ve görevini tanırken; sözel dilsel zekâyı ve kişiler arası sosyal zekâyı oyun kurallarını
öğrenirken, takımıyla tanışırken, paylaşırken; kişisel-içsel zekâyı kendini değerlendirirken
kullanmaktadır.
Çoklu zekâ kuramının temel düşünce yapısı aşağıdaki özellikleri kapsar:
Çoklu zekâ kuramına göre birçok sayıda zekâ alanı vardır.
Zekâlar çeşitli biçimlerde gösterilir.
Zekâ profilleri bireye özgüdür.
Zekâlar güçlendirilebilme, geliştirilebilme özelliğine sahiptir.
Bir öğrenmeyi gerçekleştirmenin birçok yolu vardır.
SÖZEL DİLSEL ZEKÂ
“Yazar-Hatip-Avukat-Şair-Gazeteci-Editör-Politikacı-Kütüphaneci”
Bu zekâya sahip olan çocuklarda dili kullanma, okuma yazma ve başkalarıyla
konuşma yeteneği görülmektedir. Sözel dilsel zekâsı yüksek insanlar sözcükleri sever ve dil
aracılığıyla işlemeyi tercih ederler. Yaşına göre, iyi bir kelime hazineleri vardır.
Tekerlemelerden, kelime oyunlarından hoşlanır. Yüksek düzeyde sözel iletişime girer.
Kitapları çok sever. Birey sözel ya da yazılı sistemlerden birini ya da her ikisini de
kullanmayı tercih edebilir. Okuma, yazma, konuşma, hikâye anlatma, kelime oyunları
hobileri arasındadır.
Sözel Dilsel Zekâya Sahip İnsanların Özellikleri
Dili farklı şekillerde kullanır.
Konuşmayı sever.
Sözcüklerle açıklama yapmayı, ikna etmeyi ve inandırmayı severler.
Sözcük oyunlarından hoşlanır ve bu oyunlarda ustadır.
Hikâye dinlemeyi, anlatmayı ve okumayı severler.
Kafiyeli sözcükleri ve şiirleri severler.
İsimleri ve tarihleri hatırlarlar. Yer bellekleri oldukça iyidir.
Farklı dilleri öğrenme kapasiteleri mevcuttur.
Dinleyicileri konuşmalarıyla etkileyebilirler.
Farklı kelimeleri, sesleri, ritimleri dinler ve tepki verirler.
Diğer insanların seslerini, dil üslubunu, okumasını ve yazmasını taklit eder ve
değerlendirir.
Dinleyerek, okuyarak, yazarak ve konuşarak öğrenmeyi tercih ederler.
Cümleleri dinler ve yorumlar.
Farklı zamanlarda, farklı amaçlar için, farklı gruplara etkili bir biçimde hitap
edebilir.
Sözel iletişimi iyidir. Hafızası kuvvetlidir.
MANTIKSAL-MATEMATİKSEL ZEKÂ
“Bilim adamı, Filozof, Matematikçi, Mühendis, Genetik Bilimci, Muhasebeci,
Doktor, Araştırmacı, Ekonomist”
Matematik mantık yeteneğiyle ilgilidir. Sayıları kullanma, örüntüleri anlama ve sonuç
çıkarma yetenekleriyle bu zekâlarını kullanırlar. 3-4 yaşlarındaki çocuklar kategorilere göre
materyalleri sınıflamaktan ve kendi çevrelerinde olanlardan ve yeni şeyler oluşturmaktan
keyif alırlarken, 4 yaşındaki bir çocuk nesneleri renk, şekil ve kullanım alanlarına göre
sınıflayabilir. Sayılarla düşünme, hesaplama, sonuç çıkarma, mantıksal ilişkiler kurma,
hipotezler üretme, problem çözme eleştirel düşünme, sayılar, geometrik şekiller gibi soyut
sembollerle tanışma, bilginin parçaları arasındaki ilişkiler kurma becerisi gelişmiştir. Sayı
oyunları, bulmacalar, bilgisayar oyunları, zekâ oyunları, makinelerin çalışması, fen ve
matematikle ilgilenmek hobileri arasındadır.
Mantıksal Matematiksel Zekâya Sahip İnsanların Özellikleri
Neden-sonuç ilişkisini çok iyi kurar.
Problem çözümlerinde hızlı ve başarılıdır.
Somut cisimleri soyut sembolik ifadelere dönüştürebilir.
Grafik, şema ve şekillerle çalışmayı severler.
Sezgi ve mantık güçleri gelişmiş durumdadır.
Eleştirel düşünme ve muhakeme yapabilme yetileri çok iyidir. Hipotezler
oluşturur ve sınarlar.
Tüme varım ve tümden gelim mantıklarını kullanırlar.
Eşitlikleri çabuk anlarlar.
“Neden” ve “Nasıl” sorularını kullanırlar.
Neden-sonuç ilişkisini çok iyi kurar.
Soyut şeylerle uğraşmayı severler.
Kurallı oyunlardan hoşlanırlar.
Ardışık düşünme yetenekleri vardır.
Mantıksal Matematiksel Zekâya sahip insanların öğrenme ortamları
Grafikler ya da şekiller halinde verilen (görsel) bilgileri yorumlayabilir ve bilgisayar
programları hazırlayabilir. Grafik, şema ve şekillerle çalışmaktan hoşlanır. Akıl yürüterek,
soyut modelleri tasarlayarak, sayılarla düşünerek, ilişkileri ve bağlantıları kurgulatarak
öğrenme yetenekleri vardır.
MÜZİKSEL RİTMİK ZEKÂ
“Müzisyen, Şarkıcı, Besteci, Söz Yazarı, Orkestra şefi, Müzik eleştirmeni”
Müzik, bebeklikten itibaren annenin çocuğuna mırıldandığı ninnilerle başlar ve
geleceğe doğru uzanır. İnsanlar yaşamın ilk yıllarında müzikle ilgilenme eğilimi gösterirler, bu ilginin gelişimi için gerekli ortam ve desteğin devamı müzik ilgisinin ilerlemesine ortam
sağlar. Müziksel zekâsı yüksek insanlar sesler, ritim ve müzik aracılığı ile öğrenirler.
Müziksel-ritmik zekâ, sesler, notalar, ritimlerle düşünme, farklı sesleri tanıma ve yeni sesler,
ritimler üretme, ritmik ve tonal kavramları tanıma ve kullanma, çevreden gelen seslere ve
müzik aletlerine karşı duyarlı olabilme becerisi gelişmiştir. Müzik, şiir, şarkı sözleri, dans,
müzik aletleri çalmak hobileri arasındadır.
Müziksel Ritmik Zekâya Sahip İnsanların Özellikleri
İnsan sesi ve çevreden gelen sesler gibi çok farklı seslere karşı duyarlıdır, dinler ve
tepki verir.
Sesin perdesini, tonunu ve ritmin düzenini kavrayabilirler.
İşitme duyuları ve işitme becerileri iyidir.
Müzik yaratabilme, ritmik olarak düzenleyebilme ve besteleyebilme becerileri
gelişmiştir.
Melodiyi ve ritmi kolaylıkla yakalar ve yaratırlar.
Şarkıları kolaylıkla hatırlayabilme yeteneğine sahiptirler.
Şarkı söyleyebilir, enstrümanları kullanmayı kolaylıkla öğrenebilir.
Seslere karşı duyarlıdırlar.
Müziği duymak için şemaları bulunur.
Sürekli olarak mırıldanır, şarkı söyler ve ritm tutarlar.
Müziği yaşamında kullanmak için fırsatlar yaratır.
Müziksel örüntüleri kolaylıkla anlama becerisine sahiptirler.
Seslere, nota ve ritme karşı özel bir ilgileri vardır.
Müziği hareketlerle birleştirerek farklı figürler ortaya çıkartabilir.
Orijinal müzik kompozisyonları oluşturabilir.
Müziksel Ritmik Zekâya Sahip İnsanların Öğrenme Ortamları
Öğrenmede müzik, teyp-recorder, kasetler ve ritimlere ihtiyaçları olabilir. Melodi ve
ritim yaratarak, empati kurarak, seslere duyarlı olarak, enstrüman kullanarak, müziğin47
yapısını kavrayarak öğrenme becerileri vardır. Sınıflarda değişik zamanlarda, çocukların
kendi kültürlerine dair ya da farklı kültürlere ati müzikleri dinlemeleri, şarkılar söylemeleri
ve dans edebilmeleri için fırsatlar verilebilir.
GÖRSEL UZAMSAL ZEKÂ
“Mimar, Mühendis, Ressam, Artist, Fotoğrafçı, Kameraman, Heykeltıraş, Tasarımcı,
Dekoratörlük, Kaptan, Pilot, İzci, Rehber”
Resimler, imgeler, şekiller ve çizgilerle düşünme, üç boyutlu nesneleri algılama,
muhakeme etme ve bunları sanatsal formlara dönüştürebilme yeteneğidir. Görsel imajları
yaratma ve onları görsel olarak sunma (bilgiyi en iyi resimlerle) konusunda yetenekli olmayı
içerir. Görsel zekâsı yüksek olan insanlar, bilgiyi en iyi, resimlerle ve görsellik kullanarak
işleme yeteneğine sahiptir. Görsellik uzamsal zekâya göre öğrenmenin temel taşıdır.
Anaokulu öğretmeni, çocuğa resim çizmeden önce gözlerini kapatmasını ve süslü bir
bayanın, bir tavşana doğru gittiğini hayal etmesini isteyebilir. Görsellik etkinliğe başlamadan
önceki düzen ya da bir ön prova adımın niteliğini taşır. Resim, satranç, dans, sanat, seramik,
heykel etkinlikleri, hobileri arasındadır.
Görsel Uzamsal Zekâya Sahip İnsanların Özellikleri
Karmaşık zihinsel imgeler yaratma yeteneğine sahiptir.
Etkin bir hayal gücüne sahiptir.
Zihinsel ve fiziksel olarak yolunu bulabilme becerileri vardır.
Fiziki dünyayı doğru olarak görebilme ve ona yeni bir şekil verebilme yeteneği
gelişmiştir.
Nesnelerin diğerleriyle olan ilişkilerini görebilme becerileri vardır.
“Zihinsel harita” kullanabilme yetenekleri mevcuttur.
İmgeler ve canlandırma kullanmaları söz konusu olur.
Görsel destekten video, resimler, fotoğraflar, tablolar ve ilanları severler.
Görerek ve gözleyerek öğrenir.
Nesneleri ve mekânı düzenleme yetenekleri vardır.
Tasarlamak ve dekore temekten hoşlanırlar.
Grafik, diyagram harita, şekil ve modelleri yorumlayabilir.
Dinlediklerinden zihinsel objeler hayaller, resimler üretir.
Görsel Uzamsal Zekâya Sahip İnsanların Öğrenme Ortamları
Öğrenmede daha çok sanat, fotoğraflar, diyagramlar, renkli kalemler ve kâğıtlar,
kameralar, bilgisayarlar, video, filmler, bulmacalar ve haritalardan yararlanır. İmgeleri
düzenleyerek, zihinsel resimler oluşturarak, çizerek, desen oluşturarak, hayal ederek
öğrenme becerileri vardır.
BEDENSEL KİNESTETİK ZEKÂ
“Atlet, Balerin, Olimpiyat Atleti, Dansçı, Heykeltıraş, Sporcu, Oyuncu, Marangoz,
Cerrah, Teknik direktör, Koreografi, Mim Sanatçısı, Pandomim Sanatçısı, Sanatçılık”
Kişinin kendi bedenini ya da bedeninin bir parçasını (hareketlerle, jest ve mimiklerle)
ifade etmede kullanması ya da bu şekilde problem çözme yeteneğini kapsar. Bu zekâya sahip
kişilerin koordinasyon, denge, güç, hız esneklik gibi becerileri iyidir. Vücutlarını bir konuyu
anlamaları ve kendilerini ifade etmelerini için bu yolu tercih ederler. Bu zekâ türüne sahip bireyler, en iyi yaparak-yaşayarak,
dokunarak, hareket ederek ve ilk elden tecrübe ederek öğrenmeyi severler.
Sağlıklı yaşam için vücutlarına özen gösterirler. Fiziksel işlerde, görevlerde denge,
zarafet, maharet ve dakiklik vardır. Rol yapma, atletizm, dans, dikiş-nakış gibi alanlarda
yetenekleri bulunur. Spor, dans, fiziksel oyunlar, el işleri, bale, jimnastik, bahçe işleri, gezi,
rol yapma etkinlikleri hobileri arasındadır.
Bedensel Kinestetik Zekâya Sahip İnsanların Özellikleri
Vücudu kullanabilme ve nesneleri kavrama yetenekleri gelişmiştir.
Duyguları vücut hareketleri aracılığı ile ifade edebilme becerileri gelişmiştir.
Fiziksel hareketlerden ve danstan hoşlanırlar.
Sürekli hareket halinde olup aktif katılımla daha iyi öğrenirken, söylenenden çok
yapılanı hatırlarlar.
Kalkıp dolaşmaktan mutlu olurlar.
Çevresini, nesneleri, eşyaları dokunarak ve hareket ederek inceleyip
öğrendiklerine dokunmayı, ellemeyi ya da onları kullanmayı tercih ederler.
Bir işi yerine getirmek için vücutlarını kullanma yetenekleri vardır.
Zihin ve vücut koordinasyonlarının güçlü olduğu görülür.
Vücut aracılığı ile farkındalıkları artar.
Etkilere tepki olarak fiziksel yanıt verirler.
Yaratıcı tiyatroda genellikle iyidirler.
Boya ve hamurla oynamayı severler.
Bir ve birden daha fazla sporla ilgilenmeyi severler.
Otururken elleri ve ayakları ile oynamaktan hoşlanırlar.
Duygularını vücut dili ile ifade ederler.
Nesneleri parçalayıp birleştirmeyi severler.
Nesneleri düzgün kullanmada (el becerisi) ve vücudunu kullanarak başarılı
gösterilerde bulunma konusunda beceriklidir.
Bedensel Kinestetik Zekâya Sahip İnsanların Öğrenme Ortamları
Dinleme, konuşma, dans, koşma, dokunma ve hareket etmeyi seven çocuklardır.
Öğrenmede role-play, drama, tiyatro ve hareket etmeye ihtiyaç duyar. Zihinle bedeni
birleştirerek, mimiklerle, vücudu geliştirerek, dokunarak, dans ederek, üç boyutlu tasarımlar
oluşturarak öğrenme etkinlikleri hobileri arasındadır. Drama yapma, oyun, gezi- incelememodel/ maket yapma gibi fiziksel etkinliklere katılmayı severler.
KİŞİLER ARASI SOSYAL ZEKÂ
“Danışman, Öğretmen, Yönetim, İşletme, Psikologluk, Rehberlik Uzmanı,
Politikacı, Terapist, Pazarlamacı, Psikolog, Komedyen, Halkla ilişkiler, Satıcı”50
Bu zekâ türündeki kişiler, diğerlerinin düşüncelerine karşı duyarlıdır ve diğer
insanlarla iletişim kurma yetenekleri gelişmiştir. Sosyal zekâlarını paylaşarak kullanan
çocuklar, paylaşma sırasında birbirlerinden öğrenirler. Paylaşmaktan ve etkileşim kurmaktan
yarar sağlarlar. Sosyal zekâsı güçlü olan bireylerin bir grup içerisinde grup üyeleri ile
işbirliği yapma, onlarla uyum içinde çalışma ve bu kişilerle sözlü ve sözsüz iletişim kurma
gibi yetenekleri söz konusudur. Bireyler konferans, grup çalışmaları, farklı ortamlara girme,
organizasyonlar yapma, insanlara yardım etme, insanları dinleme etkinliklerinden
hoşlanırlar.
Kişiler Arası Sosyal Zekâya Sahip İnsanların Özellikleri
Diğer bireylerdeki ruh hali, mizaç ve duygular gibi ince ayrıntıları fark
edebilirler.
Alta yatan niyet, davranış ve yaklaşımları bilirler.
Çabuk arkadaş edinir ve başkalarının varlığından hoşlanır.
Diğer bireylerin görüş açılarını kolayca anlayabilirler.
Sözlü sözsüz iletişime, yüz ifadeleri ve vücut hareketleriyle cevap verirler.
Diğer bireylerin duygularını anlar, kendilerini onların yerine koyarlar.
Uyuşmazlıkları müzakere edebilme ve çözme becerileri bulunur.
Grup çalışmasında başarılıdırlar.
Grup içerisinde doğal bir lider olan bu kişiler, organizasyonlarda başarılıdır.
İletişim becerilerinde başarılıdır.
Konuşmak ve etkilemek hoşlarına gider.
Yaşıtları ya da farklı yaş gruplarından insanlarla birlikte olmaktan zevk alırlar.
Farklı kültürler, farklı yaşam tarzları konusunda meraklıdırlar.
Davranışlarının sonuçlarını değerlendirebilme yetenekleri vardır.
KİŞİSEL-İÇSEL ZEKÂ
“Yazar, Şair, Filozof, Psikoterapist, Araştırmacı, Sosyal Hizmet Uzmanı, Sanatçı,
İş Adamı, Ressam, Heykeltıraş”
Kişinin kendini algılaması, kim olduğu, ne istediği, gerçekte neler yapabileceği ile
ilgili ve bu bilgiler doğrultusunda hareket etme yeteneğidir. Kendimiz hakkındaki duygu ve
düşünceleri şekillendirebilme, yaşamı sürdürebilme ve yaşadıklarımızdan öğrendiklerimizle,
hayat felsefemizi oluşturabilme, yaşamımızı bu doğrultuda planlama, kişisel istek ve hayaller
oluşturabilme becerisini ifade eder. Kendi içlerine dönüklerdir. Gerçekte hissedilen
duyguların çocuklara gösterilmesi, çocukların farklı duyguları gözlemlemesine yardım eder.
Okul çağındaki bir çocuk, basit düzeyde duygularını ifade eder. Mutluluk, korku, hayal
kırıklığı ve diğer duygular öğrenmenin bir parçasını oluşturur. Çocuklar kendi güçlerini ve
sınırlılıklarının farkındadır. Kendilerine olan güvenleri ve bağımsızlıkları sayesinde,
çalışırken kendilerini iyi güdülerler. Yalnız kalma, yoga, meditasyon, günlük tutma
etkinliklerinden hoşlanırlar.
Kişisel-İçsel Zekâya Sahip İnsanların Özellikleri
Kişisel algıları yüksektir.
Farklı duyguları fark edebilme ve ifade edebilme becerileri mevcuttur.
İçlerine dönük ve düşünceli olurlar.
Düşünmek hakkında düşünebilme becerilerine sahiptir.
Kişi ötesi algıları gelişmiştir. “Neden buradayız?” ve “Öldüğümüz zaman ne
olur?”
Hayalcidirler.
Kendi duygu ve düşüncelerini inceleyerek ürün oluşturabilirler.
Kendi planlarını yapabilir, kendileri için hedef koyabilir
Yalnızlıktan ve yalnız düşünmekten keyif alırlar.
Güçlü ve zayıf yanları hakkında fikir geliştirebilirler.
Kendilerini keşfetmekten ve bireysel çalışmalardan zevk alırlar.
Yaşadıkları her olay veya deneyim üzerinde çok fazla düşünürler.
Kişisel-İçsel Zekâya Sahip İnsanların Öğrenme Ortamları
Öğrenirken kişisel çalışmalar, kendini değerlendirme ve kişisel farkındalığa ihtiyaçları
vardır. Yoğunlaşarak, duygu ve düşüncelerinin farkına vararak, ruhsal gerçekliklerin farkına
vararak, düşünmeyi düşünerek, benliğini geliştirerek, özgün bireysel etkinlikler yaparak
öğrenme becerileri vardır. Okul öncesi dönemde çocuklar duygularını ayırt etmekte ve
bunları dile getirmekte zorlanırlar. Onlara kendilerini rahatça ifade edebilecekleri şarkıyla,
farklı oyun ortamları ya da resim çizmelerine olanak sağlayan ortamlar sağlanabilir.
DOĞACI-VAROLUŞÇU ZEKÂ
“Kaşif, Zoolog, Botanik Uzmanı, Zoolog, Organik Kimyager, Biyolog, Jeolog,
Meteoroloji Uzmanı, Arkeolog, Çiçekçi, Doktor, Fotoğrafçı, Dağcı, İzci, Çiftçi,
Bahçıvan, Veteriner”
ireyin sağlıklı bir çevre oluşturma bilinci, çevresindeki doğal kaynakları kullanma ve
onlardan en iyi şekilde yararlanma, bitki ve hayvanları tanıma konularında duyarlılık
geliştirme yeteneğini içerir. Doğacı Zekâ ile bir kişinin biyolog yaklaşımıyla hayvanlar ve
bitkiler gibi yaşayan canlıları tanıma, onları belli karakteristik özelliklerine bağlı olarak
sınıflandırma ve diğerlerinden ayırt etme kabiliyeti veya bir jeolog yaklaşımıyla dünya
doğasının bulutlar, kayalar veya depremler gibi çeşitli karakteristiklerine karşı aşırı ilgili ve
duyarlı olmasıdır. Bahçe düzenleme, doğa gezileri, dağ tırmanışları, traking, belgesel izleme,
seyahat etme hoşlandığı etkinliklerdendir.
Doğacı Varoluşçu Zekâya Sahip İnsanların Özellikleri
Varlıkları sınıflandırmayı başarırlar.
Doğadaki bitki türlerine karşı duyarlıdırlar.
Açık havayı, bahçe işlerini severler.
Çevre kirliliği konusunda duyarlıdırlar.53
Doğa dergilerini inceler ve belgeselleri izlerler.
Doğa ile baş başa kalmayı doğa yürüyüşlerini severler.
Doğadaki hemen her canlının yaşamına ilgi duyarlar. Farklı canlı türlerinin isimlerine
karşı dikkatlidirler. Çiçek türleri, hayvan türleri onlar için çok ilgi çekicidir.
Doğanın insanlar üzerindeki ya da insanın doğa üzerindeki etkisi ile ilgilenirler.
Kendilerine özgü out-door etkinlikler düzenlerler ve uygularlar.
Doğacı Varoluşçu Zekâya Sahip İnsanların Öğrenme Ortamları
Seyahat etmeyi, belgeseller izlemeyi severken, doğa ve gezi dergilerini incelemeyi
severler. Doğayı ve doğada olup bitenleri gözlemleyebilme yeteneği kazanarak, kendisinin
de bu dünyanın bir parçası olduğunun farkına vararak öğrenmekten hoşlanırlar. Sınıf
ortamlarında yapılan her türlü bilimsel araştırma çalışmaları, alan gezileri, inceleme gezileri
etkili ortamlardır. Yapılan gözlemler anlatılmalı ve fen deneyleri yapılmalıdır. Küçük yaş
gruplarında sınıfta, kuş gibi hayvanların ve bitkilerin bulunması ve bunların sorunluluğunun
çocuklara verilmesi gerekir. Çocukların diğer canlıları gözleyip özellik öğrenmeleri
açısından önemlidir. Küçük yaş gruplarının en az 1 saat bahçede, doğayla iç içe oynamaları
için ortam hazırlanmalıdır.
ktalar Aşağıdaki Gibidir:
Öğretmenlerin, bütün zekâlara eşit derecede önem vermesi gerekir.
Öğretmenler materyal sunumunda, tüm zekâları geliştirici ya da tüm zekâları
kullanmaya yönelik materyal hazırlaması gerekir.
Bu durum sadece öğrenmeyi sağlamakla kalmaz, öğretmeni de aynı konuyu değişik ve
yaratıcı faaliyetler düzenleyerek öğretmeye motive edebilir. Bu şekilde öğrenilen bir konu
daha iyi anlaşılabilir.
Herkes 8 zekâ ile doğar; ancak ne yazık ki öğrenciler sınıfa farklı zekâları gelişmiş
halde gelirler. Her çocuk kendi zihinsel güç ve zayıflıklarıyla öğrenme ortamına girerler.
Çoklu zekâ teorisi, çok kapsamlı bir öğretim modeli ortaya koyarak, öğretmenlerin
sınıftaki bütün öğrencilere ulaşabilmek için öğretimde yöntem zenginliğine gitmeleri
gerektiğini vurgulamaktadır.
2. BİLİŞSEL GELİŞİME UYGUN
ETKİNLİKLER
2.1. Bilişsel Gelişime Uygun Etkinlikler
Bilişsel gelişime uygun bir aşama geçiren çocukların bu sırada desteklenmesi
önemlidir. Algı, dikkat, bellek ve hatırlama, yaratıcılık, akıl yürütme, problem çözme gibi
becerilerini geliştiren etkinliklere çocukların ve grubun ihtiyacına, yaş ve gelişim seviyesine
göre yer verilerek bilişsel gelişime katkıda bulunmak mümkündür. Çocuklara bu beceriler
etkinlikler esnasında ve günlük yaşantı sırasında yapılanlar anlatılarak kazandırılabilir.
Çocukların etkinliklerinde algılayabilme, dikkatlerini toplama, kelime dağarcığını
arttırma, sözlü anlatımlarını teşvik etme, el göz koordinasyonlarını, kalem kullanma
becerilerini geliştirmenin yanı sıra eşleştirebilme, değişik ilişkiler kurabilme, gruplama,
sıralama, eksik tamamlama ve karşılaştırma yapabilme gibi zihinsel işlevleri kolaylaştıracak
çalışmalara yer verilir. Çocuğun gelişim düzeyini dikkate alarak, neyi yapamadıkları,
başaramadıkları göz önüne tutularak yapabildiği etkinliklerden başlamak gerekir.
Bir bayan tanınmış bir eğitimciye sorar:
Çocuğumun eğitimine ne zaman başlamalıyım?
Çocuğun ne zaman doğacak?
Doğacak mı? Çocuğum şimdi beş yaşında!
Aman hanımefendi burada benimle konuşarak boşa zaman harcamayın.
Çocuğunuzun eğitiminde en iyi beş yılı kaybettiniz, der .Anne babalar çocukların eğitimine daha o doğmadan önce kendilerini eğiterek
başlamalıdırlar.
Çocukların Bilişsel Gelişimini Desteklemek İçin Etkinlik Hazırlarken Dikkat
Edilecek Noktalar:
Kuralları belirli tek sonuçlu etkinlikler belirlenmeli.
Birden fazla sonuç ve ürün ortaya çıkabilecek etkinlikler düzenlenmeli.
Etkinlikler ve ortaya çıkan ürünler hakkında çocukla konuşmalı.
Televizyon, öğrenmede bir araç olarak kullanılmalı.
İçinde bulunduğunuz her ortamı ve her malzemeyi çocuğun gelişimi için bir
fırsat olarak kullanmalı.
Taklit etme ve rol yapmayı kullanmalı.
Çocuklara model olunmalı, yaratıcılıklarını keşfetmeleri sağlanmalı.
Etkinlikleri yaşarken mizahı ve eğlenceyi de kullanmalı.
Farklı kavramlarla karşılaşmasına ve kavramları birbirleriyle ilişkilendirmesine
yardımcı olunmalı.
Çocukların kendilerini görmeleri sağlamalı ve yanlışlarına rağmen yeniden
denemeleri konusunda cesaretlendirilmeli.
2.2. Bilişsel Gelişime Uygun Araç-Gereçler
Çocuğa uygun bir araç-gereç seçerken sağlam, kullanışlı, temizliği ve bakımı kolay,
amaca uygun, birden çok amaca hizmet edecek, çocuğa zarar vermeyecek şekilde olmalıdır.
Araç gereçler estetik olmalı, göze hoş görünmeli, araştırma ve keşfetmelerini sağlamalı,
yaratıcılıklarını desteklemeli ayrıca güvenilir olmalıdır. Çocuğun gelişim düzeyine göre araç
ve gereçler basitten karmaşığa, kolaydan zora, bilinenden bilinmeyene doğru giden bir sıra
ile verilmelidir. Seçilen araç ve gereçlerin eğitim programındaki hedef ve kazandırılması
beklenen hedef davranışlarla tutarlılık göstermesi amaçlanmalıdır.
Çocukla ilgilenenlerin çocuğun eline bir malzeme vermek istediğinde çocuğun gelişim
basamağını veya olgunluk düzeyini iyi bilmesi gerekir. Bebeğe hareketli bir oyuncak
verilirse bebek sadece onu görsel olarak takip eder onu başka şekilde kullanamaz. Onun için
yaşa uygun malzeme veya araç-gereç verilmesi çok önemlidir. Araç-gereç yaparken veya
seçerken bireylerin göz önünde bulunduracağı; çocuğun ilgileri, ihtiyaçları, gelişim düzeyi,
yaşıdır.
Erken çocukluk döneminde, bilişsel gelişimini destekleyen eğitici oyuncaklara yer
verilerek çocuklar desteklenebilir. Daha ileri yaşlarda kitaplara ve dergilere, planlama ve
organize etme çalışmalarını geliştirici çalışmalara, çeşitli zekâ geliştiren oyunlara ( satranç,79
dama gibi) yer verilebilir. Çocukların gelişim düzeyine göre oyuncakların parça sayısı
azaltılarak ya da arttırılarak oyunlar oynanabilir. Nitelikli her türlü araç ve gerecin çocuğun
gelişimine katkı sağlayacağı gerçektir. Aşağıda bazı araç ve gereç örneklerine yer verilmiştir.
Bu araç ve gereçlerin sayısını attırtmak mümkündür. Çocukların yaş gruplarına göre
yapabildikleri aşağıda listelenmiştir. Onların yapabildiklerine göre araç gereç seçmek
önemlidir. 2.3. Bilişsel Gelişime Uygun Etkinlik Planlama
Çocukların bir gün içerisinde yaptığı etkinlikler bilişsel gelişimine katkı sağlar, arttırır,
geliştirir. Bu etkinliklere çocuğun yaş ve gelişim düzeyine uygun olarak yıllık ve günlük
planlarda yer vermek gerekir. Bu etkinlikler çocuğun gelişimi için çok önemlidir.
Serbest zaman etkinliklerinde yapılan bir boyama faaliyetinde çocuklara, resimde
gördükleri nesnelerin neler olduğu sorulduğu, nesnelerin nerede oldukları, resimdekilerin
neler konuştukları, resimdeki siz olsaydınız neler söylemek isteyecekleri, bu resmi bir daha
çizmek isteselerdi neler çizebilecekleri, ne renk boyadıkları, neden o rengi tercih ettikleri
konularında çocuklarla konuşmak onların nesneleri öğrenme, algılama, dikkat, hatırlama ve
bellek, kavram gelişimi ve yaratıcılıklarını arttırarak gelişimlerine katkıda bulunduğu
görülmektedir. Ayrıca ilgi köşelerinden biri olan masa oyuncakları köşesine konulan
yapbozlar, dominolar, küçük renkli bloklar, birbirine geçmeli oyuncaklar ve legolar85
çocukların bilişsel gelişimini geliştiren araç gereçler olup çocuğa oynaması için fırsat
verilmelidir.
Öğretmen, kesme yapıştırma çalışmaları yaparken çocuklardan kâğıtların boyutlarını
karşılaştırmalarını daha sonrada büyükten küçüğe sıralamalarını istemesi, boya
çalışmalarında renkleri açıktan koyuya sıralamalarına ya da boya kalemlerini renklerine göre
sınıflandırmaları sağlanarak kavram gelişimi destekleyebilir. Mobil yaparken nesneleri
saymaları, renklerine göre sınıflamaları, kolaj çalışmalarında üstünde-altında, yanındauzakta gibi mekansal kavramları kağıt işleri yaparken elişi kağıtlarını üst üste koymalarını,
karşılaştırmalarını isteyebilir.
Türkçe dil etkinliğinde şiir, bilmece, tekerleme, parmak oyunu, hikâye anlatma
etkinlikleri bilişsel gelişimi destekler. Örneğin; “Dalda Duran Beş Kuş”, “Yeşil Taksi” şiirler
“Beş Küçük Sincap”, “On Parmak” parmak oyunları, “On Küçük Bebek”, “Ben Artık
Büyüyeceğim”,”Ali Baba’nın Çiftliği”, “Lunaparkın Sihirli Dünyası” isimli hikâyeler ile bu
etkinlikler gerçekleştirilebilir. Hikâyelerde çocuklar kuşların bulutların üstünde, balıkların
denizin altında yüzdüğünü anlatırken öğretmen çocukların üstünde-altında gibi kavramları
geliştirmesine yardım eder.
Hikâyelerdeki olaylar belli bir sıra izler ve buna bağlı olarak neden sonuç ilişkisini
öğrenirler. Hikâyelerin bir başı, olayların geliştiği ortası ve bir sonu vardır. Problem çözme
becerileri gelişir. Hikâyeler genellikle bir problemle başlar. Örneğin çocuğun köpeği yoktur.
Köpeğini ister. Bu konu nasıl çözümlenecektir? Kedisi kaybolmuştur. Onu bulmak için neler
yapmak gerekir. Çocuk çoğu kez etkin olarak kendiside çözüm arar. Hatta bazen
“Öğretmenim bahçeye baksın” gibi önerilerde bile bulunabilir. Hayal güçlerini geliştirir.
Çocuklar için gördükleri ve dinledikleri “gerçek”tir; ama kitapların yardımıyla zamanla
“yalancıktan”, “öyleymiş gibi” kavramını öğrenmeye başlarlar. Zamanla kendilerinin de
hikâye uydurabileceklerini öğrenirler.
Şiir:
Boyalar
Yeşil çalışkandır,
Kırmızı yaramaz,
Sarı uykucu,
Beyaz yıkanmış,
Kara korkak,
Ben erkenden okula giderken
Yeşil gibiyim.
Bu şiir öğretilirken çocukların renk kavramı geliştirmelerine rehberlik edilir.
Hikaye : Renk Evrenin Gezinti gibi bir hikâye anlatılır. (Renklerin kahraman olduğu
bir hikâye ve ara ve ana renk kavramı öğrenilmesini sağlar.)
Hikâye Sonrası Etkinlik: Hikâye kahramanlarına uygun renklerde kostüm
giydirililerek dramatize yapılması çocukların renk kavramını ve yaratıcılıklarını
geliştirmelerine yardım eder.
1.1. Tanımı ve Önemi
İnsanı insan yapan özelliklerden biri de bilişsel gücüdür. Bu gücüyle diğer canlılardan
üstün hale gelerek, onları egemenliği altına alır. Doğayla başa çıkmaya çalışarak, kültürel
değerler üretir, teknolojiyi geliştirerek, yaşamı kolaylaştırır ve anlamlı kılar. Eğitim de
insanın biliş gücünü geliştirmeye rehberlik eder.
Biliş, ileri zihinsel süreçleri içerir. Zihinsel süreçler; dikkat, algı, bellek, dil gelişimi,
okuma ve yazma, problem çözme, anımsama, düşünme, akıl, yaratıcılık vb. kapsayan geniş
bir terimdir. Bilişsel gelişim; doğumundan başlayarak, çevremizdeki dünyayla
etkileşimimizi sağlayan ve dünyamızı anlamamızı yarayan bilginin edinilip kullanılmasına,
saklanmasına, yorumlanarak yeniden düzenlenmesine, değerlendirilmesine yardım eden,
bütün zihinsel süreçleri içine alan bir gelişim alanıdır. Birey, zihinsel süreçlerde hem nitelik
hem de içerik açısından giderek yetkinleşir. Bu gelişimin önemli bir öğesi olan bilgi
kazanma yöntemiyle, zihinsel etkinlikler arasında sıkı bir ilişki vardır. Bilişsel gelişim
çocuğun gördüğü, duyduğu, dokunduğu tattığı nesneler hakkında düşünmesini ifade eder. Bu
düşüncenin içerdiği konular, etki tepki ilişkisini, olaylardaki ardışıklığı, nesneler arasındaki
benzerlik ve farklılığı anlamak, objeleri kategorize edebilmek, mantık yürüterek cevaplamayı
içerir. Bilişsel gelişimin amacı; soyut şekilde akıl yürütme, varsayımsal durumlar hakkında
mantıksal düşünme, kuralları karmaşık ve daha yüksek yapıda örgütleme olarak görülür.
Piaget’e göre bilişsel gelişim, organizmanın doğumdan ölümüne kadar farklı
basamaklardan geçerek düzenli olarak niteliksel bir değişim içine girmesi olarak tanımlanır.
Bilişsel gelişim de çocukların kendi bilgilerini incelemeleri, denemeleri ve
uygulamaya dönüştürmeleri önemlidir. Burada yetişkinlerin rolü de çok önemlidir.
Bilişsel Gelişimle İlgili Öğeler
1.2.1. Gizil güç
Potansiyel, gerçekleşmeyen ama gerçekleşebilecek olan, saklı olan güç anlamına
gelmektedir. Çocuğun kalıtımla getirdiği ve eğitim yoluyla ortaya çıkacağı düşünülen
yetenekleri ve özellikleri gizil güç olarak isimlendirilir. Kalıtımla gelen doğal yollarla ortaya
çıkan özellikler gizli değildir. Gizil güç eğitim yoluyla ortaya çıkar.
1.2.2. Yetenek
Bireyin bilişsel, duyuşsal ve motor davranışlarla ilgili gizil gücü yetenek olarak
nitelendirilir. Birey; bilişsel, duyuşsal ve motor yetenekleriyle bilgi ve becerileri öğrenir.
Bireyin yetenekleri öğrenmenin, bir meslek edinmenin, bir ürün üretmenin dayandığı gizil
güçtür. Birey, yeteneklerini; öğrenme yoluyla yeterliliğe dönüştürür. Yeterlilik, bireyin
yeteneklerinin iş yapabilecek, uygulama yapabilecek, ürün üretebilecek, eyleme geçebilecek
nitelikte açığa çıkarılmasıdır. Yeterlilik, eyleme geçebilme niteliğidir.
Yetenekli insanlar, bir üretim etkinliği içinde olup hemen fark edilir. Ürettikleri
nicelik ve nitelik açısından, o alanda üretilenlerden üstün ve yeni olma özellikleriyle,
kolayca ayırt edilir. Yetenek, insanlığın ilerlemesi için vazgeçilmezdir.5
1.2.3. Algı
Resim 1.1: Algılama
İnsanın doğumdan itibaren, yaşamı boyunca duyularını kullanarak çevresindeki
bilgileri organize etme, anlama, yorumlama ve yeni durumlara kendini uydurma sürecine,
algı denir. Algılamamız sağlayan, duyu organlarımız olan gözün, kulağın, ağzın, burnun, elin
ve ayağın sağlıklı olması uyarıcılara anlam verilerek, yorumlanması için önemlidir. Örneğin;
yolun karşısından gelen arkadaşımız bize doğru yürümektedir. Açıkça bize doğru yürürken,
bize doğru bakmaktadır. Bizim görüntümüz onun gözüne, retinasına yansımıştır. Biyolojik
yapısı içerisinde göz bu görüntüyü beyne ulaştırmıştır. Beyin burada yapması gereken
duyusal bilginin alınmasından sonra, anlama, seçilme, düzenleme ve yorumlama aşamalarını
gerçekleştirir. Arkadaşımızın bizi fark ederek, selamlamasını bekleriz. Parlak bir ışığın, el
fenerinin ışığı olduğu, ancak algı yoluyla ayırt edilebilir.
Algılamada olgunlaşmanın, öğrenmenin, deneyimlerin, geçmiş yaşantıların,
beklentilerin önemi büyüktür.
Yeni doğan bebeğin görsel algıları, zorunlu algılar ve seçici algılar olmak üzere iki
grupta toplanır. Zorunlu ve seçici algılar karşılaştırıldığında bebeğin zorunlu algılamada her
bir uyarıcıya tek tek ve dikkatle baktığı, seçici algılamadaysa gözün, hedef nesneler arasında
esnek bir şekilde hareket ettiği görülür.
Algılama sürecinde şema, imge ve semboller önemlidir. Şema insan zihninde, çevreye
uyabilmeyi sağlayan davranış ve düşünce kalıplarının çevre ile zihin arasındaki etkileşimi
sonucu ortaya çıkar. İmge duyu organlarıyla alınan duyuların, beyinde kalan izleri olarak
ifade edilir. Algılamadaki görsel imge 2 yaşın sonlarına doğru gelişir. Sembol eşya ve
olayların geçici temsilcileri olarak ifade edilir. Örneğin, bir iletişim sembolü olan kelime,
yazılı veya sözlü kullanılırken, bir müzik parçası, sesle veya bir müzik aletiyle ifade edilir.
Bir olay; bir resimle, şiirle ya da jest ve mimiklerle anlatılır.
Duyu organları yoluyla çocuk, kendisine ve çevresine anlam verir. Doğumdan itibaren
kendi vücudunu çevresinden ayıramayan bir varlık olan çocuk, 3 yaşından itibaren nesneler
hakkında fikirlere sahiptir. Bebek doğduğu andan itibaren ellerini, ayaklarının tanımaya
başlar. Araştırmalara göre bebek ilk yıllarda, zamanının çoğunu çevresini tanımayla geçirir. Çocuk çevresindeki nesnelere uzanır, dokunur, onları ağzına alıp tadına bakar ve koklayarak
incelemeye çalışır. Tüm duyu organlarını kullandığı görülür. Bir ses duyduğunda bu sesi
çıkaran nesne ya da bireyi arar. Gördüğünde, sesle görüntünün birbiriyle ilişkili olduğunu
anlar. Algılamanın gelişmesiyle, tanıdıklara ve yabancılara verilen tepkiler değişir. Çocuk
başta nesneleri, bir bütün halinde görme eğilimindedir. Yaşı ilerledikçe, nesnelerin,
ayrıntılarını ve özelliklerini benzer algılamaya doğru ilerler. Hemen hemen 2 yaşına kadar
çocuk, nesnelerin birbirinden farklı özelliklerini algılayamaz. Örneğin, gördüğü bütün dört
ayaklı hayvanları (köpek, inek, koyun) tanıdığı kediye benzetir. Miyav miyav diye geneller.
Algı hızlı bir gelişme gösterir. Gelişme sırasında değişikliklere uğrar. Bu değişiklikleri
dört grupta toplamak mümkündür.
1.2.3.1. Algıda Seçicilik
Çevremizde çok sayıda uyarıcı vardır. Organizmanın bunların tümünü birden
algılaması zordur. Bu nedenle organizma çevreden gelen uyarıcıların bazılarını seçmesine,
algıda seçicilik denir. Algıda seçicilikte dikkat önemlidir. Dikkat algılamaya hazır olmayı
ifade eder. Biz çevremizde, dikkat ettiğimiz nesneleri ve olayları algılarız. Aynı vitrine
bakan iki arkadaştan gömleğe ihtiyacı olan gömleği, kazağa ihtiyacı olanın kazağı görmesi
gibi... Algılamaya hazır olma da önemlidir. Bu bireyden kaynaklanan bir unsurdur. Kişi, pek
çok uyaran arasından sadece birini ya da birkaçını algılayabilir. Örneğin, bir anne gece
ağlayan bebeğinin sesini duyabilir; ama telefonun sesini duymayabilir. Bu annenin neyi
algılamaya hazır olduğu ile ilgilidir. Güdülenme de algılama için önemli bir etkendir.
Güdülenmeye göre, herhangi bir şeyi algılarken görmek istediğimizi görür, duymak
istediğimizi duyarız. Fazla ve gereksiz bilgileri önemsemeyiz. Seçicilikte önemli etkenlerden
biridir. Önceden algılanan nesne ve olaylar bellekte iz bırakır. Yeni bir algılama olduğunda,
eski yaşantıların bellekteki izleriyle yeni algı birleşerek, bellekte iz bırakır. Uyarıcıların
renkleri, büyüklüğü, şiddeti gibi bazı özellikleri dikkatimizi çeker. Renkli uyarıcılar, renksiz
uyarıcılardan daha çok dikkat çeker.
1.2.3.2. Ayırt Etme Becerisinin Gelişimi
Ayırt etme önceden bir bütün olarak görülen bir nesne ya da durumun, zamanla
parçalarını, ayrıntılarını ve benzer nesneleri birbirinden ayrı kılan özelliklerini, algılama
eğilimi olarak nitelendirilir. Erken çocukluk döneminde çocuk, karmaşık bir şekli bütün
olarak algılar; fakat ayrıntılara dikkat etmez. Altı yaşından sonra ayrıntılara dikkat etmeye,
ayrıntıları birleştirmeye ve bütünleyici bir algılamaya yönelir. Böylece bütünü, parçaları,
parçaların birbiriyle ve bütünle olan ilişkilerini aynı anda algılama gerçekleşebilir. Algı için
ön koşul, şekil ve zemin ayrımıdır. Şekli zeminde, parçayı bütünden ayırtetme ergenliğe
kadar gelişir. Çocuk erken çocukluk yıllarında sesin de ayırt edilmesi gelişimini sürdürür.7
Resim 1.2: Ayırt Etme Becerisi
1.2.3.3. Nesne Kavramı
Çocuk, nesneyle ilgili üç temel beceriyi kazandığında dünyayla
Etkileşimi; etkili, işlevsel ve yetişkininkine benzer olacaktır. Bu beceriler:
Nesne devamlılığı,
Nesne değişmezliği,
Nesne kimliğidir.
Nesne Devamlılığı nesnelerin yer tutan varlıklar olduğuna, algı alanı dışında
olduklarında dahi var olmayı sürdürdüklerine ilişkin bilgidir. Bu kavram, bebek
18 aylık olana kadar çeşitli aşamalarla kazanılır.
Dört aydan küçük bebekler, görme alanı içinde olan ve hareket ettirilen nesneyi
takip eder. Görme alanından çıktığında ilgilerini kaybettikleri ve başka tarafa
döndükleri görülmüştür. Bebek görme alanı içinde olan annesinin hareketlerine
izler; ancak görme alanının dışına çıktığında, anneyi arama eğiliminde
bulunmaz.
Nesnenin varlığını sürdürdüğüne ilişkin ilk düşünceler 4–8 ay civarında görülür.
6 aylık bebek, elinden düşen oyuncağını bir süre arar, kısa bir süre sonra ilgisi
dağılır. 8. aydan sonra, bebek oyuncağı gözünün önünde, bir örtünün altına
saklandığında örtüyü kaldırıp oyuncağını arar. Ancak bebeğin oyuncağı, ilk
saklandığı yerden alınıp başka bir yere saklandığında oyuncağı hala ilk
saklandığı yerde arama eğilimindedir.
12–18 ay civarında, nesneyi en son gördüğü yerde ararlar. Nesnenin sürekliliği
kavramı, 18-24 ay civarında gelişmiştir. Top oynarken sandalye ve masanın
arasından geçerek diğer tarafa ulaşan topu aramadan, diğer masanın arkasına
dolaşarak alır ve oyun oynamaya devam eder. Bebeklerin nesne sürekliliği, kişi
sürekliliğinden sonra gelişir. Bebek annesi gözünün önünden kaybolduğunda
varlığını sürdürdüğünü oyuncağından önce kavrar.
Nesne değişmezliği; uzaklık, yön, bakış açışı değişiklikleri ve ışık gölge gibi
değişik biçim ve durumlarda gördüğü nesnenin ya da insanın aynı nesne ya da
insan olduğu, yani değişmediğinin algılanmasıdır. Nesne değişmezliği, 2-3
yaşlarında gerçekleşir. 2-3 yaşlarından önce çocukların, nesnelerin gerçek
özelliklerine ilişkin fikirleri net değildir. Çocuk uzaktayken küçük görünen bir
bisikletin, yakınlaştıkça büyüdüğünü düşünebilmektedir. Masada bulunan
bardaklar uzaktan küçük, yakından büyük görünmektedir.
Nesne kimliği; nesnenin bir günden diğerine, bir durumdan başka bir duruma
aynı olduğunu tanıma yeteneği olarak nitelendirilir. Bebekler 8–9. aylarda
nesneyi sadece bilinen tek ortamda, tüm ipuçlarıyla birlikteyken tanırlar.
Örneğin; yemek saatinde kendi bardağını tanır. Başka bir ortamda bardağını
tanımayabilir. Bebek 9-10 aylıkken bardağının içinde tanıdık içecek varsa
bardağını her durumda tanır. 10–11. aydayken bardağını, her durumda tanır. 1
yaş ve sonrasında diğer bardakların da bardak olduğunu fark eder ve uygun
şekilde kullanır. Daha sonrada bardaklar kategorisi hakkında fikir geliştirir.
Bardaklar sınıfının üyelerini tanır. Diğer sınıflardan ayırt eder.
1.2.3.4. Ben Merkezcilikte Azalma
Benmerkezcilik, küçük çocuklarda vardır. Herkesin kendisi gibi düşündüğünü,
hissettiğini, kendisinin sevdiği şeyleri, herkesin sevdiğini, kendisinin sevmediği şeyleri de
sevmediğini düşünür. Kendi görüş ve algılarının herkes tarafından aynı şekilde anlaşıldığını
düşünür. Kâğıda çizdiği karalamaların bebek olduğuna inanır ve söyler. Herkesin resmi,
bebek olarak gördüğünü düşünür. Diğer kişilerin resmi, bebek olarak görmemesini
kavrayamaz ve sinirlenir. Bir kâğıda bir şeyler çizer, bunun bir köpek olduğunu söyler ve
herkesin bunu bir köpek olarak gördüğünü düşünür.
1.2.4. Dikkat
Dikkat; dikkat süresi ve dikkat seçiciliği olarak isimlendirilen iki süreçten oluşur.
Yaşla birlikte dikkatin süresinde ve seçiciliğinde değişme olur.
Dikkat süresi, bireyin bir noktaya yöneldiği zaman olarak tanımlanabilir. Odak
noktasının değişmesi de dikkat dağılmasıdır.
Dikkat seçiciliğiyse, odaklanan uyarıcıyı tanıma, belirgin ve temel nitelikleri belirleme
işlemi olarak ifade edilir.
Dikkati uyaran etmenler ikiye ayrılır:
Dış etmenlerde, uyarıcıların gücü dikkati çeker. Parlak bir nesne, yüksek bir ses
dikkat çeker. Tekrarlanan uyarıcılar dikkat çeker. Bir ismi birkaç kez
tekrarlamak gibi. Değişiklik dikkat çeker. Her zaman ses çıkaran, ama çoğu kez
dikkat etmediğimiz saatin tıkırtısı kesildiğinde dikkatimizi çekmesi gibi.
İç etmenler: Bireylerin kendine özgü ilgi ve gereksinimleri vardır. Acıkan
birinin dikkatini yemekler ve yemek kokuları çeker. Dikkat bunlara bağlıdır.
Erken çocukluk dönemde çocukların dikkatleri, seçicilikleri ve dikkat süreleri azalır.
Dört yaşındaki çocuklar, oyun alanında kaybolan oyuncaklarını en son gördükleri ve
kaybolduklarını anladıkları yerlere, sistemli bir şekilde bakarak bulmaya çalışırlar.
Dikkatlerini planlı kullanırlar; fakat detaylı resimler ve yazılı metinler verildiğinde erken
çocukluk dönemi çocuklarının daha başarısız olduğu görülmektedir. Erken çocukluk dönemi
çocukları okul çağı çocukları kadar çevreye dikkat etmezler. Neye dikkat edecekleri
konusunda okul çağı çocukları kadar seçici olmadıkları görülmüştür. Çocuklar büyüdükçe
bir yığının içinden bir resmi, bir nesneyi daha iyi seçerler ve diğer seslere önem vermeyerek
bir sesi ayırt ederler. Çocuklar uyarıcıyı seçmek, dikkatlerini odaklamak için gittikçe artan
bir beceri elde ederler.
Erken çocukluk döneminin çocukları neye dikkat ettikleri veya hatırladıkları
konularında, okul çağı çocuklarından ayrılmaktadırlar. Erken çocukluk dönemindeki
çocuklar, dikkatlerini bilinçli olarak kontrol edecek ve yönlendirecek stratejiye sahip
değillerdir. Okul çağı çocukları, dikkat etmek için bilinçli stratejilere sahip olup seçici
olmaları gerektiğini bilmektedirler.
1.2.5. Kavram Oluşturma
Kavramlar, bilgilerin yeniden düzenlenmesiyle ilgili bir durumdur. Sembol bir olay ya
da nesnenin temsilcisidir. Bir grup olay ya da nesneye ait bir dizi özelliğin temsilcisi
kavramdır. Birbiriyle ilişkili nesne ve olayların ortak yönlerini kavram gösterir. Kavram
oluşturma, sınıflama işlemidir. Çocuk nesnelerin fonksiyonlarını algılar. Zihinde kalan izler
(imge) üzerinde bir takım işler yapar. Soyutlandıktan sonra birbiriyle karşılaştırılarak
birbirine benzeyen, ortak niteliklere sahip olan izler gruplandırılır. Bu gruplar, kavram olarak
nitelendirilir. Örneğin anne kavramı geliştirmede çocuk, annesinin görünüşünü, yüzünü,
saçının rengini, sesini, kokusunu, algılar. Annesini diğer bireylerden ayırmaya başlar.
Anneyle ilgili bilgi, beceri ve deneyimleri arttıkça, çocuk daha iyi bir anne kavramı geliştirir.
Kavram oluşturma yeteneği, insanların nesneleri sınıflandırmalarını sağlar. Mavi
kavramıyla nesneleri, mavi olan ve mavi olmayan olarak ayırabilir.
Kavram öğrenme, ayırt etmeyi öğrenmeyle başlar. Belirli bir özellik ayırt etme
yeteneği aynı özelliğe sahip diğer nesnelere genellendiğinde, kavram öğrenilir.
Kavram öğrenmede, bağlantı kurma da bir yoldur. Bir kelimenin anlamını bilmeden
bazı olaylarla bağlantı kurularak, kelimenin anlamına ilişkin doğru bir fikir geliştirilebilir.
Kavramları öğrenmede tanımlardan yararlanılabilir. Örneğin, çocukların pek çoğu
şahini görmemiş olabilir; fakat şahin kavramına sahiptir. Şahinin resimlerini görmüş ve
kendilerine şahinin bir kuş olduğu, uçan bir hayvan olduğu, tüylerinin bulunduğu söylenmiş
olabilir. Bu da çocuklara doğru bir şahin kavramı verir. Uyarıcılar dikkatli seçilirse, çocuk
iki yaşındayken renk, şekil, hacim yönünden değişen özellikleri gruplayabilir. Üç
yaşındayken yetişkin gibi ölçütlere dayalı olarak sınıflandırma yapabilir. Üç-altı yaşındaki
çocuk, köpekleri atları ve çiçekleri gruplandırmayı başarabilir.
Örneğin, çocuklar giyinip soyunurken giysilerin renkleri, arkası önü vb.; yemek
saatlerinde besinlerin büyüklüğü, soğuk-sıcak, sert-yumuşak, vb. kek; kurabiye yapımı
sırasında ölçü kavramını; temizlik yaparken ıslak-kuru, temiz-kirli gibi kavramları
öğrenebilir. Çocuklarla yapılan etkinliklerden sonra çocuğun bağımsız olarak çalışmalarına
izin verilip iş bitiminde sözel ödüller kullanılmalıdır.
Çocuğa sağlanan zengin uyarıcıların, ilgi ve ihtiyaca uygun olarak düzenlenmesi
gerekir. Onların nesnelerle birlikte deneyim yaşadığında, kavramları öğrenmesi daha kolay
olacaktır; ancak çocukların kavram öğrenmelerine yardımcı olmak için pahalı oyuncaklara
ve malzemelere gerek yoktur. Her evde bulunan tencere, tava, çorap, kaşık ve
mecmualardaki resimlerin hepsi iyi öğretim araçlarıdır.
1.2.6. Bellek ve Hatırlama Gücü
Bellek, bireyin tecrübelerinden edindiği ve öğrendiği bilgileri güvenilir bir biçimde,
tam ve doğru olarak zihinde tutmaya, istenildiği zaman kullanmaya olanak sağlayan yetenek
olarak isimlendirilir. Belleğin güvenilirliğini hatırlama gücü gösterir. Bellek üç yapısal
bileşimden oluşur:
Duyusal kayıt
Kısa süreli bellek
Uzun süreli bellek
Duyusal kayıt, bilgi işleme sürecinin ilk aşamasıdır. Duyular aracılığıyla
çevredeki uyarıcılardan çeşitli bilgilerin seçilerek algılanması, duyusal kayda
gelmesidir. Çevreden alınan uyarıcı, duyu organları yoluyla sinirleri uyarır. Bu
esnada uyarıcının izi yaklaşık bir saniye duyuya kayıt olur. Örneğin, bir kitabın
sayfaları hızla çevrildiğinde sayfalardaki yazı ve resimler gözümüzde iz bırakır.
Bu sırada dikkat ve seçici algı, belirli izlerin kısa süreli belleğe geçişini
sağlarken, diğerleri silinerek kaybolur. Duyusal kayıt anlık bellek olarak da
isimlendirilir. Gelen duyusal bilgileri işleyerek kısa süreli belleğe geçirir.
Kısa Süreli Bellek: Duyusal kayıttaki bilgiler kısa süreli bellek sistemine gelir.
Geçici olarak bilgi depolanır. Kısa süreli belleğe gelen ve tekrar edilerek uzun
süreli belleğe aktarılamayan bilgiler unutulur. Kısa süreli bellekteyken silinen
bilgiler hatırlanmaz. Çocuk ilk olarak bir nesneyi duyularıyla algılar. Bunu daha
sonra kısa süreli belleğe aktarır. Örneğin, çocuğa sıralı olarak gösterilmiş
resimlerdeki hayvanların isimlerini, verilen sıraya göre tekrar etmesi
istendiğinde, tekrarlanıncaya kadar bilgi kısa süreli bellekte tutulur. Hayvanların
isimlerini söylemek için vakit kaybedildiğinde, çocuk tekrar hayvanların
isimlerini sırasına göre duymak isteyecektir. Kısa süreli belleğin bilgiyi kullanma süresi yirmi saniye kadardır. Anaokulu çocuklarının bellekleri kısa
sürelidir.
Kısa süreli belleğe bilgi, duyusal kayıt ve uzun süreli bellekten gelir. Genellikle her
ikisi aynı anda gerçekleşir. Örneğin; birey bir kuş ile karşılaştığında, kuşun imgesi kısa süreli
belleğe geçer, aynı anda uzun süreli bellekten kuşlara ilişkin bilgi araştırılır ve kuşun hangi
tür olduğu belirlenmesi bu durumu açıklar.
Uzun Süreli Bellek: Bilgiler burada uzun süre saklanır. Kısa süreli bellekteki
uyarıcıların tekrarlanarak geldiği, eski bilgilerle örgütlenerek uzun süre depo
edilip, saklandığı yerdir. Uzun süreli bellekteki bilgiler, doğru bir uyarıcı ile
karşılaştığında değişmeden hatırlanır. Kısa süreli bellekteki etkin bilgiler, uzun
süreli bellekte edilgen olur. Uzun süreli belleğin kapasite sınırları belli değildir.
Örneğin, çocuk daha önceden kısa süreli belleğe depo ettiği sıralı olarak
gösterilmiş resimlerdeki hayvanların isimlerini tekrarlar yaparak ve değişik
yaşantılarla da hayvanların isimlerini uzun süreli belleğe aktarır ve saklar. Uzun
süre sonra hayvanın resmini gördüğünde, onu doğru olarak isimlendirir. Kısa
süreli bellekteki bilgilerin uzun süreli belleğe geçmesi için bireyin çabası
gereklidir. Tekrar ve gruplama süreçleri iyi çalıştığında uzun süreli bellekte
depolanan bilgiler istenildiğinde hatırlanır. Bilginin uzunluğu depolama için
önemlidir. Ayrıca bilgilerin örgütlenmiş olması, hatırlamayı çabuklaştırır.
Örneğin, bilgisayarda yazı yazarken elektriklerin kesildiğini düşünürsek, belleğe kayıt
yapmadığımız için bilgiler belleğe kaydolmamıştır. Bilgisayarda yazdığımız yazı, bizim
belleğimizde iz bırakır. Bilgisayarda yazı tekrar yazıldığında bilgileri kaydedersek kısa süreli
belleğe kaydederiz. Dosyalayarak bilgimizi belgelerimizin içine koyarız. İhtiyacımız
olduğunda bu bilgiyi, uzun süreli bellekten dosyaya geri alırız.
1.2.7. Akıl Yürütme ve Problem Çözme
Akıl Yürütme, daha önceden öğrenilmiş bilgileri yeni karşılaşılan bir soruna çözüm
bulabilmek için birleştirme ve düzenleme süreci olarak nitelendirilir. Düşünme semboller
aracılığıyla gerçekleşir. Semboller de olay ve nesne gibi dış uyarıcıları temsil eden
işaretlerdir.
Problem Çözme, iç ya da dış istekler ve çağrılara uyum sağlamak amacıyla
davranışsal tepkilerde bulunma gibi bilişsel ve duygusal işlemleri bir hedefe yöneltmektir.
Problem çözme bir amaca ulaşırken karşılaşılan güçlükleri yenme süreci, olarak14
değerlendirilir. Bilgiyi kullanarak buna orijinallik yaratıcılık ya da hayal gücü eklenerek
çözme süreci tamamlanabilir. Problem çözme bir zaman, çaba, enerji ve alıştırma işi olarak
görülür. Bireyin problem çözmesi amaç, ,ihtiyaç, değer, inanç, beceri, alışkanlık ve
tutumlarıyla ilgilidir. Ayrıca bireyin problem çözmeye yönelmesi, cesareti, isteği ve kendine
güven duygusuyla orantılıdır.
Problem çözme sürecinde en önemli değişken olarak bireyin geçmişini inceleme
eğiliminde görülürlerken, en önemli unsurun bireyin karşı karşıya kaldığı durumu algılama
biçimi olduğunu savunmuşlardır.
Uzmanlar problem çözmede sorunu değerlendirme, kavrama ve çözüme ulaşma
eğilimi görülür. Sorunu kavrayarak çözme, deneme ve yanılma yoluyla çözmeden daha
önemli ve etkilidir. Sorunu kavrama, öğeler arasındaki ilişkinin anlaşılmasını gerektirir.
Örneğin, çocuğun uzanarak yetişemediği bir oyuncağa, bir sopa kullanarak yetişebilmesi, ya
da yüksekteki oyuncağına ulaşmak için sandalyenin üzerine çıkmasıdır.
Yönlendirilmiş düşünce, sembollerin çocuğun davranışını etki altına almasıyla başlar.
Bu nedenle yaşamın ilk yıllarında çocuğun düşünme süreçleri, bazı kısıtlamaların etkisi
altındadır. İlk iki yılda çocuk, nesneleri duyuları aracılığıyla tanımaya çalışır. Nesne
devamlılığı ve nesne değişmezliği kavramının geliştiği görülür. İki yaşın sonuna doğru
çocuk bazı olayların sırasıyla olmasını bekler. Örneğin, paltosunu giydiğinde çocuğun
dışarıya çıkacağını bilmesi, bu dönemde düşünme ve akıl yürütme gelişiminin başlangıcı
olarak kabul edilir.
İki-iki buçuk yaşındaki çocuk denemelerini geliştirir. Bir problemle karşılaştığı zaman
bilgilerine dayanarak çözüm yollarını bulmaya çalışır. 2-4 yaşlarında çocuğun, daha çok
özelden, özele dayanan akıl yürütme yöntemini kullandığı görülür. 3-4 yaşındaki çocuk
herhangi bir şekilde birbirine benzeyen iki objeden birini diğerine neden gösterir. Örneğiin; “
Nehir denize gitmek için oluyor.” diyebilir; fakat çok açıklama yapamaz. 4. yaşın sonlarına
doğru çocuk bulduğu nedenleri hayalleriyle karıştırmaya başlar. Bu özellik 5-6 yaşlarında da
devam eder.
7-8 yaşlarında çocuğun hayalle gerçeği birbirinden ayırmaya başladığı görülür.
Örneğin, bir çocuk sopayı at yapma yerine, gerçek at ister. Çocuk, birçok kavramı
oluşturduğu halde, nesneler somut algılarına dayalıdır. 9-10 yaşlarında çocuk, önceki yıllara
oranla sebep bulma ve sonucu belgelemede daha az hata yapar. Soyut düşünme oluşmaya
başlar. 10-12 yaşlarında çocuğun mantığı, yetişkin mantığı gibidir.
Problem Çözme Sürecindeki Aşamalar:
Problemi Tanılama, kişinin problem hakkında bilgi sahibi olması, problem çözmeyi
kolaylaştırır. Bu aşama, problemi tanımlamayı ve biçim vermeyi kolaylaştırır. Problemle
karşı karşıya gelen bir kişinin ilk yapacağı şey neyin problem olduğunu ortaya koymasıdır.
Problemin tanılanma aşaması, problemin kişinin kendisi için öneminin farkında olmasına
yardımcı olur.
Problemleri Açıklama, problem tanındıktan sonra zaman kazanmak ve eylemin
etkililiğini arttırmak için güçlüğün açıklanması, problemin niteliğinin belirtilmesi ve alanının
bilinmesi gerekir.
Verileri toplama, problemleri doğru bir şekilde çözebilmek için bulunması mümkün
verileri, bilgileri ve materyalleri sağlayacak bütün yolların araştırılması gerekir. Problemlerin
çözülmesine yardım edecek bilgileri toplama çalışmaları ilerledikçe, bireyin problemle ilgili
sorunları kavramasını sağlayacak böylece yeni görüşler ortaya çıkacaktır.
Verileri seçme ve düzenleme, günlük yaşamdaki gerçek problemler açık ve
düzenlenmiş değildir. Problemlerin çözümü için gerekli ve gerekli olmayan bilgiler bir arada
bulunur. Problemi anlamada önemli etmenlerden biri gerekli bilgileri elde etmek, diğeriyse
gereksizleri elemektir. Verileri düzenlemek için fikirler arasında ilişki kurmak gerekir.
Fikirler arasındaki karşılıklı ilişkilerin dikkatle gözden geçirilmesi ve eleştirici bir tarzda
değerlendirilmesi, yeni anlayışların geliştirilmesine yol açabilir. Yeni birleşmelere imkân
verebilir. Problemin unsurlarını yeniden bir düzene kavuşturabilir. Değişik bir görüşün
doğmasına neden olur.
Muhtemel çözüm yollarını belirleme, verilerin çözümlenmesi ve yorumlanmasından
sonra çözüm yolları tespit edilmelidir. Akla uygun bütün çözümler bulunmalıdır. Bütün
çözüm yollarını bulmak en iyi olanı seçme imkânı verir.
Çözüm şekillerini değerlendirme, değerlendirme yapabilmek için seçeneğin
problemi seçmede avantajları ve dezavantajları karşılaştırılır. Her bir çözüm şeklinin
üzerinde düşünülmesi, sonucunun ve etkisinin ne olacağının önceden kestirilmesini sağlar
Çözüm şeklini değerlendirmek ve içlerinden en uygun olanı seçmek, eleştirici düşünme,
nesnel düşünme, hüküm verme gibi yeteneklere sahip olmayı gerektirir. Problem çözme
sürecinin en önemli aşamasını oluşturmaktadır. Araştırmalar, en uygun olan çözümü seçme
yani karar verme durumunu etkileyen iki unsurun olduğunu gösterir. Bunlar:
Fayda değeridir ki, bunlar objektif ya da sübjektif olabilir.
Olası sonuçlardır ki, bunlar objektif ya da sübjektif olabilir.
Çözüm şeklinin uygulamaya konması, problem çözen kimseler kendilerini,
buldukları çözüm şekillerinin sonuçlarını hissederek, gözlemde bulunarak bir şeyler yaparak
deneyebilmelidirler.
Çözüm şeklini değerlendirme, problemlerin çözüm şeklinin uygulamaya
konmasından sonra değerlendirilmesi gerekir. Çözümün değerlendirilmesi, uygulanan
çözümün gerçekten yeterli olup olmadığını sağlar.
Örneğin; spor ayakkabısını giymekte zorlanan bir çocuk, sorunun sıkıca bağlanmış
bağlardan olduğunu fark ettiğinde sorunu tanımlamış olur. Çözümü veya çözümleri fark
edebilme becerisi geliştirir. İki çözüm uygulanabilir. Ayakkabısının bağcıklarını kendisi
çözebildiği gibi bunu onun için yapacak birini de bulabilir. Ayrıca neden-sonuç ilişkisi
örneğin, “Kaleminizi masadan iterseniz düşer.”, “Kaleminizi duvara sürerseniz leke olur.”
gibi problemin altında yatan nedeni anlatır. Bir günde karşımıza çıkan sorunlar hakkında
konuşmak, kazalardan ders çıkarmak da önemlidir. Çocuk yumurtaların mutfakta düştüğünde
kırıldığını görene kadar, yumurtaların neden dikkatli taşınması gerektiğini bilmez. Kazaların
nasıl oldukları, sonuçları, daha sonra olabilecek kazaların nasıl önlenebileceğini yaşayarak
öğrenirler. Kazalar hakkında konuşmak, öğrenme sürecinde etkili olur.
Problemlerin çözümünde çocuklara rehberlik yaparak;
Yaşamını sağlıklı devam ettirebilen,
Başkaları ile sağlıklı ilişkiler kurup sürdürebilen,
Problemlerine çözüm üretebilen,
Kendi kendine yetebilen,
Eleştirel düşünme ve yaşam yönetimi becerileri kazanmış bireyler yetiştirmek
mümkündür.
1.2.8. Yaratıcılık
Toplumun ve insanlığın gelişmesinde yaratıcılık önemlidir. İnsanın belirli bir
yeteneğini ifade eden yaratıcılık, doğuştan getirilen gizil bir güçtür. Her çocukta yaratıcı
olma yeteneği bulunur. Yaratıcılığın sürekliliği, derecesi ve ortaya çıkışı çocuktan çocuğa
farklılık gösterir. Yaratıcılık sayesinde çocuk, olayları kendisine göre yorumlar. Yaratıcılık,
“bilinen bir şeyden yeni bir şey çıkarmak, özgün bir senteze varmak, birtakım sorunlara yeni
çözüm yolları bulmak, daha önceden kullanılmamış ilişkiler arasındaki ilişkileri kurmak ve
böylece yeni bir düşünce şeması içinde yeni yaşantı, deneyim, fikir ve ürünler ortaya
koymak” olarak tanımlanır. Yaratıcı düşünmenin yaşamımızdaki en önemli işlevi,
karşılaştığımız sorunları çözebilmektir.
Yaratıcı bir kişide; merak, sabır, buluşlar yapma yeteneği, orijinal ve bağımsız
düşünme, deney ve araştırmalar yapabilme, sentezci yargılara varabilme yeteneği bulunur.
Yaratıcı kişiler gözlemlendiğinde, kendilerine güvenir, kendi kendilerini idare eder,
karmaşıklığı sever, baskı ve sınırlara tahammül edemezler.
Yaratıcı olmak için, dahi olmak gerekmez. Yaratıcılık yeteneği çeşitli nedenlerle
köreltilmiş olsa bile, yaşam deneyimleri ve özel programlarla yeniden kazanılabilir,
güdülenebilir ve geliştirilebilir. Yaratıcılık doğuştan getirilen bir yetidir. Yaratıcılık insanlara
özgüdür. Her birey yaratıcı olma şansına sahiptir. Her birey az ya da çok, yaratıcı davranış
sergileyebilir. Bireylerin sahip olduğu yaratıcı düşünce ve davranışlardaki yoğunluğun
farklılıkları kalıtıma, kültür ortamına, eğitim ve öğretime bağlı olarak değişir.
Yaratıcılığın ortaya çıkıp gelişmesi, çocuktan çocuğa farklılık gösterir. Her çocuğun
yaratıcılığı kendine özgü bir özellik gösterir. Onu kendi özellikleri içinde değerlendirmek
gerekir.
Bebeklik döneminde, özellikle ilk yıllarda yaratıcılık annenin bebeği ile oynadığı
oyunlar sırasında kendini gösterir. Yaratıcı davranışların ortaya çıkıp gelişmesinde en büyük
rolü, bebeğin anne ve yerini tutan kişiyle olan ilişkisi oynamaktadır. Bebek konuşmadan
önce elleriyle, kollarıyla şekiller çizerek sevincini, açlığını ve duygusal durumunu anlatmaya
çalışır. 1 yaşındaki çocuk çevresindeki malzemeye tam anlamıyla egemen değildir. El
çırpma, vurma, eşyaları atma gibi harekete dayanan oyunlar oynar. 2 yaşında, nesneleri
tanımaya, özelliğine göre kullanmaya ve çevresini keşfetmeye başlar. 2-4 yaşlarında çocuk,
kültürel sembolleri öğrenir. Bu devrede çocuğun kelime hazinesi hızlı bir şekilde gelişir. 5-6
yaşlarında çocuk, kültürel sembollerle oynamaktan hoşlanır. Sanatçı gibidir. Çocuk
hikâyeler yaratır, resimler çizer ve çeşitli yaşam biçimlerini dramatize eder. Çocukta tanıma,
seçme, bağıntı kurma, onaylama ve anlam çıkarma yetenekleri tam olarak gelişmediği
görülür.
6-9 yaşlarında çocuk, el becerileri yönünden gelişmiştir. Çocuk ince işlerle uğraşır,
bazı dekoratif ürünler yapar. Bu dönemde çocuk hala oyuncaklarla oynar. 9-12 yaşlarında
çocuğun çözümsel davranışlarının geliştiği görülür. Bu yıllarda çocuğun kendini anlatma
gücüne olan güveni sarsılır. Yaratıcı etkinliklerde becerikli değildir. Sanatsal yaratma ilk kez
15 yaşında kendini gösterir.
Anne baba ve eğitimcilerin, çocukların yaratıcılık gelişimini ve yaş düzeylerine göre
gösterdikleri yaratıcı düşünme özelliklerini bilmesi, onlara rehberlik yapma açısından
gereklidir. Çocukların özelliklerini bilen anne baba ve eğitimciler onları daha iyi anlar, ilişki
kurar ve daha iyi eğitim verir. Yaratıcılık sevgi, güven ve özgürlük ortamında gelişir.
Çocuğa çeşitli resimler verip yorumlatma, su bardağı gibi çok bilinen nesneler için değişik
kullanım yerleri düşünme vb. etkinlikler düzenlenebilir.
Çocuğu yaratıcılığa yönelten etkinlikleri planlarken pahalı oyuncaklara gerek yoktur.
Tahtaların, kovaların, şişelerin, eski giyim eşyalarının, çevredeki çeşitli materyallerin
kullanılması, yaratıcılığı desteklemede daha önemlidir. Çocukların kendi kendine yapıp
bozarak, takarak, üst üste koyarak, oynayabileceği oyuncaklar verilerek ve bu oyuncaklarla yeni ürünler, eserler yaratmasını sağlayan etkinlikler ve ortamlar sunulmalıdır. Çıkan
ürünlerdeki yenilik, orijinallik yani yaratıcılık pekiştirilmelidir. Çocuklara böyle imkânlar
sunarak, etkinlikler planlayarak yaratıcılıklarını desteklemek mümkündür.
Yaratıcılığa Bir Hikâye ile Örnek Verecek Olursak;
Bir zamanlar küçük bir çocuk okula başlamış. Çocuk çok küçük, okulsa oldukça
büyükmüş; fakat çocuk bahçeden sınıfa gidilecek yolu öğrendiğinde mutlu olmuş. Bundan
sonra okul ona daha önceki gibi büyük görünmemeye başlamış.
Bir sabah küçük çocuk okuldayken öğretmeni seslenmiş. “Bugün çiçek resmi
çizeceğiz!” bunun üzerine küçük çocuk çok sevinmiş. Zaten resim yapmayı çok seviyormuş.
Her türlü resmi yapabilirmiş. Aslanlar, kediler, kaplanlar, tavuklar, inekler, trenler, tekneler,
otomobiller… pastel boyayı çıkarmış ve çizmeye başlamış; fakat öğretmeni “Bekleyin! Daha
başlamayın!” diye seslenmiş. Herkes hazırlanana kadar beklemişler. “Şimdi” demiş
öğretmeni, “Çiçek resmi çizeceğiz!” Küçük çocuk çok sevinmiş. Birbirinden güzel renkli
çiçekler yapmaya başlamış. Pembe, turuncu ve mavi rengârenk çiçekler. Ancak öğretmeni,
“Bekleyin, ben size nasıl yapacağınızı göstereceğim!” demiş. Hemen bir çiçek resmi çizmiş.
Bu çiçeğin sapı yeşil, gövdesi kırmızıymış. “İşte böyle! Tamam, şimdi başlayabilirsiniz.”
demiş. Küçük çocuk öğretmenin çizdiği çiçeğe bakmış, sonra da kendi çizdiği çiçeğine…
Kendi çizdiği çiçeği daha çok sevmiş; ama bunu söyleyememiş öğretmenine ve hiç kimseye.
Kâğıdın öteki yüzünü çevirmiş ve öğretmenin çizdiğine benzer bir çiçek çizmiş. Yeşil saplı,
kırmızı renkli bir çiçekBaşka bir gün öğretmeni, “Bugün hamur çalışacağız!” demiş. Küçük çocuk yine çok
sevinmiş. Hamurla oynamayı seviyormuş. Hamurdan çeşitli nesneler yapabilirmiş, pastalar,
yılanlar, kardan adamlar, filler, kediler, arabalar, kamyonetler… Hamuru yoğurmaya şekil
vermeye başlamış küçük çocuk; ama öğretmeni, “Bekleyin! Daha başlamayın!” diye
seslenmiş. Yine herkes hazır olana kadar beklemişler. “Şimdi” demiş öğretmeni, “Tabak
yapacağız.” Küçük çocuk yine çok sevinmiş. Tabak yapmayı seviyormuş. Çeşitli renkler ve
şekillerde çeşitli tabaklar yapmaya başlamış; fakat öğretmeni, “Bekleyin, ben size tabağın
nasıl yapılacağını göstereceğim.” demiş. Herkes derin bir tabak nasıl yapılır öğrenmiş. “İşte
böyle! Tamam! Şimdi başlayabilirsiniz.” demiş öğretmeni. Küçük çocuk bir öğretmenin
yaptığı tabağa bakmış bir de kendi yaptığı tabağa Kendi yaptığı tabağı daha çok beğenmiş;
ama bunu hiç kimseye söyleyememiş. Hamurunu top haline getirmiş ve öğretmeninkine
benzeyen bir tabak yapmış. Bu derin bir tabakmış. Nihayet küçük çocuk beklemeyi ve
izlemeyi öğrenmiş. Öğretmeninkine yaptığına benzer şeyler yapmayı da. Küçük çocuk çok
geçmeden kendine has şeyler yapamaz olmuş.
Daha sonra küçük çocuk ve ailesi başka bir şehre taşınmışlar. Küçük çocuk başka bir
okula gitmeye başlamış. Bu okul diğer okullardan daha büyükmüş. Sınıfa ulaşmak için
bahçeden yürümek, büyük basamaklardan çıkmak, uzun bir koridordan geçmek
zorundaymış. Daha ilk gün öğretmen, “Bugün bir resim çizeceğiz” demiş. Küçük çocuk
çok sevinmiş ve öğretmeninin haydi şimdi başlayın demesini beklemiş; fakat öğretmeni
hiçbir şey söylememiş. Sadece sınıfın içinde öğrencilerin arasında dolaşmış. Küçük çocuğun
yanına geldiğinde, “Resim çizmek istemiyor musun?” diye sormuş. “İstiyorum.” demiş
küçük çocuk, “Ne çizeceğiz?” öğretmeni, “Buna sen karar vereceksin” demiş. “Nasıl
çizeceğim?” demiş küçük çocuk. “Nasıl istersen öyle çizebilirsin” demiş öğretmeni. “Hangi
renkle boyayacağız?” diye sormuş yine küçük çocuk. “Hangi rengi istersen onunla
boyayabilirsin.” demiş öğretmeni. “Eğer herkes aynı resmi çizerse, aynı renkle boyarsa,
kimin yaptığını nasıl anlayabilirim?” diye sormuş öğretmeni. “Bilmiyorum.” demiş küçük
çocuk.
Bir çiçek yapmaya başlamış, yeşil saplı kırmızı bir çiçek! Daha sonraki günlerde
özgün, birbirinden güzel, rengârenk çiçekler yapmış.
Scamper, yaratıcı düşüncenin geliştirilmesinde kullanılan uygulanması kolay,
eğlenceli bir beyin fırtınası yöntemi olarak ifade edilir. Çocuklara farklı düşünme, hayal
kurma sezgilerini kullanarak özgün ürünler ortaya koyma şansı tanır. Scamper bir nesneye
yöneltilen düşünme yöntemi serisidir. Tek bir nesne seçilerek beyin fırtınası yolu ile nesne
değiştirilip geliştirilir. Öykü, masal ya da şiirlerde kullanılabilir. Bu yöntem bazı sorular
sorulması gerektiğini önermiştir. Yer değiştirme, birleştirme, uyarlama, değiştirme büyütme
küçültme, diğer kullanılanların yerine koyma amacını değiştirme, yok etme, çıkarma, tersine
çevirme ya da yeniden düzenleme çeşitleri vardır. Scamper örneğin, bir elbise askısının
yerine başka ne kullanılabilir? Bir elbise askısı ile neyi birleştirirsek daha gelişmiş bir elbise
askısı elde ederiz? Bir elbise askısını daha başka özel bir duruma nasıl sokabiliriz? Elbise
askısının görüntüsünde, şeklinde ya da renginde nasıl bir değişiklik yapılabilir? Elbise
askısını daha başka ne amaçla kullanabiliriz? Elbise askısından neleri çıkarabiliriz? Elbise
askısı başka nasıl tasarlanabilir? gibi soruları içererek yaratıcılığı geliştirir. Örneğin ;
Çocuklarla soğan deneyini yaptıktan sonra,
Öğretmen: “Sizler soğan olsaydınız, ne renk soğan olmak isterdiniz?
Ayşe: “Pembe” Kaya: “Sarı” Nalan : “Kırmızı”
Öğretmen: “Soğanın köklerini yukarıda kalacak şekilde diksek ne olurdu?”
Gül : “Toprağın altına giderdi. (tersine çevirme ya da yeniden düzenleme)”
Öğretmen : “Haydi şimdi size bu soğanın resminizi çizmenizi istiyorum.” diyerek
çocukları yönlendirir. Yaratıcılık özelliği yetişkinlerde koşulluyken, çocuklarda koşulsuzdur.
Çocukların bu yaratıcılık özelliğinden reklâm sektöründe de yararlanılmaktadır.
Wallach ve Kagan zekâ ve yaratıcılığı incelemek amacıyla çocuklar üzerinde
yaptıkları bir araştırmada, geliştirdikleri yaratıcılığı ölçme testinden, elde edilen sonuçlarla
zekâ testinden elde edilen sonuçları karşılaştırmışlar ve çocukları dört gruba ayırmışlardır:
Zekâ ve yaratıcılık düzeyi yüksek olanlar,
Zekâ ve yaratıcılık düzeyi düşük olanlar,
Zekâ düzeyi yüksek; fakat yaratıcılık düzeyi düşük olanlar,
Yaratıcılık düzeyi yüksek; fakat zekâ düzeyi düşük olanlar,
Zekâ ve yaratıcılık düzeyi yüksek olanlar, uyumlu, başarılı
arkadaşları tarafından
değerli bulunan çocuklar olduğu saptanmıştır. Kendilerini denetleme ve rahat bir şekilde
davranmada iyi oldukları, hem yetişkinlere hem de çocuklara uyan davranışlarda
bulundukları gözlenmiştir.
Zekâ ve yaratıcılık düzeyi düşük olanlar, kendilerine güvenleri az, arkadaşları
tarafından kabul edilemeyen çocuklar olduğu bulunmuştur. Bu çocuklar kendilerini bazen
spora, bazen saldırganlığa yöneltmişlerdir. Başarılı arkadaşlarını taklit ettikleri görülür.
Zekâ düzeyi yüksek; fakat yaratıcılık düzeyi düşük olanlar, sakin, içe kapanık,
arkadaşlarıyla ilişki kurmada güçlükler yaşayan çocuklar olduğu gözlenmiştir. Enerjillerini21
akademik çalışmaya yönelttiklerini, duygusal ve okula çok düşkün oldukları, başarısızlığı
kabul edemedikleri saptanmıştır.
Yaratıcılık düzeyi yüksek, fakat zekâ düzeyi düşük olanlar, güven duygusundan
yoksun, endişeli ve tedbirli çocuklar olduğu bulunmuştur. Arkadaş ilişkilerinin az olduğu,
ortamı sık sık bozdukları, akademik başarıda yetersiz, rahat bir ortamda yaratıcı ve mutlu
oldukları görülmüştür.
Yaratma Sürecinde Dört Dönem Etkilidir:
Hazırlık Dönemi: Bu dönem belli bir yaratıcılık sürecini içine alacak bütün geçmiş
yaşam deneyimlerini kapsar. Birey sorun durumunu anlar. Sorunu çözmek için malzeme
toplar, araştırma yapar, çeşitli kaynakları inceler ve sorunu çözmeye çalışır.
Bekleme Dönemi: Sorun konusunda edinilmiş bilgiler örgütlenir. Kişi sorun çözmeye
çalışırken ilerleme yapmıyor gibi görünür. Bu dakikalar ya da yıllar sürebilir.
İçe Doğuş Dönemi: Bu dönem, fikir verme, esinlenme, ya da düşüncenin açığa çıktığı
dönem olarak adlandırılır. Birey aradığınıbirden bire bulur. Arşimet’in hikâyesi buna en iyi
örnektir.
Veri Değerlendirme Dönemi: Aniden ortaya çıkan yeni fikir, sorun durumuna
uygulanır. Birey düşüncesini ve çözümünü kontrol eder, test eder, eleştirir, eksiklerini
tamamlar. Yeni fikir uygun olmadığında süreç tekrar başlar. Bazen bulunan yeni fikir, küçük
değişikliklere uğratılarak çözüme ulaşılır.
1.3. Zekâ
Bilişsel gelişim ve zekâ birbirinin destekleyicidir. Bilişsel etkinlikler, zekâ gelişimine
katkı sağlar. Zekâ düzeyiyse bilişsel etkinliklerin ürünü ile ilişkili olarak ortaya çıkar.
Çocukların hepsinin gelişimsel becerileri, temel düzey olarak aynı yaşta aynı oranda
gelişmeyebilir. Bazı çocuklar herhangi bir yaşta, diğer çocuklara oranla daha avantajlı22
olabilir. Bu çocuklar, yaşıtlarından daha erken konuşabilir, matematiksel ve mantıksal
işlemleri daha çabuk anlarlar, daha kolay hatırlarlar. Çocukluktaki bu ilerlemeler ve bilişsel
düzeydeki temel değişiklikleri zekâ olarak ifade edilen bir kavram olarak karşımıza
çıkmaktadır.
1.3.1.Zekânın Çeşitli Tanımları
Zekâ, insan beynini karmaşık yeteneğini ortaya koyar. Zihnin birçok yeteneğinin
uyumlu çalışması sonucu ortaya çıkan yetenekler bileşenidir. Yeteneklerin uyumlu ve
birbiriyle ilişkili çalışması sonucu, zihinsel fonksiyonlar yürütülür. Zekâ kendini bireyin
davranışlarında gösterir. Bilinçli olan her davranışın ürünü zekâdır. Zekâyı tanımlamak için
şu kelimelerin “sonuçları olumlu olma yeteneğine sahip olma”, “hemen ve çabuk öğrenme”,
“sebat”, “yaratıcı hayal gücü”, “iyi bir şekilde duygusal ve estetik ayrıştırma yeteneği”
kullanılması önerilmektedir.
Binet’e göre zekâ, iyi akıl yürütme, iyi hüküm verme ve kendi kendini aşma kapasitesi
olarak açıklanmıştır.
Weshler’e göre zekâ, “Bireyin amaçlı davranma, mantıklı düşünme ve çevresiyle
ilişkilerinde etkili olma kapasitesinin tümüdür.” diye tanımlanır.
Thorndike’a göre zekâ, “Birçok düşüncesel yeteneklerin karışımından meydana gelir.”
Thorndike zekâyı üçe ayırarak inceler. Bunlar:
Mekanik Zekâ: Alet, cihaz kullanma ve makine işletebilmede bu zekâ etkindir.
Sosyal Zekâ: İnsanları anlama, kişiler arası ilişkileri görüp bunlara göre davranabilme
gücüdür.
Soyut Zekâ: Sözcükler, sayılar, formüller gibi sembollerle düşünmede, bilimsel
ilkeleri kavramada bu zekâ etkindir.
Piaget zekâ için katı, bağlayıcı ve sınırlı tanımlar vermekten kaçınmıştır. Piaget’e göre
zekânın özellikleri şunlardır:
Zekâ, biyolojik uyumun özel bir halidir. Bu uyum bireyin çevresi ile etkileşim
kurmasını yardım eder.
Zekâ bir çeşit dengedir. Zihinsel yapı ile çevre arasında devamlı olarak gelişen,
yenilenen dinamik bir dengenin ifadesi olarak görülür.
Zekâ yaşayan ve eylemlerde bulunan zihinsel işlemler sistemidir. Bilgi edinmek için
eylem gereklidir. Çocuklar eylemlere girişerek, çevresini keşfedecek ve bir şeyler
öğrenecektir. Bütün bu tanımlara dayanarak zekâ “bireyin sahip olduğu beden, sosyal yetenek ve
fonksiyonlarının bütünleşerek oluşturduğu çok yönlü öğrenme, öğrenilenlerden yararlanma,
uyum sağlama ve yeni çözüm yolları bulabilme yeteneği” olarak tanımlanabilir.
1.3.2. Zekâ Bölümleri
6 yaşından küçük, problemi olduğu düşünülen çocuklar için uygulanan diğer
değerlendirme aracıysa Ankara Gelişim Tarama Envanteridir. 6-16 yaş grubu çocuklar ve
ergenler için ülkemizde kullanılan Weschler Çocuklar İçin Zeka Testi’dir.
Zeka testleri çocuğun olası akademik başarısı hakkında fikir vermekte; ama
yaratıcılık, motivasyon, duygusal durum uyum becerileri, motor yetenek hakkında bilgi
vermemektedir.
1.3.3. Zekâyı Belirleyen Faktörler
Zekâyı belirleyen faktörler kalıtım ve çevredir.
Kalıtım: Zekâ doğuştan gelen bir özelliktir. Büyük ölçüde kalıtımın etkisiyle
belirlenir. Kalıtım, zekânın kapasitesinin şekillenmesinde önemli bir role sahiptir. Çocuğun
zekâ potansiyeli anne babasının zekâ potansiyeline benzerdir. Gebelik süresince annenin iyi
beslenmesi, bebek doğduktan sonra bebeğin yeterli ve dengeli beslenmesi zekâ gelişimini
olumlu yönde etkilemektedir. Zekânın üzerinde genetiğin rolü büyüktür; fakat sadece
genetikle açıklanamaz. Çevrenin de etkisi vardır.
Çevre: Çocuk doğuştan getirdiği zihinsel potansiyelini kullanmak ve yeteneklerini
geliştirmek için zengin uyarıcılarla donatılmış bir çevreye ihtiyaç duyar. Zengin uyarıcılı
çevrenin zekâ bölümünü bir miktar arttırdığı gözlenmiştir. Zekânın, çevre etkileri ile artı,
eksi yaklaşık on, onbeş puan fark edebileceği öne sürülür. Örneğin, orta sosyo-ekonomik
düzeydeki zekâ bölümü 100 olan bir kişi, olumsuz çevresel koşullar içinde yetişecek olursa
zekâ bölümü 85’e düşerken, aynı zekâ bölümüne sahip bir kişi, zengin uyarıcılı bir çevrede
yetişecek olursa zekâ bölümü 115’e kadar yükselebilir. Zekâ gelişiminin hızlı olduğu erken
çocukluk döneminde çevresel uyarıcıların önemi büyüktür.
Zekânın gelişmesi ilk yıllarda hızlıyken, sonraki yıllarda yavaşlar. Genel olarak
zekânın %75’i ilk 4 yaşta gelişmekte, 25 yaşına kadar gelişimini sürdürmekte, sonra
duraklamakta, yaşlılık dönemindeki fizyolojik değişimlerle birlikte gerilemektedir.
Araştırmalar, çocuklarıyla ilgili ve sorumluluklarının bilincinde olan anne babaların
çocuklarının daha zeki olduğunu ortaya koymaktadır. İlk doğan çocukların ailelerinde
gördükleri yoğun ilgi nedeniyle diğer kardeşlerinden daha zeki olduğu ileri sürülürken, farklı
koşullarda yetişen tek yumurta ikizlerinin zekâlarındaki farklılıkların arttığı, daha sonra aynı
aile tarafından evlat 1.3.4. Zekânın İnsanlar Arasındaki Dağılımı
Toplumdaki bireylerin zekâ düzeyleri çan eğrisine uygun şekilde dağılım gösterir.
İnsanların sahip olduğu zekâ düzeyleri ortalama 100 olmak üzere, 90 ile 110 arasında
değişme gösterir.edinildiklerinde zekâ düzeylerinin benzeştiği savunulmaktadır.
Bireylerin %50’sini normal zekâya sahip olduğu söylenebilir. Çan eğrisinin bir ucunda
zihinsel engelli çocukların, diğer ucunda da üstün zekâlı çocukların yer aldığı görülür.
1.3.4.1. Zihinsel Yetersizliği Olan Çocuklar
Zihinsel yetersizlik, gelişim süreci içinde genel zekâ fonksiyonlarının normalin
altında olması, öğrenme ve sosyal uyum sağlayıcı davranışlarda bozukluğun görülmesi
olarak tanımlanır. Zekâ bölümü puanları 70 ve altındadır. Bu çocukların eğitimlerindeki
temel amaç, bağımsız yaşama becerilerini, kapasiteleri ölçüsünde geliştirmektir. Zihinsel
yetersizliği olan çocukların, zekâ yetenekleri kronolojik yaşlarının altındadır. Bu çocuklarda
şu özellikler görülür:
Geç ve güç öğrenme,
Dikkatleri dağınıklığı,
Kısa süreli belleklerinde problem olması,
Dil ve konuşma bozuklukları,
Kişilik ve sosyal özelliklerinde problemler görülür.
Hafif Derecede Zihinsel Yetersizliği Olan Çocuklar
Eğitilebilir zihinsel yetersizliği olan çocuklar olarak da isimlendirilirler. Zeka bölümü
puanları 51-70 arasındadır. İlköğretime başlayıncaya kadar fark edilmezler. Bu çocuklar,
ihtiyaçları doğrultusunda bireysel olarak ayrı bir sınıfta, ekstra eğitimsel destek alabilecekleri
bir özel eğitimci ve beraberinde bir sınıf öğretmeni ile eğitim programlarını sürdürmektedir.
Okulda, özellikle akademik çalışmalarda güçlük çekerler. Bu çocuklar okuma, yazma,
matematik gibi temel akademik becerileri elde ederlerken, özbakım becerilerini
öğrenebilirler. Yetişkinlikte geçimlerini sağlayabilecek bir iş becerisine sahip olabilirler.
Orta Derecede Zihinsel Yetersizliği Olan Çocuklar
Öğretilebilir çocuk olarak da isimlendirilirler. Zeka bölümü puanları 36-50
arasındadır. Erken çocukluk döneminde yetersizlikleri fark edilir. Yaşları ilerledikçe yaşıtları
olan diğer normal çocuklarla bilişsel, sosyal ve motor gelişimindeki farklılıkları belirgin
olarak artmaktadır. Hafif derecede zihinsel yetersizliği olan çocuklara göre, fiziksel
yetersizlik ve davranış problemleri daha yaygındır. Bu çocuklara, devam ettikleri okulların
gerekli her tür materyali kapsayan özel sınıflarda, çok iyi planlanmış eğitim programları
aracılığı ile günlük yaşam becerileri öğretilmektedir. Akademik konularda ikinci sınıf
düzeyinin üzerine çıkamayan bu çocukların öğrenmeleri yavaş, kavramlaştırma yetenekleri
çok sınırlıdır. Çocuklara günlük yaşamda sık karşılaşılan temel sözcükler, bazı fonksiyonel
okuma becerileri (basit yemek tarifleri, reçeteler gibi…) temel sayı kavramları öğretilebilir.
Ağır Derecede Zihinsel Yetersizliği Olan Çocuklar
Hemen hemen her zaman doğumda ve doğumdan kısa süre sonra fark
edilebilmektedir. Zeka bölümü puanları 21-35 arasındadır. Erken çocukluk döneminde motor
gelişimleri zayıf olan bu çocukların, az konuştuğu, sözel iletişimlerinin az geliştiği ya da hiç
gelişmediği görülür. Kendilerine bakmayı ve temizliklerini sınırlı bir şekilde başarabilen bu
çocuklar bakımları için yaşam boyu yetişkinlere bağımlıdır. Ağır derecede zihinsel
yetersizliği olan çocukların bireysel eğitiminde özbakım, tuvalet eğitimi, giyinme, yeme
içme iletişim becerileri üzerinde odaklanma olmuştur.
Derin Zihinsel Yetersizliği Olan Çocuklar
Zekâ bölümü puanlarında 20’nin altındadır. Doğuştan gelen bedensel bozukluklar sık
görülmesi nedeniyle uzun yaşamadıkları ileri sürülür. Tuvalet eğitimi ve beslenmeye çok az
tepki verir; kişi, kişisel ihtiyaçlarını karşılayamaz, hareket yeteneği sınırlıdır veya diğer
kişiye bağımlıdır.
1.3.4.2. Üstün Zekâlı ve Üstün Yetenekli Çocuklar
Üstün zekâlı çocuklar, geçerli ve güvenilir zekâ testlerinden sürekli olarak 120 ve
daha üstünde zekâ bölümü puanı alan ve akranlarının %98’inden üstün olan çocuklar olarak
tanımlanır.
Üstün özel yetenekli çocuklar, zekâ testlerinden sürekli olarak 110-120 ve daha
üstünde zekâ bölümü puanı alan, müzik resim ve diğer güzel sanatlar ile fen ve teknik
alanlarda akranlarının %99’undan üstün olan çocuklar olarak tanımlanır.
Milli Eğitim Bakanlığı Özel Eğitim Konseyindeki, Üstün Yetenekli Çocuklar Ve
Eğitimleri Komisyonu Raporunda üstün zekâ ve üstün özel yetenek kavramları üstün yetenek
başlığı altındadır. Rapora göre, üstün yetenekli genel ve/veya özel yetenekleri açısından
akranlarına göre yüksek düzeyde performans gösterdiği, konunun uzmanları tarafından
belirlenmiş kişilerdir.
Üstün yeteneklilik, insan özelliğinin üç temel öbeği arasındaki ilişkiden meydana
gelir. Bunlar; yetenek (Genel yetenek, özel yetenek) yaratıcılık ve motivasyondur. Üstün
yetenekli çocuklar bunların bileşimini geliştirme yeteneğine sahip ve bunları insan
performansının değerli alanlarından birinde kullanabilenler olarak ifade edilir.
Üstün yetenekli çocuğun özellikleri şunlardır:
Bebeklikte olağanüstü hareketli olur, gelişimsel dönüm noktalarında (yürüme,
konuşma vb.) hızlı ilerler, hızlı öğrenir ve kavrar, zihinsel merak vardır, problem çözmekten
hoşlanır ve problemleri orijinal yolla çözerler, bilime eğilimleri vardır ve sürekli soru sorar,
okula başlamadan önce okumayı öğrenebilir, öğrenmeden hoşlanır, dilini güzel kullanır ve
sözcük kapasitesi nitelik ve nicelik yönünden üst düzeydedir, güçlü belleğe sahiptirler,
genelleme ve soyutlama yaparak bilgisini diğer alanlara aktarabilir, ilgi duydukları konularla
uzun süre uğraşır, gelişmiş hayal gücüne ve artistik yeteneğe sahiptir, yaratıcıdır, iyi
gözlemcidir, bağımsız çalışma yeteneğine sahiptir, karmaşık yönergeleri kolayca izler. Üstün
yetenekli çocuk, bütün bu özellikleri bir arada göstermez. Bu özellikler yönünden kendi
içlerinde gelişim alanlarında bireysel farklılık gösterirler. Örneğin, 7 yaşındaki üstün
yetenekli bir çocuk, 10 yaşındaki bir çocuğun zekâ gelişimini gösterirken, 9 yaşındaki bir
çocuğun dil gelişimini, 8 yaşındaki bir çocuğun sosyal gelişimini gösterebilir. Üstün28
yetenekli çocukların 3-8 yaşları arasında erken tanılanmaları, en elverişli düzeyde eğitim
almaları için önemlidir.
Üstün yeteneklilik tipleri genel zihinsel yetenek, özel akademik yetenek, yaratıcı ve
üretken düşünce, liderlik yetene şeklinde
tanımlanır.
Üstün yetenekli çocukların bu yeteneklerini geliştirmede kendi ilgi ve yetenekleri
doğrultusunda farklılaştırılmış programlara ihtiyaçları vardır. Üstün yetenekli çocukların
eğitimleri aşağıdaki modeller uygulanır.
Hızlandırma: Okula erken başlama, sınıf atlama, birkaç sınıfı birleştirme, kurslar
alma ve seminerlere katılma, gibi pek çok şekilde uygulanır.
Zenginleştirme: Çocuk takvim yaşına uygun olan sınıfta yaşıtlarıyla beraberdir. En
çok ilgi gören modellerden biri olan zenginleştirmede, çocuğun ilgi ve ihtiyaçlarını
karşılamak için özel ödevler, sınıf dışı projeler, kol çalışmaları gibi etkinlikler yapılır.
Özel gruplandırma: Küme gruplandırmaları, özel bir sınıfta gruplandırma, kaynak
merkezlerinde gruplandırma, olarak geniş çaplı eğitim hizmetleridir.
1.4. Piaget’e Göre Bilişsel Gelişim Kuramı
Resim 1.9: Piaget29
Bilişsel yapı, çocuğun durumunu anlamak için kullandığı birbiriyle ilişkili anılar
düşünceler, stratejilerin oluşturduğu bir bütün olarak değerlendirilir. Piaget kuramının büyük
bir kısmı, şema kavramı etrafında tasarlanmıştır. Şema, çevreyi anlamak ve cevap vermek
için düzenlenen hareketlerin temelini oluşturan bilişsel bir yapıdır. Şema düzenlenmiş
davranış kalıplarını içerir. Çocuklar farklı şemalara sahiptir. Çocuklar büyüdükçe şemaları
değişir. Yeni doğan bebeklerin şemaları büyük oranda içsel reflekslerden, dünyayı tanıma ve
anlamaya yönelik fiziksel hareketlerden ibaretken, çocuk büyüdükçe ve deneyim kazandıkça
zihinsel etkinliklere bağlı şemalara geçer. Piaget zihinsel şemalara operasyon ismini verir.
Örneğin, bebek başlangıçta küp blokları, emme şeması olarak algılarken, büyüdükçe onları
birbirine vurabileceğini, üst üste koyabileceğini, köprü yapabileceğini kavrayarak yeni
şemalar içinde küp blokları algılamaya devam eder.
Adaptasyon, bireylerin çevrelerine uyma şeklidir. Piaget adaptasyonla ilgili
düşüncelerini, insanların çevreyle olan etkileşimlerini gözlemleyerek oluşturmuştur.
Çevreyle olan etkileşim, bireyde değişmeye neden olabilir. Bilişsel gelişim süreci içindeki
çocuklar, çevrelerine adapte olmayı sürdürürler. Örneğin, çocuk ulaşamayacağı bir oyuncağa
dokunmak için ona doğru hareket eder ya da yardım ister. Nesneye doğru hareket etmesi
çocuğun konumunu değiştirmesine neden olurken, çocuğun çevreye adapte olduğunu
gösterir. Çocuk yeni bilgiler kazandıkça, adaptasyon şekillenir. O halde adaptasyonu (uyum),
çevreye uyum sağlamak için organizmanın bir becerisi olarak tanımlamak mümkündür.
Piaget, çocukların asimilasyon (özümleme) ve akamodasyon (kendini uydurma) şeklinde
adapte olduklarını ifade eder.
Asimilasyon (özümleme), çocuğun sahip olduğu düşünce ve alışkanlıkların içine yeni
nesneleri katmasıdır. Çocuk asimilasyonda mevcut olan şemayı yeni deneyime uygulamaya
çalışır. Çocuğun dünyayı anlamlı, tutarlı algılaması ve bilgileri kavramasıdır. Bebek bir
nesneyi sallama, atma şemalarını kazanmışsa yeni bir nesneye de aynı şemaları
uygulayacaktır. Yeni aldığı nesneyi de atacak ve sallayacaktır. Yani onu özümseyecektir.
Akamodasyon (Kendini uydurma), bebek dünyayı algılamak için bilgi ve algılarını
özümseye başlar. Bu özümsenenler, var olan şemaları etkileyebilir, onları değiştirebilir.
Böylece yeni bir nesneye uyum sağlanmış olur. Yeni nesneye uymak için hareket şemasının
değişmesi, yeni nesneye kendini uydurma (akamodasyon) olarak ifade edilir. Örneğin küçük
bir çocuk, bir sincap gördüğü zaman onu yavru kedi olarak isimlendirir. Bu yeni nesneyi
(sincap) var olan yavru kedi şeması içinde özümser. Çocuk yeni algısını var olan şeması
içinde özümsemiş durumdadır; ancak daha sonra gördüğü nesneler arasındaki farklılıklar
sonucu ya da birisi tarafından bu farklılıklar belirtildiğinde, kedi şeması ile sincap rasındaki
farklılıkları gözlemlediğinde bilişsel yapısı içine sincap uyum sağlamaktadır. Çocuklar sahip
oldukları kategoriler içine, yeni nesneleri özümseyerek (asimilasyon) yeni bir nesneye yeni
bir anlam getirerek, yeni nesneyi kendine uydurarak (akamodasyon) çevrelerine uyum
(adaptasyon) sağlarlar.
Organizasyon, bebeğin birbirinden farklı şemaları birleştirdiği ve kaynaştırdığı bir
süreç olarak ifade edilir. Örneğin, 3 aylık bebek önce gözünü diker, sonra uzanır. Bu bakma
ve uzanma şemalarını, şemalarını birleştirmesini gerektirir. 5 aylık bir bebek çıngırağı alıp
dudaklarına götürdüğünde bakma, uzanma, ağzına alma olarak üç şemayı birleştirmiştir.
Piaget bilişsel gelişimin ilerlemesini yaşlara ayırarak incelemiştir. Yaşlara ayırarak
incelemesinin amacı; her yaş basamağının kendine özgü niteliksel özellikleri olmasıdır. Her
basamağa ait kriterler çocuğun zihinsel fonksiyonlarının özelliklerini içerir. Piaget’in bilişsel
gelişim kuramındaki dört temel kural şunlardır:
Evreler değişmez. Belli bir sıra ile ortaya çıkar.
Bir sonraki evre önceki evrelerden elde edilen kazanımları da içerir.
Her birey kendine özgü bir gelişim gösterir. Bireysel farklılıklar vardır.
Piaget’in gelişim kuramı her evre için kritik olan gelişim özelliklerini belirtir.
Piaget’e Göre Bilişsel Gelişim Dönemleri
Piaget, dünyayı keşfetmek ve anlamak için çocukların yaşlara göre dört dönemden
geçtiğini ifade eder. Bu zihinsel gelişim dönemleri tablodaki gibidir. 1.5.1. Duyu Motor Dönem (0-2 yaş)
Bu dönem, doğumdan başlayarak iki yaşına kadar süren dönemi kapsar. En kritik
kazanımların elde edildiği dönemdir.
1.5.1.1. Refleksler Aşaması (0-1 Ay)
Yeni doğanın, birçok refleksini kullandığı bir dönemdir. Dünyaya yeni gelen bebek,
yaşama dünyaya getirdiği refleksleri ile uyum sağlar. Bu bebeklerde emme refleksi çok
güçlüdür. Emme refleksi nesnelerle ilişkisini sağlayan önemli bir araçtır. İlk haftalarda
bebek, memeyi ve parmaklarını emerken daha sonra başka nesneleri emmeye başlar.
Nesneler emme şemasına özümsenir. Bebek tokken parmağını ya da yorgan uçlarını
emerken, açken memeyi arar, diğer nesneleri atar. Bu dönemdeki bebek, meme başını diğer
nesnelerden ayırt eder.
Etkinlik:
Materyaller: ilgi çeken nesnelerle dolu bir yatağının olması gün boyunca müzik,
şarkı, konuşma ve harmonik sesler duyması için ortam hazırlanmalıdır.
Kısıtlayıcı olmayan elbiseler giydirilmeli, yatağı düzenli olmalı ve özgürce hareket
etmesine izin verilmeli, bebeğin uyanık olduğu sürelerde dikkatini toplayabileceği bir ortam
sağlanması anne, baba ve eğitimcilere önerilir.
1.5.1.2 İlk Alışkanlıklar ve Birinci Döngüsel Tepkiler Aşaması (1-4 Ay)
Alışkanlık (emme refleksi gibi) basit bir refleks üzerine kurulmuş şemadır. Bu şemalar
ortaya çıkan uyaranlardan tamamen ayrılmıştır. Örneğin, birinci aşamadaki bir bebek
biberon gösterildiğinde veya ağzına dokundurularak uyarıldığında emme şeması
geliştirebilir. Bir aylık olduğunda bebeğin, haz duymak için basit hareketleri denemeye
başladığı görülür. Elini hareket ettirir ve bu hareketten memnun kaldığında hareketi tekrarlar.
Bacaklarını hareket ettiren çocuk, neşeyle bacaklarını birbirine vurur. Bu etkinlikler
tesadüfen bir kere yapıldığında bebek memnun kalırsa hareketi tekrarlar. Bu duruma birinci
döngüsel tepkiler denir. Örneğin, bebek yanlışlıkla parmağını ağzına yaklaştırarak emmeye
başlar. Bu davranış hoşuna gittiğinde bebek tekrar emmek için o parmağını aramaya başlar.
Emme şeması hoşuna giderse, bebek bunu tekrarlar. Piaget bu tür davranışı tepki olarak
isimlendirmiştir; çünkü çocuk başlangıçta, olaya tepki vermektedir. Bu tepkilere ilk adını
vermiştir. Bu tepkiler tesadüfen ortaya çıkan ilginç ve haz veren bir olayı tekrarlamak için
bebeğin çabası üzerine kurulmuş şemalardır. Bebek alışkanlıkları ve döngüsel tepkileri
tekrarladığında bu alışkanlıklar ve döngüsel tepkiler kalıplaşır.
1.5.1.3 İkinci Döngüsel Tepkisel Aşaması (4-8 Ay)
Bu dönemde bebeğin, nesne merkezli olduğu ve dünyaya odaklandığı görülmektedir.
Örneğin, bebek çıngırağını sallar, ilginç ses duyar, çıngırağı tekrar sallar, sesi bir defa daha
duyar ve tekrarlar. İlginç sonuç oluşturan bu davranışların tekrarlanmasına ikinci döngüsel
tepkiler olarak ifade edilir. Artık bebek emme gibi basit şemalardan, kavrama ve sallama gibi
çeşitli şemaları birleştirdiği, bebekte daha karmaşık davranışların ortaya çıktığı
görülmektedir. Nesne devamlılığının ilk temelleri bu dönemde atılır. Örneğin top bebeğin
elinden alınıp saklandığı zaman topun alındığı yöne doğru elini uzatır; ama aramak için bir
çaba içine girmez, topu unutur. Görme alanının dışındaki nesneler yok demektir. Bebek için
topu tekrar ortaya çıkardığımızda bebeğe bu büyü gibi gelir. Bundan dolayı “ce-e oyunu”
gibi insanların ve nesnelerin kaybolup tekrar ortaya çıktığı oyunlar hoşuna gider.
1.5.1.4. İkinci Döngüsel Tepkilerin Koordinasyonu ve Amaca Yönelik
Davranışlar Aşaması (8-12 Ay)
Bebekler daha önceden öğrendiği şemaları, koordineli olarak birleştirerek amaçlı
davranış sergilerler ve amaçla, aracı ayırt edebilir. Bebek nesneye bakar, o nesneyi kavrar.
Hedefe ulaşmak için anlamları ve amacı ayırabilir. Bebek bir sopayı tutar (manipüle eder)
(anlam), gerektiğinde sopayı uzaktaki bir oyuncağa ulaşmak için kullanabilir (amaç). Piaget
çocuğun bir amaca ulaşmak için plan yaptığını ileri sürer. Çocuk bir oyuncağı elde etmek
amacıyla, önce hareketli bir nesneyi yerinden oynatmak veya oyuncağına ulaşmasını
engelleyen bir nesneyi kenara itmek için geliştirdiği vurma şemasını, uzanma ve kavrama
şemalarıyla birleştirebilir. Vurma şemasını yeni bir durumda değil, belirli bir hedefe ulaşmak
için ara adım olarak kullandığı görülmektedir. Bu dönemde bebek algı alanından kaybolan
nesneyi aramakta ve onu gizleyen nesneyi itebilirken, nesne başka bir şeyin altına
gizlendiğinde, onu ilk aradığı yerde aradığı görülmektedir. Topu bir örtünün altına
sakladığımızda örtüyü kaldırarak topu alabilir; ama örtünün altından alıp minderin altına
koyduğumuzda, topu ilk sakladığımız örtünün altında arar.
1.5.1.5. Üçüncü Döngüsel Tepkiler, Yenilik, Merak Aşaması (12-18 Ay)
Yürüyebilme yeteneğini kazanan çocuğun dünyayı araştırma özgürlüğü bulunur.
Böylece deneyimleri de artar. Bebek nesnelerin sahip olduğu özelliklerin çeşidine ve
kendinin bu nesnelerle yapabileceklerinin ne olduğu konusunda meraklıdır. Bir bloğun
düşmesi, dönmesi, başka bir nesneye vurma işlevi, zeminde yuvarlanma işlevi gibi nesnenin
daha birçok işlevlerine karşı meraklıdır. Bebeğin yeni araçlarını keşfetme eğilimi gösterdiği
bu dönemde, üçüncü döngüsel tepkiler görülür. Yenilikle ilgilendiğinin ilk göstergesidir.
Üçüncü döngüsel tepkiler arasından “çekme hareketini” tekrarlar. Bu hareketin tepkilerini,
değişik nesnelere uygulamaya çalışır. Kapıyı çektiğinde kapının açıldığını, annesi saçını
çektiğinde onun bağırdığını, olayı göremediği halde, acı çektiğini öğrenir. Çocuklar
nesnelerin özellikleri ve çeşitli hareketlere nasıl yanıt verdiği hakkında, deneme yanılma
yöntemini izlemektedirler. Örneğin çocuklar, düşen nesnelerin özelliklerini ilginç bulur,
genellikle eşyaları düşürüp neler olduğunu izler. Nesneyi nasıl düşürdükleri yani nereden, ne
kadar yükseklikten veya uzaklıktan attıkları, değişiklik gösterir. Örneğin, bebek lastik topun
yerde zıpladığını; ama fincan ya da bir bardak elma suyunun yere döküldüğünü öğrenir. Bu
keşif, çocukların çevrelerinin değişik özelliklerini öğrenmelerini, bu özellikleri sürekli olarak
değişen şemaları içine almalarını sağlayan bir sorun çözme aracıdır.
1.5.1.6. Zihinsel Kombinasyonlar ve Problem Çözme Aşaması (18-24 Ay)
Çocukların zihinsel fonksiyonları duyu motor dönemden, sembolik düzeye dönüşür.
Çocuk sembollerle düşünmeyi öğrenir. Sembollerle düşünme ya da dünyadaki insanları,
nesneleri ve olayları temsil veya sembolize eden zihinsel imgeler, kavramlar kullanmak,34
çocuğun dili, işlevsellik öncesi dönemde kullanmasının temellerini oluşturmaktadır. Örneğin
resim yapmak, sembolik süreçlere dayanır. Çocuk gerçek nesneleri temsil etmek üzere bir
dizi çizgi çizer. Semboller, bebeğin nesneleri basit yollarla manipüle etmesi ve biçimini
değiştirmesine olanak vermektedir. Birkaç ay önce sandalye kapının önündeyken sandalyeyi
devirerek kapıyı açarken, artık kapıyı açmadan önce sandalyeyi yoldan çekerek kapıyı
açmaktadır. Kapının sandalyeyi nasıl etkileyeceğini artık bilmektedir. Bebek karşısına çıkan
problem durumlarına çözüm bulduğu sürece zihinsel kombinasyonlar yapabilir. Bu dönemin
bir özelliği de ertelenmiş taklittir. Dönemin sonuna doğru, model yok olduktan sonra bile
taklit görülür. Örneğin, annesinin birkaç gün önce gösterdiği oyun davranışını bir birkaç gün
sonra taklit edebilir. Ertelenmiş taklit ile bebeğin zihninde kavramlar oluşmaya başlar. Nesne
devamlılığı, nesne ve olayın direkt olarak görünmediği, işitilmediği, dokunulmadığı halde
devam edip var olduğunu anlamadır. Bu dönemde nesne devamlılığı kavramı gelişir. Çocuk
masanın altına kaçan bir topu yakalamak için masanın diğer tarafına geçerek topu
karşılamaya hazırlanır.
1.5.2. İşlem Öncesi Dönem (2-7 yaş)
Piaget’in işlem öncesi dönemi iki aşamada incelediği görülür.
Ön yargı aşaması ( 2- 4 Yaş)
Önsezi aşaması (4-7 Yaş)
1.5.2.1. Ön Yargı Aşaması ( 2- 4 Yaş)
İşlevsellik öncesi dönemin, çocuğun sembolleştirme yeteneği ya da kendi iç
dünyasındaki nesneleri ve olayları temsil etmesi için sözcükler, imgeler ve hareketler
kullanma becerisi geliştirmesi en belirgin özelliğidir. Bu dönemdeki çocuğun en büyük
başarılarından biri, dili iyi öğrenebilmesidir. Piaget’e göre çocuğun sembolleştirme
fonksiyonunu geliştirmesi, dili çabuk öğrenebilmesini sağlar. Dilde sembol kullanmayı
öğrenen çocuğun, sorun çözme becerisi gelişir ve insanların söylediklerinden bir şeyler
öğrenmeye başlar. Dildeki sembolleştirme süreci hayal gücünün kullanıldığı oyunlarda da
bulunur. Örneğin, trenin rayda gittiğini gören çocuk, küpleri arka arkaya iterek “düt düt”
diyebilir. Küp dizisi gerçek trenin yerine geçen bir sembol olmuştur.
Sembolik oyunları bu dönemdeki çocuklar oynar. Boş bir bardaktan su içer, bir bloğu
tren yerine koyar, bir sopayı at olarak kullanır. Sembolik oyunlar aracılığıyla, çatışmalarını
dışarıya yansıtırken, duygusal dengesini sağlar. Çocuk sembolik oyunları üç aşamada
tamamlar.
Animistik düşünme ve benmerkezcilik bu dönemin en belirgin özelliklerindedir.
Animizm, çocuğun cansız nesneleri canlıymış gibi düşünmesidir. Örneğin, çiçeği
koparttığında çiçeğin ağlayacağını ya da bitkilerin canının acıdığını düşünmesi veya rüzgârın
arkadaşı olan ağaçlarla konuştuğuna inanır. Piaget ve çocuğun konuşmasında güneş oldukça
canlı görünmektedir.
Piaget’in çocukla güneş hakkında yaptığı konuşmada, bu dönemin özelliği olan
benmerkezcilik görülmektedir. Çocuğun kendi görüş açısıyla başka bir kişinin görüş açısını
değerlendirmekte yeterli olmayışına benmerkezcilik (egosantrizm) denir. Çocuklar dünyayı
kendi bakış açılarından değerlendirir ve olayları başka insanın görüş açısını
değerlendirmekte zorlanır. Yukarıdaki konuşmada güneş çocuğu takip eder, onun
davranışlarını takip eder ve çocuğu dinler. Düşüncede de egosantriktir. Niçin bulutlar var
diye sorulduğunda, benim için cevabını verir. Düşünceleri olgunlaşmamıştır. Çocuk meyveli
dondurma seviyorsa, herkesin aynısını sevdiğini düşünmesidir.
Nesneleri, duyusal özelliklerine göre sınıflandırabilir. Örneğin, büyüklük, renk, biçim
gibi özelliklerine göre kategoriler oluşturabilir. Soyut özelliklere göre sınıflama yapamaz.
Örneğin, papatyanın çiçekler grubunun bir üyesi olduğunu kavramada zorlanır.
Zihni bazı sınırlamalarla karşı karşıya olan çocukta, sayı kavramı gelişmemiştir. Sayı
saymayı başarırken, nicelik hakkında akıl yürütme ve niceliği anlama yeteneği sınırlıdır. Çok
daha fazla, az, daha az, aynı gibi nicelik içeren kavramları anlatmakta güçlük çeker.
1.5.2.2. Önsezi Aşaması (4-7 Yaş)
Nesneleri sınıflandırma, nitelendirme veya ilişkilendirme gibi belirli zihinsel işlemler
uygulasa da bu işlemleri yerine getirirken hangi ilkeleri kullandığını bilmemektedir. Bu
dönemde çocuk, sorun çözebilir; ama soruları neden bu şekilde çözdüğünü açıklayamaz.
Çocuk yarı mantıksal akıl da yürütebilir. Örneğin, “Bulutlar neden hareket eder?” diye
sorulduğunda “İnsanlar yürüyünce çekilirler.” diye cevap verir.
Bu dönemdeki çocuklar hayal ile gerçeği ayırmakta zorlanır. Mantıksal düşünme
gelişmediğinden Noel Baba, diş perisi gibi olguların gerçekliğini sorgulayamaz. Örneğin,
çocuk aslında öyle olmadığını bildiği halde Noel Baba’ymış gibi davranabilir; ama Noel
Baba’nın bir gece herkese oyuncak dağıtmasını sorgulayacak mantıksal anlayışı yoktur.36
Çocuğun mantık yürütme ve düşünme süreçlerinin bazı sınırları vardır. Örneğin,
çocuk sıralama görevini yerine getiremez. Bir dizi nesneyi belirli bir özelliğine, örneğin
boyuna göre sıraya koyamaz. Çubukları kısadan uzuna dizemez. Parça bütün ilişkisinde de
sınırlıdır.
Tersine çevirme (geriye dönüşebilirlik) başlangıç noktasına geri dönme anlamına
gelmektedir. 3+4’ün 4+3’ten farklı olduğunu düşünecektir. Dört yaşındaki çocuğa
araştırmacılar sorular sorar: “Kardeşin var mı?”
Çocuk yanıt verir: “Evet.”
“Adı ne?”
“Kaan.”
“Kaan’ın kardeşi var mı?”
“Yok.”
Çocuğun tersine çeviremediği görülür. Matematiksel işlemleri yapmada başarısızdır.
Örneğin, 8 – 3 = 5 veya 5 + 3 = 8 gibi bir işlemi bu yaş çocuğu yapamaz. Mantıksal düşünce
gelişmemiştir.
1.5.3. Somut İşlemler Dönemi (7-11Yaş)
Artık mantıksal ilişkileri kavramaya başlar. Nesneler hakkında kurulan, nedensel
mantık somut işlemler dönemi olarak isimlendirilir. Somut olarak adlandırılmasının nedeni,
çocukların somut yani elle tutulabilen nesneler hakkında neden ileri sürelebilmesi olmasıdır.
İşlemler olarak isimlendirilmesinin nedeniyse çocukların bir şeyi organize etmek ve sistemli
yola koymak için zihinlerini çalıştırarak işlemler yapmasıdır.
Örneğin, öğretmen, öğrencisine "İki iki daha kaç eder?" diye sorar. Çocuk
parmaklarını sayarak, "Dört" der. Öğretmen, bunu bana "Saymadan söyleyeceksin. Götür
bakalım şu ellerini arkana ve söyle bakalım; üç üç daha kaç eder?" der. Bu kez çocuk elleri
arkasında, ıkına sıkına, "Altı eder öğretmenim.” der. Öğretmen, doğru bildiğini; ama yine
parmaklarıyla saydığını belirtir.
Yukarıdaki metinde bu dönemindeki çocuğun hangi özelliği anlatılmıştır?
Arkadaşlarınızla tartışınız.
Bu dönemdeki çocuk, düşüncelerinde daha esnek ve düşünce süreçlerinde daha
mantıklıdır. Somut işlemler kurabilen çocuk, çarpmanın bölmeyle ilgili olduğunu,
çıkartmanın bölmenin tersi olduğunu, çıkartmanın toplamanın tersi olduğu ve eşitlik gibi
kavramları bilmektedir. Nesneleri büyüklük küçüklük sırasına göre sıralayabilir. Çocuk
geriye dönüşebilirlik özelliğini kazanmıştır. Bu dönemde 1+2=3 ise 3-2=1 olarak başlangıç
noktasına dönülebileceğinin farkındadır. Sayı kavramını öğrenirken çocuk saymayı
öğrendiğinde, sayıları da öğrendiği zannedilir. Aslında çocuğun öğrendiği sayı, sembollerin
şekilsel görünümüdür. Düşüncede sayı kavramının kazanılması, sayı sisteminin
korunumunun kazanılması olur. Korunum, bir nesnenin fiziksel bileşenleri değiştiğinde,
nesnenin halen orijinal özelliklerinin çoğunluğunun koruması durumu olarak ifade edilir.
Piaget’e göre çocuğun, sayı korunumunu kazanması 7 yaşında olmaktadır.
Çocuk, aynı sayıda iki sıra dizilen nesneden ilk sıradakilerin arası açıldığında iki
sıranın sayısının değişmeyeceği artık bilir. Çocuk 7 yaşından itibaren daha önce anlatılan
hamur toplardan birinin sosis şekline dönüşse bile maddenin miktarının değişmeyeceğini
öğrenmesi miktar korunumunu kazandığını gösterir.
Çocuklar dokuz yaş civarında da hamur toplardan birinin şeklinin değişse de
ağırlığının değişmeyeceğini öğrenerek ağırlık korunumunu kazanmıştır.
Çocuk 12 yaş civarında hacim korunumunu kazanmıştır. Hamur top, su dolu bardağa
atıldığında bardaktaki su yükselir. Sosis şeklindeki hamurunda aynı miktarda su dolu
bardağa atıldığında, su miktarının yükseleceğini bilir. Benmerkezci olmaktan kurtulmuştur.
Somut işlemlerin gelişmesiyle birlikte düşünce ve hareketliliğin artması çocuğun, kendi
bakış açısıyla başka bir kişinin bakış açısı arasında hızla, ileri geri yer değiştirme olanağı
sağlarken birlikte çalışmayı da kazandırmaktadır. Ayrıca kurallı oyunları sevmeye başladığı
dönemdir. Çocuk 7 yaşına geldiğinde nedene ait açıklamalar arasındaki farkı
ayırabilmektedir; fakat mantıksal sonuç çıkarmada güçlük çekmektedir. “Dördün yarısı ikidir
çünkü doğrudur.” Dokuz yaşına geldiğinde ise mantıksal ifadeyi kavradığını “Dördün yarısı40
ikidir; çünkü iki iki daha dört eder.” şeklinde açıklayarak gösterir. Çocuğun kendi
düşüncesinde etkin olması ve yönlendirme yeteneğine sahip olması, bu yeteneğini
diğerleriyle ilişki kurmada kullanmasını sağlar.
Çocuk grubun hangi elemanlardan oluştuğunu bilmektedir. Bir parçasının bütününden
daha küçük olduğunu anlayarak gruplama yapar. Çocuğa 6 muz ve altı başka meyvelerden
oluşan bir grup gösterildiğinde ve ona:
“Bütün muzlar meyve midir.” diye sorulduğunda 7-8 yaşlarında evet cevabını alır.
“Muzlar mı yoksa meyveler mi çok?” soru sorulduğunda çocuk “Muz çok. “
diyebileceği gibi
“6 muz 6 meyve” yanıtını da verebilir.
Sınıflama, nesnelerin belirgin bir özelliğine göre gruplama yeteneğini kazanmayla
başlar. Çocuklar büyüklüklerine, şekillerine, renklerine veya kullanımlarına göre nesneleri
yani belli bir özelliğine uygun, farklı kutulara ayırmayı çok severler. Bu dönemde çocuk
sıralamayı bilmektedir. Çocuğa farklı boylarda bir seri çubuk verildiğinde, bunları
uzunluğuna ve kısalığına uygun olarak sıralayabilir. Nesneleri sıralamayı 7 yaşından itibibaren
yapabilirken, sözel yönergeye uygun sıralamayı 12 yaşından önce yapamaz. 1.5.4. Soyut İşlemler Dönemi (11 Yaş ve Yukarısı)
Piaget bu dönemin 11 yaşından başlayıp ergenlik boyunca devam ettiğini ve yetişkin
gibi düşünebildiği ifade etmiştir. Bu dönemin en önemli özelliklerinden birisi olasılıklı
düşünmenin gelişmesidir. Düşünce esnektir. Çocuk karmaşık durumların üstesinden gelir;
fakat çocuğun tecrübesi nicelik açısından yetişkinden daha azdır. Bilişsel işlemlerin gelişerek
artmasıyla problemlere değişik çözümler bulunur. Problemin çözümünde değişkenler
arasında, sebep sonuç ilişkilerini kurduğu görülür. Birey gruplama şekillerini öğrenir. Sevgi,
nefret, inanç, sayı, güç, hız, zaman ve atomla ilgili konuşmalarda bu soyut kavramları etkili
olarak kullanır. Toplumun yapısı, değerleri ve inançlarıyla ilgilenmeye başlar. Çocuğu diğer
dönemlerdeki çocuklardan ayıran fark, bir olayın değişik yollarını görebilmesi, bilgiyi soyut
olarak iletebilme gücüdür. Çocuğun soyut işlemleri başarabilmesi için uyarıcı bir çevreye
sahip olması çok önemlidir. Birey 15 yaş civarına geldiğinde zihinsel olgunluğa ulaşarak,
bilişsel faaliyetlerde en üst düzeydedir.
1.6. Bilişsel Gelişimin Diğer Gelişim Alanlarıyla İlişkisi
Çocuğun çevresini tanıyıp araştırma yapabilmesi için, bilişsel gelişiminin sağlıklı
olması gerekir. Bütün gelişim alanları birbiriyle ilişkili olup birbirinden ayrı düşünülemediği
için, bilişsel gelişim de diğer gelişim alanlarıyla ilişkilidir. Örneğin dildeki gelişmeler
kavram oluşması ve problem çözmedeki ilerlemelere olanak sağlar. Bazı süreçler, birbiriyle
o kadar yakından ilişkilidir ki, birbirlerinden ayırt edilmeleri zordur. Algılama ve kavram
oluşturma süreçleri duyusal uyarıcıların yorumlanması ve örgütlenmesi ile ilgilidir. Bilişsel
gelişimde olan bazı aksaklıklar, diğer gelişim alanlarında da problemlerin yaşanmasına
neden olabilir. Fiziksel gelişimde problemi olan bir çocuğun çevresini araştırarak keşfetmesi,
yaşıtlarına göre daha yavaş olabilir.
Bilişsel gelişimle, sosyal motor gelişim arasında da işbirliği vardır. Çocuğun
çevresindeki insanlarla iletişim kurabilmesi sosyal bakımdan gelişmiş olmasını gerektirir.
Dili kullanıp konuşabilmesi için bilişsel ve dil gelişiminde problem olmaması gerekir.
Bilişsel gelişimde çocuğun duygusu, motive olması, kişiliği de etkili olmaktadır. Örneğin,
kaygılı, sıkıntılı olan ve kendine güvenmeyen bir çocuk, daha az kaygılı ve sıkıntılı ve
kendine güvenen çocuğa kıyasla problem çözmede daha başarısız olabilir.
Dil gelişimiyle, bilişsel gelişim paralellik gösterir ve tamamen içi içe bir gelişim
alanıdır. Ayrıca bireysel farklılıklar mevcuttur. Bir gelişim alanındaki problem, diğer gelişim
alanlarını etkiler. Bundan dolayı tüm gelişim alanlarının birbiri üzerinde etkisi vardır.
1.7. Çoklu Zekâ Kuramı
Araştırmalar, zekânın ölçülebilen ve anlamlı bir şekilde ifade edilebilen durağan bir
yapı olmadığını, aksine hayat boyu gelişimini sürdürebilen açık, hareketli bir sistem
olduğunu da göstermektedir. Çoklu Zekâ Teorisini Howard Gardner tarafından ortaya1983
atılmıştır. Howard Gardner’sa, tek çeşit zekâ olduğunun aksine, zekânın çoğul bir olay
olduğuna karar vermiştir. Gardner zekâyı aşağıdaki gibi tanımlamaktadır: Gerçek yaşamda karşılaştığı sorunları çözebilme becerisi,
Çözecek yeni sorunlar yaratabilme becerisi,
Kendi kültüründe değer verilen bir şey yapma veya bir hizmet sunma becerisidir.
Gardner’ın tanımında olduğu gibi kişinin yeteneklerini inceler. Gardner’ın Çoklu Zekâ
Teorisine göre, her birey sekiz çeşit zekâya değişik oranlarda sahiptir. Birey bir-iki zekâ
türünde çok güçlü olabilir, birkaçında, orta derecede güçlü ve belki de bir ikisinde de henüz
gelişmemiş (zayıf) olabilir. Her bireyin kendine özgü potansiyeli vardır. Kalıtım, hangi zekâ
türünün daha ön planda olacağını belirler. Çocuklara Çoklu Zekâ Teorisine dayalı eğitim
programları geliştirirken, her çocuğun yeteneği, ilgi alanı, yetenekli olduğu zekâ alanına dair
daha fazla bilgi sahibi olunmalıdır. Zekâ alanları, her zaman birbiriyle etkileşim halindedir. Örneğin; bir futbol oyuncusu
bedensel kinestetik zekâyı koşarken, yakalarken ve vururken; Görsel Uzamsal Zekâyı sahayı
ve görevini tanırken; sözel dilsel zekâyı ve kişiler arası sosyal zekâyı oyun kurallarını
öğrenirken, takımıyla tanışırken, paylaşırken; kişisel-içsel zekâyı kendini değerlendirirken
kullanmaktadır.
Çoklu zekâ kuramının temel düşünce yapısı aşağıdaki özellikleri kapsar:
Çoklu zekâ kuramına göre birçok sayıda zekâ alanı vardır.
Zekâlar çeşitli biçimlerde gösterilir.
Zekâ profilleri bireye özgüdür.
Zekâlar güçlendirilebilme, geliştirilebilme özelliğine sahiptir.
Bir öğrenmeyi gerçekleştirmenin birçok yolu vardır.
SÖZEL DİLSEL ZEKÂ
“Yazar-Hatip-Avukat-Şair-Gazeteci-Editör-Politikacı-Kütüphaneci”
Bu zekâya sahip olan çocuklarda dili kullanma, okuma yazma ve başkalarıyla
konuşma yeteneği görülmektedir. Sözel dilsel zekâsı yüksek insanlar sözcükleri sever ve dil
aracılığıyla işlemeyi tercih ederler. Yaşına göre, iyi bir kelime hazineleri vardır.
Tekerlemelerden, kelime oyunlarından hoşlanır. Yüksek düzeyde sözel iletişime girer.
Kitapları çok sever. Birey sözel ya da yazılı sistemlerden birini ya da her ikisini de
kullanmayı tercih edebilir. Okuma, yazma, konuşma, hikâye anlatma, kelime oyunları
hobileri arasındadır.
Sözel Dilsel Zekâya Sahip İnsanların Özellikleri
Dili farklı şekillerde kullanır.
Konuşmayı sever.
Sözcüklerle açıklama yapmayı, ikna etmeyi ve inandırmayı severler.
Sözcük oyunlarından hoşlanır ve bu oyunlarda ustadır.
Hikâye dinlemeyi, anlatmayı ve okumayı severler.
Kafiyeli sözcükleri ve şiirleri severler.
İsimleri ve tarihleri hatırlarlar. Yer bellekleri oldukça iyidir.
Farklı dilleri öğrenme kapasiteleri mevcuttur.
Dinleyicileri konuşmalarıyla etkileyebilirler.
Farklı kelimeleri, sesleri, ritimleri dinler ve tepki verirler.
Diğer insanların seslerini, dil üslubunu, okumasını ve yazmasını taklit eder ve
değerlendirir.
Dinleyerek, okuyarak, yazarak ve konuşarak öğrenmeyi tercih ederler.
Cümleleri dinler ve yorumlar.
Farklı zamanlarda, farklı amaçlar için, farklı gruplara etkili bir biçimde hitap
edebilir.
Sözel iletişimi iyidir. Hafızası kuvvetlidir.
MANTIKSAL-MATEMATİKSEL ZEKÂ
“Bilim adamı, Filozof, Matematikçi, Mühendis, Genetik Bilimci, Muhasebeci,
Doktor, Araştırmacı, Ekonomist”
Matematik mantık yeteneğiyle ilgilidir. Sayıları kullanma, örüntüleri anlama ve sonuç
çıkarma yetenekleriyle bu zekâlarını kullanırlar. 3-4 yaşlarındaki çocuklar kategorilere göre
materyalleri sınıflamaktan ve kendi çevrelerinde olanlardan ve yeni şeyler oluşturmaktan
keyif alırlarken, 4 yaşındaki bir çocuk nesneleri renk, şekil ve kullanım alanlarına göre
sınıflayabilir. Sayılarla düşünme, hesaplama, sonuç çıkarma, mantıksal ilişkiler kurma,
hipotezler üretme, problem çözme eleştirel düşünme, sayılar, geometrik şekiller gibi soyut
sembollerle tanışma, bilginin parçaları arasındaki ilişkiler kurma becerisi gelişmiştir. Sayı
oyunları, bulmacalar, bilgisayar oyunları, zekâ oyunları, makinelerin çalışması, fen ve
matematikle ilgilenmek hobileri arasındadır.
Mantıksal Matematiksel Zekâya Sahip İnsanların Özellikleri
Neden-sonuç ilişkisini çok iyi kurar.
Problem çözümlerinde hızlı ve başarılıdır.
Somut cisimleri soyut sembolik ifadelere dönüştürebilir.
Grafik, şema ve şekillerle çalışmayı severler.
Sezgi ve mantık güçleri gelişmiş durumdadır.
Eleştirel düşünme ve muhakeme yapabilme yetileri çok iyidir. Hipotezler
oluşturur ve sınarlar.
Tüme varım ve tümden gelim mantıklarını kullanırlar.
Eşitlikleri çabuk anlarlar.
“Neden” ve “Nasıl” sorularını kullanırlar.
Neden-sonuç ilişkisini çok iyi kurar.
Soyut şeylerle uğraşmayı severler.
Kurallı oyunlardan hoşlanırlar.
Ardışık düşünme yetenekleri vardır.
Mantıksal Matematiksel Zekâya sahip insanların öğrenme ortamları
Grafikler ya da şekiller halinde verilen (görsel) bilgileri yorumlayabilir ve bilgisayar
programları hazırlayabilir. Grafik, şema ve şekillerle çalışmaktan hoşlanır. Akıl yürüterek,
soyut modelleri tasarlayarak, sayılarla düşünerek, ilişkileri ve bağlantıları kurgulatarak
öğrenme yetenekleri vardır.
MÜZİKSEL RİTMİK ZEKÂ
“Müzisyen, Şarkıcı, Besteci, Söz Yazarı, Orkestra şefi, Müzik eleştirmeni”
Müzik, bebeklikten itibaren annenin çocuğuna mırıldandığı ninnilerle başlar ve
geleceğe doğru uzanır. İnsanlar yaşamın ilk yıllarında müzikle ilgilenme eğilimi gösterirler, bu ilginin gelişimi için gerekli ortam ve desteğin devamı müzik ilgisinin ilerlemesine ortam
sağlar. Müziksel zekâsı yüksek insanlar sesler, ritim ve müzik aracılığı ile öğrenirler.
Müziksel-ritmik zekâ, sesler, notalar, ritimlerle düşünme, farklı sesleri tanıma ve yeni sesler,
ritimler üretme, ritmik ve tonal kavramları tanıma ve kullanma, çevreden gelen seslere ve
müzik aletlerine karşı duyarlı olabilme becerisi gelişmiştir. Müzik, şiir, şarkı sözleri, dans,
müzik aletleri çalmak hobileri arasındadır.
Müziksel Ritmik Zekâya Sahip İnsanların Özellikleri
İnsan sesi ve çevreden gelen sesler gibi çok farklı seslere karşı duyarlıdır, dinler ve
tepki verir.
Sesin perdesini, tonunu ve ritmin düzenini kavrayabilirler.
İşitme duyuları ve işitme becerileri iyidir.
Müzik yaratabilme, ritmik olarak düzenleyebilme ve besteleyebilme becerileri
gelişmiştir.
Melodiyi ve ritmi kolaylıkla yakalar ve yaratırlar.
Şarkıları kolaylıkla hatırlayabilme yeteneğine sahiptirler.
Şarkı söyleyebilir, enstrümanları kullanmayı kolaylıkla öğrenebilir.
Seslere karşı duyarlıdırlar.
Müziği duymak için şemaları bulunur.
Sürekli olarak mırıldanır, şarkı söyler ve ritm tutarlar.
Müziği yaşamında kullanmak için fırsatlar yaratır.
Müziksel örüntüleri kolaylıkla anlama becerisine sahiptirler.
Seslere, nota ve ritme karşı özel bir ilgileri vardır.
Müziği hareketlerle birleştirerek farklı figürler ortaya çıkartabilir.
Orijinal müzik kompozisyonları oluşturabilir.
Müziksel Ritmik Zekâya Sahip İnsanların Öğrenme Ortamları
Öğrenmede müzik, teyp-recorder, kasetler ve ritimlere ihtiyaçları olabilir. Melodi ve
ritim yaratarak, empati kurarak, seslere duyarlı olarak, enstrüman kullanarak, müziğin47
yapısını kavrayarak öğrenme becerileri vardır. Sınıflarda değişik zamanlarda, çocukların
kendi kültürlerine dair ya da farklı kültürlere ati müzikleri dinlemeleri, şarkılar söylemeleri
ve dans edebilmeleri için fırsatlar verilebilir.
GÖRSEL UZAMSAL ZEKÂ
“Mimar, Mühendis, Ressam, Artist, Fotoğrafçı, Kameraman, Heykeltıraş, Tasarımcı,
Dekoratörlük, Kaptan, Pilot, İzci, Rehber”
Resimler, imgeler, şekiller ve çizgilerle düşünme, üç boyutlu nesneleri algılama,
muhakeme etme ve bunları sanatsal formlara dönüştürebilme yeteneğidir. Görsel imajları
yaratma ve onları görsel olarak sunma (bilgiyi en iyi resimlerle) konusunda yetenekli olmayı
içerir. Görsel zekâsı yüksek olan insanlar, bilgiyi en iyi, resimlerle ve görsellik kullanarak
işleme yeteneğine sahiptir. Görsellik uzamsal zekâya göre öğrenmenin temel taşıdır.
Anaokulu öğretmeni, çocuğa resim çizmeden önce gözlerini kapatmasını ve süslü bir
bayanın, bir tavşana doğru gittiğini hayal etmesini isteyebilir. Görsellik etkinliğe başlamadan
önceki düzen ya da bir ön prova adımın niteliğini taşır. Resim, satranç, dans, sanat, seramik,
heykel etkinlikleri, hobileri arasındadır.
Görsel Uzamsal Zekâya Sahip İnsanların Özellikleri
Karmaşık zihinsel imgeler yaratma yeteneğine sahiptir.
Etkin bir hayal gücüne sahiptir.
Zihinsel ve fiziksel olarak yolunu bulabilme becerileri vardır.
Fiziki dünyayı doğru olarak görebilme ve ona yeni bir şekil verebilme yeteneği
gelişmiştir.
Nesnelerin diğerleriyle olan ilişkilerini görebilme becerileri vardır.
“Zihinsel harita” kullanabilme yetenekleri mevcuttur.
İmgeler ve canlandırma kullanmaları söz konusu olur.
Görsel destekten video, resimler, fotoğraflar, tablolar ve ilanları severler.
Görerek ve gözleyerek öğrenir.
Nesneleri ve mekânı düzenleme yetenekleri vardır.
Tasarlamak ve dekore temekten hoşlanırlar.
Grafik, diyagram harita, şekil ve modelleri yorumlayabilir.
Dinlediklerinden zihinsel objeler hayaller, resimler üretir.
Görsel Uzamsal Zekâya Sahip İnsanların Öğrenme Ortamları
Öğrenmede daha çok sanat, fotoğraflar, diyagramlar, renkli kalemler ve kâğıtlar,
kameralar, bilgisayarlar, video, filmler, bulmacalar ve haritalardan yararlanır. İmgeleri
düzenleyerek, zihinsel resimler oluşturarak, çizerek, desen oluşturarak, hayal ederek
öğrenme becerileri vardır.
BEDENSEL KİNESTETİK ZEKÂ
“Atlet, Balerin, Olimpiyat Atleti, Dansçı, Heykeltıraş, Sporcu, Oyuncu, Marangoz,
Cerrah, Teknik direktör, Koreografi, Mim Sanatçısı, Pandomim Sanatçısı, Sanatçılık”
Kişinin kendi bedenini ya da bedeninin bir parçasını (hareketlerle, jest ve mimiklerle)
ifade etmede kullanması ya da bu şekilde problem çözme yeteneğini kapsar. Bu zekâya sahip
kişilerin koordinasyon, denge, güç, hız esneklik gibi becerileri iyidir. Vücutlarını bir konuyu
anlamaları ve kendilerini ifade etmelerini için bu yolu tercih ederler. Bu zekâ türüne sahip bireyler, en iyi yaparak-yaşayarak,
dokunarak, hareket ederek ve ilk elden tecrübe ederek öğrenmeyi severler.
Sağlıklı yaşam için vücutlarına özen gösterirler. Fiziksel işlerde, görevlerde denge,
zarafet, maharet ve dakiklik vardır. Rol yapma, atletizm, dans, dikiş-nakış gibi alanlarda
yetenekleri bulunur. Spor, dans, fiziksel oyunlar, el işleri, bale, jimnastik, bahçe işleri, gezi,
rol yapma etkinlikleri hobileri arasındadır.
Bedensel Kinestetik Zekâya Sahip İnsanların Özellikleri
Vücudu kullanabilme ve nesneleri kavrama yetenekleri gelişmiştir.
Duyguları vücut hareketleri aracılığı ile ifade edebilme becerileri gelişmiştir.
Fiziksel hareketlerden ve danstan hoşlanırlar.
Sürekli hareket halinde olup aktif katılımla daha iyi öğrenirken, söylenenden çok
yapılanı hatırlarlar.
Kalkıp dolaşmaktan mutlu olurlar.
Çevresini, nesneleri, eşyaları dokunarak ve hareket ederek inceleyip
öğrendiklerine dokunmayı, ellemeyi ya da onları kullanmayı tercih ederler.
Bir işi yerine getirmek için vücutlarını kullanma yetenekleri vardır.
Zihin ve vücut koordinasyonlarının güçlü olduğu görülür.
Vücut aracılığı ile farkındalıkları artar.
Etkilere tepki olarak fiziksel yanıt verirler.
Yaratıcı tiyatroda genellikle iyidirler.
Boya ve hamurla oynamayı severler.
Bir ve birden daha fazla sporla ilgilenmeyi severler.
Otururken elleri ve ayakları ile oynamaktan hoşlanırlar.
Duygularını vücut dili ile ifade ederler.
Nesneleri parçalayıp birleştirmeyi severler.
Nesneleri düzgün kullanmada (el becerisi) ve vücudunu kullanarak başarılı
gösterilerde bulunma konusunda beceriklidir.
Bedensel Kinestetik Zekâya Sahip İnsanların Öğrenme Ortamları
Dinleme, konuşma, dans, koşma, dokunma ve hareket etmeyi seven çocuklardır.
Öğrenmede role-play, drama, tiyatro ve hareket etmeye ihtiyaç duyar. Zihinle bedeni
birleştirerek, mimiklerle, vücudu geliştirerek, dokunarak, dans ederek, üç boyutlu tasarımlar
oluşturarak öğrenme etkinlikleri hobileri arasındadır. Drama yapma, oyun, gezi- incelememodel/ maket yapma gibi fiziksel etkinliklere katılmayı severler.
KİŞİLER ARASI SOSYAL ZEKÂ
“Danışman, Öğretmen, Yönetim, İşletme, Psikologluk, Rehberlik Uzmanı,
Politikacı, Terapist, Pazarlamacı, Psikolog, Komedyen, Halkla ilişkiler, Satıcı”50
Bu zekâ türündeki kişiler, diğerlerinin düşüncelerine karşı duyarlıdır ve diğer
insanlarla iletişim kurma yetenekleri gelişmiştir. Sosyal zekâlarını paylaşarak kullanan
çocuklar, paylaşma sırasında birbirlerinden öğrenirler. Paylaşmaktan ve etkileşim kurmaktan
yarar sağlarlar. Sosyal zekâsı güçlü olan bireylerin bir grup içerisinde grup üyeleri ile
işbirliği yapma, onlarla uyum içinde çalışma ve bu kişilerle sözlü ve sözsüz iletişim kurma
gibi yetenekleri söz konusudur. Bireyler konferans, grup çalışmaları, farklı ortamlara girme,
organizasyonlar yapma, insanlara yardım etme, insanları dinleme etkinliklerinden
hoşlanırlar.
Kişiler Arası Sosyal Zekâya Sahip İnsanların Özellikleri
Diğer bireylerdeki ruh hali, mizaç ve duygular gibi ince ayrıntıları fark
edebilirler.
Alta yatan niyet, davranış ve yaklaşımları bilirler.
Çabuk arkadaş edinir ve başkalarının varlığından hoşlanır.
Diğer bireylerin görüş açılarını kolayca anlayabilirler.
Sözlü sözsüz iletişime, yüz ifadeleri ve vücut hareketleriyle cevap verirler.
Diğer bireylerin duygularını anlar, kendilerini onların yerine koyarlar.
Uyuşmazlıkları müzakere edebilme ve çözme becerileri bulunur.
Grup çalışmasında başarılıdırlar.
Grup içerisinde doğal bir lider olan bu kişiler, organizasyonlarda başarılıdır.
İletişim becerilerinde başarılıdır.
Konuşmak ve etkilemek hoşlarına gider.
Yaşıtları ya da farklı yaş gruplarından insanlarla birlikte olmaktan zevk alırlar.
Farklı kültürler, farklı yaşam tarzları konusunda meraklıdırlar.
Davranışlarının sonuçlarını değerlendirebilme yetenekleri vardır.
KİŞİSEL-İÇSEL ZEKÂ
“Yazar, Şair, Filozof, Psikoterapist, Araştırmacı, Sosyal Hizmet Uzmanı, Sanatçı,
İş Adamı, Ressam, Heykeltıraş”
Kişinin kendini algılaması, kim olduğu, ne istediği, gerçekte neler yapabileceği ile
ilgili ve bu bilgiler doğrultusunda hareket etme yeteneğidir. Kendimiz hakkındaki duygu ve
düşünceleri şekillendirebilme, yaşamı sürdürebilme ve yaşadıklarımızdan öğrendiklerimizle,
hayat felsefemizi oluşturabilme, yaşamımızı bu doğrultuda planlama, kişisel istek ve hayaller
oluşturabilme becerisini ifade eder. Kendi içlerine dönüklerdir. Gerçekte hissedilen
duyguların çocuklara gösterilmesi, çocukların farklı duyguları gözlemlemesine yardım eder.
Okul çağındaki bir çocuk, basit düzeyde duygularını ifade eder. Mutluluk, korku, hayal
kırıklığı ve diğer duygular öğrenmenin bir parçasını oluşturur. Çocuklar kendi güçlerini ve
sınırlılıklarının farkındadır. Kendilerine olan güvenleri ve bağımsızlıkları sayesinde,
çalışırken kendilerini iyi güdülerler. Yalnız kalma, yoga, meditasyon, günlük tutma
etkinliklerinden hoşlanırlar.
Kişisel-İçsel Zekâya Sahip İnsanların Özellikleri
Kişisel algıları yüksektir.
Farklı duyguları fark edebilme ve ifade edebilme becerileri mevcuttur.
İçlerine dönük ve düşünceli olurlar.
Düşünmek hakkında düşünebilme becerilerine sahiptir.
Kişi ötesi algıları gelişmiştir. “Neden buradayız?” ve “Öldüğümüz zaman ne
olur?”
Hayalcidirler.
Kendi duygu ve düşüncelerini inceleyerek ürün oluşturabilirler.
Kendi planlarını yapabilir, kendileri için hedef koyabilir
Yalnızlıktan ve yalnız düşünmekten keyif alırlar.
Güçlü ve zayıf yanları hakkında fikir geliştirebilirler.
Kendilerini keşfetmekten ve bireysel çalışmalardan zevk alırlar.
Yaşadıkları her olay veya deneyim üzerinde çok fazla düşünürler.
Kişisel-İçsel Zekâya Sahip İnsanların Öğrenme Ortamları
Öğrenirken kişisel çalışmalar, kendini değerlendirme ve kişisel farkındalığa ihtiyaçları
vardır. Yoğunlaşarak, duygu ve düşüncelerinin farkına vararak, ruhsal gerçekliklerin farkına
vararak, düşünmeyi düşünerek, benliğini geliştirerek, özgün bireysel etkinlikler yaparak
öğrenme becerileri vardır. Okul öncesi dönemde çocuklar duygularını ayırt etmekte ve
bunları dile getirmekte zorlanırlar. Onlara kendilerini rahatça ifade edebilecekleri şarkıyla,
farklı oyun ortamları ya da resim çizmelerine olanak sağlayan ortamlar sağlanabilir.
DOĞACI-VAROLUŞÇU ZEKÂ
“Kaşif, Zoolog, Botanik Uzmanı, Zoolog, Organik Kimyager, Biyolog, Jeolog,
Meteoroloji Uzmanı, Arkeolog, Çiçekçi, Doktor, Fotoğrafçı, Dağcı, İzci, Çiftçi,
Bahçıvan, Veteriner”
ireyin sağlıklı bir çevre oluşturma bilinci, çevresindeki doğal kaynakları kullanma ve
onlardan en iyi şekilde yararlanma, bitki ve hayvanları tanıma konularında duyarlılık
geliştirme yeteneğini içerir. Doğacı Zekâ ile bir kişinin biyolog yaklaşımıyla hayvanlar ve
bitkiler gibi yaşayan canlıları tanıma, onları belli karakteristik özelliklerine bağlı olarak
sınıflandırma ve diğerlerinden ayırt etme kabiliyeti veya bir jeolog yaklaşımıyla dünya
doğasının bulutlar, kayalar veya depremler gibi çeşitli karakteristiklerine karşı aşırı ilgili ve
duyarlı olmasıdır. Bahçe düzenleme, doğa gezileri, dağ tırmanışları, traking, belgesel izleme,
seyahat etme hoşlandığı etkinliklerdendir.
Doğacı Varoluşçu Zekâya Sahip İnsanların Özellikleri
Varlıkları sınıflandırmayı başarırlar.
Doğadaki bitki türlerine karşı duyarlıdırlar.
Açık havayı, bahçe işlerini severler.
Çevre kirliliği konusunda duyarlıdırlar.53
Doğa dergilerini inceler ve belgeselleri izlerler.
Doğa ile baş başa kalmayı doğa yürüyüşlerini severler.
Doğadaki hemen her canlının yaşamına ilgi duyarlar. Farklı canlı türlerinin isimlerine
karşı dikkatlidirler. Çiçek türleri, hayvan türleri onlar için çok ilgi çekicidir.
Doğanın insanlar üzerindeki ya da insanın doğa üzerindeki etkisi ile ilgilenirler.
Kendilerine özgü out-door etkinlikler düzenlerler ve uygularlar.
Doğacı Varoluşçu Zekâya Sahip İnsanların Öğrenme Ortamları
Seyahat etmeyi, belgeseller izlemeyi severken, doğa ve gezi dergilerini incelemeyi
severler. Doğayı ve doğada olup bitenleri gözlemleyebilme yeteneği kazanarak, kendisinin
de bu dünyanın bir parçası olduğunun farkına vararak öğrenmekten hoşlanırlar. Sınıf
ortamlarında yapılan her türlü bilimsel araştırma çalışmaları, alan gezileri, inceleme gezileri
etkili ortamlardır. Yapılan gözlemler anlatılmalı ve fen deneyleri yapılmalıdır. Küçük yaş
gruplarında sınıfta, kuş gibi hayvanların ve bitkilerin bulunması ve bunların sorunluluğunun
çocuklara verilmesi gerekir. Çocukların diğer canlıları gözleyip özellik öğrenmeleri
açısından önemlidir. Küçük yaş gruplarının en az 1 saat bahçede, doğayla iç içe oynamaları
için ortam hazırlanmalıdır.
ktalar Aşağıdaki Gibidir:
Öğretmenlerin, bütün zekâlara eşit derecede önem vermesi gerekir.
Öğretmenler materyal sunumunda, tüm zekâları geliştirici ya da tüm zekâları
kullanmaya yönelik materyal hazırlaması gerekir.
Bu durum sadece öğrenmeyi sağlamakla kalmaz, öğretmeni de aynı konuyu değişik ve
yaratıcı faaliyetler düzenleyerek öğretmeye motive edebilir. Bu şekilde öğrenilen bir konu
daha iyi anlaşılabilir.
Herkes 8 zekâ ile doğar; ancak ne yazık ki öğrenciler sınıfa farklı zekâları gelişmiş
halde gelirler. Her çocuk kendi zihinsel güç ve zayıflıklarıyla öğrenme ortamına girerler.
Çoklu zekâ teorisi, çok kapsamlı bir öğretim modeli ortaya koyarak, öğretmenlerin
sınıftaki bütün öğrencilere ulaşabilmek için öğretimde yöntem zenginliğine gitmeleri
gerektiğini vurgulamaktadır.
2. BİLİŞSEL GELİŞİME UYGUN
ETKİNLİKLER
2.1. Bilişsel Gelişime Uygun Etkinlikler
Bilişsel gelişime uygun bir aşama geçiren çocukların bu sırada desteklenmesi
önemlidir. Algı, dikkat, bellek ve hatırlama, yaratıcılık, akıl yürütme, problem çözme gibi
becerilerini geliştiren etkinliklere çocukların ve grubun ihtiyacına, yaş ve gelişim seviyesine
göre yer verilerek bilişsel gelişime katkıda bulunmak mümkündür. Çocuklara bu beceriler
etkinlikler esnasında ve günlük yaşantı sırasında yapılanlar anlatılarak kazandırılabilir.
Çocukların etkinliklerinde algılayabilme, dikkatlerini toplama, kelime dağarcığını
arttırma, sözlü anlatımlarını teşvik etme, el göz koordinasyonlarını, kalem kullanma
becerilerini geliştirmenin yanı sıra eşleştirebilme, değişik ilişkiler kurabilme, gruplama,
sıralama, eksik tamamlama ve karşılaştırma yapabilme gibi zihinsel işlevleri kolaylaştıracak
çalışmalara yer verilir. Çocuğun gelişim düzeyini dikkate alarak, neyi yapamadıkları,
başaramadıkları göz önüne tutularak yapabildiği etkinliklerden başlamak gerekir.
Bir bayan tanınmış bir eğitimciye sorar:
Çocuğumun eğitimine ne zaman başlamalıyım?
Çocuğun ne zaman doğacak?
Doğacak mı? Çocuğum şimdi beş yaşında!
Aman hanımefendi burada benimle konuşarak boşa zaman harcamayın.
Çocuğunuzun eğitiminde en iyi beş yılı kaybettiniz, der .Anne babalar çocukların eğitimine daha o doğmadan önce kendilerini eğiterek
başlamalıdırlar.
Çocukların Bilişsel Gelişimini Desteklemek İçin Etkinlik Hazırlarken Dikkat
Edilecek Noktalar:
Kuralları belirli tek sonuçlu etkinlikler belirlenmeli.
Birden fazla sonuç ve ürün ortaya çıkabilecek etkinlikler düzenlenmeli.
Etkinlikler ve ortaya çıkan ürünler hakkında çocukla konuşmalı.
Televizyon, öğrenmede bir araç olarak kullanılmalı.
İçinde bulunduğunuz her ortamı ve her malzemeyi çocuğun gelişimi için bir
fırsat olarak kullanmalı.
Taklit etme ve rol yapmayı kullanmalı.
Çocuklara model olunmalı, yaratıcılıklarını keşfetmeleri sağlanmalı.
Etkinlikleri yaşarken mizahı ve eğlenceyi de kullanmalı.
Farklı kavramlarla karşılaşmasına ve kavramları birbirleriyle ilişkilendirmesine
yardımcı olunmalı.
Çocukların kendilerini görmeleri sağlamalı ve yanlışlarına rağmen yeniden
denemeleri konusunda cesaretlendirilmeli.
2.2. Bilişsel Gelişime Uygun Araç-Gereçler
Çocuğa uygun bir araç-gereç seçerken sağlam, kullanışlı, temizliği ve bakımı kolay,
amaca uygun, birden çok amaca hizmet edecek, çocuğa zarar vermeyecek şekilde olmalıdır.
Araç gereçler estetik olmalı, göze hoş görünmeli, araştırma ve keşfetmelerini sağlamalı,
yaratıcılıklarını desteklemeli ayrıca güvenilir olmalıdır. Çocuğun gelişim düzeyine göre araç
ve gereçler basitten karmaşığa, kolaydan zora, bilinenden bilinmeyene doğru giden bir sıra
ile verilmelidir. Seçilen araç ve gereçlerin eğitim programındaki hedef ve kazandırılması
beklenen hedef davranışlarla tutarlılık göstermesi amaçlanmalıdır.
Çocukla ilgilenenlerin çocuğun eline bir malzeme vermek istediğinde çocuğun gelişim
basamağını veya olgunluk düzeyini iyi bilmesi gerekir. Bebeğe hareketli bir oyuncak
verilirse bebek sadece onu görsel olarak takip eder onu başka şekilde kullanamaz. Onun için
yaşa uygun malzeme veya araç-gereç verilmesi çok önemlidir. Araç-gereç yaparken veya
seçerken bireylerin göz önünde bulunduracağı; çocuğun ilgileri, ihtiyaçları, gelişim düzeyi,
yaşıdır.
Erken çocukluk döneminde, bilişsel gelişimini destekleyen eğitici oyuncaklara yer
verilerek çocuklar desteklenebilir. Daha ileri yaşlarda kitaplara ve dergilere, planlama ve
organize etme çalışmalarını geliştirici çalışmalara, çeşitli zekâ geliştiren oyunlara ( satranç,79
dama gibi) yer verilebilir. Çocukların gelişim düzeyine göre oyuncakların parça sayısı
azaltılarak ya da arttırılarak oyunlar oynanabilir. Nitelikli her türlü araç ve gerecin çocuğun
gelişimine katkı sağlayacağı gerçektir. Aşağıda bazı araç ve gereç örneklerine yer verilmiştir.
Bu araç ve gereçlerin sayısını attırtmak mümkündür. Çocukların yaş gruplarına göre
yapabildikleri aşağıda listelenmiştir. Onların yapabildiklerine göre araç gereç seçmek
önemlidir. 2.3. Bilişsel Gelişime Uygun Etkinlik Planlama
Çocukların bir gün içerisinde yaptığı etkinlikler bilişsel gelişimine katkı sağlar, arttırır,
geliştirir. Bu etkinliklere çocuğun yaş ve gelişim düzeyine uygun olarak yıllık ve günlük
planlarda yer vermek gerekir. Bu etkinlikler çocuğun gelişimi için çok önemlidir.
Serbest zaman etkinliklerinde yapılan bir boyama faaliyetinde çocuklara, resimde
gördükleri nesnelerin neler olduğu sorulduğu, nesnelerin nerede oldukları, resimdekilerin
neler konuştukları, resimdeki siz olsaydınız neler söylemek isteyecekleri, bu resmi bir daha
çizmek isteselerdi neler çizebilecekleri, ne renk boyadıkları, neden o rengi tercih ettikleri
konularında çocuklarla konuşmak onların nesneleri öğrenme, algılama, dikkat, hatırlama ve
bellek, kavram gelişimi ve yaratıcılıklarını arttırarak gelişimlerine katkıda bulunduğu
görülmektedir. Ayrıca ilgi köşelerinden biri olan masa oyuncakları köşesine konulan
yapbozlar, dominolar, küçük renkli bloklar, birbirine geçmeli oyuncaklar ve legolar85
çocukların bilişsel gelişimini geliştiren araç gereçler olup çocuğa oynaması için fırsat
verilmelidir.
Öğretmen, kesme yapıştırma çalışmaları yaparken çocuklardan kâğıtların boyutlarını
karşılaştırmalarını daha sonrada büyükten küçüğe sıralamalarını istemesi, boya
çalışmalarında renkleri açıktan koyuya sıralamalarına ya da boya kalemlerini renklerine göre
sınıflandırmaları sağlanarak kavram gelişimi destekleyebilir. Mobil yaparken nesneleri
saymaları, renklerine göre sınıflamaları, kolaj çalışmalarında üstünde-altında, yanındauzakta gibi mekansal kavramları kağıt işleri yaparken elişi kağıtlarını üst üste koymalarını,
karşılaştırmalarını isteyebilir.
Türkçe dil etkinliğinde şiir, bilmece, tekerleme, parmak oyunu, hikâye anlatma
etkinlikleri bilişsel gelişimi destekler. Örneğin; “Dalda Duran Beş Kuş”, “Yeşil Taksi” şiirler
“Beş Küçük Sincap”, “On Parmak” parmak oyunları, “On Küçük Bebek”, “Ben Artık
Büyüyeceğim”,”Ali Baba’nın Çiftliği”, “Lunaparkın Sihirli Dünyası” isimli hikâyeler ile bu
etkinlikler gerçekleştirilebilir. Hikâyelerde çocuklar kuşların bulutların üstünde, balıkların
denizin altında yüzdüğünü anlatırken öğretmen çocukların üstünde-altında gibi kavramları
geliştirmesine yardım eder.
Hikâyelerdeki olaylar belli bir sıra izler ve buna bağlı olarak neden sonuç ilişkisini
öğrenirler. Hikâyelerin bir başı, olayların geliştiği ortası ve bir sonu vardır. Problem çözme
becerileri gelişir. Hikâyeler genellikle bir problemle başlar. Örneğin çocuğun köpeği yoktur.
Köpeğini ister. Bu konu nasıl çözümlenecektir? Kedisi kaybolmuştur. Onu bulmak için neler
yapmak gerekir. Çocuk çoğu kez etkin olarak kendiside çözüm arar. Hatta bazen
“Öğretmenim bahçeye baksın” gibi önerilerde bile bulunabilir. Hayal güçlerini geliştirir.
Çocuklar için gördükleri ve dinledikleri “gerçek”tir; ama kitapların yardımıyla zamanla
“yalancıktan”, “öyleymiş gibi” kavramını öğrenmeye başlarlar. Zamanla kendilerinin de
hikâye uydurabileceklerini öğrenirler.
Şiir:
Boyalar
Yeşil çalışkandır,
Kırmızı yaramaz,
Sarı uykucu,
Beyaz yıkanmış,
Kara korkak,
Ben erkenden okula giderken
Yeşil gibiyim.
Bu şiir öğretilirken çocukların renk kavramı geliştirmelerine rehberlik edilir.
Hikaye : Renk Evrenin Gezinti gibi bir hikâye anlatılır. (Renklerin kahraman olduğu
bir hikâye ve ara ve ana renk kavramı öğrenilmesini sağlar.)
Hikâye Sonrası Etkinlik: Hikâye kahramanlarına uygun renklerde kostüm
giydirililerek dramatize yapılması çocukların renk kavramını ve yaratıcılıklarını
geliştirmelerine yardım eder.