Puanları
0
Solutions
0
- Katılım
- 27 Ara 2012
- Mesajlar
- 9
- Tepki Skoru
- 0
- Puanları
- 0
BİLİŞSEL GELİŞİM
1.1. Tanımı ve Önemiİnsanı insan yapan özelliklerden biri de bilişsel gücüdür. Bu gücüyle diğer canlılardan
üstün hale gelerek, onları egemenliği altına alır. Doğayla başa çıkmaya çalışarak, kültürel
değerler üretir, teknolojiyi geliştirerek, yaşamı kolaylaştırır ve anlamlı kılar. Eğitim de
insanın biliş gücünü geliştirmeye rehberlik eder.
Biliş, ileri zihinsel süreçleri içerir. Zihinsel süreçler; dikkat, algı, bellek, dil gelişimi,
okuma ve yazma, problem çözme, anımsama, düşünme, akıl, yaratıcılık vb. kapsayan geniş
bir terimdir. Bilişsel gelişim; doğumundan başlayarak, çevremizdeki dünyayla
etkileşimimizi sağlayan ve dünyamızı anlamamızı yarayan bilginin edinilip kullanılmasına,
saklanmasına, yorumlanarak yeniden düzenlenmesine, değerlendirilmesine yardım eden,
bütün zihinsel süreçleri içine alan bir gelişim alanıdır. Birey, zihinsel süreçlerde hem nitelik
hem de içerik açısından giderek yetkinleşir. Bu gelişimin önemli bir öğesi olan bilgi
kazanma yöntemiyle, zihinsel etkinlikler arasında sıkı bir ilişki vardır. Bilişsel gelişim
çocuğun gördüğü, duyduğu, dokunduğu tattığı nesneler hakkında düşünmesini ifade eder. Bu
düşüncenin içerdiği konular, etki tepki ilişkisini, olaylardaki ardışıklığı, nesneler arasındaki
benzerlik ve farklılığı anlamak, objeleri kategorize edebilmek, mantık yürüterek cevaplamayı
içerir. Bilişsel gelişimin amacı; soyut şekilde akıl yürütme, varsayımsal durumlar hakkında
mantıksal düşünme, kuralları karmaşık ve daha yüksek yapıda örgütleme olarak görülür.
Piaget’e göre bilişsel gelişim, organizmanın doğumdan ölümüne kadar farklı
basamaklardan geçerek düzenli olarak niteliksel bir değişim içine girmesi olarak tanımlanır.
Bilişsel gelişim de çocukların kendi bilgilerini incelemeleri, denemeleri ve
uygulamaya dönüştürmeleri önemlidir. Burada yetişkinlerin rolü de çok önemlidir. Erken
1.2. Bilişsel Gelişimle İlgili Öğeler
1.2.1. Gizil güç
Potansiyel, gerçekleşmeyen ama gerçekleşebilecek olan, saklı olan güç anlamına
gelmektedir. Çocuğun kalıtımla getirdiği ve eğitim yoluyla ortaya çıkacağı düşünülen
yetenekleri ve özellikleri gizil güç olarak isimlendirilir. Kalıtımla gelen doğal yollarla ortaya
çıkan özellikler gizli değildir. Gizil güç eğitim yoluyla ortaya çıkar.
1.2.2. Yetenek
Bireyin bilişsel, duyuşsal ve motor davranışlarla ilgili gizil gücü yetenek olarak
nitelendirilir. Birey; bilişsel, duyuşsal ve motor yetenekleriyle bilgi ve becerileri öğrenir.
Bireyin yetenekleri öğrenmenin, bir meslek edinmenin, bir ürün üretmenin dayandığı gizil
güçtür. Birey, yeteneklerini; öğrenme yoluyla yeterliliğe dönüştürür. Yeterlilik, bireyin
yeteneklerinin iş yapabilecek, uygulama yapabilecek, ürün üretebilecek, eyleme geçebilecek
nitelikte açığa çıkarılmasıdır. Yeterlilik, eyleme geçebilme niteliğidir.
Yetenekli insanlar, bir üretim etkinliği içinde olup hemen fark edilir. Ürettikleri
nicelik ve nitelik açısından, o alanda üretilenlerden üstün ve yeni olma özellikleriyle,
kolayca ayırt edilir. Yetenek, insanlığın ilerlemesi için vazgeçilmezdir.5
1.2.3. Algı
İnsanın doğumdan itibaren, yaşamı boyunca duyularını kullanarak çevresindeki
bilgileri organize etme, anlama, yorumlama ve yeni durumlara kendini uydurma sürecine,
algı denir. Algılamamız sağlayan, duyu organlarımız olan gözün, kulağın, ağzın, burnun, elin
ve ayağın sağlıklı olması uyarıcılara anlam verilerek, yorumlanması için önemlidir. Örneğin;
yolun karşısından gelen arkadaşımız bize doğru yürümektedir. Açıkça bize doğru yürürken,
bize doğru bakmaktadır. Bizim görüntümüz onun gözüne, retinasına yansımıştır. Biyolojik
yapısı içerisinde göz bu görüntüyü beyne ulaştırmıştır. Beyin burada yapması gereken
duyusal bilginin alınmasından sonra, anlama, seçilme, düzenleme ve yorumlama aşamalarını
gerçekleştirir. Arkadaşımızın bizi fark ederek, selamlamasını bekleriz. Parlak bir ışığın, el
fenerinin ışığı olduğu, ancak algı yoluyla ayırt edilebilir.
Algılamada olgunlaşmanın, öğrenmenin, deneyimlerin, geçmiş yaşantıların,
beklentilerin önemi büyüktür.
Yeni doğan bebeğin görsel algıları, zorunlu algılar ve seçici algılar olmak üzere iki
grupta toplanır. Zorunlu ve seçici algılar karşılaştırıldığında bebeğin zorunlu algılamada her
bir uyarıcıya tek tek ve dikkatle baktığı, seçici algılamadaysa gözün, hedef nesneler arasında
esnek bir şekilde hareket ettiği görülür.
Algılama sürecinde şema, imge ve semboller önemlidir. Şema insan zihninde, çevreye
uyabilmeyi sağlayan davranış ve düşünce kalıplarının çevre ile zihin arasındaki etkileşimi
sonucu ortaya çıkar. İmge duyu organlarıyla alınan duyuların, beyinde kalan izleri olarak
ifade edilir. Algılamadaki görsel imge 2 yaşın sonlarına doğru gelişir. Sembol eşya ve
olayların geçici temsilcileri olarak ifade edilir. Örneğin, bir iletişim sembolü olan kelime,
yazılı veya sözlü kullanılırken, bir müzik parçası, sesle veya bir müzik aletiyle ifade edilir.
Bir olay; bir resimle, şiirle ya da jest ve mimiklerle anlatılır.
Duyu organları yoluyla çocuk, kendisine ve çevresine anlam verir. Doğumdan itibaren
kendi vücudunu çevresinden ayıramayan bir varlık olan çocuk, 3 yaşından itibaren nesneler
hakkında fikirlere sahiptir. Bebek doğduğu andan itibaren ellerini, ayaklarının tanımaya
başlar. Araştırmalara göre bebek ilk yıllarda, zamanının çoğunu çevresini tanımayla geçirir.6
Çocuk çevresindeki nesnelere uzanır, dokunur, onları ağzına alıp tadına bakar ve koklayarak
incelemeye çalışır. Tüm duyu organlarını kullandığı görülür. Bir ses duyduğunda bu sesi
çıkaran nesne ya da bireyi arar. Gördüğünde, sesle görüntünün birbiriyle ilişkili olduğunu
anlar. Algılamanın gelişmesiyle, tanıdıklara ve yabancılara verilen tepkiler değişir. Çocuk
başta nesneleri, bir bütün halinde görme eğilimindedir. Yaşı ilerledikçe, nesnelerin,
ayrıntılarını ve özelliklerini benzer algılamaya doğru ilerler. Hemen hemen 2 yaşına kadar
çocuk, nesnelerin birbirinden farklı özelliklerini algılayamaz. Örneğin, gördüğü bütün dört
ayaklı hayvanları (köpek, inek, koyun) tanıdığı kediye benzetir. Miyav miyav diye geneller.
Algı hızlı bir gelişme gösterir. Gelişme sırasında değişikliklere uğrar. Bu değişiklikleri
dört grupta toplamak mümkündür.
1.2.3.1. Algıda Seçicilik
Çevremizde çok sayıda uyarıcı vardır. Organizmanın bunların tümünü birden
algılaması zordur. Bu nedenle organizma çevreden gelen uyarıcıların bazılarını seçmesine,
algıda seçicilik denir. Algıda seçicilikte dikkat önemlidir. Dikkat algılamaya hazır olmayı
ifade eder. Biz çevremizde, dikkat ettiğimiz nesneleri ve olayları algılarız. Aynı vitrine
bakan iki arkadaştan gömleğe ihtiyacı olan gömleği, kazağa ihtiyacı olanın kazağı görmesi
gibi... Algılamaya hazır olma da önemlidir. Bu bireyden kaynaklanan bir unsurdur. Kişi, pek
çok uyaran arasından sadece birini ya da birkaçını algılayabilir. Örneğin, bir anne gece
ağlayan bebeğinin sesini duyabilir; ama telefonun sesini duymayabilir. Bu annenin neyi
algılamaya hazır olduğu ile ilgilidir. Güdülenme de algılama için önemli bir etkendir.
Güdülenmeye göre, herhangi bir şeyi algılarken görmek istediğimizi görür, duymak
istediğimizi duyarız. Fazla ve gereksiz bilgileri önemsemeyiz. Seçicilikte önemli etkenlerden
biridir. Önceden algılanan nesne ve olaylar bellekte iz bırakır. Yeni bir algılama olduğunda,
eski yaşantıların bellekteki izleriyle yeni algı birleşerek, bellekte iz bırakır. Uyarıcıların
renkleri, büyüklüğü, şiddeti gibi bazı özellikleri dikkatimizi çeker. Renkli uyarıcılar, renksiz
uyarıcılardan daha çok dikkat çeker.
1.2.3.2. Ayırt Etme Becerisinin Gelişimi
Ayırt etme önceden bir bütün olarak görülen bir nesne ya da durumun, zamanla
parçalarını, ayrıntılarını ve benzer nesneleri birbirinden ayrı kılan özelliklerini, algılama
eğilimi olarak nitelendirilir. Erken çocukluk döneminde çocuk, karmaşık bir şekli bütün
olarak algılar; fakat ayrıntılara dikkat etmez. Altı yaşından sonra ayrıntılara dikkat etmeye,
ayrıntıları birleştirmeye ve bütünleyici bir algılamaya yönelir. Böylece bütünü, parçaları,
parçaların birbiriyle ve bütünle olan ilişkilerini aynı anda algılama gerçekleşebilir. Algı için
ön koşul, şekil ve zemin ayrımıdır. Şekli zeminde, parçayı bütünden ayırtetme ergenliğe
kadar gelişir. Çocuk erken çocukluk yıllarında sesin de ayırt edilmesi gelişimini sürdürür.7
1.2.3.3. Nesne Kavramı
Çocuk, nesneyle ilgili üç temel beceriyi kazandığında dünyayla
Etkileşimi; etkili, işlevsel ve yetişkininkine benzer olacaktır. Bu beceriler:
Nesne devamlılığı,
Nesne değişmezliği,
Nesne kimliğidir.
Nesne Devamlılığı nesnelerin yer tutan varlıklar olduğuna, algı alanı dışında
olduklarında dahi var olmayı sürdürdüklerine ilişkin bilgidir. Bu kavram, bebek
18 aylık olana kadar çeşitli aşamalarla kazanılır.
Dört aydan küçük bebekler, görme alanı içinde olan ve hareket ettirilen nesneyi
takip eder. Görme alanından çıktığında ilgilerini kaybettikleri ve başka tarafa
döndükleri görülmüştür. Bebek görme alanı içinde olan annesinin hareketlerine
izler; ancak görme alanının dışına çıktığında, anneyi arama eğiliminde
bulunmaz.
Nesnenin varlığını sürdürdüğüne ilişkin ilk düşünceler 4–8 ay civarında görülür.
6 aylık bebek, elinden düşen oyuncağını bir süre arar, kısa bir süre sonra ilgisi
dağılır. 8. aydan sonra, bebek oyuncağı gözünün önünde, bir örtünün altına
saklandığında örtüyü kaldırıp oyuncağını arar. Ancak bebeğin oyuncağı, ilk
saklandığı yerden alınıp başka bir yere saklandığında oyuncağı hala ilk
saklandığı yerde arama eğilimindedir.
12–18 ay civarında, nesneyi en son gördüğü yerde ararlar. Nesnenin sürekliliği
kavramı, 18-24 ay civarında gelişmiştir. Top oynarken sandalye ve masanın
arasından geçerek diğer tarafa ulaşan topu aramadan, diğer masanın arkasına
dolaşarak alır ve oyun oynamaya devam eder. Bebeklerin nesne sürekliliği, kişi
sürekliliğinden sonra gelişir. Bebek annesi gözünün önünden kaybolduğunda
varlığını sürdürdüğünü oyuncağından önce kavrar.
Nesne değişmezliği; uzaklık, yön, bakış açışı değişiklikleri ve ışık gölge gibi
değişik biçim ve durumlarda gördüğü nesnenin ya da insanın aynı nesne ya da8
insan olduğu, yani değişmediğinin algılanmasıdır. Nesne değişmezliği, 2-3
yaşlarında gerçekleşir. 2-3 yaşlarından önce çocukların, nesnelerin gerçek
özelliklerine ilişkin fikirleri net değildir. Çocuk uzaktayken küçük görünen bir
bisikletin, yakınlaştıkça büyüdüğünü düşünebilmektedir. Masada bulunan
bardaklar uzaktan küçük, yakından büyük görünmektedir.
Nesne kimliği; nesnenin bir günden diğerine, bir durumdan başka bir duruma
aynı olduğunu tanıma yeteneği olarak nitelendirilir. Bebekler 8–9. aylarda
nesneyi sadece bilinen tek ortamda, tüm ipuçlarıyla birlikteyken tanırlar.
Örneğin; yemek saatinde kendi bardağını tanır. Başka bir ortamda bardağını
tanımayabilir. Bebek 9-10 aylıkken bardağının içinde tanıdık içecek varsa
bardağını her durumda tanır. 10–11. aydayken bardağını, her durumda tanır. 1
yaş ve sonrasında diğer bardakların da bardak olduğunu fark eder ve uygun
şekilde kullanır. Daha sonrada bardaklar kategorisi hakkında fikir geliştirir.
Bardaklar sınıfının üyelerini tanır. Diğer sınıflardan ayırt eder.
1.2.3.4. Ben Merkezcilikte Azalma
Benmerkezcilik, küçük çocuklarda vardır. Herkesin kendisi gibi düşündüğünü,
hissettiğini, kendisinin sevdiği şeyleri, herkesin sevdiğini, kendisinin sevmediği şeyleri de
sevmediğini düşünür. Kendi görüş ve algılarının herkes tarafından aynı şekilde anlaşıldığını
düşünür. Kâğıda çizdiği karalamaların bebek olduğuna inanır ve söyler. Herkesin resmi,
bebek olarak gördüğünü düşünür. Diğer kişilerin resmi, bebek olarak görmemesini
kavrayamaz ve sinirlenir. Bir kâğıda bir şeyler çizer, bunun bir köpek olduğunu söyler ve
herkesin bunu bir köpek olarak gördüğünü düşünür.
1.2.4. Dikkat
Dikkat; dikkat süresi ve dikkat seçiciliği olarak isimlendirilen iki süreçten oluşur.
Yaşla birlikte dikkatin süresinde ve seçiciliğinde değişme olur.
Dikkat süresi, bireyin bir noktaya yöneldiği zaman olarak tanımlanabilir. Odak
noktasının değişmesi de dikkat dağılmasıdır.
Dikkat seçiciliğiyse, odaklanan uyarıcıyı tanıma, belirgin ve temel nitelikleri belirleme
işlemi olarak ifade edilir.
Dikkati uyaran etmenler ikiye ayrılır:
Dış etmenlerde, uyarıcıların gücü dikkati çeker. Parlak bir nesne, yüksek bir ses
dikkat çeker. Tekrarlanan uyarıcılar dikkat çeker. Bir ismi birkaç kez
tekrarlamak gibi. Değişiklik dikkat çeker. Her zaman ses çıkaran, ama çoğu kez
dikkat etmediğimiz saatin tıkırtısı kesildiğinde dikkatimizi çekmesi gibi.9
İç etmenler: Bireylerin kendine özgü ilgi ve gereksinimleri vardır. Acıkan
birinin dikkatini yemekler ve yemek kokuları çeker. Dikkat bunlara bağlıdır.
Erken çocukluk dönemde çocukların dikkatleri, seçicilikleri ve dikkat süreleri azalır.
Dört yaşındaki çocuklar, oyun alanında kaybolan oyuncaklarını en son gördükleri ve
kaybolduklarını anladıkları yerlere, sistemli bir şekilde bakarak bulmaya çalışırlar.
Dikkatlerini planlı kullanırlar; fakat detaylı resimler ve yazılı metinler verildiğinde erken
çocukluk dönemi çocuklarının daha başarısız olduğu görülmektedir. Erken çocukluk dönemi
çocukları okul çağı çocukları kadar çevreye dikkat etmezler. Neye dikkat edecekleri
konusunda okul çağı çocukları kadar seçici olmadıkları görülmüştür. Çocuklar büyüdükçe
bir yığının içinden bir resmi, bir nesneyi daha iyi seçerler ve diğer seslere önem vermeyerek
bir sesi ayırt ederler. Çocuklar uyarıcıyı seçmek, dikkatlerini odaklamak için gittikçe artan
bir beceri elde ederler.
Erken çocukluk döneminin çocukları neye dikkat ettikleri veya hatırladıkları
konularında, okul çağı çocuklarından ayrılmaktadırlar. Erken çocukluk dönemindeki
çocuklar, dikkatlerini bilinçli olarak kontrol edecek ve yönlendirecek stratejiye sahip
değillerdir. Okul çağı çocukları, dikkat etmek için bilinçli stratejilere sahip olup seçici
olmaları gerektiğini bilmektedirler.
1.2.5. Kavram Oluşturma
Kavramlar, bilgilerin yeniden düzenlenmesiyle ilgili bir durumdur. Sembol bir olay ya
da nesnenin temsilcisidir. Bir grup olay ya da nesneye ait bir dizi özelliğin temsilcisi
kavramdır. Birbiriyle ilişkili nesne ve olayların ortak yönlerini kavram gösterir. Kavram
oluşturma, sınıflama işlemidir. Çocuk nesnelerin fonksiyonlarını algılar. Zihinde kalan izler
(imge) üzerinde bir takım işler yapar. Soyutlandıktan sonra birbiriyle karşılaştırılarak
birbirine benzeyen, ortak niteliklere sahip olan izler gruplandırılır. Bu gruplar, kavram olarak
nitelendirilir. Örneğin anne kavramı geliştirmede çocuk, annesinin görünüşünü, yüzünü,
saçının rengini, sesini, kokusunu, algılar. Annesini diğer bireylerden ayırmaya başlar.
Anneyle ilgili bilgi, beceri ve deneyimleri arttıkça, çocuk daha iyi bir anne kavramı geliştirir.
Kavram oluşturma yeteneği, insanların nesneleri sınıflandırmalarını sağlar. Mavi
kavramıyla nesneleri, mavi olan ve mavi olmayan olarak ayırabilir.
Kavram öğrenme, ayırt etmeyi öğrenmeyle başlar. Belirli bir özellik ayırt etme
yeteneği aynı özelliğe sahip diğer nesnelere genellendiğinde, kavram öğrenilir.
Kavram öğrenmede, bağlantı kurma da bir yoldur. Bir kelimenin anlamını bilmeden
bazı olaylarla bağlantı kurularak, kelimenin anlamına ilişkin doğru bir fikir geliştirilebilir.
Kavramları öğrenmede tanımlardan yararlanılabilir. Örneğin, çocukların pek çoğu
şahini görmemiş olabilir; fakat şahin kavramına sahiptir. Şahinin resimlerini görmüş ve
kendilerine şahinin bir kuş olduğu, uçan bir hayvan olduğu, tüylerinin bulunduğu söylenmiş
olabilir. Bu da çocuklara doğru bir şahin kavramı verir. Uyarıcılar dikkatli seçilirse, çocuk
iki yaşındayken renk, şekil, hacim yönünden değişen özellikleri gruplayabilir. Üç
yaşındayken yetişkin gibi ölçütlere dayalı olarak sınıflandırma yapabilir. Üç-altı yaşındaki
çocuk, köpekleri atları ve çiçekleri gruplandırmayı başarabilir.
Örneğin, çocuklar giyinip soyunurken giysilerin renkleri, arkası önü vb.; yemek
saatlerinde besinlerin büyüklüğü, soğuk-sıcak, sert-yumuşak, vb. kek; kurabiye yapımı
sırasında ölçü kavramını; temizlik yaparken ıslak-kuru, temiz-kirli gibi kavramları
öğrenebilir. Çocuklarla yapılan etkinliklerden sonra çocuğun bağımsız olarak çalışmalarına
izin verilip iş bitiminde sözel ödüller kullanılmalıdır.
Çocuğa sağlanan zengin uyarıcıların, ilgi ve ihtiyaca uygun olarak düzenlenmesi
gerekir. Onların nesnelerle birlikte deneyim yaşadığında, kavramları öğrenmesi daha kolay
olacaktır; ancak çocukların kavram öğrenmelerine yardımcı olmak için pahalı oyuncaklara
ve malzemelere gerek yoktur. Her evde bulunan tencere, tava, çorap, kaşık ve
mecmualardaki resimlerin hepsi iyi öğretim araçlarıdır.
1.2.6. Bellek ve Hatırlama Gücü
Bellek, bireyin tecrübelerinden edindiği ve öğrendiği bilgileri güvenilir bir biçimde,
tam ve doğru olarak zihinde tutmaya, istenildiği zaman kullanmaya olanak sağlayan yetenek
olarak isimlendirilir. Belleğin güvenilirliğini hatırlama gücü gösterir. Bellek üç yapısal
bileşimden oluşur:
Duyusal kayıt
Kısa süreli bellek
Uzun süreli bellek
Duyusal kayıt, bilgi işleme sürecinin ilk aşamasıdır. Duyular aracılığıyla
çevredeki uyarıcılardan çeşitli bilgilerin seçilerek algılanması, duyusal kayda
gelmesidir. Çevreden alınan uyarıcı, duyu organları yoluyla sinirleri uyarır. Bu
esnada uyarıcının izi yaklaşık bir saniye duyuya kayıt olur. Örneğin, bir kitabın
sayfaları hızla çevrildiğinde sayfalardaki yazı ve resimler gözümüzde iz bırakır.
Bu sırada dikkat ve seçici algı, belirli izlerin kısa süreli belleğe geçişini
sağlarken, diğerleri silinerek kaybolur. Duyusal kayıt anlık bellek olarak da
isimlendirilir. Gelen duyusal bilgileri işleyerek kısa süreli belleğe geçirir.
Kısa Süreli Bellek: Duyusal kayıttaki bilgiler kısa süreli bellek sistemine gelir.
Geçici olarak bilgi depolanır. Kısa süreli belleğe gelen ve tekrar edilerek uzun
süreli belleğe aktarılamayan bilgiler unutulur. Kısa süreli bellekteyken silinen
bilgiler hatırlanmaz. Çocuk ilk olarak bir nesneyi duyularıyla algılar. Bunu daha
sonra kısa süreli belleğe aktarır. Örneğin, çocuğa sıralı olarak gösterilmiş
resimlerdeki hayvanların isimlerini, verilen sıraya göre tekrar etmesi
istendiğinde, tekrarlanıncaya kadar bilgi kısa süreli bellekte tutulur. Hayvanların
isimlerini söylemek için vakit kaybedildiğinde, çocuk tekrar hayvanların
isimlerini sırasına göre duymak isteyecektir. Kısa süreli belleğin bilgiyi12
kullanma süresi yirmi saniye kadardır. Anaokulu çocuklarının bellekleri kısa
sürelidir.
Kısa süreli belleğe bilgi, duyusal kayıt ve uzun süreli bellekten gelir. Genellikle her
ikisi aynı anda gerçekleşir. Örneğin; birey bir kuş ile karşılaştığında, kuşun imgesi kısa süreli
belleğe geçer, aynı anda uzun süreli bellekten kuşlara ilişkin bilgi araştırılır ve kuşun hangi
tür olduğu belirlenmesi bu durumu açıklar.
Uzun Süreli Bellek: Bilgiler burada uzun süre saklanır. Kısa süreli bellekteki
uyarıcıların tekrarlanarak geldiği, eski bilgilerle örgütlenerek uzun süre depo
edilip, saklandığı yerdir. Uzun süreli bellekteki bilgiler, doğru bir uyarıcı ile
karşılaştığında değişmeden hatırlanır. Kısa süreli bellekteki etkin bilgiler, uzun
süreli bellekte edilgen olur. Uzun süreli belleğin kapasite sınırları belli değildir.
Örneğin, çocuk daha önceden kısa süreli belleğe depo ettiği sıralı olarak
gösterilmiş resimlerdeki hayvanların isimlerini tekrarlar yaparak ve değişik
yaşantılarla da hayvanların isimlerini uzun süreli belleğe aktarır ve saklar. Uzun
süre sonra hayvanın resmini gördüğünde, onu doğru olarak isimlendirir. Kısa
süreli bellekteki bilgilerin uzun süreli belleğe geçmesi için bireyin çabası
gereklidir. Tekrar ve gruplama süreçleri iyi çalıştığında uzun süreli bellekte
depolanan bilgiler istenildiğinde hatırlanır. Bilginin uzunluğu depolama için
önemlidir. Ayrıca bilgilerin örgütlenmiş olması, hatırlamayı çabuklaştırır.
Örneğin, bilgisayarda yazı yazarken elektriklerin kesildiğini düşünürsek, belleğe kayıt
yapmadığımız için bilgiler belleğe kaydolmamıştır. Bilgisayarda yazdığımız yazı, bizim
belleğimizde iz bırakır. Bilgisayarda yazı tekrar yazıldığında bilgileri kaydedersek kısa süreli
belleğe kaydederiz. Dosyalayarak bilgimizi belgelerimizin içine koyarız. İhtiyacımız
olduğunda bu bilgiyi, uzun süreli bellekten dosyaya geri alırız.
Uygun bir uyarıcıyla zihindeki bilgilerin güvenilir bir şekilde bilinçli hale gelmesine
hatırlama gücü denir. Belleğin güvenilirliğini, hatırlama gücü gösterir. Kişilerin ilgileri,
güdüleri, duyuları hatırlamalarını etkiler. Bilgilerin anlamlı olması da hatırlama yeteneğini
arttırır. Mantık geliştikçe, hatırlama yeteneği de artar.
Küçük çocuk gördüğü son nesneyi hatırlar; ancak 2 yaşındayken bir veya iki nesneden
fazlasını hatırlayamazken, 3 yaşındaki çocuk nesnelerin sadece ikisini hatırlar. 4 yaşında ise
nesnelerin 3-4 tanesini hatırlar. Tanıma, hatırlamadan kolaydır. 4-7 yaşlarında hatırlama,13
hızla gelişir. Yaşla birlikte tanıma gücünün arttığı görülür. Okul çağı çocuğu yeni bilgilerin
birçoğunu hatırlayabilir, daha önce öğrendikleriyle ve bildikleriyle kaynaştırabilir. Okul çağı
çocukları erken çocukluk dönemi çocuklarına göre daha fazla hatırlarlar. Bunun nedeni okul
çağındaki çocukların tekrarlama ve gruplama özelliklerini kullanma yeteneklerinin
gelişmesidir.
Motivasyon hatırlamayı güçlendirir. Erken çocukluk dönemi çocuğu, bir işi yaparken
çevreye karşı duyarlı olduğundan istenilenin dışındaki işlerle de ilgilenir ve öğrenir. 10
yaşındaki çocuk istenileni bilir. Yüksek bir motivasyona sahiptir. Beğenilmek ister. Yüksek
motivasyonla yapılan iş veya işler, uzun süre sonra dahi hatırlanır. Erken çocukluk
dönemindeki çocuk anlamını bilmeden zihinde tutar, okula başladığında ise anlamını kavrar.
Bu dönemlerde çevreden gelen pekiçtireçler çocuğu motive eder.
Çocukların kendine özgü bir bilişsel gelişimi ve mantığı olduğu için kapasitesinin
üstünde bilgi edinmeye zorlanmamalıdır. Kendi stratejilerini oluşturmaları için serbest
bırakılmalı, deneme fırsatı tanınmalıdır.
1.2.7. Akıl Yürütme ve Problem Çözme
Akıl Yürütme, daha önceden öğrenilmiş bilgileri yeni karşılaşılan bir soruna çözüm
bulabilmek için birleştirme ve düzenleme süreci olarak nitelendirilir. Düşünme semboller
aracılığıyla gerçekleşir. Semboller de olay ve nesne gibi dış uyarıcıları temsil eden
işaretlerdir.
Problem Çözme, iç ya da dış istekler ve çağrılara uyum sağlamak amacıyla
davranışsal tepkilerde bulunma gibi bilişsel ve duygusal işlemleri bir hedefe yöneltmektir.
Problem çözme bir amaca ulaşırken karşılaşılan güçlükleri yenme süreci, olarak14
değerlendirilir. Bilgiyi kullanarak buna orijinallik yaratıcılık ya da hayal gücü eklenerek
çözme süreci tamamlanabilir. Problem çözme bir zaman, çaba, enerji ve alıştırma işi olarak
görülür. Bireyin problem çözmesi amaç, ,ihtiyaç, değer, inanç, beceri, alışkanlık ve
tutumlarıyla ilgilidir. Ayrıca bireyin problem çözmeye yönelmesi, cesareti, isteği ve kendine
güven duygusuyla orantılıdır.
Problem çözme sürecinde en önemli değişken olarak bireyin geçmişini inceleme
eğiliminde görülürlerken, en önemli unsurun bireyin karşı karşıya kaldığı durumu algılama
biçimi olduğunu savunmuşlardır.
Uzmanlar problem çözmede sorunu değerlendirme, kavrama ve çözüme ulaşma
eğilimi görülür. Sorunu kavrayarak çözme, deneme ve yanılma yoluyla çözmeden daha
önemli ve etkilidir. Sorunu kavrama, öğeler arasındaki ilişkinin anlaşılmasını gerektirir.
Örneğin, çocuğun uzanarak yetişemediği bir oyuncağa, bir sopa kullanarak yetişebilmesi, ya
da yüksekteki oyuncağına ulaşmak için sandalyenin üzerine çıkmasıdır.
Yönlendirilmiş düşünce, sembollerin çocuğun davranışını etki altına almasıyla başlar.
Bu nedenle yaşamın ilk yıllarında çocuğun düşünme süreçleri, bazı kısıtlamaların etkisi
altındadır. İlk iki yılda çocuk, nesneleri duyuları aracılığıyla tanımaya çalışır. Nesne
devamlılığı ve nesne değişmezliği kavramının geliştiği görülür. İki yaşın sonuna doğru
çocuk bazı olayların sırasıyla olmasını bekler. Örneğin, paltosunu giydiğinde çocuğun
dışarıya çıkacağını bilmesi, bu dönemde düşünme ve akıl yürütme gelişiminin başlangıcı
olarak kabul edilir.
İki-iki buçuk yaşındaki çocuk denemelerini geliştirir. Bir problemle karşılaştığı zaman
bilgilerine dayanarak çözüm yollarını bulmaya çalışır. 2-4 yaşlarında çocuğun, daha çok
özelden, özele dayanan akıl yürütme yöntemini kullandığı görülür. 3-4 yaşındaki çocuk
herhangi bir şekilde birbirine benzeyen iki objeden birini diğerine neden gösterir. Örneğin; “
Nehir denize gitmek için oluyor.” diyebilir; fakat çok açıklama yapamaz. 4. yaşın sonlarına
doğru çocuk bulduğu nedenleri hayalleriyle karıştırmaya başlar. Bu özellik 5-6 yaşlarında da
devam eder.
7-8 yaşlarında çocuğun hayalle gerçeği birbirinden ayırmaya başladığı görülür.
Örneğin, bir çocuk sopayı at yapma yerine, gerçek at ister. Çocuk, birçok kavramı
oluşturduğu halde, nesneler somut algılarına dayalıdır. 9-10 yaşlarında çocuk, önceki yıllara
oranla sebep bulma ve sonucu belgelemede daha az hata yapar. Soyut düşünme oluşmaya
başlar. 10-12 yaşlarında çocuğun mantığı, yetişkin mantığı gibidir.15
1.2.8. Yaratıcılık
Toplumun ve insanlığın gelişmesinde yaratıcılık önemlidir. İnsanın belirli bir
yeteneğini ifade eden yaratıcılık, doğuştan getirilen gizil bir güçtür. Her çocukta yaratıcı
olma yeteneği bulunur. Yaratıcılığın sürekliliği, derecesi ve ortaya çıkışı çocuktan çocuğa
farklılık gösterir. Yaratıcılık sayesinde çocuk, olayları kendisine göre yorumlar. Yaratıcılık,
“bilinen bir şeyden yeni bir şey çıkarmak, özgün bir senteze varmak, birtakım sorunlara yeni
çözüm yolları bulmak, daha önceden kullanılmamış ilişkiler arasındaki ilişkileri kurmak ve
böylece yeni bir düşünce şeması içinde yeni yaşantı, deneyim, fikir ve ürünler ortaya
koymak” olarak tanımlanır. Yaratıcı düşünmenin yaşamımızdaki en önemli işlevi,
karşılaştığımız sorunları çözebilmektir.17
Yaratıcı bir kişide; merak, sabır, buluşlar yapma yeteneği, orijinal ve bağımsız
düşünme, deney ve araştırmalar yapabilme, sentezci yargılara varabilme yeteneği bulunur.
Yaratıcı kişiler gözlemlendiğinde, kendilerine güvenir, kendi kendilerini idare eder,
karmaşıklığı sever, baskı ve sınırlara tahammül edemezler.
Yaratıcı olmak için, dahi olmak gerekmez. Yaratıcılık yeteneği çeşitli nedenlerle
köreltilmiş olsa bile, yaşam deneyimleri ve özel programlarla yeniden kazanılabilir,
güdülenebilir ve geliştirilebilir. Yaratıcılık doğuştan getirilen bir yetidir. Yaratıcılık insanlara
özgüdür. Her birey yaratıcı olma şansına sahiptir. Her birey az ya da çok, yaratıcı davranış
sergileyebilir. Bireylerin sahip olduğu yaratıcı düşünce ve davranışlardaki yoğunluğun
farklılıkları kalıtıma, kültür ortamına, eğitim ve öğretime bağlı olarak değişir.
Yaratıcılığın ortaya çıkıp gelişmesi, çocuktan çocuğa farklılık gösterir. Her çocuğun
yaratıcılığı kendine özgü bir özellik gösterir. Onu kendi özellikleri içinde değerlendirmek
gerekir.
Bebeklik döneminde, özellikle ilk yıllarda yaratıcılık annenin bebeği ile oynadığı
oyunlar sırasında kendini gösterir. Yaratıcı davranışların ortaya çıkıp gelişmesinde en büyük
rolü, bebeğin anne ve yerini tutan kişiyle olan ilişkisi oynamaktadır. Bebek konuşmadan
önce elleriyle, kollarıyla şekiller çizerek sevincini, açlığını ve duygusal durumunu anlatmaya
çalışır. 1 yaşındaki çocuk çevresindeki malzemeye tam anlamıyla egemen değildir. El
çırpma, vurma, eşyaları atma gibi harekete dayanan oyunlar oynar. 2 yaşında, nesneleri
tanımaya, özelliğine göre kullanmaya ve çevresini keşfetmeye başlar. 2-4 yaşlarında çocuk,
kültürel sembolleri öğrenir. Bu devrede çocuğun kelime hazinesi hızlı bir şekilde gelişir. 5-6
yaşlarında çocuk, kültürel sembollerle oynamaktan hoşlanır. Sanatçı gibidir. Çocuk
hikâyeler yaratır, resimler çizer ve çeşitli yaşam biçimlerini dramatize eder. Çocukta tanıma,
seçme, bağıntı kurma, onaylama ve anlam çıkarma yetenekleri tam olarak gelişmediği
görülür.
6-9 yaşlarında çocuk, el becerileri yönünden gelişmiştir. Çocuk ince işlerle uğraşır,
bazı dekoratif ürünler yapar. Bu dönemde çocuk hala oyuncaklarla oynar. 9-12 yaşlarında
çocuğun çözümsel davranışlarının geliştiği görülür. Bu yıllarda çocuğun kendini anlatma
gücüne olan güveni sarsılır. Yaratıcı etkinliklerde becerikli değildir. Sanatsal yaratma ilk kez
15 yaşında kendini gösterir.
Anne baba ve eğitimcilerin, çocukların yaratıcılık gelişimini ve yaş düzeylerine göre
gösterdikleri yaratıcı düşünme özelliklerini bilmesi, onlara rehberlik yapma açısından
gereklidir. Çocukların özelliklerini bilen anne baba ve eğitimciler onları daha iyi anlar, ilişki
kurar ve daha iyi eğitim verir. Yaratıcılık sevgi, güven ve özgürlük ortamında gelişir.
Çocuğa çeşitli resimler verip yorumlatma, su bardağı gibi çok bilinen nesneler için değişik
kullanım yerleri düşünme vb. etkinlikler düzenlenebilir.
Çocuğu yaratıcılığa yönelten etkinlikleri planlarken pahalı oyuncaklara gerek yoktur.
Tahtaların, kovaların, şişelerin, eski giyim eşyalarının, çevredeki çeşitli materyallerin
kullanılması, yaratıcılığı desteklemede daha önemlidir. Çocukların kendi kendine yapıp
bozarak, takarak, üst üste koyarak, oynayabileceği oyuncaklar verilerek ve bu oyuncaklarla18
yeni ürünler, eserler yaratmasını sağlayan etkinlikler ve ortamlar sunulmalıdır. Çıkan
ürünlerdeki yenilik, orijinallik yani yaratıcılık pekiştirilmelidir. Çocuklara böyle imkânlar
sunarak, etkinlikler planlayarak yaratıcılıklarını desteklemek mümkündür
Wallach ve Kagan zekâ ve yaratıcılığı incelemek amacıyla çocuklar üzerinde
yaptıkları bir araştırmada, geliştirdikleri yaratıcılığı ölçme testinden, elde edilen sonuçlarla
zekâ testinden elde edilen sonuçları karşılaştırmışlar ve çocukları dört gruba ayırmışlardır:
Zekâ ve yaratıcılık düzeyi yüksek olanlar,
Zekâ ve yaratıcılık düzeyi düşük olanlar,
Zekâ düzeyi yüksek; fakat yaratıcılık düzeyi düşük olanlar,
Yaratıcılık düzeyi yüksek; fakat zekâ düzeyi düşük olanlar,
Zekâ ve yaratıcılık düzeyi yüksek olanlar, uyumlu, başarılı, arkadaşları tarafından
değerli bulunan çocuklar olduğu saptanmıştır. Kendilerini denetleme ve rahat bir şekilde
davranmada iyi oldukları, hem yetişkinlere hem de çocuklara uyan davranışlarda
bulundukları gözlenmiştir.
Zekâ ve yaratıcılık düzeyi düşük olanlar, kendilerine güvenleri az, arkadaşları
tarafından kabul edilemeyen çocuklar olduğu bulunmuştur. Bu çocuklar kendilerini bazen
spora, bazen saldırganlığa yöneltmişlerdir. Başarılı arkadaşlarını taklit ettikleri görülür.
Zekâ düzeyi yüksek; fakat yaratıcılık düzeyi düşük olanlar, sakin, içe kapanık,
arkadaşlarıyla ilişki kurmada güçlükler yaşayan çocuklar olduğu gözlenmiştir. Enerjilerini21
akademik çalışmaya yönelttiklerini, duygusal ve okula çok düşkün oldukları, başarısızlığı
kabul edemedikleri saptanmıştır.
Yaratıcılık düzeyi yüksek, fakat zekâ düzeyi düşük olanlar, güven duygusundan
yoksun, endişeli ve tedbirli çocuklar olduğu bulunmuştur. Arkadaş ilişkilerinin az olduğu,
ortamı sık sık bozdukları, akademik başarıda yetersiz, rahat bir ortamda yaratıcı ve mutlu
oldukları görülmüştür.
1.3. Zekâ
Bilişsel gelişim ve zekâ birbirinin destekleyicidir. Bilişsel etkinlikler, zekâ gelişimine
katkı sağlar. Zekâ düzeyiyse bilişsel etkinliklerin ürünü ile ilişkili olarak ortaya çıkar.
Çocukların hepsinin gelişimsel becerileri, temel düzey olarak aynı yaşta aynı oranda
gelişmeyebilir. Bazı çocuklar herhangi bir yaşta, diğer çocuklara oranla daha avantajlı22
olabilir. Bu çocuklar, yaşıtlarından daha erken konuşabilir, matematiksel ve mantıksal
işlemleri daha çabuk anlarlar, daha kolay hatırlarlar. Çocukluktaki bu ilerlemeler ve bilişsel
düzeydeki temel değişiklikleri zekâ olarak ifade edilen bir kavram olarak karşımıza
çıkmaktadır.
1.3.1.Zekânın Çeşitli Tanımları
Zekâ, insan beynini karmaşık yeteneğini ortaya koyar. Zihnin birçok yeteneğinin
uyumlu çalışması sonucu ortaya çıkan yetenekler bileşenidir. Yeteneklerin uyumlu ve
birbiriyle ilişkili çalışması sonucu, zihinsel fonksiyonlar yürütülür. Zekâ kendini bireyin
davranışlarında gösterir. Bilinçli olan her davranışın ürünü zekâdır. Zekâyı tanımlamak için
şu kelimelerin “sonuçları olumlu olma yeteneğine sahip olma”, “hemen ve çabuk öğrenme”,
“sebat”, “yaratıcı hayal gücü”, “iyi bir şekilde duygusal ve estetik ayrıştırma yeteneği”
kullanılması önerilmektedir.
Binet’e göre zekâ, iyi akıl yürütme, iyi hüküm verme ve kendi kendini aşma kapasitesi
olarak açıklanmıştır.
Weshler’e göre zekâ, “Bireyin amaçlı davranma, mantıklı düşünme ve çevresiyle
ilişkilerinde etkili olma kapasitesinin tümüdür.” diye tanımlanır.
Thorndike’a göre zekâ, “Birçok düşüncesel yeteneklerin karışımından meydana gelir.”
Thorndike zekâyı üçe ayırarak inceler. Bunlar:
Mekanik Zekâ: Alet, cihaz kullanma ve makine işletebilmede bu zekâ etkindir.
Sosyal Zekâ: İnsanları anlama, kişiler arası ilişkileri görüp bunlara göre davranabilme
gücüdür.
Soyut Zekâ: Sözcükler, sayılar, formüller gibi sembollerle düşünmede, bilimsel
ilkeleri kavramada bu zekâ etkindir.
Piaget zekâ için katı, bağlayıcı ve sınırlı tanımlar vermekten kaçınmıştır. Piaget’e göre
zekânın özellikleri şunlardır:
Zekâ, biyolojik uyumun özel bir halidir. Bu uyum bireyin çevresi ile etkileşim
kurmasını yardım eder.
Zekâ bir çeşit dengedir. Zihinsel yapı ile çevre arasında devamlı olarak gelişen,
yenilenen dinamik bir dengenin ifadesi olarak görülür.
Zekâ yaşayan ve eylemlerde bulunan zihinsel işlemler sistemidir. Bilgi edinmek için
eylem gereklidir. Çocuklar eylemlere girişerek, çevresini keşfedecek ve bir şeyler
öğrenecektir.23
Bütün bu tanımlara dayanarak zekâ “bireyin sahip olduğu beden, sosyal yetenek ve
fonksiyonlarının bütünleşerek oluşturduğu çok yönlü öğrenme, öğrenilenlerden yararlanma,
uyum sağlama ve yeni çözüm yolları bulabilme yeteneği” olarak tanımlanabilir.
1.3.2. Zekâ Bölümleri
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından yapılan zekâ bölümlerine göre zekâ
aşağıdaki gibidir.
Zekâ Sınıflandırılması Zekâ Bölümü
Derin Zihinsel Engel Zekâ bölümü 20 ve altında
Ağır derecede zihinsel engel Zeka bölümü 21-35
Orta derecede zihinsel engel Zeka bölümü 36-50
Hafif derecede zihinsel engel Zeka bölümü 51-70
Sınırda zekâ Zekâ bölümü 71-79
Donuk zekâ Zekâ bölümü 80-89
Normal zekâ Zekâ bölümü 90-109
Parlak zekâ Zekâ bölümü 110-119
Üstün zekâ Zekâ bölümü 120-129
Çok üstün zekâ Zekâ bölümü 130 ve üstü
Tablo 1.1: Zekâ Bölümlerine Göre Zekâ Sınıflandırılması
6 yaşından küçük, problemi olduğu düşünülen çocuklar için uygulanan diğer
değerlendirme aracıysa Ankara Gelişim Tarama Envanteridir. 6-16 yaş grubu çocuklar ve
ergenler için ülkemizde kullanılan Weschler Çocuklar İçin Zeka Testi’dir.
Zeka testleri çocuğun olası akademik başarısı hakkında fikir vermekte; ama
yaratıcılık, motivasyon, duygusal durum uyum becerileri, motor yetenek hakkında bilgi
vermemektedir.
1.3.3. Zekâyı Belirleyen Faktörler
Zekâyı belirleyen faktörler kalıtım ve çevredir.
Kalıtım: Zekâ doğuştan gelen bir özelliktir. Büyük ölçüde kalıtımın etkisiyle
belirlenir. Kalıtım, zekânın kapasitesinin şekillenmesinde önemli bir role sahiptir. Çocuğun
zekâ potansiyeli anne babasının zekâ potansiyeline benzerdir. Gebelik süresince annenin iyi
beslenmesi, bebek doğduktan sonra bebeğin yeterli ve dengeli beslenmesi zekâ gelişimini24
olumlu yönde etkilemektedir. Zekânın üzerinde genetiğin rolü büyüktür; fakat sadece
genetikle açıklanamaz. Çevrenin de etkisi vardır.
Çevre: Çocuk doğuştan getirdiği zihinsel potansiyelini kullanmak ve yeteneklerini
geliştirmek için zengin uyarıcılarla donatılmış bir çevreye ihtiyaç duyar. Zengin uyarıcılı
çevrenin zekâ bölümünü bir miktar arttırdığı gözlenmiştir. Zekânın, çevre etkileri ile artı,
eksi yaklaşık on, onbeş puan fark edebileceği öne sürülür. Örneğin, orta sosyo-ekonomik
düzeydeki zekâ bölümü 100 olan bir kişi, olumsuz çevresel koşullar içinde yetişecek olursa
zekâ bölümü 85’e düşerken, aynı zekâ bölümüne sahip bir kişi, zengin uyarıcılı bir çevrede
yetişecek olursa zekâ bölümü 115’e kadar yükselebilir. Zekâ gelişiminin hızlı olduğu erken
çocukluk döneminde çevresel uyarıcıların önemi büyüktür.
Zekânın gelişmesi ilk yıllarda hızlıyken, sonraki yıllarda yavaşlar. Genel olarak
zekânın %75’i ilk 4 yaşta gelişmekte, 25 yaşına kadar gelişimini sürdürmekte, sonra
duraklamakta, yaşlılık dönemindeki fizyolojik değişimlerle birlikte gerilemektedir.
Araştırmalar, çocuklarıyla ilgili ve sorumluluklarının bilincinde olan anne babaların
çocuklarının daha zeki olduğunu ortaya koymaktadır. İlk doğan çocukların ailelerinde
gördükleri yoğun ilgi nedeniyle diğer kardeşlerinden daha zeki olduğu ileri sürülürken, farklı
koşullarda yetişen tek yumurta ikizlerinin zekâlarındaki farklılıkların arttığı, daha sonra aynı
aile tarafından evlat edinildiklerinde zekâ düzeylerinin benzeştiği savunulmaktadır.
Öğrenciye Etkinlik 4 : Köşelenme: “Zekâyı belirleyen faktörlerden kalıtım mı”,
yoksa “çevre mi” etkilidir. Öğrencilerle birlikte çözüm önerileri değerlendirilerek, seçilen
çözümler kartlara yazılarak sınıfın çeşitli köşelerine asılır. Öğrencilerden kendilerine en
uygun çözümün olduğu köşeye gitmeleri istenir. Aynı köşeyi tercih edenlerin oluşturduğu
grup, o çözümü seçme nedenlerini tartışır ve gerekçelerini hazırlayarak sınıfa sunar. Sınıfça
tartışılarak, sınıfça karar alınır.
Öğrenciye Etkinlik 5 : Tartışma (Münazara): Zekâyı belirleyen faktörlerden
kalıtım mı?, yoksa çevre mi? etkilidir konusunda olan iki grup öğrenci; ön hazırlık yaparak,
sınıfta kendilerine ayrılan sürede, konuyu tüm ayrıntılarıyla tartışırlar. Her grup, kendi25
fikirlerini savunmaya ve diğer grubun fikirlerini ve görüşlerini çürütmeye çalışır. Ayrıca
panel, forum şeklinde de yapılabilir.
1.3.4. Zekânın İnsanlar Arasındaki Dağılımı
Toplumdaki bireylerin zekâ düzeyleri çan eğrisine uygun şekilde dağılım gösterir.
İnsanların sahip olduğu zekâ düzeyleri ortalama 100 olmak üzere, 90 ile 110 arasında
değişme gösterir.
Şekil 1.2: Zekâ bölümü puanlarının kuramsal olarak dağılımı
Bireylerin %50’sini normal zekâya sahip olduğu söylenebilir. Çan eğrisinin bir ucunda
zihinsel engelli çocukların, diğer ucunda da üstün zekâlı çocukların yer aldığı görülür.
1.3.4.1. Zihinsel Yetersizliği Olan Çocuklar
Zihinsel yetersizlik, gelişim süreci içinde genel zekâ fonksiyonlarının normalin
altında olması, öğrenme ve sosyal uyum sağlayıcı davranışlarda bozukluğun görülmesi
olarak tanımlanır. Zekâ bölümü puanları 70 ve altındadır. Bu çocukların eğitimlerindeki
temel amaç, bağımsız yaşama becerilerini, kapasiteleri ölçüsünde geliştirmektir. Zihinsel
yetersizliği olan çocukların, zekâ yetenekleri kronolojik yaşlarının altındadır. Bu çocuklarda
şu özellikler görülür:
Geç ve güç öğrenme,
Dikkatleri dağınıklığı,
Kısa süreli belleklerinde problem olması,
Dil ve konuşma bozuklukları,
Kişilik ve sosyal özelliklerinde problemler görülür.26
Hafif Derecede Zihinsel Yetersizliği Olan Çocuklar
Eğitilebilir zihinsel yetersizliği olan çocuklar olarak da isimlendirilirler. Zeka bölümü
puanları 51-70 arasındadır. İlköğretime başlayıncaya kadar fark edilmezler. Bu çocuklar,
ihtiyaçları doğrultusunda bireysel olarak ayrı bir sınıfta, ekstra eğitimsel destek alabilecekleri
bir özel eğitimci ve beraberinde bir sınıf öğretmeni ile eğitim programlarını sürdürmektedir.
Okulda, özellikle akademik çalışmalarda güçlük çekerler. Bu çocuklar okuma, yazma,
matematik gibi temel akademik becerileri elde ederlerken, özbakım becerilerini
öğrenebilirler. Yetişkinlikte geçimlerini sağlayabilecek bir iş becerisine sahip olabilirler.
Orta Derecede Zihinsel Yetersizliği Olan Çocuklar
Öğretilebilir çocuk olarak da isimlendirilirler. Zeka bölümü puanları 36-50
arasındadır. Erken çocukluk döneminde yetersizlikleri fark edilir. Yaşları ilerledikçe yaşıtları
olan diğer normal çocuklarla bilişsel, sosyal ve motor gelişimindeki farklılıkları belirgin
olarak artmaktadır. Hafif derecede zihinsel yetersizliği olan çocuklara göre, fiziksel
yetersizlik ve davranış problemleri daha yaygındır. Bu çocuklara, devam ettikleri okulların
gerekli her tür materyali kapsayan özel sınıflarda, çok iyi planlanmış eğitim programları
aracılığı ile günlük yaşam becerileri öğretilmektedir. Akademik konularda ikinci sınıf
düzeyinin üzerine çıkamayan bu çocukların öğrenmeleri yavaş, kavramlaştırma yetenekleri
çok sınırlıdır. Çocuklara günlük yaşamda sık karşılaşılan temel sözcükler, bazı fonksiyonel
okuma becerileri (basit yemek tarifleri, reçeteler gibi…) temel sayı kavramları öğretilebilir.
Ağır Derecede Zihinsel Yetersizliği Olan Çocuklar
Hemen hemen her zaman doğumda ve doğumdan kısa süre sonra fark
edilebilmektedir. Zeka bölümü puanları 21-35 arasındadır. Erken çocukluk döneminde motor
gelişimleri zayıf olan bu çocukların, az konuştuğu, sözel iletişimlerinin az geliştiği ya da hiç
gelişmediği görülür. Kendilerine bakmayı ve temizliklerini sınırlı bir şekilde başarabilen bu
çocuklar bakımları için yaşam boyu yetişkinlere bağımlıdır. Ağır derecede zihinsel27
yetersizliği olan çocukların bireysel eğitiminde özbakım, tuvalet eğitimi, giyinme, yeme
içme iletişim becerileri üzerinde odaklanma olmuştur.
Derin Zihinsel Yetersizliği Olan Çocuklar
Zekâ bölümü puanlarında 20’nin altındadır. Doğuştan gelen bedensel bozukluklar sık
görülmesi nedeniyle uzun yaşamadıkları ileri sürülür. Tuvalet eğitimi ve beslenmeye çok az
tepki verir; kişi, kişisel ihtiyaçlarını karşılayamaz, hareket yeteneği sınırlıdır veya diğer
kişiye bağımlıdır.