Annelik Yarışında Bayrağı Göğüsleyenler

Selçuk Aydın

Akademisyen
Yönetici
Puanları 48
Solutions 0
Katılım
30 Nis 2006
Mesajlar
3,030
Tepki Skoru
47
Puanları
48
Konum
İstanbul
@Selçuk Aydın
Annelik Yarışında Bayrağı Göğüsleyenler - Özürlü Çocuk Anneleri
Hatice Yıldız
Bir rehabilitasyon merkezinde idarecilik yapan arkadaşımı ziyaretim sırasında veli, bekleme odasının önünden geçerken arkadaşım içeride sohbet eden anneleri göstererek şöyle dedi:


“Hatice hanım ben bu kadınları tanıyıncaya kadar iyi hem de çok çok iyi bir anne olduğumu düşünürdüm. Burada çalışmaya başladıktan sonra bu fedakarlık, şefkat merhamet yüklü kadınlar yanında anneliğimin ne kadar da basit ve yüzeysel olduğunu anladım.” Arkadaşımın bu tespiti beni mutlu etmişti. Çünkü özürlüyü ve ailesini tanımadan, onların yaşadıkları zorlukları kavramadan, önlerindeki engelleri görmeden, sadece para kazanmak için böyle bir kuruluş işletilemezdi.


Yıllarca çalıştığım bir sivil toplum kuruluşunda bilgilendirme ve yönlendirme amaçlı olarak bire bir görüştüğüm yoksul/yoksun ama özürlü çocuğu için cansiparane çırpınan binlerce anne tanıdım. Hepsini saygı ve sevgi ile kucaklıyorum.


Çocuk sahibi olmak başlı başına hayatın en zor ve dikkat isteyen, hayatın neredeyse tamamını kapsayan bir tatlı uğraştır.


Herkes bedensel / zihinsel /ruhsal yönden sağlıklı evlat sahibi olmak ister. Allah (cc) insanları kadın erkek ve özürlü/engelli olarak bu dünyada mutlu, sevgi, saygı içerisinde yaşamak üzere yaratmıştır.


Ancak kimileri için hayat kolaydır, kimileri içinse karışık ve karmaşık. Bazılarının hayatlarını sürdürebilmek için başkalarına ihtiyaçları vardır. İşte bu başkaları özürlü bireyi görmezlikten gelirken annesi çocuğu ile o kadar hemhal olur ki adeta onunla özdeşleşir. Sevgi, şefkat ve merhameti ile öylesine sarıp sarmalar ki, kendini unutur, hayatını ona hasreder. En yakınlarından, bazen kocasından /ailesinden/komşusundan bile istediği desteği alamaz, biricik bazen iki üç yavrusunu onlardan dahi sakınmak korumak zorunda kalır.


Bu konuda o kadar korumacıdır ki çoğu kez ailesini ve bilhassa sağlıklı çocuklarını ihmal ederek onların kıskanmalarına neden olur. Yeğenim Hümeyra (Altınoluk okuyucuları onu tanır) duyup işiten, algılayan fakat konuşamayan bir çocuktur. (Tabii şimdi üniversite öğrencisi başarılı bir genç kız.) Daha ilk okula başlamadan önce kardeşim, acaba konuşamamasının sebebi psikolojik olabilir mi diye diğer kardeşleri ile birlikte doktora götürmüştü. Kızların yaşları birbirine yakın. Hümeyra çok zeki, hani cin gibi derler ya öyle bir çocuktu. Konuşamamasına rağmen bütün aileyi kontrolüne almış, her istediğini yaptırıyordu. Onun bu hali doktorun gözünden kaçmıyor. Görüşme sonunda doktor “Hümeyra’nın konuşamaması bedensel özründen kaynaklanıyor. O’nun için yapabileceğim bir şey yok, çünkü aşırı ilgi ve sevgi bazı sorunları yaşamanıza neden oluyor. Ancak anladığım kadarıyla siz onunla ilgilenirken diğer çocuklarınızı ihmal etmişsiniz. Bence onların sevgi, ilgi ve psikolojik desteğe ihtiyacı var” demişti. Doktor çok haklıydı. Kardeşim, Hümeyra’nın özründen dolayı ezileceği korkusu ile çoğu kez çocukları arasında adil davranmakta güçlük çekiyordu.


Konuşamayan, yürüyemeyen, algılayamayan bir çocuk sahibi olmak ailenin bütün bireylerinin hayatını derinden etkilemektedir. Bilhassa annelerin hayatı tamamen özürlü çocuğu çevresinde dönüp durmaktadır. Çünkü canından çok sevdiği yavrusunun farklı görünüş /davranış/konuşamamasından dolayı uzak/yakın çevrenin acıyan/küçümseyen bakışları onu taa can evinden vurmaktadır.


Özürlü annelerinin psikolojisini anlamak onlara destek olabilmek için onları size biraz daha anlatmak istiyorum.


• Bir anne için özürlü çocuk sahibi olmak hayatını ona vakfetmek anlamına gelmektedir. Annelik içgüdüsü ile çocuğuna şefkat ve merhameti kendini unutmasına neden olmaktadır.


• Bilhassa süreğen ve ağır özürlü çocuk annesi, çocuğu ile özdeşleşerek kalabalık içinde yalnızlık yaşamakta; toplumun özürlü çocuğuna olumsuz bakışları ve başkalarından gelebilecek fiziksel ve duygusal zararlardan korumak için çocuğuna karşı aşırı korumacı bir tavır takınmaktadır.


• Bu psikolojik etki ile bazı anneler komşu ve akrabaların özürlü çocuğunu kabul etmeyeceğini, aşağılayacağını, belki de alay edeceklerini düşündüğü için komşu ve akraba ziyaretlerini terk etmektedir.


• Ayrıca eğitilebilir özürlü çocuğunu öğretmenler ezer ve arkadaşları alay eder korkusuyla eğitime dahi göndermemekte ısrar etmektedir.


• Buna rağmen anneler, özürlü çocuğunu en iyi tanıyan, onunla daha uzun zaman dilimi içinde birlikte olan ve onun temel gereksinimlerini çoğunlukla karşılayandır.


• Çocuğunun eğitim ve rehabilitasyon hizmetleri almasında en çok anneler ilgilenmektedir. Uzmanlardan aldığı bilgileri evde uygulayan kişi de annedir.


Bu fedakar kadınların çocukları ile ilgilenirken daha güçlü olmaları için uzak/yakın akraba /arkadaş/dost herkesin maddi/ manevi desteğine ihtiyaçları olduğu unutulmamalıdır. Zira onlara destek olmak özürlü bireyi ve annesinin hayat standardını artıracaktır ki bu onların hayır duası demektir. Hem de Allah (cc)’a şimşek hızıyla ulaşan hayır duası.


Aklı başında izan sahibi hangi insan böyle bir dua almak istemez ki!


Prof. Dr. Hayrettin Karaman Özürlülerin Sorularını Cevaplıyor


Mayıs ayının ikinci haftası Özürlüler Haftası olduğu için özürlü bireylerin bazı sorularına Prof. Dr. Hayrettin Karaman Hocanın alakalı verdiği cevaplar şöyle. Umarım açıklayıcı olur.


Soru:
Ana rahmindeki bir ceninin 2,5 - 3 aylık veya daha ileri bir gebelik döneminde, eğer tıbben bedenen sakat doğacağı bilinse, bu çocuğun aldırılmasında beis var mıdır? Hem bedenen hem de zihinsel olarak sakatlık durumunda hüküm yine aynı mı olur?


Cevap: Kadının yumurtası erkeğin spermi ile aşılandıktan, rahim duvarına tutunarak beslenmeye başladıktan sonra artık her şeyi (cinsiyeti, boyu, rengi...) belirlenmiş ve zaman içinde ortaya çıkacak olan bir çocuk (insan) vardır. Bu çocuğa (rahim içinde iken adı cenîndir) yapılacak işlem ile doğmuş çocuğa yapılacak işlem arasında -cinayet ve günah bakımından- önemli bir fark yoktur. İslam ceza hukukunda cenînin düşmesine sebep olanlar tazminat öderler; bu da gösteriyor ki, orada cansız veya belirsiz bir et parçası yoktur, bir insancık vardır. Doğmuş bir çocuğu bedeninde veya zihninde bir özür var diye öldürmek caiz olmadığı gibi cenîni de bu sebeple öldürmek caiz olmaz. Müminler ahirete de inanırlar; bu dünyada değil bir sakat insana, hayvana bile yapılan hizmetin ecri, sevabı, ahirette güzel karşılığı vardır. Bir tek istisna, rahimde kaldığı veya doğurulduğu takdirde annenin kesin olarak ölmesi durumudur; ancak bu durumda cenînin alınması caiz görülmüştür.


Soru:
Anne-baba hatasından dolayı çocuk özürlü olur mu?


Cevap: Anne baba hatasını maddi ve manevi olarak ikiye ayırmak uygun olur. Maddi hatadan maksadım doğacak çocuğun sakat olmasına sebep olan hatalı davranışlar, tedbirsizlikler ve akraba evliliklerinde olduğu gibi yanlışlardır. Bu gibi sebeplerle çocukların sakat ve özürlü olduklarını biliyoruz. Manevi kusur günah olan davranışlar ve ihmallerdir. Bir de kulun kusuru olmadığı halde imtihan için başa gelenler vardır. Bu manevi sebeplerle çocuk özürlü doğabilir veya sonradan özürlü hale gelebilir. Allah’ın adaleti eksiksiz ve kusursuzdur; eğer anne ve baba yüzünden çocuk özürlü olmuş ise onun dünyada çektiklerinin güzel karşılığı ahirette kendisine fazlasıyla verilecek, belki de bu yüzden Allah’a şükredecektir.


Soru:
Ben neden böyle yaratıldım, suçum ne ? (Spastik özürlü, zihin normal).


Cevap: Böyle doğmanız için suçunuzun olması gerekmiyor; çocuğun suçu olmaz, böyle olmanızın maddi ve manevi sebepleri vardır, bu sebepler özürlü doğma sonucunu getirmiştir.


Soru: Ahiret açısından konumum nedir?


Cevap: Özürlü olanlar da suç ve günah işleyebilirler. Bir özürlü insan hem suç ve günah işlemez, hem de ilâhî takdire saygı ve rıza gösterirse şüphe yok ki ahirette birçok sağlam insandan daha avantajlı olacaktır.


Soru: Özürlüler günahsız mıdır?


Cevap: Özürlüler günah bakımından sağlam insanlar gibidir. Hiçbir kimse günah yüküyle doğmaz, doğduktan ve ergenlik çağına ulaştıktan sonra, insanların hür iradeleriyle yapıp ettiklerine göre günah ve sevap defteri dolmaya başlar.


Soru:
Ağır öğrenenler, zihinsel özürlülerlerle aynı katagoride midir?


Cevap: Ağır öğrenmenin derecesine bağlıdır; belli bir sınırdan sonra özürlüler arasına girebilir.


Soru:
İnsan duymadığı, görmediği şeyden mükellef olur mu? (İşitme-görme engelli).


Cevap: Yükümlü olmanın şartı ne ile yükümlü olduğunu bilmektir; bir şekilde bunu bilenler yükümlü olurlar, bilmeyenler olmazlar.


Soru:
Aile ağır özürlü ferde bakmak zorunda mıdır?


Cevap: Aile ağır veya hafif özürlü fertlerine bakmaya mecburdur. Bu mecburiyet maddi kaynak temini bakımından yakından uzağa doğru öncelikle bütün erkek akrabaya şamildir; erkek yoksa sıra kadınlara gelir. Maddi ihtiyaçların temini dışındaki hizmetler, örf ve adete göre kadınlarla erkekler arasında paylaşılır.
 

Hoşgeldin!

Sitemize hoşgeldiniz, avantajlardan yararlanmak için kayıt olabilirsiniz.

Kayıt Ol!

23 Yıldır Sizlerle

23 yıldır sizlerleyiz. Türkiye'nin ilk okul öncesi eğitim platformu
Geri
Üst